4+4+4=?
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Bu yasanın iki temel hedefi var, ekonomik (ortaöğrenimi sermaye için ucuz ve bedava işgücü kaynağı haline getirme) ve siyasi/ideolojik (sünni İslamcı din eğitimini yaygınlaştırma).

 

01 Nisan 2012 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 115

 

AKP hükümeti, kısaca 4+4+4 olarak bilinen, "222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini" meclisten geçirerek eğitim sisteminde kapsamlı bir dönüşüm yapmaya girişti.
Başbakan Erdoğan'ın yoğun tartışmalar yaratan "Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz" sözlerinin ardından gelmesiyle din/ideoloji boyutu öne çıkan bu yasa, eğitimin ideolojik, siyasal ve özellikle de ekonomik anlamda sermayenin, özellikle de yeşil sermayenin güncel ihtiyaçlarına uygun biçimde düzenlenmesini kapsıyor.
Bu dönüşüm projesi ilk olarak 2005 yılında Gülen Cemaati tarafından organize edilen 9.Abant Platformu Toplantısı'nda ortaya kondu. Yasa çerçevesi, kendi Kürt'ünü, kendi Alevisi'ni, kendi sendikasını, kendi işçisini yaratarak, toplumsal mücadelelerin önünü tıkamaya çalışan AKP'nin güdümlü sendikası Eğitim Bir-Sen'in düzenlediği 18. MEB Şurası'nda formüle edilerek Tavsiye Kararı olarak alındı. Başbakan Erdoğan'ın tasarıyı geçirmedeki acelesinin, Gülen cemaati ile son dönemde su yüzüne çıkan çatlakları nedeniyle, İslamcı tabanda önemli bir gündem olan bu konu üzerinden inisiyatif kazanma isteğiyle de ilişkili olduğu düşünülebilir.
AKP hükümetinin sağlıkta benzer kapsamlı dönüşümleri öngördüğü ve işçi ve emekçilerin sağlık hakkının gasp edilmesini hedefleyen "Sosyal Güvenlik Reformu ve Genel Sağlık Sigortası Yasası" ve emekçi memurların yıllardır talep ettikleri sendikal düzenlemeleri hiçe sayan ve "Sahte Sendika Yasası" olarak tanımlanan 4688 Sayılı Yasa Tasarısı ile birlikte 4+4+4 yasası, sağlık ve eğitim alanı başta olmak üzere emekçi memurların, öğrencilerin ve tüm işçi ve emekçilerin yaygın eylemlerle direnişe geçmesine neden oldu.
4+4+4 yasası, zorunlu eğitimi 8 yıldan 12 yıla çıkarma adına 4 yıllık ilkokul, 4 yıllık ortaokul ve 4 yıllık lise eğitiminden oluşuyor. Okula başlama alt sınırı 72 aydan 60 aya çekiliyor. İlköğretimi düzenleyen yasanın orijinalinde bulunan "İlköğretim devlet okullarında parasızdır" ifadesi çıkarılıyor. Temel ve genel müfredatı içeren ilk 4 yılın ardından "mesleğe yönlendirme" adıyla seçmeli dersler başlıyor. Okul öncesi eğitiminse adı dahi geçmiyor.
Bu yasanın iki temel hedefi var, ekonomik (ortaöğrenimi sermaye için ucuz ve bedava işgücü kaynağı haline getirme) ve siyasi/ideolojik (sünni İslamcı din eğitimini yaygınlaştırma).
"Meslek liselerinin sayısını %65-70 oranında arttıracağız" sözleriyle hükümet, zaten halihazırda staj sömürüsü yoluyla sermayeye bedava işgücü sağlar durumda olan meslek liselerinin daha da yaygınlaşacağının sinyallerini vermişti. 4+4+4 ile meslek okulları ilköğrenimin belkemiğini oluşturacak şekilde sistematize ediliyor. Hükümetin bu sözleri, sermayeye verilmiş bir söz niteliğindeydi, projenin kredisi AB'den alınmıştı ve kredilerin karşılığı, her türden ucuz işgücü ve özellikle çocuk işgücü sömürüsünün yasallaştırılması ve yaygınlaştırılmasıydı.4+4+4 düzenlemesi bu konuya ilişkin şunları getiriyor: Eğitime başlama yaşı 5'e çekiliyor, ilk 4 yıllık temel eğitimin ardından "mesleki yönlendirme" başlıyor. Bu durumda 10 yaşından itibaren"mesleki yönlendirme ağırlıklı eğitimle", 13-14 yaşından itibaren de doğrudan meslek eğitimi ile staj sömürüsü yoluyla ucuz hatta bedava işgücü olarak çocuk emeği sömürüsü yasallaşıyor. Buna paralel olarak Mesleki Eğitim Kanunu'nda da her bir işyerinde çalışanların onda biri oranında stajyer çalıştırma sınırı kaldırılıyor, stajyerliğin kitlesel tarzda bedava işgücü sömürüsü sistemi olarak işlemesinin önü açılıyor.
Dahası, meslek okullarının önemli bir bölümünün doğrudan Organize Sanayi Bölgelerinde kurulması teşvik ediliyor. "Her öğrenci için belirli bir miktarda para harcıyorum bu yüzden okul kuracak iş adamlarına para vereceğim" diyen hükümet, organize sömürü bölgelerine açılacak okullar için patronlara öğrenci başına 1000 TL vermeyi planlıyor.Böylece bir taşla üç kuş vuruluyor: işletme (ticarethane olarak işleyecek eğitim kurumlarını kurma olanağı), işgücü (staj yoluyla doğrudan sömürürken bir yandan da geleceğe kalifiye eleman yetiştirme) ve kredi (işçi ve emekçilerin ödediği vergilerden devletin bir de patronlara teşvik ödemesi). Böylece işçiler üç kere sömürülüyor veya soyuluyor: işçi olarak, hizmet (eğitim) tüketicisi olarak ve vatandaş (vergi mükellefi) olarak.Yasa tasarısının ilk 4 yılın ardından "açıköğretimi" mümkün kılması, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarma adı altında fiilen 4 yıla indirirken, önemli bir kesimin de meslek okullarına dahi giremeden okuldan ayrılarak taşeron işletmelerde sömürülecekleri de çok açık.
AKP'nin eğitim yasası, özellikle orta ölçekli sermayedarlar ile yeşil sermaye bakımından gelişim ihtiyaçlarına kapsamlı yanıt oluyor. Ancak bu haliyle henüz TÜSİAD'ın"girişimci, rekabetçi, proaktif, teknolojik gelişmelere yatkın, en az bir yabancı dil bilen, ileri düzeyde bilgisayar kullanabilen genç bir işçi kuşağı" biçiminde formüle ettiği işgücü talebini karşılamıyor. AKP ile TÜSİAD arasında yasa kapsamında doğan çelişkiler esasta buradan ileri geliyor.AKP-Gülen cephesinin kendi Ar-Ge projesi olan Fatih Projesi (Eğitimde Fırsatları Araştırma ve Teknolojiyi İlerletme Hareketi - kısaltması İstanbul'u Bizans'tan alan Osmanlı padişahı Fatih'in adına vurgu yaparak ideolojik bir anlam da taşıyor) de eğitimde planlanan kapsamlı dönüşümün önemli bir ayağı. Bu yasa teklifiyle proje Kamu İhale Kanunu kapsamından çıkarılarak büyük bir rant vurgunu kapısı açılıyor. Böylece sermayenin ihtiyaç duyduğu nitelikli eğitim ve teknolojik destek de yine İslamcı sermaye tarafından karşılanmış oluyor. İslamcı sermaye buradan da rekabette büyük bir avantaj elde ediyor.
Sadece öğrenciler ve aileleri değil, öğretmenler de bu yasayla önemli bir hak gaspıyla karşı karşıya. Yasa teklifi yürürlüğe girer girmez, 5. Sınıf okutan tüm öğretmenler "norm fazlası" haline geliyor. Ayrıca altyapısı hazırlanmadan, yani Milli Eğitim Bakanlığı'nda kadrolu yeterli sayıda branş öğretmeni olmadan "seçmeli ders" ve "branş dersi" ağırlıklı bir sisteme geçilmesi, onbinlerce öğretmenin esnek ve sözleşmeli çalışmasının önünü açıyor.
Yasa tasarısının ikinci temel hedefi ise ideolojik boyutu. Öncelikle, daha önce ordu cephesi ile AKP-Gülen cephesi arasındaki klik çatışmasının bir unsuru olarak zorunlu eğitimin 5 yıldan 8 yıla çıkarılmasıyla ortaöğrenimden kalkan İmam Hatip Liseleri, ilk 4 yıldan itibaren mümkün hale geliyor. Ama dahası, İHL'ler dışında da genel eğitime zorunlu din dersinin yanı sıra Kuran, Fıkıh, Arapça, temel değerler dersi gibi seçmeli dersler aracılığıyla din eğitimi yaygınlaştırılıyor. Hükümet bunun diğer dinler için de seçmeli olarak alınmasının mümkün olacağını söylese de, ilgili branş öğretmenliği bakımından hiçbir altyapının olmayışı vb. yöntemlerle, sadece Sünni İslam eğitiminin yaygınlaştırılacağı açık.
Ancak sorunun sıklıkla bir laik/şeriatçı çatışması olarak ele alınması da büyük yanılsamalara gebe. Dindar nesil yetiştirmek isteyen AKP ile laik CHP arasında dönen sözde tartışmalar, "laikliğin sembolü" CHP'nin cumhuriyet döneminde en fazla İmam Hatip Lisesi açmış parti olduğunu, zorunlu din derslerini müfredata koyanın "laik" ordu cephesi olduğunu gözlerden gizliyor.Bununla birlikte yasanın ideolojik boyutunun da AKP hükümetinin temel hedeflerinden olduğu açık. Yasanın bu ideolojik boyutu, eğitimde cinsiyetçiliğin de katmerlenmesini getiriyor. Bir yandan okula başlama yaşı da aşağı çekildiği, bir yandan da "açıköğrenime" başlama yaşı aşağı çekildiği için, kız çocuklarının erken yaşta okuldan alınması, tesettüre sokulması ve evlendirilmesi yönündeki, İslamcı kesimlerde sıklıkla dile getirilen talep karşılıyor. Tüm evlenen kadınların % 33'ünün çocuk olduğu coğrafyamızda çocuk gelin sayısıpatlamaya gebe. Ayrıca "mesleki yönlendirme" kapsamında kız çocuklarının "el işi, el becerileri, çocuk bakımı, ev ekonomisi ve yönetimi" gibi alanlara yönlendirilmesi de öngörülerek eğitim sistemindeki cinsiyetçi unsurlar katmerleniyor.
Kürt halkının temel talepleri arasında olan anadilde eğitim talebi de "Kürtçe seçmeli ders" adı altında geçiştiriliyor.
Yasa şimdiden KESK, Eğitim-Sen, LÖB gibi demokratik örgütlenmelerin sayısız eylem ve etkinliğini gündeme getirdi. AKP'nin eğitim hamlesine karşı öğrencilerin, eğitimcilerin ve veliler olarak eğitim sorununun doğrudan muhatabı olan tüm işçi ve emekçilerin, bu sorunların yanı sıra anadilde eğitim hakkı gasp edilen Kürt halkı ve Kürt gençliğinin, tekçi Sünni din eğitimi baskısı altındaki demokratik Alevi hareketinin coğrafyamızda yıllardır temel bir demokratik talep ve slogan olan "eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim" sloganıyla birleşik mücadelesi, yakın süreçte önemli bir mücadele kanalına dönüştürülebilir.


 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

4+4+4=?
fc Share on Twitter
 

Bu yasanın iki temel hedefi var, ekonomik (ortaöğrenimi sermaye için ucuz ve bedava işgücü kaynağı haline getirme) ve siyasi/ideolojik (sünni İslamcı din eğitimini yaygınlaştırma).

 

01 Nisan 2012 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 115

 

AKP hükümeti, kısaca 4+4+4 olarak bilinen, "222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini" meclisten geçirerek eğitim sisteminde kapsamlı bir dönüşüm yapmaya girişti.
Başbakan Erdoğan'ın yoğun tartışmalar yaratan "Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz" sözlerinin ardından gelmesiyle din/ideoloji boyutu öne çıkan bu yasa, eğitimin ideolojik, siyasal ve özellikle de ekonomik anlamda sermayenin, özellikle de yeşil sermayenin güncel ihtiyaçlarına uygun biçimde düzenlenmesini kapsıyor.
Bu dönüşüm projesi ilk olarak 2005 yılında Gülen Cemaati tarafından organize edilen 9.Abant Platformu Toplantısı'nda ortaya kondu. Yasa çerçevesi, kendi Kürt'ünü, kendi Alevisi'ni, kendi sendikasını, kendi işçisini yaratarak, toplumsal mücadelelerin önünü tıkamaya çalışan AKP'nin güdümlü sendikası Eğitim Bir-Sen'in düzenlediği 18. MEB Şurası'nda formüle edilerek Tavsiye Kararı olarak alındı. Başbakan Erdoğan'ın tasarıyı geçirmedeki acelesinin, Gülen cemaati ile son dönemde su yüzüne çıkan çatlakları nedeniyle, İslamcı tabanda önemli bir gündem olan bu konu üzerinden inisiyatif kazanma isteğiyle de ilişkili olduğu düşünülebilir.
AKP hükümetinin sağlıkta benzer kapsamlı dönüşümleri öngördüğü ve işçi ve emekçilerin sağlık hakkının gasp edilmesini hedefleyen "Sosyal Güvenlik Reformu ve Genel Sağlık Sigortası Yasası" ve emekçi memurların yıllardır talep ettikleri sendikal düzenlemeleri hiçe sayan ve "Sahte Sendika Yasası" olarak tanımlanan 4688 Sayılı Yasa Tasarısı ile birlikte 4+4+4 yasası, sağlık ve eğitim alanı başta olmak üzere emekçi memurların, öğrencilerin ve tüm işçi ve emekçilerin yaygın eylemlerle direnişe geçmesine neden oldu.
4+4+4 yasası, zorunlu eğitimi 8 yıldan 12 yıla çıkarma adına 4 yıllık ilkokul, 4 yıllık ortaokul ve 4 yıllık lise eğitiminden oluşuyor. Okula başlama alt sınırı 72 aydan 60 aya çekiliyor. İlköğretimi düzenleyen yasanın orijinalinde bulunan "İlköğretim devlet okullarında parasızdır" ifadesi çıkarılıyor. Temel ve genel müfredatı içeren ilk 4 yılın ardından "mesleğe yönlendirme" adıyla seçmeli dersler başlıyor. Okul öncesi eğitiminse adı dahi geçmiyor.
Bu yasanın iki temel hedefi var, ekonomik (ortaöğrenimi sermaye için ucuz ve bedava işgücü kaynağı haline getirme) ve siyasi/ideolojik (sünni İslamcı din eğitimini yaygınlaştırma).
"Meslek liselerinin sayısını %65-70 oranında arttıracağız" sözleriyle hükümet, zaten halihazırda staj sömürüsü yoluyla sermayeye bedava işgücü sağlar durumda olan meslek liselerinin daha da yaygınlaşacağının sinyallerini vermişti. 4+4+4 ile meslek okulları ilköğrenimin belkemiğini oluşturacak şekilde sistematize ediliyor. Hükümetin bu sözleri, sermayeye verilmiş bir söz niteliğindeydi, projenin kredisi AB'den alınmıştı ve kredilerin karşılığı, her türden ucuz işgücü ve özellikle çocuk işgücü sömürüsünün yasallaştırılması ve yaygınlaştırılmasıydı.4+4+4 düzenlemesi bu konuya ilişkin şunları getiriyor: Eğitime başlama yaşı 5'e çekiliyor, ilk 4 yıllık temel eğitimin ardından "mesleki yönlendirme" başlıyor. Bu durumda 10 yaşından itibaren"mesleki yönlendirme ağırlıklı eğitimle", 13-14 yaşından itibaren de doğrudan meslek eğitimi ile staj sömürüsü yoluyla ucuz hatta bedava işgücü olarak çocuk emeği sömürüsü yasallaşıyor. Buna paralel olarak Mesleki Eğitim Kanunu'nda da her bir işyerinde çalışanların onda biri oranında stajyer çalıştırma sınırı kaldırılıyor, stajyerliğin kitlesel tarzda bedava işgücü sömürüsü sistemi olarak işlemesinin önü açılıyor.
Dahası, meslek okullarının önemli bir bölümünün doğrudan Organize Sanayi Bölgelerinde kurulması teşvik ediliyor. "Her öğrenci için belirli bir miktarda para harcıyorum bu yüzden okul kuracak iş adamlarına para vereceğim" diyen hükümet, organize sömürü bölgelerine açılacak okullar için patronlara öğrenci başına 1000 TL vermeyi planlıyor.Böylece bir taşla üç kuş vuruluyor: işletme (ticarethane olarak işleyecek eğitim kurumlarını kurma olanağı), işgücü (staj yoluyla doğrudan sömürürken bir yandan da geleceğe kalifiye eleman yetiştirme) ve kredi (işçi ve emekçilerin ödediği vergilerden devletin bir de patronlara teşvik ödemesi). Böylece işçiler üç kere sömürülüyor veya soyuluyor: işçi olarak, hizmet (eğitim) tüketicisi olarak ve vatandaş (vergi mükellefi) olarak.Yasa tasarısının ilk 4 yılın ardından "açıköğretimi" mümkün kılması, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarma adı altında fiilen 4 yıla indirirken, önemli bir kesimin de meslek okullarına dahi giremeden okuldan ayrılarak taşeron işletmelerde sömürülecekleri de çok açık.
AKP'nin eğitim yasası, özellikle orta ölçekli sermayedarlar ile yeşil sermaye bakımından gelişim ihtiyaçlarına kapsamlı yanıt oluyor. Ancak bu haliyle henüz TÜSİAD'ın"girişimci, rekabetçi, proaktif, teknolojik gelişmelere yatkın, en az bir yabancı dil bilen, ileri düzeyde bilgisayar kullanabilen genç bir işçi kuşağı" biçiminde formüle ettiği işgücü talebini karşılamıyor. AKP ile TÜSİAD arasında yasa kapsamında doğan çelişkiler esasta buradan ileri geliyor.AKP-Gülen cephesinin kendi Ar-Ge projesi olan Fatih Projesi (Eğitimde Fırsatları Araştırma ve Teknolojiyi İlerletme Hareketi - kısaltması İstanbul'u Bizans'tan alan Osmanlı padişahı Fatih'in adına vurgu yaparak ideolojik bir anlam da taşıyor) de eğitimde planlanan kapsamlı dönüşümün önemli bir ayağı. Bu yasa teklifiyle proje Kamu İhale Kanunu kapsamından çıkarılarak büyük bir rant vurgunu kapısı açılıyor. Böylece sermayenin ihtiyaç duyduğu nitelikli eğitim ve teknolojik destek de yine İslamcı sermaye tarafından karşılanmış oluyor. İslamcı sermaye buradan da rekabette büyük bir avantaj elde ediyor.
Sadece öğrenciler ve aileleri değil, öğretmenler de bu yasayla önemli bir hak gaspıyla karşı karşıya. Yasa teklifi yürürlüğe girer girmez, 5. Sınıf okutan tüm öğretmenler "norm fazlası" haline geliyor. Ayrıca altyapısı hazırlanmadan, yani Milli Eğitim Bakanlığı'nda kadrolu yeterli sayıda branş öğretmeni olmadan "seçmeli ders" ve "branş dersi" ağırlıklı bir sisteme geçilmesi, onbinlerce öğretmenin esnek ve sözleşmeli çalışmasının önünü açıyor.
Yasa tasarısının ikinci temel hedefi ise ideolojik boyutu. Öncelikle, daha önce ordu cephesi ile AKP-Gülen cephesi arasındaki klik çatışmasının bir unsuru olarak zorunlu eğitimin 5 yıldan 8 yıla çıkarılmasıyla ortaöğrenimden kalkan İmam Hatip Liseleri, ilk 4 yıldan itibaren mümkün hale geliyor. Ama dahası, İHL'ler dışında da genel eğitime zorunlu din dersinin yanı sıra Kuran, Fıkıh, Arapça, temel değerler dersi gibi seçmeli dersler aracılığıyla din eğitimi yaygınlaştırılıyor. Hükümet bunun diğer dinler için de seçmeli olarak alınmasının mümkün olacağını söylese de, ilgili branş öğretmenliği bakımından hiçbir altyapının olmayışı vb. yöntemlerle, sadece Sünni İslam eğitiminin yaygınlaştırılacağı açık.
Ancak sorunun sıklıkla bir laik/şeriatçı çatışması olarak ele alınması da büyük yanılsamalara gebe. Dindar nesil yetiştirmek isteyen AKP ile laik CHP arasında dönen sözde tartışmalar, "laikliğin sembolü" CHP'nin cumhuriyet döneminde en fazla İmam Hatip Lisesi açmış parti olduğunu, zorunlu din derslerini müfredata koyanın "laik" ordu cephesi olduğunu gözlerden gizliyor.Bununla birlikte yasanın ideolojik boyutunun da AKP hükümetinin temel hedeflerinden olduğu açık. Yasanın bu ideolojik boyutu, eğitimde cinsiyetçiliğin de katmerlenmesini getiriyor. Bir yandan okula başlama yaşı da aşağı çekildiği, bir yandan da "açıköğrenime" başlama yaşı aşağı çekildiği için, kız çocuklarının erken yaşta okuldan alınması, tesettüre sokulması ve evlendirilmesi yönündeki, İslamcı kesimlerde sıklıkla dile getirilen talep karşılıyor. Tüm evlenen kadınların % 33'ünün çocuk olduğu coğrafyamızda çocuk gelin sayısıpatlamaya gebe. Ayrıca "mesleki yönlendirme" kapsamında kız çocuklarının "el işi, el becerileri, çocuk bakımı, ev ekonomisi ve yönetimi" gibi alanlara yönlendirilmesi de öngörülerek eğitim sistemindeki cinsiyetçi unsurlar katmerleniyor.
Kürt halkının temel talepleri arasında olan anadilde eğitim talebi de "Kürtçe seçmeli ders" adı altında geçiştiriliyor.
Yasa şimdiden KESK, Eğitim-Sen, LÖB gibi demokratik örgütlenmelerin sayısız eylem ve etkinliğini gündeme getirdi. AKP'nin eğitim hamlesine karşı öğrencilerin, eğitimcilerin ve veliler olarak eğitim sorununun doğrudan muhatabı olan tüm işçi ve emekçilerin, bu sorunların yanı sıra anadilde eğitim hakkı gasp edilen Kürt halkı ve Kürt gençliğinin, tekçi Sünni din eğitimi baskısı altındaki demokratik Alevi hareketinin coğrafyamızda yıllardır temel bir demokratik talep ve slogan olan "eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim" sloganıyla birleşik mücadelesi, yakın süreçte önemli bir mücadele kanalına dönüştürülebilir.