İran halkı sokaklarda
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

01 Temmuz 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 83

12 Haziran'daki 10. başkanlık seçimlerinden bu yana İran son 30 yılın en büyük gösterileriyle sarsılıyor ve elbette herkes olan biteni kendi bakış açısından yorumluyor. Her ne kadar seçimler kitlesel protestoların patlama noktası olsa da, protestolar sadece seçimlerle sınırlı olmayıp, her şeyden önce İran halkının gerici rejimin vahşi baskı ve sömürüsüne karşı on yıllardır biriktirdiği öfkenin ifadesidir.
Obama, Brown, Merkel ve Sarkozy başta gelmek üzere ABD ve Avrupalı emperyalistler seçim hilesi iddialarıyla ilgili ciddi endişeleri olduğunu ifade ederek ve Molla rejiminin muhalefete yönelik baskısını şiddetle kınayarak sahte demokrasi savunusu şovuna tekrar başladılar. Açık ki, onları endişelendiren İran halkının hak ve özgürlükleri değildir; bağımsız aday Mir-Hüseyin Musavi'nin seçimleri kazanamamasından dolayı hayal kırıklığına uğramışlardır. ABD ve Avrupalı emperyalistlerin Musavi'yi nasıl doğrudan destekleyip desteklemediklerinden ve kitle hareketini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmalarından bağımsız olarak, Musavi açıkça onların adayıdır. ABD ve Avrupa'ya yeniden yakınlaşmayı savunmaktadır, bu da ülkeyi AB ve ABD yatırımlarına açmak anlamına gelmektedir.
Öte yandan, bazı sol güçler, seçimler esnasında hiç bir kuralsızlığın yaşanmadığı ve tüm protesto hareketinin tamamen, ABD ve Avrupalı emperyalistlerin dayatmalarını kabullenmeyen Mahmud Ahmedinejad hükümetini devirmek amacıyla bu güçlerce tarafından örgütlendiğini iddia ediyor. Ancak bu bakış açısı İran rejiminin gerici karakterini hesaba katmıyor ve halkın demokratik hak ve özgürlükler için mücadelesinin ilerici karakterini yadsıyor. Ahmedinejad'ın ABD ve Avrupalı emperyalistlere karşı muhalefetini antiemperyalizmle karıştırıyorlar ve gerek yine emperyalist kuvvetler olan Çin ve Rusya ile yakın ilişkilerini gerekse de işçi sınıfı, emekçiler, gençlik, kadınlar, Kürtler, Azeriler, Araplar, Beluciler ve diğer ulusal azınlıklar üzerindeki vahşi toplumsal ve ulusal baskıları unutuyorlar.
ABD ve Avrupa basınında reform ve demokrasinin insanı olarak sunulan Musavi'nin bizzat kendisinin rejimin adamı olduğu doğrudur. 80'lerde başbakandı ve bu dönem boyunca bir çok devrimcinin de arasında olduğu 40 bin kişinin ölümünden sorumlu olanlardan biridir. Onun önemli bir siyasi role sahip olduğu yıllarda günde 10-100 arası muhalif insan katlediliyordu. Onun reform anlayışı halk için demokrasiyi değil, AB ve ABD emperyalistleriyle işbirliğini, ülkeyi emperyalistlere peşkeş çekmeyi kapsar. Bu anlamda, iki başkan adayı arasındaki çatışma bir iç iktidar çatışmasıdır İran'daki çok sayıda toplumsal ve siyasi sorun, ABD ve Avrupalı emperyalistlerin dünyayı inandırmaya çalıştığının aksine, Musavi kazansaydı da çözülmeyecekti. Seçimler her koşulda demokratik değildir, her şeyden önce adayların Muhafızlar Konseyince onaylanması gerektiği ve böylece demokratik ve ilerici adaylar başından beri katılımdan dışlandığı için böyledir.
Ancak, Musavi'nin demokratik hak ve özgürlükler konusunda Ahmedinejad'dan çok farklı olmayışı, İran rejimine yönelik son protesto hareketlerinin demokratik niteliğini değiştirmez.
Seçim sonuçlarının ilan edilmesinden sonra (Ahmedinejad: %63, Musavi: %34) protestolar hızla Tahran'dan tüm ülkeye yayıldı ve militan çarpışmalar patlak verdi. Süregiden çatışmalarda bir çok kişinin katledilmesine ve kitlesel tutuklamalara rağmen emekçiler geri çekilmediler, "diktatörlüğe ölüm" ve benzer sloganları haykırmaya devam ettiler.
Musavi şimdilik kitlesel protesto hareketinin lideri durumunda olsa da gerçekte daha şimdiden onu daraltmaya çalışmakta ve rejimi büyüyen hareket konusunda uyarmaktadır; ve korkmakta haklıdır çünkü İran'daki mevcut protesto hareketlerinin seçimlerdeki kuralsızlıkların yanı sıra daha bir çok nedeni vardır ve toplumsal mücadele aslında yıllardır büyümektedir. İşçilerin bu yıl 1 Mayıs'ı Tahran'da kutlama girişimi, sendikal örgütlenme yolundaki bazı denemeler ve grevler, yükselen öğrenci hareketinin eylemleri ve demokratik kadın hareketi, Kürt ulusal hareketinin kimsen silahlı eylemleriyle, demokratik ve ulusal haklar için Arap, Azeri ve Beluci hareketleriyle birlikte, İran'da gelişen hareketlerin bazı örnekleridir. Dünya çapındaki ekonomik kriz emekçilerin durumunu daha da zorlaştırmış ve protestolara yol açmıştır; bir yandan işsizlik, bir yandan fiyatlar, özellikle de gıda fiyatları artmaktadır.
Bu demokratik hareketi desteklemek ve inisiyatifi ne ABD ve Avrupalı sahte demokrasi savunucularına ve de gerici Molla rejimine bırakmaksızın düzeyini yükseltmek, İran'daki devrimci güçlerin ve uluslararası komünist hareketin görevidir. İran'daki gelişmelerde en özsel olan, milyonlarca insanın baskı ve ölümden korkmaksızın sokaklara çıkıp gerici İran rejimini protesto ederek demokratik hak ve özgürlükler talep etmesidir ve eğer bu daha iyi mücadele koşulları yaratacaksa bu hareket kuşkusuz demokratik bir niteliktedir.


 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

İran halkı sokaklarda
fc Share on Twitter
 

01 Temmuz 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 83

12 Haziran'daki 10. başkanlık seçimlerinden bu yana İran son 30 yılın en büyük gösterileriyle sarsılıyor ve elbette herkes olan biteni kendi bakış açısından yorumluyor. Her ne kadar seçimler kitlesel protestoların patlama noktası olsa da, protestolar sadece seçimlerle sınırlı olmayıp, her şeyden önce İran halkının gerici rejimin vahşi baskı ve sömürüsüne karşı on yıllardır biriktirdiği öfkenin ifadesidir.
Obama, Brown, Merkel ve Sarkozy başta gelmek üzere ABD ve Avrupalı emperyalistler seçim hilesi iddialarıyla ilgili ciddi endişeleri olduğunu ifade ederek ve Molla rejiminin muhalefete yönelik baskısını şiddetle kınayarak sahte demokrasi savunusu şovuna tekrar başladılar. Açık ki, onları endişelendiren İran halkının hak ve özgürlükleri değildir; bağımsız aday Mir-Hüseyin Musavi'nin seçimleri kazanamamasından dolayı hayal kırıklığına uğramışlardır. ABD ve Avrupalı emperyalistlerin Musavi'yi nasıl doğrudan destekleyip desteklemediklerinden ve kitle hareketini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmalarından bağımsız olarak, Musavi açıkça onların adayıdır. ABD ve Avrupa'ya yeniden yakınlaşmayı savunmaktadır, bu da ülkeyi AB ve ABD yatırımlarına açmak anlamına gelmektedir.
Öte yandan, bazı sol güçler, seçimler esnasında hiç bir kuralsızlığın yaşanmadığı ve tüm protesto hareketinin tamamen, ABD ve Avrupalı emperyalistlerin dayatmalarını kabullenmeyen Mahmud Ahmedinejad hükümetini devirmek amacıyla bu güçlerce tarafından örgütlendiğini iddia ediyor. Ancak bu bakış açısı İran rejiminin gerici karakterini hesaba katmıyor ve halkın demokratik hak ve özgürlükler için mücadelesinin ilerici karakterini yadsıyor. Ahmedinejad'ın ABD ve Avrupalı emperyalistlere karşı muhalefetini antiemperyalizmle karıştırıyorlar ve gerek yine emperyalist kuvvetler olan Çin ve Rusya ile yakın ilişkilerini gerekse de işçi sınıfı, emekçiler, gençlik, kadınlar, Kürtler, Azeriler, Araplar, Beluciler ve diğer ulusal azınlıklar üzerindeki vahşi toplumsal ve ulusal baskıları unutuyorlar.
ABD ve Avrupa basınında reform ve demokrasinin insanı olarak sunulan Musavi'nin bizzat kendisinin rejimin adamı olduğu doğrudur. 80'lerde başbakandı ve bu dönem boyunca bir çok devrimcinin de arasında olduğu 40 bin kişinin ölümünden sorumlu olanlardan biridir. Onun önemli bir siyasi role sahip olduğu yıllarda günde 10-100 arası muhalif insan katlediliyordu. Onun reform anlayışı halk için demokrasiyi değil, AB ve ABD emperyalistleriyle işbirliğini, ülkeyi emperyalistlere peşkeş çekmeyi kapsar. Bu anlamda, iki başkan adayı arasındaki çatışma bir iç iktidar çatışmasıdır İran'daki çok sayıda toplumsal ve siyasi sorun, ABD ve Avrupalı emperyalistlerin dünyayı inandırmaya çalıştığının aksine, Musavi kazansaydı da çözülmeyecekti. Seçimler her koşulda demokratik değildir, her şeyden önce adayların Muhafızlar Konseyince onaylanması gerektiği ve böylece demokratik ve ilerici adaylar başından beri katılımdan dışlandığı için böyledir.
Ancak, Musavi'nin demokratik hak ve özgürlükler konusunda Ahmedinejad'dan çok farklı olmayışı, İran rejimine yönelik son protesto hareketlerinin demokratik niteliğini değiştirmez.
Seçim sonuçlarının ilan edilmesinden sonra (Ahmedinejad: %63, Musavi: %34) protestolar hızla Tahran'dan tüm ülkeye yayıldı ve militan çarpışmalar patlak verdi. Süregiden çatışmalarda bir çok kişinin katledilmesine ve kitlesel tutuklamalara rağmen emekçiler geri çekilmediler, "diktatörlüğe ölüm" ve benzer sloganları haykırmaya devam ettiler.
Musavi şimdilik kitlesel protesto hareketinin lideri durumunda olsa da gerçekte daha şimdiden onu daraltmaya çalışmakta ve rejimi büyüyen hareket konusunda uyarmaktadır; ve korkmakta haklıdır çünkü İran'daki mevcut protesto hareketlerinin seçimlerdeki kuralsızlıkların yanı sıra daha bir çok nedeni vardır ve toplumsal mücadele aslında yıllardır büyümektedir. İşçilerin bu yıl 1 Mayıs'ı Tahran'da kutlama girişimi, sendikal örgütlenme yolundaki bazı denemeler ve grevler, yükselen öğrenci hareketinin eylemleri ve demokratik kadın hareketi, Kürt ulusal hareketinin kimsen silahlı eylemleriyle, demokratik ve ulusal haklar için Arap, Azeri ve Beluci hareketleriyle birlikte, İran'da gelişen hareketlerin bazı örnekleridir. Dünya çapındaki ekonomik kriz emekçilerin durumunu daha da zorlaştırmış ve protestolara yol açmıştır; bir yandan işsizlik, bir yandan fiyatlar, özellikle de gıda fiyatları artmaktadır.
Bu demokratik hareketi desteklemek ve inisiyatifi ne ABD ve Avrupalı sahte demokrasi savunucularına ve de gerici Molla rejimine bırakmaksızın düzeyini yükseltmek, İran'daki devrimci güçlerin ve uluslararası komünist hareketin görevidir. İran'daki gelişmelerde en özsel olan, milyonlarca insanın baskı ve ölümden korkmaksızın sokaklara çıkıp gerici İran rejimini protesto ederek demokratik hak ve özgürlükler talep etmesidir ve eğer bu daha iyi mücadele koşulları yaratacaksa bu hareket kuşkusuz demokratik bir niteliktedir.