Yeni Durum Yeni Görevler
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

01 Temmuz 2013 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 129 

1920'ler sonrası Kuzey Kürdistan'da silahlı biçimler alan ve yenilseler de taleplerini, özlemlerini yeni kuşaklara aktaran ulusal nitelikte pek çok ayaklanma yaşandı. Türkiye cephesi ise 15-16 Haziran ayaklanması dışında, sonraki dönemleri etkileyecek bu tip siyasal başkaldırılara, onun yarattığı bilince, duygulara, geleneklere, politik ufka yabancıydı. Bu durum, özellikle, gericilik ve durgunluk dönemlerinde devrimci saflarda Türk halkımıza açık veya örtük bir güvensizlik, hatta onun devrimci yeteneklerine inançsızlık biçiminde nihilizme varan ideolojik zayıflıklar üretiyordu.
TKP'nin Mustafa Suphiler sonrası dönemde koyu bir sosyal şovenizme gömülmesi, bunu çizgileştirmesi, devrimci sınıf mücadelesinin bir parçası görmek şurda kalsın, Kürt ulusal ayaklanmalarını gerici ilan etmesi ve bu görüş açısının 71 devrimci çıkışına değin emekçi sol güçlere egemen olması, Kürt halk ayaklanmalarının, aynı zamanda Türk işçi ve ezilenlerinin de gücüne dönüşmesini, onun savaşım cephaneliğini de zenginleştirmesini engelledi.
Siyasal ve toplumsal yaşamı sarsan 2013 Haziran ayaklanması yepyeni toplumsal-ruhsal koşullar yaratarak tarihin bu diliminde temel işlevini yerine getirdi. Kitleleri özgüvenle, devrimci öncüleri ise Türk halkımıza ve yığınlara güvenle donattı. İşçi sınıfı ve ezilenlerin beyinlerinde ve kalplerinde büyük günleri hazırlayacakları düşünceler, deneyler, duygular ve hayalgücü mayaladı.
Şüphe yok ki Haziran ayaklanması Taksim eksenli 1 Mayıs çarpışmalarının, işçilerin, gençlerin, kadınların, emekçilerin fiili meşru mücadeleye dayalı çok çeşitli eylemlerinin, Kürdistan serhildanlarının, Kuzey Afrika-Ortadoğu fay hattındaki kitle depremlerinin, bir siyasal direniş, dönüşüm ve özgüven merkezi olarak "meydan bilinç ve pratiği"nin toprağında filizlendi. Tüm bu deneylerin ve esinlendiriciliğin güç ve ilhamını taşımakta. Ne var ki, yine de, Haziran başkaldırısı, hazırlanıp örgütlenmiş bir siyasal harekat değil, kendiliğinden patlak vermiş, devrimci ve antifaşist partileri, grupları, Kürt yurtsever hareketini hazırlıksız yakalamış bir halk ayaklanmasıdır.
Siyasal mücadelenin yeni bir düzeyi olarak Haziran ayaklanması herşeyden önce, kitlelerde ve toplumsal durumda köklü bir değişiklik yarattı. Kabuklarını kıran, kendi hapishanelerinden, kuyularından, bodrumlarından çıkan ve önemli bölümü ilk kez politik yaşama uyanan kitleler işe kendilerini, eski düşünce ve duygularını yıkmaktan başladılar. Korkularını yerle bir ettiler. Önyargılarını ve yargılarını parçaladılar. Düşünce ve duygu dünyalarını yenilediler.
Yasalara, devlet terörüne, günün hangi saatinde olduklarına, iş yorgunluğuna, yürüyecekleri yolun uzunluğuna, polisle çarpışmalarda uğrayacakları bireysel kayıplara aldırmayan işçiler, gençler, kadınlar, ezilen, horlanan, zulüm ve yoksulluk altında tutulan "sıradan insanlar" cüretle öne atıldılar. Taksim'i polisten arındırmak, halklarımıza ait kılmak için 10 saatlik yürüyüşü göze alıp İstanbul Sarıgazi'den 1 Mayıs alanına kanatlanan kitleler bu gerçeğin çarpıcı bir örneğini oluşturdular. Yine ölüm ve gözünü kaybetme dahil, yaralı haberlerinin ayaklanma güçlerini geriletmek bir yana, tam tersine büyütmesi, kenetlemesi, ileri atılma duygusuyla donatması tipiktir. Tüm bunların işçilerin, gençlerin, kadınların beyinlerinde ve yüreklerinde derin izler bıraktığına kuşku yoktur.
Kitle özgürleşmesinin yaratıcılığı ve hayal gücünü nasıl harekete geçirdiğini, onurun, haklılığın, özgüvenin, mutluluğun, öfkenin, ayaklanmaya övgünün ruhunu verdiği afişlerde, ezgilerde ve öteki sanatsal üretimlerde gördük. Polis, hükümet ve rejim teşhirleri hem çarpıcı, hem de geniş yığınlarla anlaşılırlık ve duygu bağı kuracak nitelikteydi. Bir çırpıda oluşturulan ve işletilen onlarca çeşit ayaklanma örgütünde, "dayanışma", "forum" ve "meclis" gibi siyasi yönetim organlarında bunun yeni örnekleriyle karşılaştık.
"Birlik", "birleştiricilik", "birleşik devrimci önderlik", "devlet-ezilenler çelişkisi temelinde saflaşma veya saflaştırma" gibi kavramlar, iddialar ve perspektifler ayaklanma pratiğinde yeni anlamlar ve yeni ufuklar kazandılar. Dün yanyana gelemeyecek gibi görünenlerin yanyana gelişlerine, siyasi mücadelenin yeni bir hal almasına tanık olduk. Bütün bu konularda hayalgücü yenilendi. Devrimin temel toplumsal güçlerinin birliğinin canlı bir örneğine ve bu birliğin alabileceği biçimlere dair büyük bir eğitim gerçekleşti.
Ayaklanma, "bu daha başlangıç" şiarına uygun tarzda, moral bozukluğuna, şekilsiz bir dağılışa, bir anda sönüp gitmeye, yenilgi ruh haline izin vermeden ve kaybedenin halk düşmanları olduğu bilinciyle düzenli biçimde geri çekiliyor. "Forumlar" ve "mahalle meclisleri" bu geri çekilişin görüngüleri ve geleceğe hazırlığı olarak, "birlik ve mücadele" mevzileri olarak yükseliyorlar. Kitleler ve öncüler bu örgütlerde ayaklanmanın derslerini tartışıyor, özümsüyorlar.
Ayaklanma, işçilerin, öğrenci ve işsiz gençliğin, kadınların, yoksulların, ezilenlerin ve kentli orta sınıfların, siyasal-toplumsal koşulların biriktirdiği acıları, katlandıkları adaletsizlikleri, yoksulluk ve zorbalıkla kuşatılmışlığın sancılarını, köleci boyun eğişten duydukları huzursuzluk ve utancı, yaşamının bir eziyet ve çile süreci haline getirilmiş oluşunun büyüttüğü isyankar duyguları öfkeye dönüştürüp, kendilerini, durumlarını değiştirerek AKP hükümetine ve diktatörlüğe meydan okuyuşudur. Onu 68 öğrenci gençlik hareketiyle vb tarif etmek gerçeğe hiç uygun düşmez. Çünkü işçi-emekçi karakterlidir. Ayaklanmanın genç olması bu saptamayı gölgelemez. Nihayetinde toplam nüfusun yarısının 30 yaş sınırında olduğu bir coğrafyayı temel alıyoruz. O nedenle de, öğrenci, işçi, işsiz ve kent yoksulu gençliğin Haziran ayaklanmasının kitle gövdesini oluşturmasında şaşılacak bir şey ya da özgün bir anlam yoktur. Üstelik gençlik 40 yıldır toplumsal mücadelenin asli ve yer yer öncü kuvvetlerinden biridir.
Ayaklanma emekçiler ve yoksullarla kentli orta sınıfların ittifakını sağladı. Varoşlar ve kentin ikinci derece merkezlerinin orta sınıf güçlerinin bu ittifakı, ayaklanmanın geri çekiliş sürecinde bir çeşit hegemonya mücadelesi içinde sürüyor. "Kent merkezleri"nin "çevre"yi, varoşları kontrolü mü, varoşların, "çevre"yi, "kent merkezlerini" kontrolü mü sorusunu gündemleştiriyor.
Faşist diktatörlük ve AKP hükümeti de ayaklanmanın derslerini çalışıyor. İkinci baskıya fırsat vermemek veya engelleyemezse bastırmak için hazırlık yapıyor. Bu çerçevede Ethem Sarısülük yoldaşın katili olan polisin tutuklanmasını önlüyor, sopalı, palalı, silahlı halk düşmanı milislerini polis himayesinde seferber ediyor, mahkemelerde koruyor, daha da artabilecek olan dört ölümden, onüç ayaklanmacının gözünün kör edilmesinden ve sekiz bin yaralıdan sorumlu polis teşkilatını para ödülüne boğuyor. Yeni polislerin alınması, halklarımıza karşı kullanılacak silah ve öteki zor araçlarının çoğaltılması vb yollardan polisin takviye edileceğini duyuruyor. Yetersiz kaldıkları gerekçesiyle, polis istihbaratına bağlı il şeflerini yenileriyle değiştiriyor. Sekiz bin gözaltı ve sayısı her gün artan tutuklamalarla işçilere ve ezilenlere gözdağı veriyor.
Tüm bu yeni koşullarda komünist öncü hangi görevlerle karşı karşıyadır?
Ayaklanma pratiğinin siyasi ve örgütsel bakımdan eleştirel devrimci değerlendirmesini yapmayı, ayaklanmanın gerektirdiği kendini ortaya koyuşla özdeşleşme düzeyleri temelinde profesyonel devrimcilerden başlayarak kadroların ve üyelerin durumunu ele almayı konumuzdan ayırırsak, yeni durumu anlamak, bu yeni durumun yüklediği yeni görevleri (ihtiyaçları) anlamak ve hareketi bulunduğu yerden devrime doğru götürmek görevlerini gündemleştirebiliriz.
1) Durum yeni ve devrimcidir. Türkiye cephesindeki işçi ve ezilenler, ayaklanmadan önceki işçi ve ezilenler değildir. Toplumsal psikoloji değişmiştir. Hükümet ve devletin militarist güçleri moralsiz ve savunmadadır. Ayaklanma odaklı her yeni gelişme, onları daha fazla teşhir etmekte, halk düşmanı yüzlerinin yığınların yeni bölüklerince görülmesini sağlamaktadır.
Ayaklanma adlı politik okuldan geçen Türk halk kitleleri, eylemleriyle, şovenizm, korku, apolitizm vb uyuşturucuların koşulladığı politik durgunluk, politik seyircilik yıllarının zincirlerini kırdılar. Kendi durumlarını devlet ve hükümet konusunda devrimci yönde ilerletebilecek güçlü bir demokratik bilinç edindiler. Örgütlenme ve iradeleşme konusunda ilk önemli eğitimlerini tamamladılar ve ilk pratiklerini gerçekleştirdiler. Özgüven kazandılar. Ayaklanma şehitlerini sahiplenişleriyle hareketin talepleri uğruna mücadeleyi sürdürme yönelimlerini ortaya koydular. Hükümetin "çapulcular" biçimindeki aşağılama girişimini onu vuran, AKP'nin, ezenlerin ve egemenlerin temsilcisi olduğunu simgeleyen bir silaha dönüştürdüler. Diktatörlüğün ve hükümetlerinin "terörizm", "marjinal gruplar", "dış güçler" gibi kavramlar etrafında yürüttüğü faşist psikolojik savaşı tanıdılar, polis ve mahkemelerin işbirliği konusunda aydınlandılar. Faşist diktatörlüğün baskı, egemenlik ve iç savaş aygıtlarının karşısında "çıplak yumruklarla" dövüşmenin sınırlarını gördüler, bu konudaki geri bilinçleriyle hesaplaşmanın adımlarını attılar. Düşünceleri gibi, önyargı, yargı ve duyguları da eski kabuklarını kırdı, yenilenme yoluna girdi ve bazı bakımlardan dönüştü. Türk işçi, emekçi ve yoksullarıyla Kürt işçi, emekçi ve yoksullarının yoldaşlaşması imkanları büyüdü, daha fazla arzulanır oldu.
İşçi sınıfının ve ezilenlerin yıkıcı gücünün faşist diktatörlüğü kuşatacağı, (devletin temel yasaları ve düzen çerçevesinde çözülebilecek) anayasal krizin ötesinde, (temel yasaların ve diktatörlüğün yerle bir edilmesini koşullayan) bir devrimci kriz oluşturacak tipten bir ayaklanmanın hazırlık görevi somuttur.
Siyasi mücadelenin bu yeni düzeyine, bir genel direnişe sıçratılması hedeflenecek, fiili meşru mücadele çizgisindeki politik ve iktisadi direnişler, grevler, gösteriler, barikatler, işgaller, devrimci kitle şiddeti ve savaşımın askeri biçimlerinin damgasını vuracağı, birbirini besleyen, daha büyük, sonuç alıcı bir mücadele istek ve yönelimini oluşturan, kitle özverisinin ve kahramanlığının örneklerini geliştiren siyasi pratikler içinde varılacaktır. Haziran ayaklanmasıyla yaygınlaşan ve büyük kitle pratiklerine dönüşen meydanların zaptı, otoyolların işgali, uzun yürüyüşler, barikat savaşları, polislerin karakollara veya değişik tipten inlerine çekilmeye mecbur edilmesi başta olmak üzere, değişik mücadele biçimleri yeniden ve daha sonuç alıcı tarzda yükselecektir.
Bütün bunlar nedeniyledir ki,
a) Durumun devrimci olduğu, b) Kürdistan'dan sonra Türkiye'deki antiemperyalist demokratik devrim güçlerinin de kendilerini ortaya koydukları, c) Haziran başkaldırısının yeni bir ayaklanmayı mayaladığı, d) Devrimin güncelliği görüşümüz ile mevcut düzen ve siyasi rejimden, devrimimizin toplumsal dinamiklerinden ve son 40 yılın sınıf mücadelesi deneylerinden, geleneklerinden hareket eden stratejimizin pratik tarafından pekiştirildiği hakikati, tüm parti örgütlerimizin çalışmalarını yönetmelidir.
2) Doğaldır ki, devrimci lafazanlıktan uzak duracak, soyut ayaklanma çağrıları yayınlamak ya da ayaklanma üzerine laf tüketmek yerine, ayaklanmayı hazırlamakla, örgütlemekle uğraşacağız.
Bu herşeyden önce, Haziran ayaklanmasının önemli eğitim konularından ve derslerinden biri olan, siyasi önderlik sorununa ciddiyetle eğilmeyi, yerel örgütlerden başlayarak, her alan ve düzeydeki örgütlerimizde siyasi önderlik anlayış ve kapasitesinin geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Bağlı olarak da, parti örgütlerinin, siyasi önderliğin saptayacağı görevleri, özgüçlere ve birleşik kuvvetlere dayalı yollardan yerine getirebilecek bir niteliğe kavuşturulmasını gerektiriyor.
Pratik olarak:
Devrimimizin Türkiye cephesinde, yeni bir demokratik bilinçle donanmış kitlelerle ve Haziran ayaklanması öncesine göre büyüyüp genişlemiş, yeni politik ufuklar kazanmış kitle hareketiyle kurulan bağları forumlar ve mahalle meclisleri yoluyla sürdürmek ve sağlamlaştırmak,
"Kitlelerle birlikte politika" ve "halkın iradeleşmesi" imkanlarını realize etmeye uygun bu örgütlerin, ayaklanmanın önlerine koyduğu görevlere bağlı politik işlevlerinden koparak, yerel darlıklara saplanmalarını, yerel sorunlarda boğulmalarını önleyecek bir siyasi perspektifle hareket etmek, bunun gerektirdiği siyasi önderlik yeteneğini sergilemek için titiz bir çalışma yürütmek,
Ayaklanmanın yetiştirdiği kitle önderlerini partiye kazanmak için iradi ve sistemli bir çalışma yürütmek, ayaklanmanın yoldaşlaştırdığı işçilere, kadınlara, gençlere çeşitli devrimci görevler önermek, sorumluluk almalarını sağlamak, devrimci eğitimlerini planlayıp gerçekleştirmek,
Ajitasyon ve propaganda çalışmalarımızı, ilk kez politik yaşama uyanan ve Haziran okulundan geçmiş geniş halk kitleleriyle buluşmayı, onun tarafından anlaşılmayı sağlayacak biçimlere ve dile kavuşturmak,
"Devlet-ezilenler" saflaşmasını güçlendirecek, faşist rejimin devrimci yoldan ortadan kaldırılması düşüncesini, duygusunu pekiştirecek ajitasyonu yaygınlaştırmak, antifaşist, antişovenist cephenin işlevine uygun yönde geliştirilip büyütülmesi için kafa ve pratik emekçilikte sınırlarımızı aşmak,
Yeni bir ayaklanma hazırlığı bilinciyle, stratejik devrimci şiarlarımızın ve hedeflerimizin propangadasına özel bir dikkat göstermek, onları kitlelerin yeni bölüklerine ulaştırmak,
İç savaş gücü olarak eğitilip silahlandırılmış halk düşmanı polise ve diğer faşist düşmanlara karşı "çıplak yumruklarla" dövüşülemeyeceği, özsavunma ve zafer için devrimci şiddetin zorunluluğu ajitasyon ve propagandasını tam bir sabır ve kararlılıkla yürütmek,
Haziran ayaklanmasının dersleri ışığında, siyasi ufkumuzu genişletmeye, örgütlülük düzeyimizi yükseltmeye, merkeziliğimizi, disiplinimizi güçlendirmeye odaklı pratiklere girişmek ve bir ayaklanmanın gerektirdiği örgüt biçimleri-mücadele araçları konusundaki eksiklik ve yetmezliklerimizi kararlılıkla ortadan kaldırmak,
Politik ve örgütsel sıçrama ve büyüme imkanlarına kilitlenmek, tüm yapıyı bu temelde düzenleyip harekete geçirmek, bunun için hazır güçlerin enerjisinin en yüksek verimini elde edebileceğimiz kalıcı ya da geçici örgütsel biçimler oluşturmak görevleri önceliklerimizdir.

Bu yazı Partinin Sesi'nin Haziran - Temmuz 2013 tarihli sayısından alınmıştır.

 

Sayı 129 / Temmuz 2013


 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Yeni Durum Yeni Görevler
fc Share on Twitter
 

 

01 Temmuz 2013 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 129 

1920'ler sonrası Kuzey Kürdistan'da silahlı biçimler alan ve yenilseler de taleplerini, özlemlerini yeni kuşaklara aktaran ulusal nitelikte pek çok ayaklanma yaşandı. Türkiye cephesi ise 15-16 Haziran ayaklanması dışında, sonraki dönemleri etkileyecek bu tip siyasal başkaldırılara, onun yarattığı bilince, duygulara, geleneklere, politik ufka yabancıydı. Bu durum, özellikle, gericilik ve durgunluk dönemlerinde devrimci saflarda Türk halkımıza açık veya örtük bir güvensizlik, hatta onun devrimci yeteneklerine inançsızlık biçiminde nihilizme varan ideolojik zayıflıklar üretiyordu.
TKP'nin Mustafa Suphiler sonrası dönemde koyu bir sosyal şovenizme gömülmesi, bunu çizgileştirmesi, devrimci sınıf mücadelesinin bir parçası görmek şurda kalsın, Kürt ulusal ayaklanmalarını gerici ilan etmesi ve bu görüş açısının 71 devrimci çıkışına değin emekçi sol güçlere egemen olması, Kürt halk ayaklanmalarının, aynı zamanda Türk işçi ve ezilenlerinin de gücüne dönüşmesini, onun savaşım cephaneliğini de zenginleştirmesini engelledi.
Siyasal ve toplumsal yaşamı sarsan 2013 Haziran ayaklanması yepyeni toplumsal-ruhsal koşullar yaratarak tarihin bu diliminde temel işlevini yerine getirdi. Kitleleri özgüvenle, devrimci öncüleri ise Türk halkımıza ve yığınlara güvenle donattı. İşçi sınıfı ve ezilenlerin beyinlerinde ve kalplerinde büyük günleri hazırlayacakları düşünceler, deneyler, duygular ve hayalgücü mayaladı.
Şüphe yok ki Haziran ayaklanması Taksim eksenli 1 Mayıs çarpışmalarının, işçilerin, gençlerin, kadınların, emekçilerin fiili meşru mücadeleye dayalı çok çeşitli eylemlerinin, Kürdistan serhildanlarının, Kuzey Afrika-Ortadoğu fay hattındaki kitle depremlerinin, bir siyasal direniş, dönüşüm ve özgüven merkezi olarak "meydan bilinç ve pratiği"nin toprağında filizlendi. Tüm bu deneylerin ve esinlendiriciliğin güç ve ilhamını taşımakta. Ne var ki, yine de, Haziran başkaldırısı, hazırlanıp örgütlenmiş bir siyasal harekat değil, kendiliğinden patlak vermiş, devrimci ve antifaşist partileri, grupları, Kürt yurtsever hareketini hazırlıksız yakalamış bir halk ayaklanmasıdır.
Siyasal mücadelenin yeni bir düzeyi olarak Haziran ayaklanması herşeyden önce, kitlelerde ve toplumsal durumda köklü bir değişiklik yarattı. Kabuklarını kıran, kendi hapishanelerinden, kuyularından, bodrumlarından çıkan ve önemli bölümü ilk kez politik yaşama uyanan kitleler işe kendilerini, eski düşünce ve duygularını yıkmaktan başladılar. Korkularını yerle bir ettiler. Önyargılarını ve yargılarını parçaladılar. Düşünce ve duygu dünyalarını yenilediler.
Yasalara, devlet terörüne, günün hangi saatinde olduklarına, iş yorgunluğuna, yürüyecekleri yolun uzunluğuna, polisle çarpışmalarda uğrayacakları bireysel kayıplara aldırmayan işçiler, gençler, kadınlar, ezilen, horlanan, zulüm ve yoksulluk altında tutulan "sıradan insanlar" cüretle öne atıldılar. Taksim'i polisten arındırmak, halklarımıza ait kılmak için 10 saatlik yürüyüşü göze alıp İstanbul Sarıgazi'den 1 Mayıs alanına kanatlanan kitleler bu gerçeğin çarpıcı bir örneğini oluşturdular. Yine ölüm ve gözünü kaybetme dahil, yaralı haberlerinin ayaklanma güçlerini geriletmek bir yana, tam tersine büyütmesi, kenetlemesi, ileri atılma duygusuyla donatması tipiktir. Tüm bunların işçilerin, gençlerin, kadınların beyinlerinde ve yüreklerinde derin izler bıraktığına kuşku yoktur.
Kitle özgürleşmesinin yaratıcılığı ve hayal gücünü nasıl harekete geçirdiğini, onurun, haklılığın, özgüvenin, mutluluğun, öfkenin, ayaklanmaya övgünün ruhunu verdiği afişlerde, ezgilerde ve öteki sanatsal üretimlerde gördük. Polis, hükümet ve rejim teşhirleri hem çarpıcı, hem de geniş yığınlarla anlaşılırlık ve duygu bağı kuracak nitelikteydi. Bir çırpıda oluşturulan ve işletilen onlarca çeşit ayaklanma örgütünde, "dayanışma", "forum" ve "meclis" gibi siyasi yönetim organlarında bunun yeni örnekleriyle karşılaştık.
"Birlik", "birleştiricilik", "birleşik devrimci önderlik", "devlet-ezilenler çelişkisi temelinde saflaşma veya saflaştırma" gibi kavramlar, iddialar ve perspektifler ayaklanma pratiğinde yeni anlamlar ve yeni ufuklar kazandılar. Dün yanyana gelemeyecek gibi görünenlerin yanyana gelişlerine, siyasi mücadelenin yeni bir hal almasına tanık olduk. Bütün bu konularda hayalgücü yenilendi. Devrimin temel toplumsal güçlerinin birliğinin canlı bir örneğine ve bu birliğin alabileceği biçimlere dair büyük bir eğitim gerçekleşti.
Ayaklanma, "bu daha başlangıç" şiarına uygun tarzda, moral bozukluğuna, şekilsiz bir dağılışa, bir anda sönüp gitmeye, yenilgi ruh haline izin vermeden ve kaybedenin halk düşmanları olduğu bilinciyle düzenli biçimde geri çekiliyor. "Forumlar" ve "mahalle meclisleri" bu geri çekilişin görüngüleri ve geleceğe hazırlığı olarak, "birlik ve mücadele" mevzileri olarak yükseliyorlar. Kitleler ve öncüler bu örgütlerde ayaklanmanın derslerini tartışıyor, özümsüyorlar.
Ayaklanma, işçilerin, öğrenci ve işsiz gençliğin, kadınların, yoksulların, ezilenlerin ve kentli orta sınıfların, siyasal-toplumsal koşulların biriktirdiği acıları, katlandıkları adaletsizlikleri, yoksulluk ve zorbalıkla kuşatılmışlığın sancılarını, köleci boyun eğişten duydukları huzursuzluk ve utancı, yaşamının bir eziyet ve çile süreci haline getirilmiş oluşunun büyüttüğü isyankar duyguları öfkeye dönüştürüp, kendilerini, durumlarını değiştirerek AKP hükümetine ve diktatörlüğe meydan okuyuşudur. Onu 68 öğrenci gençlik hareketiyle vb tarif etmek gerçeğe hiç uygun düşmez. Çünkü işçi-emekçi karakterlidir. Ayaklanmanın genç olması bu saptamayı gölgelemez. Nihayetinde toplam nüfusun yarısının 30 yaş sınırında olduğu bir coğrafyayı temel alıyoruz. O nedenle de, öğrenci, işçi, işsiz ve kent yoksulu gençliğin Haziran ayaklanmasının kitle gövdesini oluşturmasında şaşılacak bir şey ya da özgün bir anlam yoktur. Üstelik gençlik 40 yıldır toplumsal mücadelenin asli ve yer yer öncü kuvvetlerinden biridir.
Ayaklanma emekçiler ve yoksullarla kentli orta sınıfların ittifakını sağladı. Varoşlar ve kentin ikinci derece merkezlerinin orta sınıf güçlerinin bu ittifakı, ayaklanmanın geri çekiliş sürecinde bir çeşit hegemonya mücadelesi içinde sürüyor. "Kent merkezleri"nin "çevre"yi, varoşları kontrolü mü, varoşların, "çevre"yi, "kent merkezlerini" kontrolü mü sorusunu gündemleştiriyor.
Faşist diktatörlük ve AKP hükümeti de ayaklanmanın derslerini çalışıyor. İkinci baskıya fırsat vermemek veya engelleyemezse bastırmak için hazırlık yapıyor. Bu çerçevede Ethem Sarısülük yoldaşın katili olan polisin tutuklanmasını önlüyor, sopalı, palalı, silahlı halk düşmanı milislerini polis himayesinde seferber ediyor, mahkemelerde koruyor, daha da artabilecek olan dört ölümden, onüç ayaklanmacının gözünün kör edilmesinden ve sekiz bin yaralıdan sorumlu polis teşkilatını para ödülüne boğuyor. Yeni polislerin alınması, halklarımıza karşı kullanılacak silah ve öteki zor araçlarının çoğaltılması vb yollardan polisin takviye edileceğini duyuruyor. Yetersiz kaldıkları gerekçesiyle, polis istihbaratına bağlı il şeflerini yenileriyle değiştiriyor. Sekiz bin gözaltı ve sayısı her gün artan tutuklamalarla işçilere ve ezilenlere gözdağı veriyor.
Tüm bu yeni koşullarda komünist öncü hangi görevlerle karşı karşıyadır?
Ayaklanma pratiğinin siyasi ve örgütsel bakımdan eleştirel devrimci değerlendirmesini yapmayı, ayaklanmanın gerektirdiği kendini ortaya koyuşla özdeşleşme düzeyleri temelinde profesyonel devrimcilerden başlayarak kadroların ve üyelerin durumunu ele almayı konumuzdan ayırırsak, yeni durumu anlamak, bu yeni durumun yüklediği yeni görevleri (ihtiyaçları) anlamak ve hareketi bulunduğu yerden devrime doğru götürmek görevlerini gündemleştirebiliriz.
1) Durum yeni ve devrimcidir. Türkiye cephesindeki işçi ve ezilenler, ayaklanmadan önceki işçi ve ezilenler değildir. Toplumsal psikoloji değişmiştir. Hükümet ve devletin militarist güçleri moralsiz ve savunmadadır. Ayaklanma odaklı her yeni gelişme, onları daha fazla teşhir etmekte, halk düşmanı yüzlerinin yığınların yeni bölüklerince görülmesini sağlamaktadır.
Ayaklanma adlı politik okuldan geçen Türk halk kitleleri, eylemleriyle, şovenizm, korku, apolitizm vb uyuşturucuların koşulladığı politik durgunluk, politik seyircilik yıllarının zincirlerini kırdılar. Kendi durumlarını devlet ve hükümet konusunda devrimci yönde ilerletebilecek güçlü bir demokratik bilinç edindiler. Örgütlenme ve iradeleşme konusunda ilk önemli eğitimlerini tamamladılar ve ilk pratiklerini gerçekleştirdiler. Özgüven kazandılar. Ayaklanma şehitlerini sahiplenişleriyle hareketin talepleri uğruna mücadeleyi sürdürme yönelimlerini ortaya koydular. Hükümetin "çapulcular" biçimindeki aşağılama girişimini onu vuran, AKP'nin, ezenlerin ve egemenlerin temsilcisi olduğunu simgeleyen bir silaha dönüştürdüler. Diktatörlüğün ve hükümetlerinin "terörizm", "marjinal gruplar", "dış güçler" gibi kavramlar etrafında yürüttüğü faşist psikolojik savaşı tanıdılar, polis ve mahkemelerin işbirliği konusunda aydınlandılar. Faşist diktatörlüğün baskı, egemenlik ve iç savaş aygıtlarının karşısında "çıplak yumruklarla" dövüşmenin sınırlarını gördüler, bu konudaki geri bilinçleriyle hesaplaşmanın adımlarını attılar. Düşünceleri gibi, önyargı, yargı ve duyguları da eski kabuklarını kırdı, yenilenme yoluna girdi ve bazı bakımlardan dönüştü. Türk işçi, emekçi ve yoksullarıyla Kürt işçi, emekçi ve yoksullarının yoldaşlaşması imkanları büyüdü, daha fazla arzulanır oldu.
İşçi sınıfının ve ezilenlerin yıkıcı gücünün faşist diktatörlüğü kuşatacağı, (devletin temel yasaları ve düzen çerçevesinde çözülebilecek) anayasal krizin ötesinde, (temel yasaların ve diktatörlüğün yerle bir edilmesini koşullayan) bir devrimci kriz oluşturacak tipten bir ayaklanmanın hazırlık görevi somuttur.
Siyasi mücadelenin bu yeni düzeyine, bir genel direnişe sıçratılması hedeflenecek, fiili meşru mücadele çizgisindeki politik ve iktisadi direnişler, grevler, gösteriler, barikatler, işgaller, devrimci kitle şiddeti ve savaşımın askeri biçimlerinin damgasını vuracağı, birbirini besleyen, daha büyük, sonuç alıcı bir mücadele istek ve yönelimini oluşturan, kitle özverisinin ve kahramanlığının örneklerini geliştiren siyasi pratikler içinde varılacaktır. Haziran ayaklanmasıyla yaygınlaşan ve büyük kitle pratiklerine dönüşen meydanların zaptı, otoyolların işgali, uzun yürüyüşler, barikat savaşları, polislerin karakollara veya değişik tipten inlerine çekilmeye mecbur edilmesi başta olmak üzere, değişik mücadele biçimleri yeniden ve daha sonuç alıcı tarzda yükselecektir.
Bütün bunlar nedeniyledir ki,
a) Durumun devrimci olduğu, b) Kürdistan'dan sonra Türkiye'deki antiemperyalist demokratik devrim güçlerinin de kendilerini ortaya koydukları, c) Haziran başkaldırısının yeni bir ayaklanmayı mayaladığı, d) Devrimin güncelliği görüşümüz ile mevcut düzen ve siyasi rejimden, devrimimizin toplumsal dinamiklerinden ve son 40 yılın sınıf mücadelesi deneylerinden, geleneklerinden hareket eden stratejimizin pratik tarafından pekiştirildiği hakikati, tüm parti örgütlerimizin çalışmalarını yönetmelidir.
2) Doğaldır ki, devrimci lafazanlıktan uzak duracak, soyut ayaklanma çağrıları yayınlamak ya da ayaklanma üzerine laf tüketmek yerine, ayaklanmayı hazırlamakla, örgütlemekle uğraşacağız.
Bu herşeyden önce, Haziran ayaklanmasının önemli eğitim konularından ve derslerinden biri olan, siyasi önderlik sorununa ciddiyetle eğilmeyi, yerel örgütlerden başlayarak, her alan ve düzeydeki örgütlerimizde siyasi önderlik anlayış ve kapasitesinin geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Bağlı olarak da, parti örgütlerinin, siyasi önderliğin saptayacağı görevleri, özgüçlere ve birleşik kuvvetlere dayalı yollardan yerine getirebilecek bir niteliğe kavuşturulmasını gerektiriyor.
Pratik olarak:
Devrimimizin Türkiye cephesinde, yeni bir demokratik bilinçle donanmış kitlelerle ve Haziran ayaklanması öncesine göre büyüyüp genişlemiş, yeni politik ufuklar kazanmış kitle hareketiyle kurulan bağları forumlar ve mahalle meclisleri yoluyla sürdürmek ve sağlamlaştırmak,
"Kitlelerle birlikte politika" ve "halkın iradeleşmesi" imkanlarını realize etmeye uygun bu örgütlerin, ayaklanmanın önlerine koyduğu görevlere bağlı politik işlevlerinden koparak, yerel darlıklara saplanmalarını, yerel sorunlarda boğulmalarını önleyecek bir siyasi perspektifle hareket etmek, bunun gerektirdiği siyasi önderlik yeteneğini sergilemek için titiz bir çalışma yürütmek,
Ayaklanmanın yetiştirdiği kitle önderlerini partiye kazanmak için iradi ve sistemli bir çalışma yürütmek, ayaklanmanın yoldaşlaştırdığı işçilere, kadınlara, gençlere çeşitli devrimci görevler önermek, sorumluluk almalarını sağlamak, devrimci eğitimlerini planlayıp gerçekleştirmek,
Ajitasyon ve propaganda çalışmalarımızı, ilk kez politik yaşama uyanan ve Haziran okulundan geçmiş geniş halk kitleleriyle buluşmayı, onun tarafından anlaşılmayı sağlayacak biçimlere ve dile kavuşturmak,
"Devlet-ezilenler" saflaşmasını güçlendirecek, faşist rejimin devrimci yoldan ortadan kaldırılması düşüncesini, duygusunu pekiştirecek ajitasyonu yaygınlaştırmak, antifaşist, antişovenist cephenin işlevine uygun yönde geliştirilip büyütülmesi için kafa ve pratik emekçilikte sınırlarımızı aşmak,
Yeni bir ayaklanma hazırlığı bilinciyle, stratejik devrimci şiarlarımızın ve hedeflerimizin propangadasına özel bir dikkat göstermek, onları kitlelerin yeni bölüklerine ulaştırmak,
İç savaş gücü olarak eğitilip silahlandırılmış halk düşmanı polise ve diğer faşist düşmanlara karşı "çıplak yumruklarla" dövüşülemeyeceği, özsavunma ve zafer için devrimci şiddetin zorunluluğu ajitasyon ve propagandasını tam bir sabır ve kararlılıkla yürütmek,
Haziran ayaklanmasının dersleri ışığında, siyasi ufkumuzu genişletmeye, örgütlülük düzeyimizi yükseltmeye, merkeziliğimizi, disiplinimizi güçlendirmeye odaklı pratiklere girişmek ve bir ayaklanmanın gerektirdiği örgüt biçimleri-mücadele araçları konusundaki eksiklik ve yetmezliklerimizi kararlılıkla ortadan kaldırmak,
Politik ve örgütsel sıçrama ve büyüme imkanlarına kilitlenmek, tüm yapıyı bu temelde düzenleyip harekete geçirmek, bunun için hazır güçlerin enerjisinin en yüksek verimini elde edebileceğimiz kalıcı ya da geçici örgütsel biçimler oluşturmak görevleri önceliklerimizdir.

Bu yazı Partinin Sesi'nin Haziran - Temmuz 2013 tarihli sayısından alınmıştır.