Bilgi Akışı
Share on Facebook Share on Twitter

 
Diğer yazılar
 

Aralık 2019 / Partinin Sesi / Sayı: 99
Bilgi güçtür, ancak kendi başına güç değildir, merkezileştiğinde ve tasnif edilerek analiz edildiğinde bir güç haline gelebilir.
Devrimle karşıdevrim arasındaki en önemli savaşım alanlarından biridir bilgi akışı. Her iki taraf da, hem birbiri hakkında her türlü bilgiyi edinmek ister, hem de karşısındakinin bilgi edinmesini en aza indirmeye çalışır.
Bazen bir kişi için çok ömemsiz sayılabilecek bir bilgi, karşı taraf için adeta bir hazine değerinde olabilir.
Meselenin özü, birey ve parti arasında kurulan ilişkidir. Birey, çevresine kendi dünyasından mı, partiden mi bakmaktadır?
Kişinin bireysel dünyası, parti ile kıyaslandığında, her zaman ve her durumda daha dardır. Herhangi bir birey, günlük hayatını kurarken kendisinden yola çıkar, onun bireysel ihtiyaçları, düşünce ve duyguları belirleyicidir. Kişi bir devrimci de olsa, bu böyle olabiliyor. Devrimci birey esasen kendi somut görevlerine, yapacaklarına kilitleniyor. Bu çalışmanın dışındaki hayat ve ilişkiler, onun bireysel dünyasının sınırları içinde kalabiliyor. Önemli ve önemsiz, gerekli ve gereksiz ayrımı, çoğunlukla kişisel ihtiyaçlara göre belirlenebiliyor.
Burada esas sorun "görev" anlayışındadır. Kuşkususuz her devrimcinin önüne çektiği ya da parti tarafından ona verilmiş somut bir görevi vardır. Bu somut görevi yerine getirmekle sorumludur, ama devrimci görevi bununla sınırlı değildir. O, yapması gereken somut "iş" dışındaki zamanda da devrimcidir, hayatla kurduğu ilişki böyle olmalıdır. Salt kendi penceresinden ve gereksinimlerinden bakarak hayatını kurmamalıdır, devrimin ve partinin ihtiyaçlarına göre kendini örgütlemelidir.
Partinin ihtiyaçları tek tek partililerin gereksiniminden çok daha ötededir. Dışa karşı alabildiğine ketum olmalı bir partili, ki düşmana sızan bilgiyi en aza indirsin. Buna karşın, dışarıdan alabildiği kadar çok bilgiyi almalı ve partiye iletmelidir. Her partili (parti üyeleri, taraftar ve sempatizanlar dahil en geniş halka) etrafına bu gözle bakmalı, düşmana, olanaklara ve çalışmalara dair her bilgiyi rapor etmelidir. Önemli-önemsiz, gerekli-gereksiz ayrımını kendisi yapmak yerine, bunu partiye bırakmalıdır.
Bu konuda parti kültürümüzün çok yetersiz olduğunu, bunun, belki de en zayıf yanlarımızdan biri olduğunu kaydedelim.
Günlük hayatın hayhuyu içinde çoğu partili sıradanlaşabiliyor. Kafelerde, kurumlarda, akraba ilişkileri arasında kişiler hakkında, onların yaşamları, ilişkileri, davranışları, hastalıkları, olumlu ve olumsuz yanlarına dair gelişigüzel konuşmalar yapmaktan geri durmayanlar olduğu biliniyor. "Devlet zaten biliyor" anlayışı, illegal çalışmayı esas alan bir parti için kötürüm edicidir. Devlet biliyor diye, bilgisinin üzerine bilgi katmak marifet değildir.
Tersine, günlük hayatın hayhuyu içinde edinilen, bir kısmı belki çok değerli sayısız bilgi de kaybolup gidiyor. Bir yanı çevremizdeki olanaklara gözlerin, kulakların kapatılmasıdır, diğer yanı düşman hakkında elde edilen ya da edinilebilecek bilgilerin boşa akıtılmasıdır.
Önceleri bir yana bıraksak bile, 25 yıllık parti birikimi şu ankinden çok daha ileride olabilirdi. Bunun en önemli nedenlerinden biri, bilginin merkezileşmemesidir. Bu öyle bir kendiliğindenciliktir ki, küçük burjuva hal ve tarzın bir yansımasıdır. Büyük burjuva asla salt kendinden bakmaz, çünkü ulusal olduğu kadar dünya piyasasını da bilmediği, takip edemediği takdirde başarılı olamaz. İşçiler de ancak diğer işçilerle birleşirlerse, ekonomik ve politik gelişmelere ilgi gösterirlerse, sınıf mücadelesinde etkin olabilirler. Küçük burjuva ise genellikle kendi dar dünyasına sıkışıp kalmıştır. Kendi dükkanı, işi, çevre esnafı ve ailesi onun hayatının neredeyse bütününü kapsar. Dünyayı ancak bu pencereden takip eder.
Partili devrimci, bu küçük burjuva tarzı söküp atmalıdır.
Örneğin, bir alanda yeni bir örgüt kurulduğunda genellikle "sıfırdan başlamak" zorunda kalıyoruz. Neden? Çünkü önceki örgütten alanla ilgili merkezileşmiş, tasnif ve analiz edilmiş bilgilerden genellikle eser yoktur. Bunu şikayet eder yeni örgüt, gel gör ki, onun yerini bir başka örgüt aldığında, o da aynı akıbetle karşı karşıya kalmaktadır. Bilginin olmadığı yerde, faaliyet el yordamıyla, şansa kadere yürütülür. Böyle bir durumda, verimli bir örgütsel strateji oluşturulamayacağı açıktır, ya da her yeni örgüt, öncekinin stratejisini geliştirmek yerine, en iyi ihtimalle, "sıfırdan" yeni strateji kurmak durumunda kalmaktadır.
Çoğu kez en iyi örgütçüler dahi çalışma alanlarının sosyolojisine hakim değiller. Bulundukları alandaki ezen ve ezilenlerin pozisyonu, devletin, mafyanın gücü, fabrika ve atölyelerin sayısı, ulusal ve inanaçsal nüfus dağılımı vb. bilgiler genellikle örgüt aklında yoktur. Hal böyle olunca, bu örgütlerin bir üst örgüte bilgi aktarımı da yeterli olmatan uzaktır.
Aslında herkes birçok şey bilmekte, ama kendine saklamaktadır. Özellikle olanaklar söz konusu olduğunda, bu gerçeklik çok daha çarpıcı biçimde açığa çıkmaktadır. Örneğin, filan yerde çalışan, filan konuda uzman biri arandığında, dar bir çevreye sıkışıp kalınmaktadır. İş işten geçtiken sonra bir de bakıyorsunuz, "neden söylemediniz, benim falan tanıdıklarım var" diyenler çıkabiliyor. Kimse sana sormadan, senden istemeden, sen partiyi bilgilendirsen, bu olanak boşa gitmemiş olurdu. Ev, araç, evrak, silah gibi konularda da durum farklı değil. Bu denli geniş bir çevresi olan, ama olanaklara sıra gelince dar bir çevreye sıkışan bir parti olmaya yazgılı değiliz.
Zaman zaman parti merkezinden bir soru geldiğinde, mesela "bulunduğunuz alanda kaç işçi ilişkisi var ve hangi sektörde çalışıyorlar" diye sorulduğunda, ya da "bulunduğunuz alanda bilgisayar programı yazabilen veya çeşitli türden becerileri olanlar"a dair bilgi istendiğinde, soruya muhatap olanlar adeta şaşkınlıkla birbirine bakabilmektedirler. Oysa bunlar, zaten normal akış içinde rutin olarak iletmeleri gereken bilgilerdendir.
Bazen arkadaşlık sırrı, parti sırrı yerine geçebiliyor. Kişiler kendi aralarında geçen ya da şahit oldukları bir durumu partiden gizleyebiliyorlar. Bilinçli ya da bilinçsizce yapılan bu hata partiye zarar verir. Partili devrimci, kendinden menkul bir "birey" değil, "örgütlü birey"dir. Bundan dolayıdır ki, olaylara, çevresine, ilişkilerine bu gözle bakmalıdır. Birini ya da kendini korumak adına partiyi bilgiden yoksun bırakmak, kişiyi de, partiyi de yaralar.
Dahası, sadece düzgün parti işleyişi dahilinde akması gereken bilgiler, bazen paralel bağlardan binbir yere gidebiliyor. Öyle ki, bilginin asıl ulaşması gereken parti örgütü en son öğrenen durumuna düşebiliyor. Bunun ciddyettsiz ve sorumsuz bir tutum olduğu açık değil mi?
Bir de, görevleri gereği edindikleri parti sırlarını "arkadaşlar" arasında sır olmaktan çıkaranlar, kahve, yemek, alkol ve sevgili sohbetlerine konu edenler olabiliyor. Bu, basit dedikodu sınırlarını da aşan, düpedüz parti güvenliğini zedeleyen bir durumdur. Parti, bu tür ortamlar hakkında bilgisiz olduğunda savunmasız kalır.
Komünist partinin yaşamında düzenli bilgi akışı, vücuttaki kan dolaşımı kadar gereklidir. Partinin beyin fonksiyonlarının iyi ve verimli çalışması için kalbin kanı pompalaması ne kadar hayati ise, her partilinin, her parti örgütünün aşağıdan yukarıya, parti merkezine doğru bilgi akışını sağlaması da o kadar hayatidir.

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Bilgi Akışı
fc Share on Twitter

 

Aralık 2019 / Partinin Sesi / Sayı: 99
Bilgi güçtür, ancak kendi başına güç değildir, merkezileştiğinde ve tasnif edilerek analiz edildiğinde bir güç haline gelebilir.
Devrimle karşıdevrim arasındaki en önemli savaşım alanlarından biridir bilgi akışı. Her iki taraf da, hem birbiri hakkında her türlü bilgiyi edinmek ister, hem de karşısındakinin bilgi edinmesini en aza indirmeye çalışır.
Bazen bir kişi için çok ömemsiz sayılabilecek bir bilgi, karşı taraf için adeta bir hazine değerinde olabilir.
Meselenin özü, birey ve parti arasında kurulan ilişkidir. Birey, çevresine kendi dünyasından mı, partiden mi bakmaktadır?
Kişinin bireysel dünyası, parti ile kıyaslandığında, her zaman ve her durumda daha dardır. Herhangi bir birey, günlük hayatını kurarken kendisinden yola çıkar, onun bireysel ihtiyaçları, düşünce ve duyguları belirleyicidir. Kişi bir devrimci de olsa, bu böyle olabiliyor. Devrimci birey esasen kendi somut görevlerine, yapacaklarına kilitleniyor. Bu çalışmanın dışındaki hayat ve ilişkiler, onun bireysel dünyasının sınırları içinde kalabiliyor. Önemli ve önemsiz, gerekli ve gereksiz ayrımı, çoğunlukla kişisel ihtiyaçlara göre belirlenebiliyor.
Burada esas sorun "görev" anlayışındadır. Kuşkususuz her devrimcinin önüne çektiği ya da parti tarafından ona verilmiş somut bir görevi vardır. Bu somut görevi yerine getirmekle sorumludur, ama devrimci görevi bununla sınırlı değildir. O, yapması gereken somut "iş" dışındaki zamanda da devrimcidir, hayatla kurduğu ilişki böyle olmalıdır. Salt kendi penceresinden ve gereksinimlerinden bakarak hayatını kurmamalıdır, devrimin ve partinin ihtiyaçlarına göre kendini örgütlemelidir.
Partinin ihtiyaçları tek tek partililerin gereksiniminden çok daha ötededir. Dışa karşı alabildiğine ketum olmalı bir partili, ki düşmana sızan bilgiyi en aza indirsin. Buna karşın, dışarıdan alabildiği kadar çok bilgiyi almalı ve partiye iletmelidir. Her partili (parti üyeleri, taraftar ve sempatizanlar dahil en geniş halka) etrafına bu gözle bakmalı, düşmana, olanaklara ve çalışmalara dair her bilgiyi rapor etmelidir. Önemli-önemsiz, gerekli-gereksiz ayrımını kendisi yapmak yerine, bunu partiye bırakmalıdır.
Bu konuda parti kültürümüzün çok yetersiz olduğunu, bunun, belki de en zayıf yanlarımızdan biri olduğunu kaydedelim.
Günlük hayatın hayhuyu içinde çoğu partili sıradanlaşabiliyor. Kafelerde, kurumlarda, akraba ilişkileri arasında kişiler hakkında, onların yaşamları, ilişkileri, davranışları, hastalıkları, olumlu ve olumsuz yanlarına dair gelişigüzel konuşmalar yapmaktan geri durmayanlar olduğu biliniyor. "Devlet zaten biliyor" anlayışı, illegal çalışmayı esas alan bir parti için kötürüm edicidir. Devlet biliyor diye, bilgisinin üzerine bilgi katmak marifet değildir.
Tersine, günlük hayatın hayhuyu içinde edinilen, bir kısmı belki çok değerli sayısız bilgi de kaybolup gidiyor. Bir yanı çevremizdeki olanaklara gözlerin, kulakların kapatılmasıdır, diğer yanı düşman hakkında elde edilen ya da edinilebilecek bilgilerin boşa akıtılmasıdır.
Önceleri bir yana bıraksak bile, 25 yıllık parti birikimi şu ankinden çok daha ileride olabilirdi. Bunun en önemli nedenlerinden biri, bilginin merkezileşmemesidir. Bu öyle bir kendiliğindenciliktir ki, küçük burjuva hal ve tarzın bir yansımasıdır. Büyük burjuva asla salt kendinden bakmaz, çünkü ulusal olduğu kadar dünya piyasasını da bilmediği, takip edemediği takdirde başarılı olamaz. İşçiler de ancak diğer işçilerle birleşirlerse, ekonomik ve politik gelişmelere ilgi gösterirlerse, sınıf mücadelesinde etkin olabilirler. Küçük burjuva ise genellikle kendi dar dünyasına sıkışıp kalmıştır. Kendi dükkanı, işi, çevre esnafı ve ailesi onun hayatının neredeyse bütününü kapsar. Dünyayı ancak bu pencereden takip eder.
Partili devrimci, bu küçük burjuva tarzı söküp atmalıdır.
Örneğin, bir alanda yeni bir örgüt kurulduğunda genellikle "sıfırdan başlamak" zorunda kalıyoruz. Neden? Çünkü önceki örgütten alanla ilgili merkezileşmiş, tasnif ve analiz edilmiş bilgilerden genellikle eser yoktur. Bunu şikayet eder yeni örgüt, gel gör ki, onun yerini bir başka örgüt aldığında, o da aynı akıbetle karşı karşıya kalmaktadır. Bilginin olmadığı yerde, faaliyet el yordamıyla, şansa kadere yürütülür. Böyle bir durumda, verimli bir örgütsel strateji oluşturulamayacağı açıktır, ya da her yeni örgüt, öncekinin stratejisini geliştirmek yerine, en iyi ihtimalle, "sıfırdan" yeni strateji kurmak durumunda kalmaktadır.
Çoğu kez en iyi örgütçüler dahi çalışma alanlarının sosyolojisine hakim değiller. Bulundukları alandaki ezen ve ezilenlerin pozisyonu, devletin, mafyanın gücü, fabrika ve atölyelerin sayısı, ulusal ve inanaçsal nüfus dağılımı vb. bilgiler genellikle örgüt aklında yoktur. Hal böyle olunca, bu örgütlerin bir üst örgüte bilgi aktarımı da yeterli olmatan uzaktır.
Aslında herkes birçok şey bilmekte, ama kendine saklamaktadır. Özellikle olanaklar söz konusu olduğunda, bu gerçeklik çok daha çarpıcı biçimde açığa çıkmaktadır. Örneğin, filan yerde çalışan, filan konuda uzman biri arandığında, dar bir çevreye sıkışıp kalınmaktadır. İş işten geçtiken sonra bir de bakıyorsunuz, "neden söylemediniz, benim falan tanıdıklarım var" diyenler çıkabiliyor. Kimse sana sormadan, senden istemeden, sen partiyi bilgilendirsen, bu olanak boşa gitmemiş olurdu. Ev, araç, evrak, silah gibi konularda da durum farklı değil. Bu denli geniş bir çevresi olan, ama olanaklara sıra gelince dar bir çevreye sıkışan bir parti olmaya yazgılı değiliz.
Zaman zaman parti merkezinden bir soru geldiğinde, mesela "bulunduğunuz alanda kaç işçi ilişkisi var ve hangi sektörde çalışıyorlar" diye sorulduğunda, ya da "bulunduğunuz alanda bilgisayar programı yazabilen veya çeşitli türden becerileri olanlar"a dair bilgi istendiğinde, soruya muhatap olanlar adeta şaşkınlıkla birbirine bakabilmektedirler. Oysa bunlar, zaten normal akış içinde rutin olarak iletmeleri gereken bilgilerdendir.
Bazen arkadaşlık sırrı, parti sırrı yerine geçebiliyor. Kişiler kendi aralarında geçen ya da şahit oldukları bir durumu partiden gizleyebiliyorlar. Bilinçli ya da bilinçsizce yapılan bu hata partiye zarar verir. Partili devrimci, kendinden menkul bir "birey" değil, "örgütlü birey"dir. Bundan dolayıdır ki, olaylara, çevresine, ilişkilerine bu gözle bakmalıdır. Birini ya da kendini korumak adına partiyi bilgiden yoksun bırakmak, kişiyi de, partiyi de yaralar.
Dahası, sadece düzgün parti işleyişi dahilinde akması gereken bilgiler, bazen paralel bağlardan binbir yere gidebiliyor. Öyle ki, bilginin asıl ulaşması gereken parti örgütü en son öğrenen durumuna düşebiliyor. Bunun ciddyettsiz ve sorumsuz bir tutum olduğu açık değil mi?
Bir de, görevleri gereği edindikleri parti sırlarını "arkadaşlar" arasında sır olmaktan çıkaranlar, kahve, yemek, alkol ve sevgili sohbetlerine konu edenler olabiliyor. Bu, basit dedikodu sınırlarını da aşan, düpedüz parti güvenliğini zedeleyen bir durumdur. Parti, bu tür ortamlar hakkında bilgisiz olduğunda savunmasız kalır.
Komünist partinin yaşamında düzenli bilgi akışı, vücuttaki kan dolaşımı kadar gereklidir. Partinin beyin fonksiyonlarının iyi ve verimli çalışması için kalbin kanı pompalaması ne kadar hayati ise, her partilinin, her parti örgütünün aşağıdan yukarıya, parti merkezine doğru bilgi akışını sağlaması da o kadar hayatidir.