01 Aralık 2015 /Partinin Sesi / Sayı: 86
Partinin eylemi fikrinin cisimleşmesidir. Fikir ete kemiğe bürünmüşse söz ve eylemin diyalektik birliği gerçekleşmiş olur. Eyleme geçmeyen fikir nasıl kuvvetten yoksunsa, fikirsiz eylem de kör ve akılsızdır. Toplumsal maddi ilişkler fikrin oluşum kaynağı, zeminidir. Fikir bu ilişkilerin, eylemin bilincidir. Bir kişi ya da partiyi ''özne'' haline getiren, fikir ve eylem arasındaki bu diyalektik bağın bilincine varmasıdır. Bunun bir diğer adı ''iradeleşmek''tir. Buradan şu sonuca kolaylıkla ulaşılabilir: partinin fikirlerine ilgisiz bir eylemci, eyleminin şiddeti ne denli yüksek olursa olsun, gerektiği gibi özneleşemez, yeterince iradeleşemez. O, duruma devrimci yanıtlar veren bir eylemci değil, durumun sürüklediği bir bireydir. Eylemi ne kadar güçlü olursa olsun kendisi zayıftır, bu nedenle de savrulmaya açıktır. Böyle bir yoldaş partiyle özneleşen değil partiyle sürüklenen bir kişidir. Hiç kuşku yok ki partinin eylemi ilk çekim alanıdır. Bir birey gibi, partinin de ne olduğu, kendisi hakkında sarf ettiği sözlerden çok ve öncelikle eylemi ile görünür olur. Eylem birey ya da partinin varlık tarzıdır, kendi gerçekliğinin dışavurumudur. Kısacası ''neysen osun'', bunu pratiğin aynası yansıtır. Yine de kavranması gereken asıl yan başkadır. Eylem görünür olandır. Eyleme götüren fikir bilince çıkarılmazsa amaçlanan hedef gözden kaybolur. Fikir eylemin aklıdır. Nasıl oldu da parti Rojava devrimine daha ilk anda katıldı? Bu kendiliğinden olmadı elbette. Onu duraksamadan bu eyleme iten bir aklı, parti aklı, devrim aklı vardı. İyi bir savaşçı olabilirsin ama eğer bu aklı bilmiyorsan, bu aklı kavramamışsan iyi bir partili olamazsın. Kadın devrimi, birleşik cephe anlayışı ve onu ayırdedici kılan daha pek çok konuda partiyi öne çıkaran bu komünist devrimci akıl değil miydi? Parti aklını merak etmeyen, öğrenmeyen ve kendine mal etmeyen bir partili yönünü çizmeyi başaramaz. Parti aklını öğrenmenin ve fikirleri yeni fikirlerle zenginleştirmenin başlıca araçlarından biri, parti yayınlarıdır. Parti yayınlarını dikkatle takip etmek kadar, onların üretimine düşünsel katkıda bulunmak, onları işçi sınıfı ve ezilenlerle, öğrenciler ve kadınlarla buluşturmak her partilinin temel görevleri arasındadır. "Çekici Değil, Bana Hitap Etmiyor" Bazen şu ya da bu parti yayınının çekici olmadığına, ilgi çekmediğine ilişkin yakınmalar duyuluyor. Dolayısıyla kendisi yayını okumayan bir partili, onun üretimine katılma ve yayını kitlelere ulaştırma eyleminden de uzak duruyor. Zorunlu olarak görev düştüğünde ise görevi coşkuyla yerine getirmek yerine, bir an önce kurtulması gereken bir iş olarak görüyor. Okumadığı yayını dağıtmaya girişiyor. Haliyle okuyucu ile bağı bir "alışveriş" ilişkisi halini alıyor. Kapitalist sisteme devrimci eleştiri yapan bir yayın, dağıtıcıları eliyle bir "meta ilişkisi"ne dönüşebiliyor. Elbette yayınların yeterince çekici olmadığına dair eleştiri hesaba katılmalıdır. Peki, yayınlara ilgisizliğin gerçek nedeni bu mudur? İncelemeye değer. Aslında bunu anlamanın kolay yolu var. Örneğin teorik yayın organını ele alalım. Bu yayını hali hazırdaki parti çeperinin onda biri sahipleniyor. Sahiplenenlerin de yalnızca bir bölümü hakkıyla okuyor. Kadın teorik dergisinin de durumu aynı. Peki niye böyle? Bu dergilerde ele alınan konular güncel mi değil? Yeterince aydınlatıcı mı değil? Bu yönlü eleştiriler çok da duyulmuyor. O halde bu dergiler niye hakkıyla sahiplenilip okunmaz? Başkalarının ürettiği daha iyi dergiler var da, parti yayınlarını okumayanlar bunları mı okuyor? Ya da parti yayınlarını beğenmeyerek kitaplara mı gömülüyor insanlar? Böyle "derin yoğunlaşma" içinde olan yoldaşlara da pek rastlandığı söylenemez! O halde geriye ne kalıyor? Geriye, bilgiye, fikre, parti aklına ilgisizlik kalıyor, bir başka deyişle düşünsel tembellik. Gerçek budur. Bu görülmez, kavranmaz ve devrimci eleştiriye tabi tutulmaz ve aşılmazsa bir milimetre bile ileri gidilemez. Mpyo'yu ele alalım. Pek çok yetmezliği olduğu, biçim ve içerik olarak ihtiyaca yeterince yanıt veremediği sır değil. Yine de partinin eyleminin oluşumunda ve ona yön kazandırmada belirleyici bir yerde durduğu açık. Belirli bir anda partinin düşünce ve yön birliğinin başlıca araçlarından biridir o. Kitleler partinin fikrini ilk elden ondan alır. Bu yayına ilgisiz bir partili, düşünce ve yön birliğine ilgisizdir aslında ve onun partinin fikirlerini kitlelere taşıma diye bir derdi-tasası yoktur. Düşünce tembelliğinin ve ''akılsız'' eylemciliğin başka türden tezahürüdür bu. Böyle bir eylemcilikten ancak yüzeysel devrimcilik çıkar. Mpyo'nun daha ilgi uyandırıcı olması ve niteliğinin yükseltilmesi elbette arzu edilir. Ne ki bu yetmezlikler parti kadroları bakımından ilgisizliğin gerekçesi yapılabilir mi? Varsayalım mpyo bugünden çok daha elverşsiz koşullarda yayınlanıyor, teknik olarak da içerik olarak daha zayıf. Böyle olması ona ilgisizliğin gerekçesi sayılabilir mi? Böyle olduğu için mpyo'ya yüklenen misyon değişmiş mi oluyor? Parti aklının bir organı, günlük ajitasyon ve propagandanın gerçekleştiği yayınlardan biriyse bu, ona ilgisizlik hiç bir koşulda mazur gösterilemez. Yalnızca düşünce ve yön birliğini sağlamak için değil, partiyi kitlelere taşımak, onun üzerinden somut bağlar kurmak ve sürdürmek, partili olduğu kadar kitle bilincini yükseltmek için de gazete hakkıyla sahiplenilmeldir. Bu diğer parti yayınları için de böyledir. Parti yayınları, partilinin özneleşmesinin, bireyin partiyle diyalektik birliğini sağlamanın araçlarından olduğu kadar, partinin fikirlerinin kitlelere yayılması, böylece kitle eyleminde cisimleşmesinin de araçlarındandır. Parti yayınları ne kadar çok insana ulaşırsa, parti o kadar çok kişinin evine, işyerine, okuluna girer; sofrasına konuk, sohbetine konu olur. Parti yayınları, parti ile kitlesi ve halk yığınları arasında bir ilmek, bir bağdır. Bu ilişki süreklileştiği ölçüde aradaki yabancılaşma duvarları yıkılabilir. Dürüstlükle kabul edilmelidir ki, parti yayınlarına ilgisiz partili, parti aklına ve kitle içinde parti çalışmasına yabancılaşma içindedir. "Esnaf Gazeteyi Tezgah Altına Atıyor, Ev Emekçisi Kadın Sayfasını Bile Açmıyor" Çok sık duyulan klişeler bunlar. Şimdi biraz kendimize dönelim. Gazeteyi kendimiz okuyor muyuz? Okuduklarımızı verdiğimiz kişilerle tartışma konusu yapıyor muyuz? Gazete okuma grupları kuruyor muyuz? Bunları yapmıyorsak şikayet etmeye ne hakkımız kalır! Gerçekte durumumuz şikayet ettiğimiz esnaf ya da ev emekçisi kadından daha beter değil mi? Gazeteyi verdikten sonra sırtını dönerek giden partili o yayını da, ilişkiyi de, bir eylem biçimi olarak yayın dağıtımını da değersizleştirir. Sen okumuyor, tartışmıyorsan bir başkasına nasıl okutup tarıştırabilirsin ki! Gazete ya da başka bir yayını dağıtmadaki amaç, yayının kitle çalışmasının etkin bir aracı olarak kullanılması, devrimci fikirlerin halka taşınmasıdır. Kendisi düşünce tembeli olan kişinin devrimci fikrleri taşımaya mecali olabilir mi? Parti yayınlarını kitlelere ulaştırmak yalnızca bu konuda görevli dağıtımcılara mı aittir? Parti yayınlarını kitlelere götürmek, her parti kadrosunun, üyesinin, taraftarının, sempatizanın görevidir. Parti yayınlarını okumak ve okutmak günlük politik çalışmanın vazgeçilmez unsurlarından biridir. Herhangi bir toplantı, görüşme, eylem ne kadar vazgeçilmezse, bu da o kadar vazgeçilmezdir. ''İnternetten Okuyorum, Almaya Ne Gerek Var?'' Pek çok yoldaş parti yayınlarına ilgisizliğini böyle açıklayabiliyor. Hatalı bir yaklaşım bu. Kaç kişi internetten okuyor? Bu çok tartışmalı. Bunu anlamanın kolay bir yolu var. Okuduklarını sosyal medyada paylaşım konusu yapan kaç yoldaş var? Sayılarının çok az olduğu biliniyor. Ya internetten takip edenlerin sayısı abartıldığı kadar değildir ya da bunlar okuduklarını yayma, kitlelere ulaştırma kaygısı taşımıyor. Bu, parti yayınlarına ilgisizliğin bir başka türü değil mi? Bunu bir kenara bırakalım. Sen internetten okuyorsun diye herkes senin gibi yapacak değil ya. Senin okuduğun site binlerce internet sitesinden biri, seninkini neden tercih etsin? Böyle bir tercih yapması için bile az çok bilinçli olması gerekiyor. Oysa o bilinci ulaştırması gereken partilidir. Parti yayınları, bu ulaştırma eyleminin başlıca araçlarındandır. Kaldı ki milyonlarca emekçinin internetten sosyalist gazeteleri takip ettiği falan yok. Sen gazeteyi, dergiyi onun evine götürürsen seni bilir, tanır. Sen internetten takip ediyor olabilirsin, ama bu senin yayınları alma ve kitlelere ulaştırmanın önünde neden engel olsun? Eğer böyleyse kitlelerin aydınlatılması, örgütlenmesi diye bir sorunun, tasan yok demektir. Demek ki internetten yalnızca ''kendin için'' okuyorsun. Peki bu ne kadar gerçek? Bakıyorsunuz parti yayınlarını bütünlüklü takip etmeyenlerin aklı ve dili partili olmaktan uzaklaşıyor. Bir tartışmaya katılırken, bir toplantıda konuşurken partinin kolektif aklının ürünü olan kavramlardan bihaberdir. Parti yayınlarını doğru dürüst takip etmeden partinin görüşleri nasıl hakkıyla ortaya konabilir ki? Yayınlarının niteliğini yükseltmek partinin önündeki başlıca görevlerinden biridir. Her partilinin şu ya da bu düzeyde bu görevi yerine getirme sorumluluğu var. Diğer yandan bir partili parti yayınlarına ilgisizleşmişse onun bakımından asıl tartışılması gereken sorun, parti yayınlarının niteliği değil, kendisindeki devrimci niteliğin aşınmasıdır. Kavranacak ana halka budur.
|