DEMOKRATİK SURİYE GÜÇLERİ'NİN REQA HAMLESİ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 



24 Mayıs 2016 günü, SDG (Suriye Demokratik Güçleri), ABD ve koalisyon güçlerinin hava desteğinde 4 koldan “Reqa'nın kuzeyini özgürleştirme hamlesi” başlattı. Tişrin'den Tabqa'ya doğru ilerleyen 4. kola paralel olarak da Minbic Askeri güçleri hareketlendi. Aynı günlerde, Irak Felluce'de de, rejim güçleri tarafından DAİŞ'e karşı bir saldırı hamlesi sürüyordu.

Reqa hamlesi, Kürt güçleri YPG (Halk Savunma Birlikleri), YPJ (Kadın Savunma Birlikleri) önderliğinde El Ekrad Cephesi, Burkan El Fırat ve başka Arap gruplarının da (bileşimi 13 grupta oluşur) yer aldığı SDG ile ABD ve koalisyon güçleri arasında yürütülen görüşmeler üzerine kararlaştırıldı. Bu saldırı planı, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı general J. Votel'in Kobane ve Ankara'da gibi bir dizi temas ve görüşmeden sonra gerçekleşti.

YPG komutanı Rojda Felat, “Bu hamleyi SDG güçlerinin katılımıyla kuzey Reqa'yı özgürleştirmek amacıyla yapıyoruz” biçiminde açıkladı. Yine Arap komutan Ebu Fayad, “Kuzey Reqa'yı özgürleştireceğiz.” dedi.

Kuzey Reka, Ayn El İsa bölgesi oluyor. Ve bu alanın temizlenmesi, faşist DAİŞ çetelerinin Kürt özerk bölgeleri Kobani, Tel Ebyad ve Haseke'ye yönelik saldırı tehdidi olmaktan çıkarılması anlamına gelecek. Reka'da Arap ve Türkmen ağırlıklı demokratik bir yönetim öngörülüyor.


DAİŞ'in merkezi, Irak'ta Musul, Suriye'de Reka'dır. Irak yönetimi, Musul'a ilerlemek için önce Felluce'yi kurtarmak istiyor. Kürtler ise, Kobani ve Afrin kantonlarını birleştirmek için harekete katılmış bulunuyor. Ve yakın zamanda Kürtler, Kuzey Suriye Federasyonu'nu ilan ettiler. Rakka'nın da Arap nüfusu ağırlıklı demokratik bir yönetimle bu federasyonda yer alabileceği düşünülmektedir.

Şüphesiz ki, PYD ve YPG güçleri için öncelikli görev, Sehba, Cerablus ve Minbic'in kurtarılmasıdır. Azez-Cerablus hattının politik İslami faşist çetelerden temizlenmesidir. Ancak sömürgeci T.C. devleti, başından beri bu hedefli hemlelere ya desteklediği politik İslami güçler, ya top atışları ya da ABD ile yaptığı pazarlıklarla engellemeye çalıştı ve çalışıyor. Çünkü, Kürt kantonlarının birleşmesini istemiyor, Federal bir Kürdistan'a karşı duruyor. Ve yine aynı ideolojik temellere sahip DAİŞ ve diğer politik İslami çetelere lojistik desteği sürdürmenin kanalının açık tutulmasını istiyor.


Türk burjuva devleti, ABD ile yaptığı anlaşma üzerine Azez-Cerablus hattında El Nusra, Ahrar El Şam ve isimlerini Osmanlı padişahlarından alan “Tugaylar”a destek sağladı. El Rai bölgesini top atışları desteği ve bu grupların saldırısıyla ele geçirdi. Ancak 4 gün elinde tutabildi. Çünkü, DAİŞ saldırıları karşısında bu çete gruplar, silahlarını bırakıp kaçtılar ve yeni bazı köyleri DAİŞ çetelerine bıraktılar. Sonuç alınmayınca Türkiye, ABD ile birlikte operasyon yapabileceğini açıkladı. Yani provakatif bir hamle öngörmektedir. Tabii ki, bu açıklama, bugünkü güç ilişkileri ve Türkiye'nin izlediği politikalar nedeniyle ciddiye alınacak gibi değil. Türkiye'nin politikaları, ABD- Rusya ilişkileri, savaşın seyri ve BM kararları, bu duruma el vermemektedir.


Sonuç olarak diyebiliriz ki, aslında içeride, yani Kuzey Kürdistan'da sömürgeci Türk burjuva devletinin Kürt kentlerindeki katliam ve vahşet görüntüleri, kitlesel siyasi soykırımları ve yürüttüğü kirli savaş, Irak ve Suriye'deki bu savaştan kopuk değildir. Bu alanlarda önemli siyasi ve askeri güç olmaya başlayan 40-50 milyonluk nüfusa sahip Kürtlerin siyasal bir statüye kavuşmasında duydukları korku, onları sonuçları ağır ve sıkıntılı politikalara yönlendirebiliyor. AKP ve T. Erdoğan'ın politik İslami faşist diktatörlüğü de bu gelişmelerden kopuk ele alınamaz.


Bütün dünya görüyor ki, bölgede faşist DAİŞ çetelerini tasfiye eden ya da yenilgiye uğratan esas güç Kürtlerdir. Ve yine çeşitli ulus, din, mezhep ve inanç gruplarının ortak demokratik yönetimi ve barışını sağlayan güç de PYD ve YPG'dir. Kürtler, Suriye'de önemli siyasi ve askeri bir aktördür. Kendi stratejileri, politikaları, güç ve iradeleriyle hareket etmektedirler. Bu anlamda, Kürt özgürlük güçlerinin Suriye rejimi, ABD, Rusya ya da başka güçlerle “işbirliği” içerisinde savaştıklarını belirtenler, bölgede üçüncü çizgide yürüyen özgürlük ve devrim hamleleri ve başarılarını, Ortadoğu devriminin yürüyeceği yolu görmekten yoksun ve aciz devrim aleyhtarlarıdır.

Bölgede faşist, gerici çeteleri ve yürütülen savaşı besleyen, sürdüren ve kışkırtan güçler emperyalist rekabet merkezleri, bölgenin gerici-faşist, yayılmacı yönetimleri ve izledikleri politikalardır. Kürt Özgürlük Güçleri bu karşıdevrim cephesine karşı savaşmaktadır.

Reqa'da DAİŞ yenilgisi, Azez-Cerablus'ta çetelerin kovulması ve YPG'nin başarıları, Rojava, Kürdistan, Türkiye ve Suriye'deki yansımaları da farklı olacaktır. Bölgede riskler de, başarmanın dinamikleri, olanakları ve fırsatları da vardır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

DEMOKRATİK SURİYE GÜÇLERİ'NİN REQA HAMLESİ
fc Share on Twitter
 



24 Mayıs 2016 günü, SDG (Suriye Demokratik Güçleri), ABD ve koalisyon güçlerinin hava desteğinde 4 koldan “Reqa'nın kuzeyini özgürleştirme hamlesi” başlattı. Tişrin'den Tabqa'ya doğru ilerleyen 4. kola paralel olarak da Minbic Askeri güçleri hareketlendi. Aynı günlerde, Irak Felluce'de de, rejim güçleri tarafından DAİŞ'e karşı bir saldırı hamlesi sürüyordu.

Reqa hamlesi, Kürt güçleri YPG (Halk Savunma Birlikleri), YPJ (Kadın Savunma Birlikleri) önderliğinde El Ekrad Cephesi, Burkan El Fırat ve başka Arap gruplarının da (bileşimi 13 grupta oluşur) yer aldığı SDG ile ABD ve koalisyon güçleri arasında yürütülen görüşmeler üzerine kararlaştırıldı. Bu saldırı planı, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı general J. Votel'in Kobane ve Ankara'da gibi bir dizi temas ve görüşmeden sonra gerçekleşti.

YPG komutanı Rojda Felat, “Bu hamleyi SDG güçlerinin katılımıyla kuzey Reqa'yı özgürleştirmek amacıyla yapıyoruz” biçiminde açıkladı. Yine Arap komutan Ebu Fayad, “Kuzey Reqa'yı özgürleştireceğiz.” dedi.

Kuzey Reka, Ayn El İsa bölgesi oluyor. Ve bu alanın temizlenmesi, faşist DAİŞ çetelerinin Kürt özerk bölgeleri Kobani, Tel Ebyad ve Haseke'ye yönelik saldırı tehdidi olmaktan çıkarılması anlamına gelecek. Reka'da Arap ve Türkmen ağırlıklı demokratik bir yönetim öngörülüyor.


DAİŞ'in merkezi, Irak'ta Musul, Suriye'de Reka'dır. Irak yönetimi, Musul'a ilerlemek için önce Felluce'yi kurtarmak istiyor. Kürtler ise, Kobani ve Afrin kantonlarını birleştirmek için harekete katılmış bulunuyor. Ve yakın zamanda Kürtler, Kuzey Suriye Federasyonu'nu ilan ettiler. Rakka'nın da Arap nüfusu ağırlıklı demokratik bir yönetimle bu federasyonda yer alabileceği düşünülmektedir.

Şüphesiz ki, PYD ve YPG güçleri için öncelikli görev, Sehba, Cerablus ve Minbic'in kurtarılmasıdır. Azez-Cerablus hattının politik İslami faşist çetelerden temizlenmesidir. Ancak sömürgeci T.C. devleti, başından beri bu hedefli hemlelere ya desteklediği politik İslami güçler, ya top atışları ya da ABD ile yaptığı pazarlıklarla engellemeye çalıştı ve çalışıyor. Çünkü, Kürt kantonlarının birleşmesini istemiyor, Federal bir Kürdistan'a karşı duruyor. Ve yine aynı ideolojik temellere sahip DAİŞ ve diğer politik İslami çetelere lojistik desteği sürdürmenin kanalının açık tutulmasını istiyor.


Türk burjuva devleti, ABD ile yaptığı anlaşma üzerine Azez-Cerablus hattında El Nusra, Ahrar El Şam ve isimlerini Osmanlı padişahlarından alan “Tugaylar”a destek sağladı. El Rai bölgesini top atışları desteği ve bu grupların saldırısıyla ele geçirdi. Ancak 4 gün elinde tutabildi. Çünkü, DAİŞ saldırıları karşısında bu çete gruplar, silahlarını bırakıp kaçtılar ve yeni bazı köyleri DAİŞ çetelerine bıraktılar. Sonuç alınmayınca Türkiye, ABD ile birlikte operasyon yapabileceğini açıkladı. Yani provakatif bir hamle öngörmektedir. Tabii ki, bu açıklama, bugünkü güç ilişkileri ve Türkiye'nin izlediği politikalar nedeniyle ciddiye alınacak gibi değil. Türkiye'nin politikaları, ABD- Rusya ilişkileri, savaşın seyri ve BM kararları, bu duruma el vermemektedir.


Sonuç olarak diyebiliriz ki, aslında içeride, yani Kuzey Kürdistan'da sömürgeci Türk burjuva devletinin Kürt kentlerindeki katliam ve vahşet görüntüleri, kitlesel siyasi soykırımları ve yürüttüğü kirli savaş, Irak ve Suriye'deki bu savaştan kopuk değildir. Bu alanlarda önemli siyasi ve askeri güç olmaya başlayan 40-50 milyonluk nüfusa sahip Kürtlerin siyasal bir statüye kavuşmasında duydukları korku, onları sonuçları ağır ve sıkıntılı politikalara yönlendirebiliyor. AKP ve T. Erdoğan'ın politik İslami faşist diktatörlüğü de bu gelişmelerden kopuk ele alınamaz.


Bütün dünya görüyor ki, bölgede faşist DAİŞ çetelerini tasfiye eden ya da yenilgiye uğratan esas güç Kürtlerdir. Ve yine çeşitli ulus, din, mezhep ve inanç gruplarının ortak demokratik yönetimi ve barışını sağlayan güç de PYD ve YPG'dir. Kürtler, Suriye'de önemli siyasi ve askeri bir aktördür. Kendi stratejileri, politikaları, güç ve iradeleriyle hareket etmektedirler. Bu anlamda, Kürt özgürlük güçlerinin Suriye rejimi, ABD, Rusya ya da başka güçlerle “işbirliği” içerisinde savaştıklarını belirtenler, bölgede üçüncü çizgide yürüyen özgürlük ve devrim hamleleri ve başarılarını, Ortadoğu devriminin yürüyeceği yolu görmekten yoksun ve aciz devrim aleyhtarlarıdır.

Bölgede faşist, gerici çeteleri ve yürütülen savaşı besleyen, sürdüren ve kışkırtan güçler emperyalist rekabet merkezleri, bölgenin gerici-faşist, yayılmacı yönetimleri ve izledikleri politikalardır. Kürt Özgürlük Güçleri bu karşıdevrim cephesine karşı savaşmaktadır.

Reqa'da DAİŞ yenilgisi, Azez-Cerablus'ta çetelerin kovulması ve YPG'nin başarıları, Rojava, Kürdistan, Türkiye ve Suriye'deki yansımaları da farklı olacaktır. Bölgede riskler de, başarmanın dinamikleri, olanakları ve fırsatları da vardır.