KCK’dan “Demokratik Çözüm ve Barış Deklarasyonu”
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Demokratik Çözüm ve Barış Deklarasyonu, AKP hükümetinin "açılım" sürecinin samimiyetsizliğinin tüm demokratik kesimler tarafından açıkça ortaya çıktığı, Türk burjuva devletinin Kürt sorununda çözümsüzlük halinin sürdüğü koşullarda Kürt ulusal özgürlük hareketinin bir siyasi hamlesi ve Kürt sorununda muhatap arayışının bir ürünüdür.

 

01 Mart 2010 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 91 


Yoğun tartışma, beklenti, karşılıklı hamleler ve kritik mücadelelere sahne olan Kürt Açılımı'nın tasfiyeci içeriğinin iyice belirginleştiği son süreçte KCK yönetimi "Demokratik Çözüm ve Barış Deklarasyonu" yayınladı.
Kongra Gel Başkanlık Divanı ve KCK Yürütme Konseyi imzasıyla yayınlanan 2 Şubat tarihli deklarasyonda öncelikle Kürt ulusal özgürlük hareketinin geçmişten bu yana demokratik çözüm ve barış yolunda attığı adımlar, 1993, 1995, 1998, 1999, 2006 ve 2009 yıllarında geliştirdiği ateşkes süreçleri ve buna karşılık Türk devletinin imha ve inkar politikasında ısrar edişi özetleniyor.
Deklarasyonda Kürt özgürlük hareketinin kazanımlarına ilişkin de önemli belirlemelerde bulunuluyor. Hareketin meşru savunma çizgisi temelinde geliştirdiği direnişin önemli sonuçlar ortaya çıkardığı belirtilirken, bu direnişin kazanımları "Askeri başarıların yanı sıra ideolojik toparlanma, örgütsel büyüme ve toplumsal eylemlilikte önemli bir düzey kazanma" olarak ifade ediliyor.
Deklarasyon, aylardır Türkiye ve Kuzey Kürdistan siyasi gündeminden düşmeyen "Kürt Açılımı"nın toplu bir değerlendirmesini yaparak, bu süreci Türk devleti ve AKP hükümetinin kendi politikasına ulusal ve uluslararası destek ve meşru zemin arayışının sonucu ve AKP hükümetinin 29 Mart 2009 seçimleriyle birlikte iflas eden inkar ve imha siyasetinin yeni bir taktikle sürdürülmesi olarak niteliyor. "Bu politikanın özü bazı göstermelik adımlarla, sorunun çözüleceği havasının yaratılması gölgesinde Kürt Özgürlük hareketinin tasfiye edilmesi olduğu bugün çok daha iyi açığa çıkmıştır" deniyor.
Türk devletinin Kürt özgürlük hareketinin yasal demokratik kurumlarına karşı yürüttüğü gözaltı, tutuklama ve askeri saldırılara değinilen deklarasyonda, bu saldırıların en önemli amacının gerillayı desteksiz bırakmak ve 2010 yılı askeri harekatlarında özgürlük hareketini yok etmek olduğu ifade ediliyor. Türk devletinin ABD başta olmak üzere uluslararası güçleri ve Suriye, İran gibi bölge devletlerini politikasına ortak etmeyi, Güneyli Kürt örgütleriyle Kürt Özgürlük Hareketi arasında çelişki yaratmayı ve AKP hükümetinin psikolojik, diplomatik, sosyal, ekonomik hamlelerini askeri bir hamle ile tamamlayarak sonuç almayı hedeflediği belirtiliyor.
Deklarasyonun demokratik çözüm için ortaya koyduğu çerçeve ise 3 ilke, 4 adım olarak ifade edilen temel ilke ve taleplerden oluşuyor. "Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununda kalıcı çözümün gelişmesi, karşılıklı güven ve istikrarın pekişmesi, gerçek bir toplumsal uzlaşmanın sağlanması için" esas alınması önerilen üç ilke şöyle: Birincisi; hiçbir kimliğin egemen ve ayrıcalıklı olmadığı Demokratik Ulus. İkincisi; hiçbir toplumun yaşadığı ülke yok sayılmadan bütün toplulukların üstünde yaşadığı Demokratik Vatan. Üçüncüsü; sınırların sorun yapılmadığı, toplumların ulusal ve siyasal haklarının demokrasi içinde tanındığı Demokratik Cumhuriyet. Deklarasyonda bu üç ilkenin anayasal bir düzenlemeyle güvencelenmesi gerektiği vurgulanıyor.
Bu çerçevede kalıcı bir barış sürecinin geliştirilmesi için atılması istenen dört öncelikli adım ise şöyle: Karşılıklı olarak silahların susturulması, askeri ve siyasi operasyonlara son verilmesi. 14 Nisan'dan bu yana tutuklanan tüm Kürt siyasetçilerin hemen serbest bırakılması. Abdullah Öcalan'ın demokratik siyasi çözümde rolünü oynayacak biçimde (ilk adım olarak) ev hapsi gibi bir statüde kalmasının sağlanması. Taraflar arasında müzakerelere başlanarak sürecin ilerletilmesi.
Demokratik Çözüm ve Barış Deklarasyonu'nda KCK yönetimi demokrasi güçlerine, sol, sosyalist, liberal demokratik çevrelere, Alevi birliklerine ve demokratik İslami kesimlere kadar geniş yelpazeye çağrıda bulunarak, inisiyatif almalarını istiyor. Güney Kürdistanlı siyasetçiler de AKP hükümetinin sinsi politikasını görmeye, desteklememeye ve daha güçlü dayanışma ile onurlu bir barış ve demokratik çözüm için güçlerini birleştirmeye çağrılıyor.
Demokratik Çözüm ve Barış Deklarasyonu, AKP hükümetinin "açılım" sürecinin samimiyetsizliğinin tüm demokratik kesimler tarafından açıkça ortaya çıktığı, Türk burjuva devletinin Kürt sorununda çözümsüzlük halinin sürdüğü koşullarda Kürt ulusal özgürlük hareketinin bir siyasi hamlesi ve Kürt sorununda muhatap arayışının bir ürünüdür. Deklarasyona yön veren üç ilke, Kürt ulusal önderi Abdullah Öcalan'ın uluslararası bir komployla tutsak edildiği 1999 yılından bu yana Kürt Özgürlük Hareketinin benimsediği demokratik cumhuriyet anlayışı üzerinde şekilleniyor. İlkelerde "demokratik ulus" kavramıyla Türk ve Kürt ulusları tek bir demokratik ulus olarak nitelenirken, Kürt ulusunun inkarı ise reddediliyor. Demokratik Vatan ilkesi, Kürdistan'ın inkarını reddediyor, öte yandan Kürt ulusunun ayrılma hakkını gündeme getirmiyor. Demokratik Cumhuriyet ilkesi de tek devlet içinde ve burjuva devlet sınırları dahilinde Kürt halkının kolektif kimliği ve ulusal ve siyasal haklarının tanınmasını içeriyor.
Deklarasyonda yer alan 4 talep ise, bu çözüm anlayışı çerçevesinde görüşme ve müzakerelerin başlayabilmesi için en asgari koşulların sağlanmasını kapsıyor.
Deklarasyonun siyasi anlamı, Kürt sorununa çözüm arayışının Batı'daki, Kürdistan'ın dört parçasındaki, bölgedeki ve uluslararası plandaki tabanını genişletmek ve Türk burjuva devleti üzerinde PKK'siz çözüm seçeneğini dıştalayan bir basınç oluşturmak. Bahar aylarıyla birlikte başlayacak olan imhacı askeri operasyonlara siyasi hazırlık niteliği de taşıyan deklarasyonun, Batı'daki çeşitli kesimlere yaptığı çağrının burjuva liberallerden destek almayacağı açıktır. Burjuva medyanın deklarasyon karşısındaki suskunluğu da buna işaret etmiştir. Kürt özgürlük hareketinin Batı'da muhatap arayışlarına devrimci ve demokratik güçlerin yanıtı Kürt sorununa emekçi çözüm çerçevesinde olmalıdır. Bu sömürgeci faşist diktatörlüğe karşı mücadele bakımından büyük önem taşıyor.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

KCK’dan “Demokratik Çözüm ve Barış Deklarasyonu”
fc Share on Twitter
 

Demokratik Çözüm ve Barış Deklarasyonu, AKP hükümetinin "açılım" sürecinin samimiyetsizliğinin tüm demokratik kesimler tarafından açıkça ortaya çıktığı, Türk burjuva devletinin Kürt sorununda çözümsüzlük halinin sürdüğü koşullarda Kürt ulusal özgürlük hareketinin bir siyasi hamlesi ve Kürt sorununda muhatap arayışının bir ürünüdür.

 

01 Mart 2010 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 91 


Yoğun tartışma, beklenti, karşılıklı hamleler ve kritik mücadelelere sahne olan Kürt Açılımı'nın tasfiyeci içeriğinin iyice belirginleştiği son süreçte KCK yönetimi "Demokratik Çözüm ve Barış Deklarasyonu" yayınladı.
Kongra Gel Başkanlık Divanı ve KCK Yürütme Konseyi imzasıyla yayınlanan 2 Şubat tarihli deklarasyonda öncelikle Kürt ulusal özgürlük hareketinin geçmişten bu yana demokratik çözüm ve barış yolunda attığı adımlar, 1993, 1995, 1998, 1999, 2006 ve 2009 yıllarında geliştirdiği ateşkes süreçleri ve buna karşılık Türk devletinin imha ve inkar politikasında ısrar edişi özetleniyor.
Deklarasyonda Kürt özgürlük hareketinin kazanımlarına ilişkin de önemli belirlemelerde bulunuluyor. Hareketin meşru savunma çizgisi temelinde geliştirdiği direnişin önemli sonuçlar ortaya çıkardığı belirtilirken, bu direnişin kazanımları "Askeri başarıların yanı sıra ideolojik toparlanma, örgütsel büyüme ve toplumsal eylemlilikte önemli bir düzey kazanma" olarak ifade ediliyor.
Deklarasyon, aylardır Türkiye ve Kuzey Kürdistan siyasi gündeminden düşmeyen "Kürt Açılımı"nın toplu bir değerlendirmesini yaparak, bu süreci Türk devleti ve AKP hükümetinin kendi politikasına ulusal ve uluslararası destek ve meşru zemin arayışının sonucu ve AKP hükümetinin 29 Mart 2009 seçimleriyle birlikte iflas eden inkar ve imha siyasetinin yeni bir taktikle sürdürülmesi olarak niteliyor. "Bu politikanın özü bazı göstermelik adımlarla, sorunun çözüleceği havasının yaratılması gölgesinde Kürt Özgürlük hareketinin tasfiye edilmesi olduğu bugün çok daha iyi açığa çıkmıştır" deniyor.
Türk devletinin Kürt özgürlük hareketinin yasal demokratik kurumlarına karşı yürüttüğü gözaltı, tutuklama ve askeri saldırılara değinilen deklarasyonda, bu saldırıların en önemli amacının gerillayı desteksiz bırakmak ve 2010 yılı askeri harekatlarında özgürlük hareketini yok etmek olduğu ifade ediliyor. Türk devletinin ABD başta olmak üzere uluslararası güçleri ve Suriye, İran gibi bölge devletlerini politikasına ortak etmeyi, Güneyli Kürt örgütleriyle Kürt Özgürlük Hareketi arasında çelişki yaratmayı ve AKP hükümetinin psikolojik, diplomatik, sosyal, ekonomik hamlelerini askeri bir hamle ile tamamlayarak sonuç almayı hedeflediği belirtiliyor.
Deklarasyonun demokratik çözüm için ortaya koyduğu çerçeve ise 3 ilke, 4 adım olarak ifade edilen temel ilke ve taleplerden oluşuyor. "Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununda kalıcı çözümün gelişmesi, karşılıklı güven ve istikrarın pekişmesi, gerçek bir toplumsal uzlaşmanın sağlanması için" esas alınması önerilen üç ilke şöyle: Birincisi; hiçbir kimliğin egemen ve ayrıcalıklı olmadığı Demokratik Ulus. İkincisi; hiçbir toplumun yaşadığı ülke yok sayılmadan bütün toplulukların üstünde yaşadığı Demokratik Vatan. Üçüncüsü; sınırların sorun yapılmadığı, toplumların ulusal ve siyasal haklarının demokrasi içinde tanındığı Demokratik Cumhuriyet. Deklarasyonda bu üç ilkenin anayasal bir düzenlemeyle güvencelenmesi gerektiği vurgulanıyor.
Bu çerçevede kalıcı bir barış sürecinin geliştirilmesi için atılması istenen dört öncelikli adım ise şöyle: Karşılıklı olarak silahların susturulması, askeri ve siyasi operasyonlara son verilmesi. 14 Nisan'dan bu yana tutuklanan tüm Kürt siyasetçilerin hemen serbest bırakılması. Abdullah Öcalan'ın demokratik siyasi çözümde rolünü oynayacak biçimde (ilk adım olarak) ev hapsi gibi bir statüde kalmasının sağlanması. Taraflar arasında müzakerelere başlanarak sürecin ilerletilmesi.
Demokratik Çözüm ve Barış Deklarasyonu'nda KCK yönetimi demokrasi güçlerine, sol, sosyalist, liberal demokratik çevrelere, Alevi birliklerine ve demokratik İslami kesimlere kadar geniş yelpazeye çağrıda bulunarak, inisiyatif almalarını istiyor. Güney Kürdistanlı siyasetçiler de AKP hükümetinin sinsi politikasını görmeye, desteklememeye ve daha güçlü dayanışma ile onurlu bir barış ve demokratik çözüm için güçlerini birleştirmeye çağrılıyor.
Demokratik Çözüm ve Barış Deklarasyonu, AKP hükümetinin "açılım" sürecinin samimiyetsizliğinin tüm demokratik kesimler tarafından açıkça ortaya çıktığı, Türk burjuva devletinin Kürt sorununda çözümsüzlük halinin sürdüğü koşullarda Kürt ulusal özgürlük hareketinin bir siyasi hamlesi ve Kürt sorununda muhatap arayışının bir ürünüdür. Deklarasyona yön veren üç ilke, Kürt ulusal önderi Abdullah Öcalan'ın uluslararası bir komployla tutsak edildiği 1999 yılından bu yana Kürt Özgürlük Hareketinin benimsediği demokratik cumhuriyet anlayışı üzerinde şekilleniyor. İlkelerde "demokratik ulus" kavramıyla Türk ve Kürt ulusları tek bir demokratik ulus olarak nitelenirken, Kürt ulusunun inkarı ise reddediliyor. Demokratik Vatan ilkesi, Kürdistan'ın inkarını reddediyor, öte yandan Kürt ulusunun ayrılma hakkını gündeme getirmiyor. Demokratik Cumhuriyet ilkesi de tek devlet içinde ve burjuva devlet sınırları dahilinde Kürt halkının kolektif kimliği ve ulusal ve siyasal haklarının tanınmasını içeriyor.
Deklarasyonda yer alan 4 talep ise, bu çözüm anlayışı çerçevesinde görüşme ve müzakerelerin başlayabilmesi için en asgari koşulların sağlanmasını kapsıyor.
Deklarasyonun siyasi anlamı, Kürt sorununa çözüm arayışının Batı'daki, Kürdistan'ın dört parçasındaki, bölgedeki ve uluslararası plandaki tabanını genişletmek ve Türk burjuva devleti üzerinde PKK'siz çözüm seçeneğini dıştalayan bir basınç oluşturmak. Bahar aylarıyla birlikte başlayacak olan imhacı askeri operasyonlara siyasi hazırlık niteliği de taşıyan deklarasyonun, Batı'daki çeşitli kesimlere yaptığı çağrının burjuva liberallerden destek almayacağı açıktır. Burjuva medyanın deklarasyon karşısındaki suskunluğu da buna işaret etmiştir. Kürt özgürlük hareketinin Batı'da muhatap arayışlarına devrimci ve demokratik güçlerin yanıtı Kürt sorununa emekçi çözüm çerçevesinde olmalıdır. Bu sömürgeci faşist diktatörlüğe karşı mücadele bakımından büyük önem taşıyor.