Almanya Türkiye'den Ne İstiyor?
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Son zamanlarda, özellikle de Türkiye üzerinden AB'ye göçmen akınının başlamasından buyana AB içinde kriz durumuna gelen göçmen sorunu vesilesiyle Türkiye-Almanya arasında, belki de II. Dünya Savaşı'ndan bu yana görülmemiş bir diplomasi trafiği yaşanmaktadır. İşin gerçek ve aynı zamanda görünür tarafı, Türkiye'nin savaştan kaçan ve göç yollarına düşen Afganistan'dan, Pakistan'dan, Irak ve Suriye'den göçmenlerin AB'ye girişinin engellenmesi için Türkiye'nin oynadığı anahtar rolünün yadsınamaz olmasıdır. Bundan dolayı AB içinde başta gelen hakim güç olarak Almanya, göç sorununu Başbakan Merkel'in dizayn ettiği politika doğrultusunda çözmek için adımlar atmıştır. Bu adımlar nihayetinde Türkiye-AB arasında göç sorunu üzerine anlaşmayla sonuçlanmıştır. Bu anlaşmanın en önemli ayakları AB'nin 2018'e kadar Türkiye'de 6 milyar dolar vermesi, Türk vatandaşları için AB'ye vize serbestisi getirmesi, buna karşı Türkiye'nin göçmen geçişini engellemesi ve geri gönderilecek göçmenleri kabul etmesi yükümlülükleri var.

Alman Başbakanı olarak A. Merkel 2015'ten buyana Türkiye'yi en sık ziyaret eden en üst düzeyde yabancı siyasi temsilci olmuştur. Merkel'in Erdoğan'a, Davutoğlu'na; genel anlamda Türkiye ve vatandaşlarına özel bir sempatisinin olmadığı onun çok bilinen özelliklerinden biridir. Buna rağmen sık sık Erdoğan ve Davutoğlu'nun kapısını açındırması sadece göçmen sorunuyla açıklanamaz düşüncesini güçlendirmektedir. Göçmen sorunuyla bizzat ilgilenmesi, sık sık bizzat Türkiye'ye gitmesi anlamına gelmez; bu diplomasi trafiği başka mekanizmalar devreye sokularak da sürdürülebilirdi.

Bu yoğun ilginin Alman emperyalizminin Ortadoğu'daki çıkarlarıyla doğrudan ilgisi olduğu açık. Alman emperyalizmi Ortadoğu'daki gelişmelere Türkiye ve Suriye savaşı üzerinden doğrudan müdahil olmak istiyor. AB ve NATO üzerinden Ortadoğu'da faal olmayı yeterli bulmamaktadır.

Sadece Almanya değil, bir bütün olarak AB, doğal gaz bazlı enerji ve bunun sevkıyatı konusunda Rusya'ya bağımlı durumdadır. Bu bağımlılıktan kurtulmanın tek yolu İran, Ortadoğu (Doğu Akdeniz'deki enerji yatakları da dahil) ve Hazar havzası (Azerbaycan, Türkmenistan) kaynaklı enerjinin Avrupa pazarlarına aktarılmasıdır. Bu alanda ciddiye alınabilecek tek güzergah da Türkiye'dir.

Fransa ve İngiltere'nin 1916'da Ortadoğu'yu kendi sömürge çıkarları doğrultusunda paylaşmalarının ifadesi olan Sykes-Picot Anlaşması artık fiilen geçersizdir. Bunun böyle olduğunu Kürt Özgürlük Hareketi'nin mücadelesi, Irak'ın fiilen parçalanmışlık durumu ve Suriye savaşı göstermektedir. Ortadoğu'nun stratejik ve enerji bazlı yeniden paylaşımında Alman emperyalizmi AB adına hareket etmenin ötesinde doğrudan kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için Türkiye ile ilişkilere önem vermektedir.

Alman emperyalizminin Ortadoğu'daki gelişmelerde oynadığı aktif rol unutulmamalıdır; 2005'te Refik Hariri'nin öldürülmesinde kullanılan silahı ABD ve İsrail'e veren Almanyadır. 2012'de Abu Dabi'de ”Suriye'nin Dostları” toplantısını örgütleyen de Almanya'dır; bu toplantı Suriye doğal gaz yataklarının paylaşılmasına hizmet amaçlıydı. Cenevre toplantılarını en yakından takip eden ülkelerin başında Almanya gelmektedir. Şimdi IŞİD'e karşı mücadele ve göçmen sorunu nedeniyle Suriye merkezli Ortadoğu sorunlarına doğrudan müdahil olmaktadır. Bu nedenle Türkiye'den İncirlik'e geçici de olsa konuşlanma talebinde bulunmuş ve bu talep de Türkiye tarafından kabul edilmiştir.

Alman emperyalizmi günümüzde Türkiye'de faşist diktatörlüğün, diktatör Erdoğan'ın en önemli, en yakın destekçisi konumundadır. Almanya, Kuzey Kürdistan'da şehirlerin yakılıp yıkılmasına, Kürt halkının katledilmesine ses çıkartmayan ve destekleyen ülkelerden birisidir. Faşist diktatörlüğün aylardan beri süren katliamlarını görmezlikten gelerek kolaylaştıran, bunun ötesinde „her devletin doğal hakkıdır“ diye destekleyen ülkelerden birisidir. Demokrasi anlayışını medya üzerindeki baskıların kaldırılmasına indirgemiştir. Bunun ötesinde Türkiye'nin, özellikle Erdoğan tarafından sürekli dillendirilen “Güvenli bölge” veya “uçuşa yasak bölge” politikasını doğrudan savunan ülke Almaya'dır. A. Merkel bunu sık sık dile getirmektedir.

Alman emperyalizmi Ortadoğu'nun yeniden paylaşımına fiilken katılmak istiyor ve bunu da Türkiye üzerinden yapabileceğine inanıyor.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Almanya Türkiye'den Ne İstiyor?
fc Share on Twitter
 

Son zamanlarda, özellikle de Türkiye üzerinden AB'ye göçmen akınının başlamasından buyana AB içinde kriz durumuna gelen göçmen sorunu vesilesiyle Türkiye-Almanya arasında, belki de II. Dünya Savaşı'ndan bu yana görülmemiş bir diplomasi trafiği yaşanmaktadır. İşin gerçek ve aynı zamanda görünür tarafı, Türkiye'nin savaştan kaçan ve göç yollarına düşen Afganistan'dan, Pakistan'dan, Irak ve Suriye'den göçmenlerin AB'ye girişinin engellenmesi için Türkiye'nin oynadığı anahtar rolünün yadsınamaz olmasıdır. Bundan dolayı AB içinde başta gelen hakim güç olarak Almanya, göç sorununu Başbakan Merkel'in dizayn ettiği politika doğrultusunda çözmek için adımlar atmıştır. Bu adımlar nihayetinde Türkiye-AB arasında göç sorunu üzerine anlaşmayla sonuçlanmıştır. Bu anlaşmanın en önemli ayakları AB'nin 2018'e kadar Türkiye'de 6 milyar dolar vermesi, Türk vatandaşları için AB'ye vize serbestisi getirmesi, buna karşı Türkiye'nin göçmen geçişini engellemesi ve geri gönderilecek göçmenleri kabul etmesi yükümlülükleri var.

Alman Başbakanı olarak A. Merkel 2015'ten buyana Türkiye'yi en sık ziyaret eden en üst düzeyde yabancı siyasi temsilci olmuştur. Merkel'in Erdoğan'a, Davutoğlu'na; genel anlamda Türkiye ve vatandaşlarına özel bir sempatisinin olmadığı onun çok bilinen özelliklerinden biridir. Buna rağmen sık sık Erdoğan ve Davutoğlu'nun kapısını açındırması sadece göçmen sorunuyla açıklanamaz düşüncesini güçlendirmektedir. Göçmen sorunuyla bizzat ilgilenmesi, sık sık bizzat Türkiye'ye gitmesi anlamına gelmez; bu diplomasi trafiği başka mekanizmalar devreye sokularak da sürdürülebilirdi.

Bu yoğun ilginin Alman emperyalizminin Ortadoğu'daki çıkarlarıyla doğrudan ilgisi olduğu açık. Alman emperyalizmi Ortadoğu'daki gelişmelere Türkiye ve Suriye savaşı üzerinden doğrudan müdahil olmak istiyor. AB ve NATO üzerinden Ortadoğu'da faal olmayı yeterli bulmamaktadır.

Sadece Almanya değil, bir bütün olarak AB, doğal gaz bazlı enerji ve bunun sevkıyatı konusunda Rusya'ya bağımlı durumdadır. Bu bağımlılıktan kurtulmanın tek yolu İran, Ortadoğu (Doğu Akdeniz'deki enerji yatakları da dahil) ve Hazar havzası (Azerbaycan, Türkmenistan) kaynaklı enerjinin Avrupa pazarlarına aktarılmasıdır. Bu alanda ciddiye alınabilecek tek güzergah da Türkiye'dir.

Fransa ve İngiltere'nin 1916'da Ortadoğu'yu kendi sömürge çıkarları doğrultusunda paylaşmalarının ifadesi olan Sykes-Picot Anlaşması artık fiilen geçersizdir. Bunun böyle olduğunu Kürt Özgürlük Hareketi'nin mücadelesi, Irak'ın fiilen parçalanmışlık durumu ve Suriye savaşı göstermektedir. Ortadoğu'nun stratejik ve enerji bazlı yeniden paylaşımında Alman emperyalizmi AB adına hareket etmenin ötesinde doğrudan kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için Türkiye ile ilişkilere önem vermektedir.

Alman emperyalizminin Ortadoğu'daki gelişmelerde oynadığı aktif rol unutulmamalıdır; 2005'te Refik Hariri'nin öldürülmesinde kullanılan silahı ABD ve İsrail'e veren Almanyadır. 2012'de Abu Dabi'de ”Suriye'nin Dostları” toplantısını örgütleyen de Almanya'dır; bu toplantı Suriye doğal gaz yataklarının paylaşılmasına hizmet amaçlıydı. Cenevre toplantılarını en yakından takip eden ülkelerin başında Almanya gelmektedir. Şimdi IŞİD'e karşı mücadele ve göçmen sorunu nedeniyle Suriye merkezli Ortadoğu sorunlarına doğrudan müdahil olmaktadır. Bu nedenle Türkiye'den İncirlik'e geçici de olsa konuşlanma talebinde bulunmuş ve bu talep de Türkiye tarafından kabul edilmiştir.

Alman emperyalizmi günümüzde Türkiye'de faşist diktatörlüğün, diktatör Erdoğan'ın en önemli, en yakın destekçisi konumundadır. Almanya, Kuzey Kürdistan'da şehirlerin yakılıp yıkılmasına, Kürt halkının katledilmesine ses çıkartmayan ve destekleyen ülkelerden birisidir. Faşist diktatörlüğün aylardan beri süren katliamlarını görmezlikten gelerek kolaylaştıran, bunun ötesinde „her devletin doğal hakkıdır“ diye destekleyen ülkelerden birisidir. Demokrasi anlayışını medya üzerindeki baskıların kaldırılmasına indirgemiştir. Bunun ötesinde Türkiye'nin, özellikle Erdoğan tarafından sürekli dillendirilen “Güvenli bölge” veya “uçuşa yasak bölge” politikasını doğrudan savunan ülke Almaya'dır. A. Merkel bunu sık sık dile getirmektedir.

Alman emperyalizmi Ortadoğu'nun yeniden paylaşımına fiilken katılmak istiyor ve bunu da Türkiye üzerinden yapabileceğine inanıyor.