Sosyalist bir Avrupa Mümkündür
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Emperyalist kapitalist sistemin alternatifi sosyalizmdir. "Başka bir Avrupa mümkündür" umuduyla farklı ülkelerden bir araya gelen kitleler, emperyalizme ve gericiliğe karşı, antiemperyalizm, devrim, ve sosyalizm temelinde mücadele yürütmelidirler.  

01 Eylül 2008 /Enternasyonal Bülten / Özel Sayı 18 
 
Avrupa Sosyal Forumu 18-21 Eylül 2008 tarihlerinde Malmö'de beşinci kez bir araya gelmektedir. Diğer sosyal forumlarda olduğu gibi, bu forumda da bir araya gelen binlerce kişi "Başka bir Avrupa" arayışını sürdürmektedir. 5. ASF'de de sosyal haklardan çevre ve iklim konularına, "güvenlik" ve ‘'barış'' politikalarından eşitlik ve özgürlük konularına, azınlık haklarından savaş ve militarizme karşı mücadeleden, işsizlikten kültür ve eğitim konularına, göçmen ve iltica hakkından ırkçılık ve ayrımcılığa kadar bir dizi konuda tartışmalar yürütülmektedir. ASF'de tartışılan bu konular, Avrupa'nın her ülkesinde halkların yaşadığı sorunlardır. Bu sorunların tartışılması gerekli ve önemlidir. Ancak sorunları tartışırken, sadece onları tanımlamak yetmez, sorunların kaynağına vurgu yapmak ve kaynağını ortadan kaldırmak için mücadele etmek gerekir.
ASF'de tartışılan sorunların kaynağı emperyalist kapitalist sistemin kendisidir. Bu sistemde, milyonlarca işçinin ve emekçinin ürettiği artıdeğere el koyan tekeller sermayelerini büyütürken, işsizlik ve yoksulluk artmaktadır. İşçi sınıfı ve emekçi halklar yoksullaştıkça, burjuvazinin refahı artmaktadır. Bu sistemde "güvenlik"ten bahsedildiği zaman, burjuvazinin kendi güvenliğinden, "barış"tan bahsedildiği zaman, burjuvazinin rahatça sömürüsünü sürdürebileceği ortamdan bahsedilmektedir.
ABD, Rusya, Japonya ve Çin gibi rekabet merkezlerinden biri olarak AB emperyalist devletleri de, Dünya pazarlarındaki payını genişletmek için kıyasıya rekabetlerini sürdürmektedirler. Hammadde kaynaklarını ve enerji sevkiyatı koridorlarını kontrol etmek, rakiplerini bu alanlardan uzak tutmak için, çıkarlarına göre hareket etmeyen ülkeleri savaşlarla ve işgallerle tehdit etmektedirler. Emperyalist devletler, işgalci güçler olarak Irak'ta, Afganistan'da her gün çocuklardan yaşlılara, kadınlardan erkeklere kadar halkları katleden, Afrika'da halkları birbirine kışkırtan ve boğazlatan bu devletlerden barış ve özgürlük beklemek bir aldatmacadır. Balkanlar ve Ortadoğu'dan sonra şimdi de önemli petrol ve doğal gaza sahip olan ve enerji sevkıyatı koridoru oluşturan Kafkaslar/Hazar Havzası'nı bölgesel bir savaşın içine sürüklemeye çalışmaktadırlar. Kafkaslarda Gürcistan ve Rusya arasında Güney Osetya üzerine yaşanan savaşın ardından, ABD ve NATO savaş gemilerinin Karadeniz'e çıkarılması, ABD ve AB ile Rusya arasındaki karşılıklı restleşmeler, bu güçlerin bölgesel bir savaş heveslerini ortaya koymaktadır.
Emperyalizm var oldukça, savaşlar ve işgaller de varolacaktır. Emperyalist devletler, tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket etme görevlerini yerine getirmek için emperyalist saldırganlık ve işgallerini sürdürecek, her gün bir başka ülke için tehlike olmaya devam edeceklerdir. Emperyalizmin gericilik, savaş ve militarizmdir. Bundan dolayı savaşlara, işgallere ve militarizme karşı mücadele, emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadeleyi de kapsamalıdır. Emperyalizme karşı mücadeleyi, ABD emperyalizmine karşı mücadeleye indirgeyen, AB emperyalizmini ve diğer emperyalist güçleri de kapsamayan reformist anlayışlar, bu sisteme alternatif olmayan ve burjuvaziye hizmet eden anlayışlardır. Böylesi anlayışlar ve tutumlar, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin kendi emperyalist devletlerine karşı mücadele yürütmelerini engellemeyi hedeflemektedir. Avrupa'da AB emperyalistlerini hedeflemeden antiemperyalist mücadele yürütülemez.
Emperyalist kapitalist sistem, işsizliği yok edemez, çünkü işsizliğin kaynağı bu sistemdir. Teknolojinin gelişmesi ve kazanımlarının üretimde kullanılması, giderek daha az sayıda işgücü kullanımına neden olurken, çalışma saatlerinin uzatılması, esnek çalışma, ücretlerin düşürülmesi gibi saldırılar işsizliği artıran roller oynamaktadır. Dünya çapında olduğu gibi, Avrupa'da da farklı boyutlarda da olsa, işsizlik kitlesel kronikleşmiş durumdadır. İşsizlik, üretimin tekellerin aşırı kar planlarına göre değil, toplumun ihtiyaçlarına göre yapıldığı ve herkesin üretime katılımının sağlandığı, herkesin yeteneğine göre ve herkese emeğine göre ilkesinin geçerli olduğu sosyalizmde ortadan kalkacaktır. Kapitalizmde işsizliğin ortadan kalkacağını beklemek veya iddia etmek, kitleleri yanıltmaktan başka bir şey değildir.
AB, yeni katılımlarla kendi sınırlarını sürekli genişletirken, Avrupa'yı girilemez bir "kale"ye çevirmiş bulunmaktadır. AB devletlerinin de neden olduğu açlıktan, yoksulluktan, ulusal baskılardan ve savaşlardan dolayı ülkelerini terk ederek Avrupa'ya gelmek için yola çıkanların çoğu Avrupa yollarında, sınırlarında ölümle karşılaşmaktadır. Avrupa'ya varmayı başaranlar ise, ırkçı, faşist yasalara tabii tutulmakta, toplama kamplarında toplumdan izole edilmiş bir yaşama mahkum edilmektedirler. İltica hakkı gibi demokratik haklar fiilen işlevsiz duruma getirilmiş ve mülteciler her gün sınır dışı edilmektedirler. Göçmenler, mülteciler potansiyel suçlu olarak görülmekte, yerli-"yabancı" ayırımı ile işçi sınıfı bölünmeye ve karşı karşıya getirilmeye çalışılmaktadır. İşsizliğin ve hak gasplarının sorumlusu olarak göçmenler gösterilerek, dikkatler sorunların kaynağından uzaklaştırılmakta, ırkçılık ve gericilik geliştirilmektedir. O halde ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı yürütülecek mücadele, bu sorunların kaynağı olan sisteme karşı mücadeleyi de içermelidir.
Bu sistemde hukuk, demokrasi, tekellerin çıkarlarını korumak için vardır. Tekellerin AB'sinin kurumlaşması ve hukuksal temeli olan gerici AB-Anayasasının, en son İrlanda'da olduğu gibi halk oylamasına sunulduğu ülkelerde halk tarafından ret edilmesi, birçok ülkede ise halkın ret edeceği bilindiğinden, halka hiç sorulmadan hükümetler tarafından onaylanması burjuva demokrasinin sahteliğini ortaya koymaktadır.
Hemen tüm Avrupa ülkelerinde „güvenlik" gerekçesi ile çıkarılan „antiterör" yasalarıyla toplumsal muhalefete karşı terör estirilmekte, mücadele sonucu kazanılmış olan demokratik haklar yok edilmektedir. İşçi sınıfı ve emekçilere yönelik neoliberal saldırılara karşı gelişebilecek toplumsal mücadelenin önünü almayı da hedefleyen bu yasalar, bugün kimi ülkelerde daha çok göçmenlere yönelik olarak uygulansa da, bu yasalar tüm toplumsal muhalefeti hedeflemektedir. İngiltere'de olduğu gibi gözaltı süresinin 42 güne çıkarılması, Almanya'da mültecilerin polis karakollarında katledilmesi, tüm Avrupa ülkelerinde toplumun dinlenmesi/gözetim altında tutulması, devrimci ve ilerici muhalif güçlere bu yasalara dayanılarak davalar açılması, İtalya'da, İspanya'da, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da olduğu gibi komünist ve devrimci güçlere yönelik operasyonlar ve açılan davalar, Avrupa hukukunun, adaletinin kimler için var olduğunu göstermektedir.
Emperyalist kapitalist sistemin alternatifi sosyalizmdir. "Başka bir Avrupa mümkündür" umuduyla farklı ülkelerden bir araya gelen kitleler, emperyalizme ve gericiliğe karşı, antiemperyalizm, devrim, ve sosyalizm temelinde mücadele yürütmelidirler. Devrim ve sosyalizmi hedeflemeyen reformist ve pasifist güçler, sadece bazı reformları veya kısmi iyileştirmeleri "başka bir Avrupa" veya "başka bir dünya" olarak sunmaktadırlar. Onların sunduğu sömürü ve talanın, baskı ve işkencenin, savaş ve işgallerin devam etmesidir.
Avrupa işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin ihtiyacına cevap verecek olan birleşik antiemperyalist mücadeledir; antiemperyalist mücadelenin bölgesel ve uluslararası çapta örgütsel birliğinin sağlanmasıdır. Partimiz MLKP, uluslararası birleşik antiemperyalist mücadelenin geliştirilmesi ve birliğinin sağlanabilmesi için mücadele etmektedir. (hani devrim ve sosyalizm dedik? Avrupa işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin ihtiyacına cevap veren esasen antiemperyalist mücadele mi? Bence değil. Bu paragraf burada o şekilde hiç uymuyor gibi geliyor bana)
Partimiz MLKP, Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında devrim ve sosyalizm kavgasını yürütürken, uluslar arası alanda da işçi sınıfı ve emekçilerin sosyal kurtuluş ve ezilen ulusların ulusal kurtuluş mücadelelerini desteklemektedir.

Sosyalist bir Avrupa Mümkündür!
Yaşasın Enternasyonal Dayanışma!


 

Özel Sayı 18 / Eylül 2008


 

Arşiv

 

2014
Ekim
2011
Ekim
2009
Haziran Mart
2008
Eylül
2007
Mayıs Ocak
2006
Mayıs Ocak
2005
Kasım Temmuz
Mart
2004
Ekim Temmuz
Haziran Mart
Ocak
2003
Kasım Haziran
Mayıs Şubat
Haziran

 

Sosyalist bir Avrupa Mümkündür
fc Share on Twitter
 

Emperyalist kapitalist sistemin alternatifi sosyalizmdir. "Başka bir Avrupa mümkündür" umuduyla farklı ülkelerden bir araya gelen kitleler, emperyalizme ve gericiliğe karşı, antiemperyalizm, devrim, ve sosyalizm temelinde mücadele yürütmelidirler.  

01 Eylül 2008 /Enternasyonal Bülten / Özel Sayı 18 
 
Avrupa Sosyal Forumu 18-21 Eylül 2008 tarihlerinde Malmö'de beşinci kez bir araya gelmektedir. Diğer sosyal forumlarda olduğu gibi, bu forumda da bir araya gelen binlerce kişi "Başka bir Avrupa" arayışını sürdürmektedir. 5. ASF'de de sosyal haklardan çevre ve iklim konularına, "güvenlik" ve ‘'barış'' politikalarından eşitlik ve özgürlük konularına, azınlık haklarından savaş ve militarizme karşı mücadeleden, işsizlikten kültür ve eğitim konularına, göçmen ve iltica hakkından ırkçılık ve ayrımcılığa kadar bir dizi konuda tartışmalar yürütülmektedir. ASF'de tartışılan bu konular, Avrupa'nın her ülkesinde halkların yaşadığı sorunlardır. Bu sorunların tartışılması gerekli ve önemlidir. Ancak sorunları tartışırken, sadece onları tanımlamak yetmez, sorunların kaynağına vurgu yapmak ve kaynağını ortadan kaldırmak için mücadele etmek gerekir.
ASF'de tartışılan sorunların kaynağı emperyalist kapitalist sistemin kendisidir. Bu sistemde, milyonlarca işçinin ve emekçinin ürettiği artıdeğere el koyan tekeller sermayelerini büyütürken, işsizlik ve yoksulluk artmaktadır. İşçi sınıfı ve emekçi halklar yoksullaştıkça, burjuvazinin refahı artmaktadır. Bu sistemde "güvenlik"ten bahsedildiği zaman, burjuvazinin kendi güvenliğinden, "barış"tan bahsedildiği zaman, burjuvazinin rahatça sömürüsünü sürdürebileceği ortamdan bahsedilmektedir.
ABD, Rusya, Japonya ve Çin gibi rekabet merkezlerinden biri olarak AB emperyalist devletleri de, Dünya pazarlarındaki payını genişletmek için kıyasıya rekabetlerini sürdürmektedirler. Hammadde kaynaklarını ve enerji sevkiyatı koridorlarını kontrol etmek, rakiplerini bu alanlardan uzak tutmak için, çıkarlarına göre hareket etmeyen ülkeleri savaşlarla ve işgallerle tehdit etmektedirler. Emperyalist devletler, işgalci güçler olarak Irak'ta, Afganistan'da her gün çocuklardan yaşlılara, kadınlardan erkeklere kadar halkları katleden, Afrika'da halkları birbirine kışkırtan ve boğazlatan bu devletlerden barış ve özgürlük beklemek bir aldatmacadır. Balkanlar ve Ortadoğu'dan sonra şimdi de önemli petrol ve doğal gaza sahip olan ve enerji sevkıyatı koridoru oluşturan Kafkaslar/Hazar Havzası'nı bölgesel bir savaşın içine sürüklemeye çalışmaktadırlar. Kafkaslarda Gürcistan ve Rusya arasında Güney Osetya üzerine yaşanan savaşın ardından, ABD ve NATO savaş gemilerinin Karadeniz'e çıkarılması, ABD ve AB ile Rusya arasındaki karşılıklı restleşmeler, bu güçlerin bölgesel bir savaş heveslerini ortaya koymaktadır.
Emperyalizm var oldukça, savaşlar ve işgaller de varolacaktır. Emperyalist devletler, tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket etme görevlerini yerine getirmek için emperyalist saldırganlık ve işgallerini sürdürecek, her gün bir başka ülke için tehlike olmaya devam edeceklerdir. Emperyalizmin gericilik, savaş ve militarizmdir. Bundan dolayı savaşlara, işgallere ve militarizme karşı mücadele, emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadeleyi de kapsamalıdır. Emperyalizme karşı mücadeleyi, ABD emperyalizmine karşı mücadeleye indirgeyen, AB emperyalizmini ve diğer emperyalist güçleri de kapsamayan reformist anlayışlar, bu sisteme alternatif olmayan ve burjuvaziye hizmet eden anlayışlardır. Böylesi anlayışlar ve tutumlar, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin kendi emperyalist devletlerine karşı mücadele yürütmelerini engellemeyi hedeflemektedir. Avrupa'da AB emperyalistlerini hedeflemeden antiemperyalist mücadele yürütülemez.
Emperyalist kapitalist sistem, işsizliği yok edemez, çünkü işsizliğin kaynağı bu sistemdir. Teknolojinin gelişmesi ve kazanımlarının üretimde kullanılması, giderek daha az sayıda işgücü kullanımına neden olurken, çalışma saatlerinin uzatılması, esnek çalışma, ücretlerin düşürülmesi gibi saldırılar işsizliği artıran roller oynamaktadır. Dünya çapında olduğu gibi, Avrupa'da da farklı boyutlarda da olsa, işsizlik kitlesel kronikleşmiş durumdadır. İşsizlik, üretimin tekellerin aşırı kar planlarına göre değil, toplumun ihtiyaçlarına göre yapıldığı ve herkesin üretime katılımının sağlandığı, herkesin yeteneğine göre ve herkese emeğine göre ilkesinin geçerli olduğu sosyalizmde ortadan kalkacaktır. Kapitalizmde işsizliğin ortadan kalkacağını beklemek veya iddia etmek, kitleleri yanıltmaktan başka bir şey değildir.
AB, yeni katılımlarla kendi sınırlarını sürekli genişletirken, Avrupa'yı girilemez bir "kale"ye çevirmiş bulunmaktadır. AB devletlerinin de neden olduğu açlıktan, yoksulluktan, ulusal baskılardan ve savaşlardan dolayı ülkelerini terk ederek Avrupa'ya gelmek için yola çıkanların çoğu Avrupa yollarında, sınırlarında ölümle karşılaşmaktadır. Avrupa'ya varmayı başaranlar ise, ırkçı, faşist yasalara tabii tutulmakta, toplama kamplarında toplumdan izole edilmiş bir yaşama mahkum edilmektedirler. İltica hakkı gibi demokratik haklar fiilen işlevsiz duruma getirilmiş ve mülteciler her gün sınır dışı edilmektedirler. Göçmenler, mülteciler potansiyel suçlu olarak görülmekte, yerli-"yabancı" ayırımı ile işçi sınıfı bölünmeye ve karşı karşıya getirilmeye çalışılmaktadır. İşsizliğin ve hak gasplarının sorumlusu olarak göçmenler gösterilerek, dikkatler sorunların kaynağından uzaklaştırılmakta, ırkçılık ve gericilik geliştirilmektedir. O halde ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı yürütülecek mücadele, bu sorunların kaynağı olan sisteme karşı mücadeleyi de içermelidir.
Bu sistemde hukuk, demokrasi, tekellerin çıkarlarını korumak için vardır. Tekellerin AB'sinin kurumlaşması ve hukuksal temeli olan gerici AB-Anayasasının, en son İrlanda'da olduğu gibi halk oylamasına sunulduğu ülkelerde halk tarafından ret edilmesi, birçok ülkede ise halkın ret edeceği bilindiğinden, halka hiç sorulmadan hükümetler tarafından onaylanması burjuva demokrasinin sahteliğini ortaya koymaktadır.
Hemen tüm Avrupa ülkelerinde „güvenlik" gerekçesi ile çıkarılan „antiterör" yasalarıyla toplumsal muhalefete karşı terör estirilmekte, mücadele sonucu kazanılmış olan demokratik haklar yok edilmektedir. İşçi sınıfı ve emekçilere yönelik neoliberal saldırılara karşı gelişebilecek toplumsal mücadelenin önünü almayı da hedefleyen bu yasalar, bugün kimi ülkelerde daha çok göçmenlere yönelik olarak uygulansa da, bu yasalar tüm toplumsal muhalefeti hedeflemektedir. İngiltere'de olduğu gibi gözaltı süresinin 42 güne çıkarılması, Almanya'da mültecilerin polis karakollarında katledilmesi, tüm Avrupa ülkelerinde toplumun dinlenmesi/gözetim altında tutulması, devrimci ve ilerici muhalif güçlere bu yasalara dayanılarak davalar açılması, İtalya'da, İspanya'da, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da olduğu gibi komünist ve devrimci güçlere yönelik operasyonlar ve açılan davalar, Avrupa hukukunun, adaletinin kimler için var olduğunu göstermektedir.
Emperyalist kapitalist sistemin alternatifi sosyalizmdir. "Başka bir Avrupa mümkündür" umuduyla farklı ülkelerden bir araya gelen kitleler, emperyalizme ve gericiliğe karşı, antiemperyalizm, devrim, ve sosyalizm temelinde mücadele yürütmelidirler. Devrim ve sosyalizmi hedeflemeyen reformist ve pasifist güçler, sadece bazı reformları veya kısmi iyileştirmeleri "başka bir Avrupa" veya "başka bir dünya" olarak sunmaktadırlar. Onların sunduğu sömürü ve talanın, baskı ve işkencenin, savaş ve işgallerin devam etmesidir.
Avrupa işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin ihtiyacına cevap verecek olan birleşik antiemperyalist mücadeledir; antiemperyalist mücadelenin bölgesel ve uluslararası çapta örgütsel birliğinin sağlanmasıdır. Partimiz MLKP, uluslararası birleşik antiemperyalist mücadelenin geliştirilmesi ve birliğinin sağlanabilmesi için mücadele etmektedir. (hani devrim ve sosyalizm dedik? Avrupa işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin ihtiyacına cevap veren esasen antiemperyalist mücadele mi? Bence değil. Bu paragraf burada o şekilde hiç uymuyor gibi geliyor bana)
Partimiz MLKP, Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında devrim ve sosyalizm kavgasını yürütürken, uluslar arası alanda da işçi sınıfı ve emekçilerin sosyal kurtuluş ve ezilen ulusların ulusal kurtuluş mücadelelerini desteklemektedir.

Sosyalist bir Avrupa Mümkündür!
Yaşasın Enternasyonal Dayanışma!