Sömürgeci Türk devleti Güney Kürdistan’a bomba yağdırıyor
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Türk sömürgeci rejiminin Güney Kürdistan operasyonuna karşı koymak, aynı zamanda dünya halklarının ve işçi sınıfının bir enternasyonal görevidir. Partimiz MLKP, tüm ilerici ve devrimci güçleri, dayanışma etkinlikleriyle, Türk konsoloslukları önünde protesto eylemleriyle, Türk devletine protesto faks ve mesajlarıyla Kürt halkını sahiplenmeye çağırmaktadır.

01 Ocak 2008 / Enternasyonal Bülten /Sayı: 65

Aylardır süren Güney Kürdistan'ı işgal tartışmalarının ardından Türk ordusu, ABD'nin desteği ile 15 Aralık gecesi Kandil Dağı'nı bombaladı. Hava bombardımanları Güney Kürdistan'da PKK'nin barınabileceği tüm alanları kapsayarak sürüyor. Operasyonun askeri bilançosuna ilişkin Genelkurmayın iddiaları PKK'nın ağır kayıp verdiği yönünde. HPG ise yaptığı açıklama ile gerilla kaybının olmadığını açıkladı. Operasyonun sivilleri de hedef aldığı, birçok Kürt köyünün bombalanarak yerle bir edildiği ve 1800 kişinin göç etmek zorunda kaldığı ortaya çıkan gerçekler oldu.
Kuzey Kürdistan'da PKK önderliğinde gelişen ulusal kurtuluş mücadelesi, Türk devletinin seksen yıllık imha ve inkar politikasını fiilen delmiş, Kürt ulusunun ve Kuzey Kürdistan'ın varlığını dünyaya ilan etmişti. ABD'nin Irak işgali ile açılan tabloda Güney'de bir Kürt devletleşmesinin ortaya çıkışı ise, Türk burjuvazisi bakımından durumu daha da ağırlaştırdı. Güney Kürdistan'da ABD işgali sonrasında gelişen durum, meşru bir devletleşme sürecidir. Bu süreç, Türk sömürgeci faşizminin en korkulu rüyalarını gerçeğe dönüştürmektedir.
Bu çerçevede özellikle faşist ordu cephesi ile Kuzey Kürdistan'daki ulusal mücadelenin her rengini ve PKK güçlerini en küçük kırıntısına kadar ezmenin yanı sıra, Güney'de de bir Kürt oluşumunu engellemek istiyor. Hatta burjuvazinin ordu kanadından CHP daha da ileri giderek, sınırın Güney'e kaydırılmasını bile gündeme getirdi.
Ancak yıllardır uygulanan yöntemlerle bir sonuç alınamamış olması ve Güney'in ABD himayesinde olması, Türk burjuvazisinin kimi kesimleri açısından farklı çözüm arayışlarını de gündeme getirdi. ABD'nin Irak ve Ortadoğu politikası bakımından da ideal bir çözüm olan, PKK'nın tasfiye edildiği, gerillaya uygulanan askeri kuşatmaya paralel olarak Kürt demokratik kurumlarının siyasi kuşatmaya alındığı ve teslimiyete zorlandığı, bu şekilde Kürt ulusal mücadelesinin çeşitli kırıntılarla teslim alındığı, Güney'deki Kürt oluşumunun -en azından ABD'nin çıkarları gerektirdiği sürece- güvencede olduğu bir çözüm planı bu tabloda öne çıktı.
Türk burjuva klikleri arasında Kürt sorunu ve Güney Kürdistan'ı işgal tezkeresi çerçevesinde konusunda yaşanan tartışmaların somut bir şekil aldığı önemli bir gelişme, TC Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Bush'un Washington'daki toplantısı oldu. Bu toplantıda, Amerikancı çözüm planında ilerleme kaydedildi. Güney Kürt Yönetimi kendilerinin hedef alınmayacağı konusunda ikna oldu ve Türk Devleti'nin operasyon tehditlerine karşı başlangıçtaki sert söylemlerinde yumuşamaya giderek, kendi topraklarında PKK'ye yönelik askeri operasyonlara sessiz kaldı.
Kandil operasyonu, bu plan çerçevesinde, ABD'nin sunduğu istihbari destek, Güney Kürt yönetiminin sessiz kalması, ve Türkiye/K. Kürdistan'da da Kürt halkına ve mevzilerine yönelik yoğun bir saldırganlık eşliğinde gerçekleşti. Aynı süreçte Kuzey Kürdistan'daki operasyonlar da sürdü. DTP üzerindeki baskı ve siyasi kuşatma, milletvekilleri ve parti yöneticileri başta olmak üzere yoğunlaştırılıyor. DTP Eşbaşkanı Nurettin Demirtaş tutuklandı. ABD ve Türk devletinin, hareketin yumuşak karnı olarak gördüğü DTP, böylelikle teslimiyet planına dahil edilmeye çalışılıyor. Diğer yandan da "Eve Dönüş Yasası" adıyla yeni bir pişmanlık yasası daha gündeme sokularak teslimiyet dayatması güçlendirilmeye çalışılıyor.
Operasyon, Türk işçi ve emekçi kitlelerinin şovenist propaganda yoluyla içine sokulduğu psikolojiyi tatmin etmiştir. Sermaye oligarşisi ve AKP hükümeti tablodan memnundur. Generaller kliği seçim döneminde aldığı yenilgiden kaynaklı imaj kaybını bir ölçüde telafi etmeye çalışmaktadır.
Öte yandan Güney'de Kürt devletleşmesini engelleme yönündeki esas hedefini korumaktadır. Bu hedef, burjuva klikler arası çatışmalar ve ABD ile ilişkilerde yeniden gündeme gelecek, generaller ABD planına direnmeye devam edeceklerdir. Dolayısıyla bu güçler arasındaki çelişkiler ortadan kalkmış değildir. Dahası, Amerikancı çözüm planının ne kadar etkili olup olmayacağı, Kürt ulusal hareketinin güçleri ile Türk işçi ve emekçilerinin geliştireceği tutuma bağlı olacaktır.
Türk sömürgeci rejiminin Güney Kürdistan operasyonuna karşı koymak, aynı zamanda dünya halklarının ve işçi sınıfının bir enternasyonal görevidir. Partimiz MLKP, tüm ilerici ve devrimci güçleri, dayanışma etkinlikleriyle, Türk konsoloslukları önünde protesto eylemleriyle, Türk devletine protesto faks ve mesajlarıyla Kürt halkını sahiplenmeye çağırmaktadır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Sömürgeci Türk devleti Güney Kürdistan’a bomba yağdırıyor
fc Share on Twitter
 

Türk sömürgeci rejiminin Güney Kürdistan operasyonuna karşı koymak, aynı zamanda dünya halklarının ve işçi sınıfının bir enternasyonal görevidir. Partimiz MLKP, tüm ilerici ve devrimci güçleri, dayanışma etkinlikleriyle, Türk konsoloslukları önünde protesto eylemleriyle, Türk devletine protesto faks ve mesajlarıyla Kürt halkını sahiplenmeye çağırmaktadır.

01 Ocak 2008 / Enternasyonal Bülten /Sayı: 65

Aylardır süren Güney Kürdistan'ı işgal tartışmalarının ardından Türk ordusu, ABD'nin desteği ile 15 Aralık gecesi Kandil Dağı'nı bombaladı. Hava bombardımanları Güney Kürdistan'da PKK'nin barınabileceği tüm alanları kapsayarak sürüyor. Operasyonun askeri bilançosuna ilişkin Genelkurmayın iddiaları PKK'nın ağır kayıp verdiği yönünde. HPG ise yaptığı açıklama ile gerilla kaybının olmadığını açıkladı. Operasyonun sivilleri de hedef aldığı, birçok Kürt köyünün bombalanarak yerle bir edildiği ve 1800 kişinin göç etmek zorunda kaldığı ortaya çıkan gerçekler oldu.
Kuzey Kürdistan'da PKK önderliğinde gelişen ulusal kurtuluş mücadelesi, Türk devletinin seksen yıllık imha ve inkar politikasını fiilen delmiş, Kürt ulusunun ve Kuzey Kürdistan'ın varlığını dünyaya ilan etmişti. ABD'nin Irak işgali ile açılan tabloda Güney'de bir Kürt devletleşmesinin ortaya çıkışı ise, Türk burjuvazisi bakımından durumu daha da ağırlaştırdı. Güney Kürdistan'da ABD işgali sonrasında gelişen durum, meşru bir devletleşme sürecidir. Bu süreç, Türk sömürgeci faşizminin en korkulu rüyalarını gerçeğe dönüştürmektedir.
Bu çerçevede özellikle faşist ordu cephesi ile Kuzey Kürdistan'daki ulusal mücadelenin her rengini ve PKK güçlerini en küçük kırıntısına kadar ezmenin yanı sıra, Güney'de de bir Kürt oluşumunu engellemek istiyor. Hatta burjuvazinin ordu kanadından CHP daha da ileri giderek, sınırın Güney'e kaydırılmasını bile gündeme getirdi.
Ancak yıllardır uygulanan yöntemlerle bir sonuç alınamamış olması ve Güney'in ABD himayesinde olması, Türk burjuvazisinin kimi kesimleri açısından farklı çözüm arayışlarını de gündeme getirdi. ABD'nin Irak ve Ortadoğu politikası bakımından da ideal bir çözüm olan, PKK'nın tasfiye edildiği, gerillaya uygulanan askeri kuşatmaya paralel olarak Kürt demokratik kurumlarının siyasi kuşatmaya alındığı ve teslimiyete zorlandığı, bu şekilde Kürt ulusal mücadelesinin çeşitli kırıntılarla teslim alındığı, Güney'deki Kürt oluşumunun -en azından ABD'nin çıkarları gerektirdiği sürece- güvencede olduğu bir çözüm planı bu tabloda öne çıktı.
Türk burjuva klikleri arasında Kürt sorunu ve Güney Kürdistan'ı işgal tezkeresi çerçevesinde konusunda yaşanan tartışmaların somut bir şekil aldığı önemli bir gelişme, TC Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Bush'un Washington'daki toplantısı oldu. Bu toplantıda, Amerikancı çözüm planında ilerleme kaydedildi. Güney Kürt Yönetimi kendilerinin hedef alınmayacağı konusunda ikna oldu ve Türk Devleti'nin operasyon tehditlerine karşı başlangıçtaki sert söylemlerinde yumuşamaya giderek, kendi topraklarında PKK'ye yönelik askeri operasyonlara sessiz kaldı.
Kandil operasyonu, bu plan çerçevesinde, ABD'nin sunduğu istihbari destek, Güney Kürt yönetiminin sessiz kalması, ve Türkiye/K. Kürdistan'da da Kürt halkına ve mevzilerine yönelik yoğun bir saldırganlık eşliğinde gerçekleşti. Aynı süreçte Kuzey Kürdistan'daki operasyonlar da sürdü. DTP üzerindeki baskı ve siyasi kuşatma, milletvekilleri ve parti yöneticileri başta olmak üzere yoğunlaştırılıyor. DTP Eşbaşkanı Nurettin Demirtaş tutuklandı. ABD ve Türk devletinin, hareketin yumuşak karnı olarak gördüğü DTP, böylelikle teslimiyet planına dahil edilmeye çalışılıyor. Diğer yandan da "Eve Dönüş Yasası" adıyla yeni bir pişmanlık yasası daha gündeme sokularak teslimiyet dayatması güçlendirilmeye çalışılıyor.
Operasyon, Türk işçi ve emekçi kitlelerinin şovenist propaganda yoluyla içine sokulduğu psikolojiyi tatmin etmiştir. Sermaye oligarşisi ve AKP hükümeti tablodan memnundur. Generaller kliği seçim döneminde aldığı yenilgiden kaynaklı imaj kaybını bir ölçüde telafi etmeye çalışmaktadır.
Öte yandan Güney'de Kürt devletleşmesini engelleme yönündeki esas hedefini korumaktadır. Bu hedef, burjuva klikler arası çatışmalar ve ABD ile ilişkilerde yeniden gündeme gelecek, generaller ABD planına direnmeye devam edeceklerdir. Dolayısıyla bu güçler arasındaki çelişkiler ortadan kalkmış değildir. Dahası, Amerikancı çözüm planının ne kadar etkili olup olmayacağı, Kürt ulusal hareketinin güçleri ile Türk işçi ve emekçilerinin geliştireceği tutuma bağlı olacaktır.
Türk sömürgeci rejiminin Güney Kürdistan operasyonuna karşı koymak, aynı zamanda dünya halklarının ve işçi sınıfının bir enternasyonal görevidir. Partimiz MLKP, tüm ilerici ve devrimci güçleri, dayanışma etkinlikleriyle, Türk konsoloslukları önünde protesto eylemleriyle, Türk devletine protesto faks ve mesajlarıyla Kürt halkını sahiplenmeye çağırmaktadır.