Sahi Kendinizi Yönetiyor Musunuz?
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

"Dalgın bir gülüşle düşünürken onu
-hem de gözyaşsız-
İki misli okuyorum şimdi
Zaaflarımla iki misli savaşıyor
İki misli sunuyorum enerjimi!"


Şafak Tamer

Yönetmek deyince, sadece işleri, örgütleri, yoldaşları veya kitleleri yönetmek mi geliyor aklınıza?
Çernişevski'nin 'Nasıl Yapmalı' adlı devrimci romanında, yazarın böyle birini romanın kurgusuna neden yerleştirdiğini okurla tartıştığı, Rahmetov karakteri vardır. Rahmetov, çevresiyle günlük ilişkilerini sürdürme biçiminden okuma ve bilgi edinme yöntemine, rahat yaşam koşullarına kapılmama çabasından bedenini işkenceye hazırlama yönelimine ve cinsel duygularını kontrole değin hayatının bütün boyutlarını bilinçli ve iradi olarak düzenlemektedir. Adanmış bir devrimciyi simgeleyen Rahmetov, kendini, kendi gelişimini yönetmektedir aslında.
Yönetmek diye tanımlanan eylem, bir hareketin şu veya bu doğrultuda gelişmesini sağlayacak müdahalelerde bulunmaksa eğer; komünist bireyin kendi gelişimini yönetmesi, onun devrimci hayatına, ve dahası, hayatının her evresine ve her kavşağına hangi gelişme doğrultusunu vereceğini belirlemesidir. Yani devrimci bilinç ve iradenin konusu bireyin öz gelişiminin sorunlarıdır.
Parti kendi gelişimini yönetiyor, kendini aşarak ilerleme çizgisinde yürüyor, evet. Önümüzdeki dönemde şu kadar yeni üye kazanmayı, şu yeni örgütleri kurmayı, şöyle yeni mevziler edinmeyi, politik-askeri kapasitesini şu düzeye yükseltmeyi, değişik cepheler için şu sayıda kadro hazırlamayı, şöylesi teknik donanımlar elde etmeyi, bir cephesindeki şu örgütsel tıkanıklığı aşmayı, iç devrimci atmosferini zehirleyen şu kolektif zaafın üstesinden gelmeyi sorunsallaştırıyor. Bütün bunlar örgütsel gelişim stratejisinin dönemsel unsurlarını oluşturuyor partinin.
Peki, partili birey ne kadar yönetiyor kendisini ve gelişimini? Her komünist, işçi ve ezilen kitleleri yönetmek ile toplumsal değişimi sağlamak için sergilediği devrimci bilinç ve iradeyi, kendini yönetmek ve değiştirip geliştirmek için de ortaya koymakla yükümlüdür.
Gelecek yöneliminiz yani hayatınızdaki, devrimci varoluşunuzdaki amacınız nedir? Devrimin zaferine bağlanmış bir hayat sürme amacınızı, partinin ve devrimin örgütlenmesine azami katkıda bulunma yönünde somutlaştırıyor musunuz? Partili birey böyle bir amaç açıklığı taşıyorsa, onun kendi gelişimine devrimci kulvarda yön verebilmek için gerekli kılavuz ipine sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Kendinizi, kendi gelişiminizi doğru yönetebilmeniz için önce kendinizi tanımamız, bilmeniz gerekir. Burada "bilmek", komünist bireyin kendi eksiklik ve zayıflıklarının, kapasite ve yeteneklerinin, olumlu ve güçlü yanlarının, ama sadece andaki durumunun değil, aynı zamanda gelecek potansiyellerinin de az çok ayırdında olmasıdır. Nasıl herhangi bir çalışma alanını iyi yönetmek o alanın yapısı ve özelliklerine dair veriler üzerinde hakimiyet sahibi olmayı gerektiriyorsa, kendini yönetmek de kendini çözümlemeyi, kendi hakikatinin bilgisine ulaşmayı şart koşar.
Bir bakıma, her komünist kadro bizzat kendisinin komutanıdır.
Peki, sizin kendinizi yönetmede benimsediğiniz prensipler, yol ve yöntemler var mıdır? Örneğin çok öfkelendiğinizde, öfkenizi kontrol etmek için başvurduğunuz bir iç mekanizma, kullandığınız bir yöntem bulunuyor mu? Ya da teorik ve politik açıdan nitelik biriktirmeye dönük bir çalışma sisteminiz, tırmanmak istediğiniz nitelik düzeye dair hedefleriniz mevcut mu? Kadın özgürlük mücadelesine ilişkin kişisel raporlarınızı egemen erkekliğinizle ya da öğretilmiş kadınlığınızla hesaplaşırken kendinizi yönetmenin birer aracı yapıyor musunuz? Yeni beceriler kazanmayı, söz gelimi silah veya bilgisayar kullanmakta gelişmeyi, dert ediyor musunuz?
Komünist birey kendini, kendi gelişimini yönetmenin birçok yöntemini bulabilir.
Mesela, kendinizle toplantı yapmayı denediniz mi hiç? Özeleştirellikte derinleşmek için kendinize olabildiğince nesnel bakmayı prensipleştirdiğiniz, kendinizi eleştirel analiz masasına yatırdığınız tek kişilik toplantılar hayatınızda hiç yer tutuyor mu? Deneyin, verimli sonuçlar ürettiğini göreceksiniz. Özeleştiri, eğer günah çıkarmaya dönüşmüyor ve üstelik 'ben'liğinize mesafe alabildiğiniz bir kişisel analiz yönünde derinleşiyorsa, kendinizi, kendi gelişiminizi yönetmenizde çok önemli bir silahınız olur. Burada değiştirici ve dönüştürücü bir özne olarak etkinliğiniz, mevcut gerçekliğinizi çözümlemede kendinizi bizzat nesne durumunda ele alışınızla bağlıdır.
Bu bakımdan zihinsel tembellik, yani kendini bilinçli bir özeleştirel çözümlemenin nesnesi kılmaya uzaklık, hele de küçük-burjuva gururun etkisinde kendi gerçekliğiyle yüzleşmekten kaçınmak ve partinin eleştirelliğine kapalı kalmak, komünist bireyin kendini yönetmekten imtina etmesiyle eşanlamlıdır. Partili kişiliğin, özeleştirelliğini, kendisiyle ilişkisi içinde partinin kolektif aklını, kolektif hafızasını ve deneyimlerini arkalamakla, özcesi kendisi hakkında partinin eleştiri ve önerilerine başvurup bunları rehber almakla birleştirmesi gerekir.
Komünist bireyin devrimci görevleriyle ilişkilenişini ve politik gelişimini yönetmesi, kendini yönetmesinin ilk akla gelen sahasıdır. Bu sahadaki en önemli yöntem ise planlamadır. Devrimci görevleri eksiksiz yerine getirme sorumluluğu planlılıkla buluştuğunda, kişi, en çapraşık işlerin bile üstesinden gelmeyi başaracak bir gücü kendinde açığa çıkarabilir. Fakat mesele sadece verili devrimci görevleri yerine getirmek sınırlılığında ele alınamaz. Komünist birey hangi yeni kapasite ve nitelikleri edineceğini, dolayısıyla partinin ve devrimin ihtiyaçlarını yanıtlamada kendi verimliliğini nasıl artırabileceğini de sorunsallaştırmalıdır.
Teorik-politik geri kalışından yakınıp duran ama bir türlü de düzenli okuma rotasına girmeyen komünistin bu çelişkili hali, son tahlilde, onun kendisini nasıl yönettiğiyle ilgilidir. Politik-örgütsel kapasitesinde genişlemenin okumayla dolaysız bağını bilincinde sindirememişse, görülmesi gereken parti ilişkilerine gitme işini planladığı gibi okuma işini de planlamıyorsa, onun kendisini nasıl yönettiğine bakmak gerekir. Çok sayıda devrimci iş arasında koşturan, bazı işlerini sıklıkla ertelemek durumunda kalan, örgütsel önceliklere odaklanmakta zorlanan ve konum kaybı yaşayan yönetici kadrodan da kendisini daha bilinçli ve iradi tarzda yönetmesi beklenir elbette.
Boşa geçen, çarçur edilen zamanların hayatımızda kapladığı yer hiç de az değildir. Oysa zamanı yönetmek de kendini yönetmekle doğrudan iç içe geçer. Planlamanın esası zamandan, araçlardan, güçlerden ve imkanlardan en iyi, en tasarruflu şekilde yararlanarak sonuç almanın yolunu belirlemekse, kendini yönetmenin asli bir boyutu işleri planlayarak zamanı yönetmektir. Fakat dahası, boşa zaman geçirmemeyi başarmak ve sayısız devrimci ihtiyaç arasından önüne iş çekme girişkenliğini göstermektir. Örneğin F tipi hücrede hayat, kendini yöneterek teorik-politik birikimini güçlendirmeyi sorunsallaştıran ve gerek hücre dahilinde gerekse sokağa bağlı çeşitli devrimci görevleri iş edinen komünist için adeta zamanla yarışa dönüşürken, kendini yönetmeyen ve günlerini somut hedeflere bağlamayarak boşlukta kalan komünist içinse bir türlü geçmek bilmeyen zamanın sancısıyla dolar.
Yeni nitelik ve kapasiteler edinmeyi hedeflemek, yeni görevlere bilinçli ve iradi olarak hazırlanmaktır da. Komünist bireyin kendini profesyonel örgütçülüğe, politik-askeri cephe kadrosu olmaya, sendika yöneticiliğine veya basın cephesinde çalışmaya hazırlaması, onun işin gerektirdiği nitelikleri edinmeyi dert etmesinde, okuyarak bilgi biriktirmesinde, deneyimlerini aklının süzgecinden geçirerek yeni görevi için bir cephaneliğe dönüştürmesinde, duygularını yeni duruma adapte etmesinde ve içsel bir motivasyon örgütlemesinde cisimleşebilir. Zira hakkını vererek hazırlanmak ancak kendini yönetme eylemiyle mümkün olur. Profesyonel kadro olarak yetişme hedefini benimseyen partili birey, ancak profesyonel devrimciliğin kıstaslarını kendinde cisimleştirmeyi sorunsallaştırdığında, yani gününün her saatini devrime adama iradesini konuşturuyorsa, teorik formasyonunu geliştirmeye yoğunlaşıyorsa, parti çizgisini kendi başına uygulamada hakimiyetini güçlendiriyorsa, sürekli örgütlenme alışkanlığı edinmeye yöneliyorsa, siyasi polise karşı mücadele deneyimi biriktirmekle uğraşıyorsa, hedefi doğrultusunda kendi gelişimini yönetiyor ve kendini hazırlıyor demektir.
Bir komünistin kendi alışkanlıklarında değişimler gerçekleştirmesi kendini yönetmenin başka bir sahasıdır. Alışkanlıklar genellikle inatçıdır. Ve küçük-burjuva kişilik özellikleri ile düzen alışkanlıklarının komünist bireyin hayatındaki seyri, onun ideolojik gelişimine kopmazcasına bağlıdır.
Haftalarca açlık grevi yapmışsınızdır ve açlık dolayısıyla yemek yeme arzunuzu kontrol etmişsinizdir. Ya da buna pekala hazırsınızdır. Ama fazlaca uyuma ve sabahları geç kalkma alışkanlığınızı yenmek, buradan kendinizi yönetmek neden bu kadar zor gelir? Sabahın köründe kalkıp her gün işine düzenli giden işçinin kapitalist iktisadi zorlamayla yaptığı şeyi, hayatını devrimle anlamlandıran ve erkenden devrimci işinin başında olma sorumluluğunu gönüllüce göstermesi beklenen komünist neden yapmaz?
Çabuk öfkelenen bir mizacınız vardır, tamam. Fakat bu alışkanlığınızın, sizi, birçok yoldaşla ilişkinizin son derece gerildiği bir noktaya götürmesine neden izin verirsiniz? Öfkenizin parlamasını gemleyecek bir kontrol mekanizmasını, örneğin içinizden 10'a kadar sayıp öyle konuşmaya başlamak gibi basit bir yöntemi, neden devreye sokmazsınız?
Kendini yönetmek, komünist bireyin yaşam tarzı ve alışkanlıklarını devrimci görev ve sorumluluklarına uyumlu kılmasını içerir. Bir profesyonel kadro olarak faşist politik düzene karşı savaşıyorsanız, kendi ev düzeninizden kopmuş olmayı, ve dahası, bağımlılığın her türünden sıyrılmayı bunun doğal parçası sayacaksınız. Ya da, nerede olursanız olun, ister Rojava mevzilerinde isterse yerüstü cephesinde, gerilla tarzı hayat sürmenin gereğini kavrıyorsanız, fiziken rahat koşullarda bulunmaya duyabileceğiniz eğilimi törpüleyerek kendinizi yöneteceksiniz. 15 Temmuz askeri-faşist cuntası karşısında Saray cuntası bile devlet personeline tatilleri kaldırırken, politik bakımdan böyle kritik bir anda, önceki tatil planınızı rafa kaldırmakta tereddüt etmeyeceksiniz.
İnsanın duygularını yönetmesi, kendini yönetmenin belki de en zorlu sahasıdır. Zira burjuva düzenin temel ve en sinsi hastalığı olan bireycilik insanın duygulanım tarzının her zerresine sızmış durumdadır. Komünist insanda dahi kişisel gurur duygusunu kazıyın, altından "ben"in yüceltilmesi çıkar. Kibir, rekabet veya kendini beğenmişlik bireyciliğin kolay görünür dışavurumlarıdır. Peki ya partili bireyin kendisiyle ilgili meseleleri partisine ve yoldaşlarına açmaktan, böyle "dışsal" yardımlara başvurmaktan kaçınmasına ne demeli? Böylesine kendine kapanmak, kendi dışındakilere güvensizlik dolayımıyla "ben"in korunmasından, yani bireyciliğin özgün bir tezahüründen başka nedir ki?!
Komünist bireyin kendi duygularını yönetmesinin ve duygu dünyasını örgütlemesinin köşetaşı kendindeki bireycilikle, bireyciliğin her türlü duygusal izdüşümüyle mücadele etmektir. İdeolojik sıçrama momentleri, duygulanımda bireycilikle damgalanmış "ben"den sozsuzcasına uzaklaşan ve "biz"leşen bir yolda yürürken açığa çıkar. Adanmış devrimcilik, bir yandan kendini en etkin bireysel inisiyatif ve yaratıcılıkla ortaya koyuşta, diğer yandan da bireyci duygu ve düşüncelere bağımlı davranmakla kesintisiz mücadele edişte somutlanan bir kendini yönetme pratiğiyle karakterize edilebilir. Kolektif etkin birey bu yoldan şekillenir. Bunun için komünist kişilik kendi duygularını, çok farklı görüngüler altındaki duygulanım tarzını mutlaka çözümlemeye tabi tutmalıdır.
Böylesi çözümlemelerin başlangıç noktası, kendinize, çeşitli duygularınızla ilgili olarak, "Bireysel önceliklerim mi var yoksa devrimin ve partinin çıkarlarını mı önde tutuyorum?" sorusunu sormak olabilir. Bu gibi soruları kendinize yönelttiğiniz ve duygularınızı analiz yöntemi geliştirdiğiniz mini testler yapın bazen.
Size olumsuz davrandığını düşündüğünüz veya hissettiğiniz bir yoldaşa küstünüz mü hiç? Küsmek, parti içi ilişkilerde sempati ve antipatilere göre davranma zaafının uç bir biçimi ve kişinin "ben"liğini partililiğinden üstün tuttuğunun göstergesi olan bir bireycilik türüdür. Çünkü, yoldaşlarına devrimci görevlerin ve partili ilişki tarzının gerekleriyle yaklaşmadığı her durumda, komünist birey kendi bireysel duygularından hareket ediyor demektir. Peki, kişiliğinize ya da ailenize yönelik bir hakaret partiye ya da devrime yönelik bir hakaretten daha mı çok canınızı yakıyor? "Ben"le daha fazla mücadeleye ihtiyacınız olduğu açıktır. Yoğunluk ve yorgunluk psikolojisi içinde kıvranıyor musunuz? Sayısız yoldaşın en az sizin kadar yoğun çalıştığını, sayısız işçinin yorgunluk psikolojisine kapılmaksızın o kahredici tekdüze işini yaptığını hatırlayın. Hatırlayın ki, komünistin hayatında "ben"in aslında hiçbir önceliği ve üstünlüğü bulunmadığını, dolayısıyla kendini ele alışta hiçbir ayrıcalığı da olamayacağı ilkesini sindirin.
Politik-askeri eğitim devresi sırasında, duygusal ilişkiler yönetmelikle dıştalanmış olmasına karşın, "bağrına taş basarak" yürümektense duygusal ilişki başlatmaya yönelen bir yoldaşın kendi duygularını devrimci tarzda yönettiği söylenebilir mi? Devrimci görevleri nedeniyle sevgilisinden belki yıllarca uzakta kalacak olmayı duygularında göğüslemekte alabildiğine zorlanan, işine yoğunlaşamayan ve dağılma yaşayan bir başka yoldaş da, aslında benzer şekilde, mücadelenin ihtiyaçları doğrultusunda yeterince yönetemediği duygularına boyun eğiyor demektir. Peki, mücadelenin ihtiyaçlarıyla bireyin yeteneklerinin kesişim kümesinden doğan ve ama hiç ummadığı bir devrimci göreve verilmesi karşısında isteksizliğiyle, motivasyonsuzluğuyla, adaptasyonsuzluğuyla adeta partiyle mücadeleye tutuşan bir komünist, "en devrimci" mevzilerde bulunmayı tüm kalbiyle istiyor diye, kendine bağlanmışlıktan ve benmerkezci duygulanım tarzından çıkmış mı oluyor? "Ben"den biraz sıyrılıp kendini partinin kolektif aklına bütün gönül rahatlığıyla bırakmakta bunca tereddüt neden?
Suruç'ta ölümsüzleşenlerimizle beraber devasa acıları göğüslemekte, devrim savaşımını gitgide büyütürken misliyle ağırlaşacak bedellere manevi hazırlıkta, kolektif duygulanımını devrimci tarzda yönetmekte bir eşiği aşan parti, tabii ki, tüm partili yoldaşlardan da kendi duygularını komünistçe yönetmelerini bekliyor. Parti güncel devrimci durum koşullarında devrimi örgütleme görevlerine kilitlenirken, her komünistin kendi gelişimini yönetme bilinç ve iradesini daha sıkı konuşturması günün başlıca bir görevi oluyor.

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Sahi Kendinizi Yönetiyor Musunuz?
fc Share on Twitter
 

"Dalgın bir gülüşle düşünürken onu
-hem de gözyaşsız-
İki misli okuyorum şimdi
Zaaflarımla iki misli savaşıyor
İki misli sunuyorum enerjimi!"


Şafak Tamer

Yönetmek deyince, sadece işleri, örgütleri, yoldaşları veya kitleleri yönetmek mi geliyor aklınıza?
Çernişevski'nin 'Nasıl Yapmalı' adlı devrimci romanında, yazarın böyle birini romanın kurgusuna neden yerleştirdiğini okurla tartıştığı, Rahmetov karakteri vardır. Rahmetov, çevresiyle günlük ilişkilerini sürdürme biçiminden okuma ve bilgi edinme yöntemine, rahat yaşam koşullarına kapılmama çabasından bedenini işkenceye hazırlama yönelimine ve cinsel duygularını kontrole değin hayatının bütün boyutlarını bilinçli ve iradi olarak düzenlemektedir. Adanmış bir devrimciyi simgeleyen Rahmetov, kendini, kendi gelişimini yönetmektedir aslında.
Yönetmek diye tanımlanan eylem, bir hareketin şu veya bu doğrultuda gelişmesini sağlayacak müdahalelerde bulunmaksa eğer; komünist bireyin kendi gelişimini yönetmesi, onun devrimci hayatına, ve dahası, hayatının her evresine ve her kavşağına hangi gelişme doğrultusunu vereceğini belirlemesidir. Yani devrimci bilinç ve iradenin konusu bireyin öz gelişiminin sorunlarıdır.
Parti kendi gelişimini yönetiyor, kendini aşarak ilerleme çizgisinde yürüyor, evet. Önümüzdeki dönemde şu kadar yeni üye kazanmayı, şu yeni örgütleri kurmayı, şöyle yeni mevziler edinmeyi, politik-askeri kapasitesini şu düzeye yükseltmeyi, değişik cepheler için şu sayıda kadro hazırlamayı, şöylesi teknik donanımlar elde etmeyi, bir cephesindeki şu örgütsel tıkanıklığı aşmayı, iç devrimci atmosferini zehirleyen şu kolektif zaafın üstesinden gelmeyi sorunsallaştırıyor. Bütün bunlar örgütsel gelişim stratejisinin dönemsel unsurlarını oluşturuyor partinin.
Peki, partili birey ne kadar yönetiyor kendisini ve gelişimini? Her komünist, işçi ve ezilen kitleleri yönetmek ile toplumsal değişimi sağlamak için sergilediği devrimci bilinç ve iradeyi, kendini yönetmek ve değiştirip geliştirmek için de ortaya koymakla yükümlüdür.
Gelecek yöneliminiz yani hayatınızdaki, devrimci varoluşunuzdaki amacınız nedir? Devrimin zaferine bağlanmış bir hayat sürme amacınızı, partinin ve devrimin örgütlenmesine azami katkıda bulunma yönünde somutlaştırıyor musunuz? Partili birey böyle bir amaç açıklığı taşıyorsa, onun kendi gelişimine devrimci kulvarda yön verebilmek için gerekli kılavuz ipine sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Kendinizi, kendi gelişiminizi doğru yönetebilmeniz için önce kendinizi tanımamız, bilmeniz gerekir. Burada "bilmek", komünist bireyin kendi eksiklik ve zayıflıklarının, kapasite ve yeteneklerinin, olumlu ve güçlü yanlarının, ama sadece andaki durumunun değil, aynı zamanda gelecek potansiyellerinin de az çok ayırdında olmasıdır. Nasıl herhangi bir çalışma alanını iyi yönetmek o alanın yapısı ve özelliklerine dair veriler üzerinde hakimiyet sahibi olmayı gerektiriyorsa, kendini yönetmek de kendini çözümlemeyi, kendi hakikatinin bilgisine ulaşmayı şart koşar.
Bir bakıma, her komünist kadro bizzat kendisinin komutanıdır.
Peki, sizin kendinizi yönetmede benimsediğiniz prensipler, yol ve yöntemler var mıdır? Örneğin çok öfkelendiğinizde, öfkenizi kontrol etmek için başvurduğunuz bir iç mekanizma, kullandığınız bir yöntem bulunuyor mu? Ya da teorik ve politik açıdan nitelik biriktirmeye dönük bir çalışma sisteminiz, tırmanmak istediğiniz nitelik düzeye dair hedefleriniz mevcut mu? Kadın özgürlük mücadelesine ilişkin kişisel raporlarınızı egemen erkekliğinizle ya da öğretilmiş kadınlığınızla hesaplaşırken kendinizi yönetmenin birer aracı yapıyor musunuz? Yeni beceriler kazanmayı, söz gelimi silah veya bilgisayar kullanmakta gelişmeyi, dert ediyor musunuz?
Komünist birey kendini, kendi gelişimini yönetmenin birçok yöntemini bulabilir.
Mesela, kendinizle toplantı yapmayı denediniz mi hiç? Özeleştirellikte derinleşmek için kendinize olabildiğince nesnel bakmayı prensipleştirdiğiniz, kendinizi eleştirel analiz masasına yatırdığınız tek kişilik toplantılar hayatınızda hiç yer tutuyor mu? Deneyin, verimli sonuçlar ürettiğini göreceksiniz. Özeleştiri, eğer günah çıkarmaya dönüşmüyor ve üstelik 'ben'liğinize mesafe alabildiğiniz bir kişisel analiz yönünde derinleşiyorsa, kendinizi, kendi gelişiminizi yönetmenizde çok önemli bir silahınız olur. Burada değiştirici ve dönüştürücü bir özne olarak etkinliğiniz, mevcut gerçekliğinizi çözümlemede kendinizi bizzat nesne durumunda ele alışınızla bağlıdır.
Bu bakımdan zihinsel tembellik, yani kendini bilinçli bir özeleştirel çözümlemenin nesnesi kılmaya uzaklık, hele de küçük-burjuva gururun etkisinde kendi gerçekliğiyle yüzleşmekten kaçınmak ve partinin eleştirelliğine kapalı kalmak, komünist bireyin kendini yönetmekten imtina etmesiyle eşanlamlıdır. Partili kişiliğin, özeleştirelliğini, kendisiyle ilişkisi içinde partinin kolektif aklını, kolektif hafızasını ve deneyimlerini arkalamakla, özcesi kendisi hakkında partinin eleştiri ve önerilerine başvurup bunları rehber almakla birleştirmesi gerekir.
Komünist bireyin devrimci görevleriyle ilişkilenişini ve politik gelişimini yönetmesi, kendini yönetmesinin ilk akla gelen sahasıdır. Bu sahadaki en önemli yöntem ise planlamadır. Devrimci görevleri eksiksiz yerine getirme sorumluluğu planlılıkla buluştuğunda, kişi, en çapraşık işlerin bile üstesinden gelmeyi başaracak bir gücü kendinde açığa çıkarabilir. Fakat mesele sadece verili devrimci görevleri yerine getirmek sınırlılığında ele alınamaz. Komünist birey hangi yeni kapasite ve nitelikleri edineceğini, dolayısıyla partinin ve devrimin ihtiyaçlarını yanıtlamada kendi verimliliğini nasıl artırabileceğini de sorunsallaştırmalıdır.
Teorik-politik geri kalışından yakınıp duran ama bir türlü de düzenli okuma rotasına girmeyen komünistin bu çelişkili hali, son tahlilde, onun kendisini nasıl yönettiğiyle ilgilidir. Politik-örgütsel kapasitesinde genişlemenin okumayla dolaysız bağını bilincinde sindirememişse, görülmesi gereken parti ilişkilerine gitme işini planladığı gibi okuma işini de planlamıyorsa, onun kendisini nasıl yönettiğine bakmak gerekir. Çok sayıda devrimci iş arasında koşturan, bazı işlerini sıklıkla ertelemek durumunda kalan, örgütsel önceliklere odaklanmakta zorlanan ve konum kaybı yaşayan yönetici kadrodan da kendisini daha bilinçli ve iradi tarzda yönetmesi beklenir elbette.
Boşa geçen, çarçur edilen zamanların hayatımızda kapladığı yer hiç de az değildir. Oysa zamanı yönetmek de kendini yönetmekle doğrudan iç içe geçer. Planlamanın esası zamandan, araçlardan, güçlerden ve imkanlardan en iyi, en tasarruflu şekilde yararlanarak sonuç almanın yolunu belirlemekse, kendini yönetmenin asli bir boyutu işleri planlayarak zamanı yönetmektir. Fakat dahası, boşa zaman geçirmemeyi başarmak ve sayısız devrimci ihtiyaç arasından önüne iş çekme girişkenliğini göstermektir. Örneğin F tipi hücrede hayat, kendini yöneterek teorik-politik birikimini güçlendirmeyi sorunsallaştıran ve gerek hücre dahilinde gerekse sokağa bağlı çeşitli devrimci görevleri iş edinen komünist için adeta zamanla yarışa dönüşürken, kendini yönetmeyen ve günlerini somut hedeflere bağlamayarak boşlukta kalan komünist içinse bir türlü geçmek bilmeyen zamanın sancısıyla dolar.
Yeni nitelik ve kapasiteler edinmeyi hedeflemek, yeni görevlere bilinçli ve iradi olarak hazırlanmaktır da. Komünist bireyin kendini profesyonel örgütçülüğe, politik-askeri cephe kadrosu olmaya, sendika yöneticiliğine veya basın cephesinde çalışmaya hazırlaması, onun işin gerektirdiği nitelikleri edinmeyi dert etmesinde, okuyarak bilgi biriktirmesinde, deneyimlerini aklının süzgecinden geçirerek yeni görevi için bir cephaneliğe dönüştürmesinde, duygularını yeni duruma adapte etmesinde ve içsel bir motivasyon örgütlemesinde cisimleşebilir. Zira hakkını vererek hazırlanmak ancak kendini yönetme eylemiyle mümkün olur. Profesyonel kadro olarak yetişme hedefini benimseyen partili birey, ancak profesyonel devrimciliğin kıstaslarını kendinde cisimleştirmeyi sorunsallaştırdığında, yani gününün her saatini devrime adama iradesini konuşturuyorsa, teorik formasyonunu geliştirmeye yoğunlaşıyorsa, parti çizgisini kendi başına uygulamada hakimiyetini güçlendiriyorsa, sürekli örgütlenme alışkanlığı edinmeye yöneliyorsa, siyasi polise karşı mücadele deneyimi biriktirmekle uğraşıyorsa, hedefi doğrultusunda kendi gelişimini yönetiyor ve kendini hazırlıyor demektir.
Bir komünistin kendi alışkanlıklarında değişimler gerçekleştirmesi kendini yönetmenin başka bir sahasıdır. Alışkanlıklar genellikle inatçıdır. Ve küçük-burjuva kişilik özellikleri ile düzen alışkanlıklarının komünist bireyin hayatındaki seyri, onun ideolojik gelişimine kopmazcasına bağlıdır.
Haftalarca açlık grevi yapmışsınızdır ve açlık dolayısıyla yemek yeme arzunuzu kontrol etmişsinizdir. Ya da buna pekala hazırsınızdır. Ama fazlaca uyuma ve sabahları geç kalkma alışkanlığınızı yenmek, buradan kendinizi yönetmek neden bu kadar zor gelir? Sabahın köründe kalkıp her gün işine düzenli giden işçinin kapitalist iktisadi zorlamayla yaptığı şeyi, hayatını devrimle anlamlandıran ve erkenden devrimci işinin başında olma sorumluluğunu gönüllüce göstermesi beklenen komünist neden yapmaz?
Çabuk öfkelenen bir mizacınız vardır, tamam. Fakat bu alışkanlığınızın, sizi, birçok yoldaşla ilişkinizin son derece gerildiği bir noktaya götürmesine neden izin verirsiniz? Öfkenizin parlamasını gemleyecek bir kontrol mekanizmasını, örneğin içinizden 10'a kadar sayıp öyle konuşmaya başlamak gibi basit bir yöntemi, neden devreye sokmazsınız?
Kendini yönetmek, komünist bireyin yaşam tarzı ve alışkanlıklarını devrimci görev ve sorumluluklarına uyumlu kılmasını içerir. Bir profesyonel kadro olarak faşist politik düzene karşı savaşıyorsanız, kendi ev düzeninizden kopmuş olmayı, ve dahası, bağımlılığın her türünden sıyrılmayı bunun doğal parçası sayacaksınız. Ya da, nerede olursanız olun, ister Rojava mevzilerinde isterse yerüstü cephesinde, gerilla tarzı hayat sürmenin gereğini kavrıyorsanız, fiziken rahat koşullarda bulunmaya duyabileceğiniz eğilimi törpüleyerek kendinizi yöneteceksiniz. 15 Temmuz askeri-faşist cuntası karşısında Saray cuntası bile devlet personeline tatilleri kaldırırken, politik bakımdan böyle kritik bir anda, önceki tatil planınızı rafa kaldırmakta tereddüt etmeyeceksiniz.
İnsanın duygularını yönetmesi, kendini yönetmenin belki de en zorlu sahasıdır. Zira burjuva düzenin temel ve en sinsi hastalığı olan bireycilik insanın duygulanım tarzının her zerresine sızmış durumdadır. Komünist insanda dahi kişisel gurur duygusunu kazıyın, altından "ben"in yüceltilmesi çıkar. Kibir, rekabet veya kendini beğenmişlik bireyciliğin kolay görünür dışavurumlarıdır. Peki ya partili bireyin kendisiyle ilgili meseleleri partisine ve yoldaşlarına açmaktan, böyle "dışsal" yardımlara başvurmaktan kaçınmasına ne demeli? Böylesine kendine kapanmak, kendi dışındakilere güvensizlik dolayımıyla "ben"in korunmasından, yani bireyciliğin özgün bir tezahüründen başka nedir ki?!
Komünist bireyin kendi duygularını yönetmesinin ve duygu dünyasını örgütlemesinin köşetaşı kendindeki bireycilikle, bireyciliğin her türlü duygusal izdüşümüyle mücadele etmektir. İdeolojik sıçrama momentleri, duygulanımda bireycilikle damgalanmış "ben"den sozsuzcasına uzaklaşan ve "biz"leşen bir yolda yürürken açığa çıkar. Adanmış devrimcilik, bir yandan kendini en etkin bireysel inisiyatif ve yaratıcılıkla ortaya koyuşta, diğer yandan da bireyci duygu ve düşüncelere bağımlı davranmakla kesintisiz mücadele edişte somutlanan bir kendini yönetme pratiğiyle karakterize edilebilir. Kolektif etkin birey bu yoldan şekillenir. Bunun için komünist kişilik kendi duygularını, çok farklı görüngüler altındaki duygulanım tarzını mutlaka çözümlemeye tabi tutmalıdır.
Böylesi çözümlemelerin başlangıç noktası, kendinize, çeşitli duygularınızla ilgili olarak, "Bireysel önceliklerim mi var yoksa devrimin ve partinin çıkarlarını mı önde tutuyorum?" sorusunu sormak olabilir. Bu gibi soruları kendinize yönelttiğiniz ve duygularınızı analiz yöntemi geliştirdiğiniz mini testler yapın bazen.
Size olumsuz davrandığını düşündüğünüz veya hissettiğiniz bir yoldaşa küstünüz mü hiç? Küsmek, parti içi ilişkilerde sempati ve antipatilere göre davranma zaafının uç bir biçimi ve kişinin "ben"liğini partililiğinden üstün tuttuğunun göstergesi olan bir bireycilik türüdür. Çünkü, yoldaşlarına devrimci görevlerin ve partili ilişki tarzının gerekleriyle yaklaşmadığı her durumda, komünist birey kendi bireysel duygularından hareket ediyor demektir. Peki, kişiliğinize ya da ailenize yönelik bir hakaret partiye ya da devrime yönelik bir hakaretten daha mı çok canınızı yakıyor? "Ben"le daha fazla mücadeleye ihtiyacınız olduğu açıktır. Yoğunluk ve yorgunluk psikolojisi içinde kıvranıyor musunuz? Sayısız yoldaşın en az sizin kadar yoğun çalıştığını, sayısız işçinin yorgunluk psikolojisine kapılmaksızın o kahredici tekdüze işini yaptığını hatırlayın. Hatırlayın ki, komünistin hayatında "ben"in aslında hiçbir önceliği ve üstünlüğü bulunmadığını, dolayısıyla kendini ele alışta hiçbir ayrıcalığı da olamayacağı ilkesini sindirin.
Politik-askeri eğitim devresi sırasında, duygusal ilişkiler yönetmelikle dıştalanmış olmasına karşın, "bağrına taş basarak" yürümektense duygusal ilişki başlatmaya yönelen bir yoldaşın kendi duygularını devrimci tarzda yönettiği söylenebilir mi? Devrimci görevleri nedeniyle sevgilisinden belki yıllarca uzakta kalacak olmayı duygularında göğüslemekte alabildiğine zorlanan, işine yoğunlaşamayan ve dağılma yaşayan bir başka yoldaş da, aslında benzer şekilde, mücadelenin ihtiyaçları doğrultusunda yeterince yönetemediği duygularına boyun eğiyor demektir. Peki, mücadelenin ihtiyaçlarıyla bireyin yeteneklerinin kesişim kümesinden doğan ve ama hiç ummadığı bir devrimci göreve verilmesi karşısında isteksizliğiyle, motivasyonsuzluğuyla, adaptasyonsuzluğuyla adeta partiyle mücadeleye tutuşan bir komünist, "en devrimci" mevzilerde bulunmayı tüm kalbiyle istiyor diye, kendine bağlanmışlıktan ve benmerkezci duygulanım tarzından çıkmış mı oluyor? "Ben"den biraz sıyrılıp kendini partinin kolektif aklına bütün gönül rahatlığıyla bırakmakta bunca tereddüt neden?
Suruç'ta ölümsüzleşenlerimizle beraber devasa acıları göğüslemekte, devrim savaşımını gitgide büyütürken misliyle ağırlaşacak bedellere manevi hazırlıkta, kolektif duygulanımını devrimci tarzda yönetmekte bir eşiği aşan parti, tabii ki, tüm partili yoldaşlardan da kendi duygularını komünistçe yönetmelerini bekliyor. Parti güncel devrimci durum koşullarında devrimi örgütleme görevlerine kilitlenirken, her komünistin kendi gelişimini yönetme bilinç ve iradesini daha sıkı konuşturması günün başlıca bir görevi oluyor.