Tutsakların Haklarına Saldırılar Artıyor
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Politik tutsaklara saldırılar, bütün toplumsal muhalefeti sindirmeyi ve zayıflatmayı amaçlamaktadır. Bu saldırılara verilecek en iyi yanıt, bütün ilerici ve devrimci güçlerin birleşik mücadelesini cezaevlerinde geliştirmek ve dışarıda da adalet ve özgürlük için sokakta mücadeleyi büyütmektedir.

 

01 Mayıs 2008 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 69

Türkiye Cezaevlerinde yaşanan direnişlerin uzun bir tarihi vardır. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yaşanan bütün şiddet ve işkencelerin, askeri darbelerin keskin dönemlerinde ve Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşın merkezinde, cezaevleri hep mücadelenin ve direnişin merkezinde olmuştur.Burjuvazinin baskı merkezleri olan cezaevleri, tutsakların boyun eğmez iradesi ve kararlı tutumuyla, teslimiyete karşı devrimci kişiliğin korunduğu birer direniş kalelerine dönüşmüşlerdir. Kolektif yasam, ortak eğitim ve siki disiplin tutsakları çelikleştirmiş ve daha kararlı devrimciler haline getirmiştir.
Cezaevlerindeki direnişi kırmak, tutsakları dışarıdaki hareketten koparmak ve böylece mücadeleyi bir bütün olarak zayıflatmak amacıyla, burjuvazi 90'lı yıllardan itibaren tecridi bir sistem olarak uygulamaya başladı. Politik tutsaklar bu saldırıya karşı 1996 ve 2000 Ölüm Oruçları'nı da içeren kararlı bir direniş gösterdiler. Devrimcilerin kazandıkları anlamlı zaferlere rağmen, faşist diktatörlük tecridi önemli oranda uyguladı. F-Tipi yüksek güvenlik cezaevlerinde tutsaklar tek veya üçer kişilik hücrelerde ağır tecrit altında tutulmaktalar. Ama burjuvazinin bu saldırısı da boşa çıkarıldı. F-Tipi cezaevleriyle egemenler, ne tutsak devrimcileri dışarıdaki mücadeleden koparabildiler, ne de devrimci kişiliklerini kırabildiler. Tutsaklar çığlığı, ses geçirmez duvarları aşıp dışarıya ulaşmaya ve toplumsal mücadelenin bir parçası olmaya devam etmektedir. Tecrit cezası, politik tutsakların devrimci ruhunu yok edememekte ve mücadele, farklı araçlarla zindanlarda devam etmektedir.
Kesintisizce sürdürülen mücadele sonucu, Ocak 2007'de devlet geri adım atmak ve kısmen tecridi gevşetmek zorunda kaldı. Özellikle avukat Behiç Aşçı'nın başvurduğu ölüm orucu ve geniş kamuoyu baskısı, devleti tecridi kısmen gevşeten bir genelge yayınlamak zorunda bıraktı. Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan genelge, tutsakların haftada 10'ar saat beraber geçirebilmelerini öngörüyor. Bu tecrit işkencesine karşı yürütülen mücadele de önemli bir basariydi.
Genelgenin yayınlanmasından sonra geçen zaman bir kez daha göstermektedir ki, bu tür genelgelerin uygulanması da ancak kararlı ve sürekli bir mücadele ile olanaklı olabilmektedir. Birçok cezaevinde tutsakların haklarına saldırılar devam etmekte ve genelgeye rağmen tutsakların haftada 10'ar saat birlikte zaman geçirmeleri engellenmektedir. Kırıklar F-Tipi cezaevinde 5 aydır bu genelge hukuksuz bir şekilde uygulanmamaktadır. Tutsakların birbirleriyle görüşmeleri engellenmekte, suları kesilmekte ve yemekler yenilmez halde verilmektedir. Kırıklar 1. Nolu F-Tipi cezaevinde kalan 7 tutsak, insanlık dışı bir şekilde kelepçelenmeye karşı çıktıkları için, 16 Nisan'da İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmasına getirilmediler. Mahkeme, tutsakların gelecek duruşmaya gerekirse zor kullanılarak getirilmesini kararlaştırdı. Böylece tutsaklara saldırı emrini vermiş oldu.
Tutsaklar haklarını talep ettiklerinde hemen disiplin cezalarıyla karsılaşmaktadırlar. Tekirdağ 2 Nolu tecrit cezaevinde ayda sadece iki sefer birer saat sıcak su verilmektedir. Kürtçe konuşmak disiplin cezasına çarptırılmaya yetmektedir. Kürtçe veya yabancı dilde gazete ve dergiler tutsaklara verilmemektedir. Sürekli yeni işkence olayları meydana çıkmakta, tutsaklar mahkemeye götürüldüklerinde kötü muameleye ve cinsel saldırılara uğramaktadırlar. Tutsakların mektupları önemli oranda sansürlendiği gibi, kimi mektuplar da dışarıya gönderilmemektedir.
DTP milletvekili Akın Birdal, 10 Nisan'da Adalet Bakanının cevaplaması talebiyle meclise bir soru önergesi vererek, Özgür Radyo Genel Yayın Yönetmeni Füsun Erdoğan ve Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek'in, evli olmalarına rağmen neden birbirleriyle görüştürülmediklerini sordu. Erdoğan ve Çiçek, 21 komünist ile birlikte Eylül 2006'da tutuklanmışlardı ve şimdiye kadar sadece iki sefer mahkemeye çıkarıldılar. Akın Birdal, son bir ay içinde cezaevlerinden 100"den fazla şikayet mektubunu aldığını açıkladı.
Özellikle Haziran 2006"da „Antiterör Yasası"nın çıkarılmasından sonra keyfi tutuklamalarda, tutsakların haklarına saldırılarda artışlar görülmekte ve paralel olarak dışarıda da baskılar artmış bulunmaktadır. Türkiye cezaevlerinde 10.000 politik tutsak bulunmaktadır ve birçoğu hüküm giymeden yıllarca yatmaktadır.
Politik tutsaklara saldırılar, bütün toplumsal muhalefeti sindirmeyi ve zayıflatmayı amaçlamaktadır. Bu saldırılara verilecek en iyi yanıt, bütün ilerici ve devrimci güçlerin birleşik mücadelesini cezaevlerinde geliştirmek ve dışarıda da adalet ve özgürlük için sokakta mücadeleyi büyütmektedir.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Tutsakların Haklarına Saldırılar Artıyor
fc Share on Twitter
 

Politik tutsaklara saldırılar, bütün toplumsal muhalefeti sindirmeyi ve zayıflatmayı amaçlamaktadır. Bu saldırılara verilecek en iyi yanıt, bütün ilerici ve devrimci güçlerin birleşik mücadelesini cezaevlerinde geliştirmek ve dışarıda da adalet ve özgürlük için sokakta mücadeleyi büyütmektedir.

 

01 Mayıs 2008 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 69

Türkiye Cezaevlerinde yaşanan direnişlerin uzun bir tarihi vardır. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yaşanan bütün şiddet ve işkencelerin, askeri darbelerin keskin dönemlerinde ve Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşın merkezinde, cezaevleri hep mücadelenin ve direnişin merkezinde olmuştur.Burjuvazinin baskı merkezleri olan cezaevleri, tutsakların boyun eğmez iradesi ve kararlı tutumuyla, teslimiyete karşı devrimci kişiliğin korunduğu birer direniş kalelerine dönüşmüşlerdir. Kolektif yasam, ortak eğitim ve siki disiplin tutsakları çelikleştirmiş ve daha kararlı devrimciler haline getirmiştir.
Cezaevlerindeki direnişi kırmak, tutsakları dışarıdaki hareketten koparmak ve böylece mücadeleyi bir bütün olarak zayıflatmak amacıyla, burjuvazi 90'lı yıllardan itibaren tecridi bir sistem olarak uygulamaya başladı. Politik tutsaklar bu saldırıya karşı 1996 ve 2000 Ölüm Oruçları'nı da içeren kararlı bir direniş gösterdiler. Devrimcilerin kazandıkları anlamlı zaferlere rağmen, faşist diktatörlük tecridi önemli oranda uyguladı. F-Tipi yüksek güvenlik cezaevlerinde tutsaklar tek veya üçer kişilik hücrelerde ağır tecrit altında tutulmaktalar. Ama burjuvazinin bu saldırısı da boşa çıkarıldı. F-Tipi cezaevleriyle egemenler, ne tutsak devrimcileri dışarıdaki mücadeleden koparabildiler, ne de devrimci kişiliklerini kırabildiler. Tutsaklar çığlığı, ses geçirmez duvarları aşıp dışarıya ulaşmaya ve toplumsal mücadelenin bir parçası olmaya devam etmektedir. Tecrit cezası, politik tutsakların devrimci ruhunu yok edememekte ve mücadele, farklı araçlarla zindanlarda devam etmektedir.
Kesintisizce sürdürülen mücadele sonucu, Ocak 2007'de devlet geri adım atmak ve kısmen tecridi gevşetmek zorunda kaldı. Özellikle avukat Behiç Aşçı'nın başvurduğu ölüm orucu ve geniş kamuoyu baskısı, devleti tecridi kısmen gevşeten bir genelge yayınlamak zorunda bıraktı. Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan genelge, tutsakların haftada 10'ar saat beraber geçirebilmelerini öngörüyor. Bu tecrit işkencesine karşı yürütülen mücadele de önemli bir basariydi.
Genelgenin yayınlanmasından sonra geçen zaman bir kez daha göstermektedir ki, bu tür genelgelerin uygulanması da ancak kararlı ve sürekli bir mücadele ile olanaklı olabilmektedir. Birçok cezaevinde tutsakların haklarına saldırılar devam etmekte ve genelgeye rağmen tutsakların haftada 10'ar saat birlikte zaman geçirmeleri engellenmektedir. Kırıklar F-Tipi cezaevinde 5 aydır bu genelge hukuksuz bir şekilde uygulanmamaktadır. Tutsakların birbirleriyle görüşmeleri engellenmekte, suları kesilmekte ve yemekler yenilmez halde verilmektedir. Kırıklar 1. Nolu F-Tipi cezaevinde kalan 7 tutsak, insanlık dışı bir şekilde kelepçelenmeye karşı çıktıkları için, 16 Nisan'da İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmasına getirilmediler. Mahkeme, tutsakların gelecek duruşmaya gerekirse zor kullanılarak getirilmesini kararlaştırdı. Böylece tutsaklara saldırı emrini vermiş oldu.
Tutsaklar haklarını talep ettiklerinde hemen disiplin cezalarıyla karsılaşmaktadırlar. Tekirdağ 2 Nolu tecrit cezaevinde ayda sadece iki sefer birer saat sıcak su verilmektedir. Kürtçe konuşmak disiplin cezasına çarptırılmaya yetmektedir. Kürtçe veya yabancı dilde gazete ve dergiler tutsaklara verilmemektedir. Sürekli yeni işkence olayları meydana çıkmakta, tutsaklar mahkemeye götürüldüklerinde kötü muameleye ve cinsel saldırılara uğramaktadırlar. Tutsakların mektupları önemli oranda sansürlendiği gibi, kimi mektuplar da dışarıya gönderilmemektedir.
DTP milletvekili Akın Birdal, 10 Nisan'da Adalet Bakanının cevaplaması talebiyle meclise bir soru önergesi vererek, Özgür Radyo Genel Yayın Yönetmeni Füsun Erdoğan ve Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek'in, evli olmalarına rağmen neden birbirleriyle görüştürülmediklerini sordu. Erdoğan ve Çiçek, 21 komünist ile birlikte Eylül 2006'da tutuklanmışlardı ve şimdiye kadar sadece iki sefer mahkemeye çıkarıldılar. Akın Birdal, son bir ay içinde cezaevlerinden 100"den fazla şikayet mektubunu aldığını açıkladı.
Özellikle Haziran 2006"da „Antiterör Yasası"nın çıkarılmasından sonra keyfi tutuklamalarda, tutsakların haklarına saldırılarda artışlar görülmekte ve paralel olarak dışarıda da baskılar artmış bulunmaktadır. Türkiye cezaevlerinde 10.000 politik tutsak bulunmaktadır ve birçoğu hüküm giymeden yıllarca yatmaktadır.
Politik tutsaklara saldırılar, bütün toplumsal muhalefeti sindirmeyi ve zayıflatmayı amaçlamaktadır. Bu saldırılara verilecek en iyi yanıt, bütün ilerici ve devrimci güçlerin birleşik mücadelesini cezaevlerinde geliştirmek ve dışarıda da adalet ve özgürlük için sokakta mücadeleyi büyütmektedir.