“İleri Demokrasi”de Faşist Hukuk Uygulaması
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

 

01 Aralık 2013 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 134

 

8-12 Eylül 2006 tarihleri arasında Türkiye ve Kürdistan'da gerçekleştirilen kapsamlı operasyonlarla tutuklanan komünistlere yönelik dava 4 Kasımda sonuçlandırıldı. Polis iddianamesinin dışında hiçbir kanıtın olmamasına rağmen İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 Kasım gecesi davayı sonuçlandırarak MLKP davasında yargılanan 9′u tutuklu 26 komüniste binlerce yıl ceza yağdırdı; 8 müebbet ile binlerce yıl hapis cezası çıktı. En az ceza 7 yıl 6 ay.
Uygulanan, Erdoğan'ın "ileri demokrasi" koşullarında faşizmim hukukundan başka bir şey değildir.
Verilen bu cezalar burjuva Türk devletinin ve hukukunun ilk cinayeti olmadığı gibi son cinayeti de olmayacak. Bu sistem var olduğu müddetçe burjuvazi kendi hukukunu da sınıf mücadelesinde ilericilere, devrimcilere ve komünistlere karşı etkili bir silah olarak kullanacaktır. Sınıf mücadelesinin nedenlerini ortadan kaldıramadığı, tam tersine sürekli bunun nedenlerini oluşturduğu için bu mücadelenin örgütlü sürdürülmesini engellemek için toplumsal yaşamın her alanında elinden geleni yapacaktır. Türkiyenin hali bunun böyle olduğunu göstermektedir: Zindanlar dolup taşmaktadır; 10 binin üzerinde politik tutsak var. Gezi ve Haziran Ayaklanması burjuvaziyi titretti. Gezi-Taksim protestolarına katılan 3 milyondan fazla insana karşı uyguladığı terör, yüzlercesini göz altına alması ve tutuklaması, 8 bini aşkın insanı yaralaması, 12 kişinin gaz bombasıyla gözlerini kaybetmesi, 6 kişiyi katletmesi estirilen polis devleti terörünün son örnekleridir. Faşist diktatörlük kurtuluşu gözü dönmüşcesine saldırıda buldu, yakaladığını "içeriye attı" ve atmaya da devam ediyor. Kendisine karşı örgütlenme ihtimalini dahi ortadan kaldırmak istiyor.
Devrimciler ve komünistler burjuvazinin mahkemelerini rejimin yargılandığı kürsüye dönüştürülmesi, aynı zamanda sınıf mücadelesi sürecinde kazanılmış mevzilerin savunulması anlamına geldiğinin bilincinde hareket ederler. Nihayetinde mahkemeler de sınıf mücadelesinin sürdürüldüğü, burjuvazinin mahkum edildiği, yenilgiye uğratıldığı alanlardan birisidir. Hukuk sınıfsaldır; her sınıfın kendi iktidarının devamına hizmet eden bir hukuk bir anlayışı vardır. Burjuvazinin hukuku, özel mülkiyeti korumanın hukukudur; bunun için gerekirse toplumdaki kendisine karşı mücadele eden sınıf ve toplumsal tabakaların vahşice cezalandırılmasını "demokrasi" kılıfıyla açıklayabilir. Onun hukuku, işlediği ve işleyeceği bütün cinayetler için demokrasi kılıfıdır. Değişmez değildir; sınıf mücadelesinin gelişme seyrine göre değişir, yeni biçimler alabilir. Ama her seferinde hukuku onun sınıf ihtiyaçlarına hizmet etmek için vardır.
Dünya tarihi de göstermiştir ki böylesi mahkemeler devrim ve karşı devrim arasındaki mücadelenin hukuk alanında devamıdır. Burjuva mahkemeler devrim ve karşı devrimin karşı karşıya geldiği bir arenadır; sokaktaki mücadeleden sadece ve sadece biçimsel olarak farklıdır. Mahkemeler farklı sınıfsal iradelerin çarpıştığı alandır. Bu nedenledir ki, devrimciler ve komünistler mahkemeyi siyasi mücadelenin bir alanı olarak görürler ve ona göre hareket ederler.
Söz konusu mahkeme süreci faşist diktatörlüğün hukukuna uygun olmadığı içindir ki, işi kitabına uydurmak için yıllarca süren davada 4-5 kez heyet ve savcı değiştirilmiştir. Bu cezaların verilmesi için mizansen hazırlanmıştır. Öyle ki, savcılar hakim gibi çalışmışlar; bir bütün olarak yargı, hükümet ve polisin doğrudan bir uzantısı olduğunu göstermiştir. İddia, kanıt yerine ideolojiye ve siyasal anlayışa dayandırılmıştır.
Tarihte bu türden davaların örnekleri çok görülmüştür (Örneğin Dimitrof'un, kendisine karşı açılan davada Alman faşizmini yargılaması).
Burjuvazi korkuyor, kendini suçlu hissediyor diyemeyiz, çünkü onda bu duygu yoktur. Burjuvazi sınıf olarak tarih sahnesine çıktığında ve kaçınılmaz olarak kendi karşıtını, kendini mezara gömecek olan sınıfı, yani işçi sınıfını karşısında gördüğünden bu yana ondan hep korkmuştur. Aslında işçi sınıfının doğuşu burjuvazinin var oluş koşuludur. İşçi sınıfı olmaksızın burjuvazi olamaz. İşte tam da bu nedenden dolayı burjuvazi var olduğu tarih boyunca işçi sınıfından ve onun mücadelesinden hep korkmuştur ve korkacaktır. Ama korkunun ecele faydası yoktur.
Burjuvazinin ne zaman ağır cezalar verdiği incelemeye değer bir konu: Burjuvazi, kendi demokrasi anlayışı içinde bile yönetemeyecek durumda olduğunda ağır cezalara, "cadı" avına başvurur. Devrimciler, komünistler veya bu sistemi yıkmak iddiasında olan örgütler, örneğin MKLP, henüz sistemi yıkacak veya yıkma tehlikesi oluşturacak derecede sınıf mücadelesinde etkili değiller. Ama burjuvazi cezayı basıyor. Neden? Toplumsal muhalefeti ezemediği, yönlendirmediği için. Bu durumda çareyi dozajı artırılan baskıda arıyor. Geziyi geç anlaması ve kendine göre aldığı tedbirler bunun böyle olduğunu göstermiyor mu? Haziran Ayaklanması iktidarı alma veya alternatif olma ayaklanması değildi. Ama o ayaklanma burjuvazinin yönetememe krizi içinde olduğunu da açıkça gösterdi. Bu krizini de toplumsal muhalefeti ezerek atlatmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla burjuvazi hukukunu politikleştirmiştir. Verilen cezalar tam da bu anlayışın doğrudan bir ürünüdür.
Burjuvazi, sanıyor ki bu tedbirlerle, hukukunu politikleştirmekle işçi sınıfını tarihsel misyonundan, ilericileri, devrimcileri ve komünistler ideallerinden vazgeçirecek. Roma İmparatorluğu, Spartaküs'ü katletti, ama idealinden vazgeçiremedi; köleciliğe karşı mücadele maddi güce dönüştü. Yakın tarihimize bakalım. Burjuvazi Mahir Çayan'ı, Deniz Gezmiş'i ve İbrahim Kaypakkaya'yı katletti, ama ideallerinden vazgeçirmedi.
Sınıf mücadelesi karşısında; işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürü düzenine karşı mücadelesi karşısında, ezilen ulusların kurtuluş mücadelesi karşısında çaresiz kalan burjuvazinin karşı devrimci saldırı anlayışları saymakla bitmez. Her bir ülkede devrimci güçlerin bu alanda mutlaka kendilerine göre tecrübeleri vardır. Bu türden kapsamlı saldırıların kurgulanarak, önceden planlanarak gerçekleştirilmesi, devrimci mücadelenin burjuvazinin yarasını deşecek boyutlarda gelişmiş olduğunu gösterir.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

“İleri Demokrasi”de Faşist Hukuk Uygulaması
fc Share on Twitter
 

 

 

01 Aralık 2013 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 134

 

8-12 Eylül 2006 tarihleri arasında Türkiye ve Kürdistan'da gerçekleştirilen kapsamlı operasyonlarla tutuklanan komünistlere yönelik dava 4 Kasımda sonuçlandırıldı. Polis iddianamesinin dışında hiçbir kanıtın olmamasına rağmen İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 Kasım gecesi davayı sonuçlandırarak MLKP davasında yargılanan 9′u tutuklu 26 komüniste binlerce yıl ceza yağdırdı; 8 müebbet ile binlerce yıl hapis cezası çıktı. En az ceza 7 yıl 6 ay.
Uygulanan, Erdoğan'ın "ileri demokrasi" koşullarında faşizmim hukukundan başka bir şey değildir.
Verilen bu cezalar burjuva Türk devletinin ve hukukunun ilk cinayeti olmadığı gibi son cinayeti de olmayacak. Bu sistem var olduğu müddetçe burjuvazi kendi hukukunu da sınıf mücadelesinde ilericilere, devrimcilere ve komünistlere karşı etkili bir silah olarak kullanacaktır. Sınıf mücadelesinin nedenlerini ortadan kaldıramadığı, tam tersine sürekli bunun nedenlerini oluşturduğu için bu mücadelenin örgütlü sürdürülmesini engellemek için toplumsal yaşamın her alanında elinden geleni yapacaktır. Türkiyenin hali bunun böyle olduğunu göstermektedir: Zindanlar dolup taşmaktadır; 10 binin üzerinde politik tutsak var. Gezi ve Haziran Ayaklanması burjuvaziyi titretti. Gezi-Taksim protestolarına katılan 3 milyondan fazla insana karşı uyguladığı terör, yüzlercesini göz altına alması ve tutuklaması, 8 bini aşkın insanı yaralaması, 12 kişinin gaz bombasıyla gözlerini kaybetmesi, 6 kişiyi katletmesi estirilen polis devleti terörünün son örnekleridir. Faşist diktatörlük kurtuluşu gözü dönmüşcesine saldırıda buldu, yakaladığını "içeriye attı" ve atmaya da devam ediyor. Kendisine karşı örgütlenme ihtimalini dahi ortadan kaldırmak istiyor.
Devrimciler ve komünistler burjuvazinin mahkemelerini rejimin yargılandığı kürsüye dönüştürülmesi, aynı zamanda sınıf mücadelesi sürecinde kazanılmış mevzilerin savunulması anlamına geldiğinin bilincinde hareket ederler. Nihayetinde mahkemeler de sınıf mücadelesinin sürdürüldüğü, burjuvazinin mahkum edildiği, yenilgiye uğratıldığı alanlardan birisidir. Hukuk sınıfsaldır; her sınıfın kendi iktidarının devamına hizmet eden bir hukuk bir anlayışı vardır. Burjuvazinin hukuku, özel mülkiyeti korumanın hukukudur; bunun için gerekirse toplumdaki kendisine karşı mücadele eden sınıf ve toplumsal tabakaların vahşice cezalandırılmasını "demokrasi" kılıfıyla açıklayabilir. Onun hukuku, işlediği ve işleyeceği bütün cinayetler için demokrasi kılıfıdır. Değişmez değildir; sınıf mücadelesinin gelişme seyrine göre değişir, yeni biçimler alabilir. Ama her seferinde hukuku onun sınıf ihtiyaçlarına hizmet etmek için vardır.
Dünya tarihi de göstermiştir ki böylesi mahkemeler devrim ve karşı devrim arasındaki mücadelenin hukuk alanında devamıdır. Burjuva mahkemeler devrim ve karşı devrimin karşı karşıya geldiği bir arenadır; sokaktaki mücadeleden sadece ve sadece biçimsel olarak farklıdır. Mahkemeler farklı sınıfsal iradelerin çarpıştığı alandır. Bu nedenledir ki, devrimciler ve komünistler mahkemeyi siyasi mücadelenin bir alanı olarak görürler ve ona göre hareket ederler.
Söz konusu mahkeme süreci faşist diktatörlüğün hukukuna uygun olmadığı içindir ki, işi kitabına uydurmak için yıllarca süren davada 4-5 kez heyet ve savcı değiştirilmiştir. Bu cezaların verilmesi için mizansen hazırlanmıştır. Öyle ki, savcılar hakim gibi çalışmışlar; bir bütün olarak yargı, hükümet ve polisin doğrudan bir uzantısı olduğunu göstermiştir. İddia, kanıt yerine ideolojiye ve siyasal anlayışa dayandırılmıştır.
Tarihte bu türden davaların örnekleri çok görülmüştür (Örneğin Dimitrof'un, kendisine karşı açılan davada Alman faşizmini yargılaması).
Burjuvazi korkuyor, kendini suçlu hissediyor diyemeyiz, çünkü onda bu duygu yoktur. Burjuvazi sınıf olarak tarih sahnesine çıktığında ve kaçınılmaz olarak kendi karşıtını, kendini mezara gömecek olan sınıfı, yani işçi sınıfını karşısında gördüğünden bu yana ondan hep korkmuştur. Aslında işçi sınıfının doğuşu burjuvazinin var oluş koşuludur. İşçi sınıfı olmaksızın burjuvazi olamaz. İşte tam da bu nedenden dolayı burjuvazi var olduğu tarih boyunca işçi sınıfından ve onun mücadelesinden hep korkmuştur ve korkacaktır. Ama korkunun ecele faydası yoktur.
Burjuvazinin ne zaman ağır cezalar verdiği incelemeye değer bir konu: Burjuvazi, kendi demokrasi anlayışı içinde bile yönetemeyecek durumda olduğunda ağır cezalara, "cadı" avına başvurur. Devrimciler, komünistler veya bu sistemi yıkmak iddiasında olan örgütler, örneğin MKLP, henüz sistemi yıkacak veya yıkma tehlikesi oluşturacak derecede sınıf mücadelesinde etkili değiller. Ama burjuvazi cezayı basıyor. Neden? Toplumsal muhalefeti ezemediği, yönlendirmediği için. Bu durumda çareyi dozajı artırılan baskıda arıyor. Geziyi geç anlaması ve kendine göre aldığı tedbirler bunun böyle olduğunu göstermiyor mu? Haziran Ayaklanması iktidarı alma veya alternatif olma ayaklanması değildi. Ama o ayaklanma burjuvazinin yönetememe krizi içinde olduğunu da açıkça gösterdi. Bu krizini de toplumsal muhalefeti ezerek atlatmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla burjuvazi hukukunu politikleştirmiştir. Verilen cezalar tam da bu anlayışın doğrudan bir ürünüdür.
Burjuvazi, sanıyor ki bu tedbirlerle, hukukunu politikleştirmekle işçi sınıfını tarihsel misyonundan, ilericileri, devrimcileri ve komünistler ideallerinden vazgeçirecek. Roma İmparatorluğu, Spartaküs'ü katletti, ama idealinden vazgeçiremedi; köleciliğe karşı mücadele maddi güce dönüştü. Yakın tarihimize bakalım. Burjuvazi Mahir Çayan'ı, Deniz Gezmiş'i ve İbrahim Kaypakkaya'yı katletti, ama ideallerinden vazgeçirmedi.
Sınıf mücadelesi karşısında; işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürü düzenine karşı mücadelesi karşısında, ezilen ulusların kurtuluş mücadelesi karşısında çaresiz kalan burjuvazinin karşı devrimci saldırı anlayışları saymakla bitmez. Her bir ülkede devrimci güçlerin bu alanda mutlaka kendilerine göre tecrübeleri vardır. Bu türden kapsamlı saldırıların kurgulanarak, önceden planlanarak gerçekleştirilmesi, devrimci mücadelenin burjuvazinin yarasını deşecek boyutlarda gelişmiş olduğunu gösterir.