Kuzey Kürdistan’ın Her Yerinde Serhıldan
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Abdullah Öcalan'ı sahiplenme eylemleri, her yerde AKP hükümetine ve bizzat sömürgeci faşist diktatörlüğe yönelik protestolara dönüştü.

01 Kasım 2008 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 75

17 Ekim'de Abdullah Öcalan'ın avukatları, 9 yıldır İmralı adasında tecrit koşullarında tutuklu bulunan Kürt ulusal hareketi liderinin fiziksel saldırıya uğradığını ve ölümle tehdit edildiğini duyurdu. Kürt halkına yönelik, son olarak Eylül ayında Altınova'da yaşanan türden linç saldırıları, Kuzey Kürdistan'da Türk ordusunca sürdürülen askeri operasyonlar, parlamentonun 10 Ekim'de Güney Kürdistan'a yönelik askeri müdahale tezkeresini uzatma kararı, Kürt yurtseverlerine yönelik artan tutuklamalar ve Kürt gazetelerine yönelik yasaklarla birlikte bu olay, sömürgeci faşist rejimin imha ve inkar biçimindeki devlet politikasının devamının bir ifadesidir. Abdullah Öcalan'a yönelik saldırı, sadece herhangi bir Kürt tutsağa yönelik saldırı değildir; Kürt Ulusal hareketine yöneliktir. Kürt ulusunun temel taleplerinden biri, kendi kimliğiyle politika yapma hakkı olduğundan, bu hareketin kendi siyasi iradesi olarak nitelediği Öcalan, ulusal hareketin bir sembolüne dönüşmüştür. Faşist rejimin ona yönelik saldırısı Kürt ulusal hareketine ve onun meşru demokratik ve ulusal taleplerine yönelik bir saldırıdan başka bir şey değildir.
Bu yüzden, gerek tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, gerekse de Avrupa'da saldırının açıklanmasından hemen sonra yaygın protestoların başlaması sürpriz değildi. Saldırılara verilen bu yanıtın militan karakteri ve kitle katılımının düzeyinin çok yüksek olması, sömürgeci faşist diktatörlüğü gerçekten korkuttu. Başta Amed olmak üzere bir çok kentte protestolar, Kürtçe serhıldan adı verilen kitlesel ayaklanmalara dönüştü. Amed'de Öcalan'a yönelik saldırıya karşı protestolar, Kürdistan'a yerel seçimler için oy avcılığına gelmiş olan başbakan Tayyip Erdoğan'ın ziyaretine karşı protestolarla birleşti ve Kürt halkı hangi tarafta yer aldığına dair hiç bir şüphe bırakmadı. Dükkanlar kapandı, okullar boykot edildi, çöpler toplanmadı ve Amed halkı sokaklara dökülerek serhıldan ateşleri yakıp polis saldırılarına karşı barikatlar kurdu. Polis, halkın molotof kokteylli direnişleri yüzünden mahallelere giremedi.
Bir yanda gerilla eylemleri, diğer yanda serhildanlar, Türk devletini o kadar telaşlandırdı ki, zirve üstüne zirve toplantıları yapılmakta. Bakanlar Kurulu toplantısına Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ‘da katılmakta. Kürdistan'daki kirli savaşa ayrılan bütçe artırılmakta, yeni bir yapılanmaya gidileceği ve açıklanmayan önlemlerden bahsedilmekte. Bütün bunlar, Türk devletinin Kürt direnişi karşısındaki acizliğini gösterirken, devletin Kürt sorununda kirli savaşı devam ettirmekte ısrar edeceğini göstermektedir.
Abdullah Öcalan'ı sahiplenme eylemleri, her yerde AKP hükümetine ve bizzat sömürgeci faşist diktatörlüğe yönelik protestolara dönüştü. Dahası protestolar gün boyu süren miting ve gösterilerle, okul boykotlarıyla sınırlı kalmadı, aynı zamanda saatler süren sokak savaşları, AKP binalarının yakılması, Türkiye'nin büyük kentlerinde düzinelerce arabanın yakılması tarzında çok militan mücadele biçimlerini de içerdi. Türk burjuva devletinin, 20 Ekim'de Doğubeyazıt'taki bir gösteride 20 yaşındaki Ahmet Özhan'ı katletmesi ve onbinlerin katıldığı 22 Ekim'deki cenazeye törenine yönelik, Ramazan Aktaş'ın polis panzeri altında kalması ve ağır yaralanmasıyla sonuçlanan vahşi polis saldırısı da dahil, gaz bombalı, tanklı ve silahlı baskılarına rağmen, Kürt yurtseverleri geri adım atmadı ve meşru mücadelelerini gereken tüm araçlarla sürdürme kararlılıklarını kanıtladılar. Üstelik rejim, tüm çabalarına rağmen hareketi legal ve illegal biçiminde, bir yanda yasal kitle gösterileri ve demokratik partiler, diğer yanda silahlı gerilla güçleri biçiminde bölemedi. Aksine, milletvekillerinden belediye başkanlarına, demokratik kitle örgütlerinden gerilla komutanlarına dek Kürt halkı saldırılara karşı haklı davalarını ve Öcalan'ın temsil ettiği siyasi iradelerini savunmaya hazır tek bir cephe olarak dikildi.
Türkiye kentlerinde de bir çok diğer politik kuvvet, ezilen Kürt halkıyla dayanışmasını ifade etti ve birleşik protesto eylemleri örgütlediler. Bunlardan biri 26 Ekim'de İzmir'de yapılan gösteri idi. Mitingin vali tarafından yasaklanmasına rağmen, 5000 kişi halkların kardeşliği ve demokrasi için yürüdü. Ancak bu örneklere rağmen, serhıldanları Kürdistan'dan Türk kentlerine de yayma çabaları gerektiği kadar başarılı olamadı. Bugün Türkiye'de devrimci ve komünist hareketin en acil görevlerinden biri, Kürt halkıyla omuz omuza ortak düşman olan sömürgeci faşist diktatörlüğe karşı mücadele etmektir. Partimiz, bir yandan çeşitli eylemlerle faşist diktatörlüğün Öcalan'a ve Kürt halkına yönelik saldırılarını protesto ederken, diğer yandan Türk işçi ve emekçilerini kardeş Kürt halkının taleplerini sahiplenmeye çağırmaktadır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Kuzey Kürdistan’ın Her Yerinde Serhıldan
fc Share on Twitter
 

Abdullah Öcalan'ı sahiplenme eylemleri, her yerde AKP hükümetine ve bizzat sömürgeci faşist diktatörlüğe yönelik protestolara dönüştü.

01 Kasım 2008 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 75

17 Ekim'de Abdullah Öcalan'ın avukatları, 9 yıldır İmralı adasında tecrit koşullarında tutuklu bulunan Kürt ulusal hareketi liderinin fiziksel saldırıya uğradığını ve ölümle tehdit edildiğini duyurdu. Kürt halkına yönelik, son olarak Eylül ayında Altınova'da yaşanan türden linç saldırıları, Kuzey Kürdistan'da Türk ordusunca sürdürülen askeri operasyonlar, parlamentonun 10 Ekim'de Güney Kürdistan'a yönelik askeri müdahale tezkeresini uzatma kararı, Kürt yurtseverlerine yönelik artan tutuklamalar ve Kürt gazetelerine yönelik yasaklarla birlikte bu olay, sömürgeci faşist rejimin imha ve inkar biçimindeki devlet politikasının devamının bir ifadesidir. Abdullah Öcalan'a yönelik saldırı, sadece herhangi bir Kürt tutsağa yönelik saldırı değildir; Kürt Ulusal hareketine yöneliktir. Kürt ulusunun temel taleplerinden biri, kendi kimliğiyle politika yapma hakkı olduğundan, bu hareketin kendi siyasi iradesi olarak nitelediği Öcalan, ulusal hareketin bir sembolüne dönüşmüştür. Faşist rejimin ona yönelik saldırısı Kürt ulusal hareketine ve onun meşru demokratik ve ulusal taleplerine yönelik bir saldırıdan başka bir şey değildir.
Bu yüzden, gerek tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, gerekse de Avrupa'da saldırının açıklanmasından hemen sonra yaygın protestoların başlaması sürpriz değildi. Saldırılara verilen bu yanıtın militan karakteri ve kitle katılımının düzeyinin çok yüksek olması, sömürgeci faşist diktatörlüğü gerçekten korkuttu. Başta Amed olmak üzere bir çok kentte protestolar, Kürtçe serhıldan adı verilen kitlesel ayaklanmalara dönüştü. Amed'de Öcalan'a yönelik saldırıya karşı protestolar, Kürdistan'a yerel seçimler için oy avcılığına gelmiş olan başbakan Tayyip Erdoğan'ın ziyaretine karşı protestolarla birleşti ve Kürt halkı hangi tarafta yer aldığına dair hiç bir şüphe bırakmadı. Dükkanlar kapandı, okullar boykot edildi, çöpler toplanmadı ve Amed halkı sokaklara dökülerek serhıldan ateşleri yakıp polis saldırılarına karşı barikatlar kurdu. Polis, halkın molotof kokteylli direnişleri yüzünden mahallelere giremedi.
Bir yanda gerilla eylemleri, diğer yanda serhildanlar, Türk devletini o kadar telaşlandırdı ki, zirve üstüne zirve toplantıları yapılmakta. Bakanlar Kurulu toplantısına Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ‘da katılmakta. Kürdistan'daki kirli savaşa ayrılan bütçe artırılmakta, yeni bir yapılanmaya gidileceği ve açıklanmayan önlemlerden bahsedilmekte. Bütün bunlar, Türk devletinin Kürt direnişi karşısındaki acizliğini gösterirken, devletin Kürt sorununda kirli savaşı devam ettirmekte ısrar edeceğini göstermektedir.
Abdullah Öcalan'ı sahiplenme eylemleri, her yerde AKP hükümetine ve bizzat sömürgeci faşist diktatörlüğe yönelik protestolara dönüştü. Dahası protestolar gün boyu süren miting ve gösterilerle, okul boykotlarıyla sınırlı kalmadı, aynı zamanda saatler süren sokak savaşları, AKP binalarının yakılması, Türkiye'nin büyük kentlerinde düzinelerce arabanın yakılması tarzında çok militan mücadele biçimlerini de içerdi. Türk burjuva devletinin, 20 Ekim'de Doğubeyazıt'taki bir gösteride 20 yaşındaki Ahmet Özhan'ı katletmesi ve onbinlerin katıldığı 22 Ekim'deki cenazeye törenine yönelik, Ramazan Aktaş'ın polis panzeri altında kalması ve ağır yaralanmasıyla sonuçlanan vahşi polis saldırısı da dahil, gaz bombalı, tanklı ve silahlı baskılarına rağmen, Kürt yurtseverleri geri adım atmadı ve meşru mücadelelerini gereken tüm araçlarla sürdürme kararlılıklarını kanıtladılar. Üstelik rejim, tüm çabalarına rağmen hareketi legal ve illegal biçiminde, bir yanda yasal kitle gösterileri ve demokratik partiler, diğer yanda silahlı gerilla güçleri biçiminde bölemedi. Aksine, milletvekillerinden belediye başkanlarına, demokratik kitle örgütlerinden gerilla komutanlarına dek Kürt halkı saldırılara karşı haklı davalarını ve Öcalan'ın temsil ettiği siyasi iradelerini savunmaya hazır tek bir cephe olarak dikildi.
Türkiye kentlerinde de bir çok diğer politik kuvvet, ezilen Kürt halkıyla dayanışmasını ifade etti ve birleşik protesto eylemleri örgütlediler. Bunlardan biri 26 Ekim'de İzmir'de yapılan gösteri idi. Mitingin vali tarafından yasaklanmasına rağmen, 5000 kişi halkların kardeşliği ve demokrasi için yürüdü. Ancak bu örneklere rağmen, serhıldanları Kürdistan'dan Türk kentlerine de yayma çabaları gerektiği kadar başarılı olamadı. Bugün Türkiye'de devrimci ve komünist hareketin en acil görevlerinden biri, Kürt halkıyla omuz omuza ortak düşman olan sömürgeci faşist diktatörlüğe karşı mücadele etmektir. Partimiz, bir yandan çeşitli eylemlerle faşist diktatörlüğün Öcalan'a ve Kürt halkına yönelik saldırılarını protesto ederken, diğer yandan Türk işçi ve emekçilerini kardeş Kürt halkının taleplerini sahiplenmeye çağırmaktadır.