Can yoldaşım Berçem'e, Yeliz ERBAY'a... Aylardan kış, dışarıda zemheri soğuk, donmuş iliklerim ve kaskatı kesilmiş bedenimle öylece donakaldım. Gökyüzüne çivilenmiş bakışlarım ve bulutların arasından batmakta olan kızıl güneşin sıcaklığıyla çözülüp kendime geliyorum. Radyodan şehit düştüğün haberini dinlerken şiddetli bir deprem etkisiyle sarsıldık. Bir türlü inanasım gelmiyor, olmaz, olamaz diyorum, duygularım bir volkan gibi yüreğimi kavuruyor, gözlerimden akan yaşlar yüreğimi sağaltıyor ve çelikleştiriyor. Umuda kurşun işlemez, bilirim, "Yoldaşlar, kavga sonuna kadar". "Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin, hoş gelmiş sefa gelmiş" diyerek aydınlık yarınlara yürüdüğünü biliyorum. "Dizlerde titreme yok, varılacak yere kan ter içinde varılacak" diye haykıran sesin(iz) güç veriyor bize, umutlanıyoruz. Yıldızlaşan yüreklerimizsiniz, aysız gecelerde yolumuzu aydınlatan, tutunacak dalımızsınız fırtınada bizi ayakta tutan, kır çiçeklerimizsiniz bahar gibi yaşamı yeniden canlandıran. Ve şimdi, şu an, size ihtiyacımızın çok olduğu bu zamanda bu ani gidişin mıh gibi çakılıp kalmama neden oldu. Sesini duymayalı uzun zaman oldu, yoldaşça sohbetine ihtiyacım var, ama bir türlü elim kaleme varmıyor. Hani diyor ya Ş. Tamer yoldaş, "O öldü duyuyor musun, ah şu dilin körlüğü"; aslında seninle başka türlü bir sohbet tasarlıyorum ama olmuyor. Kağıt, kalem ve ben, üçümüz ayrı yerdeyiz; elim ne kaleme ne de kağıda uzanıyor, donuk bakışlarla bakıyorum, sanki sihirli bir güç bana engel oluyor. Bir duygu yoğunluğu var, karmaşık bir ruh hali içindeyim; duygular, düşünceler, mücadele, devrim, sıkılı yumruklar ve zafere yürüyüş, yani irade. İrademle kağıt ve kaleme ulaşıyorum, olması gereken de budur. O'nu anlatmalıyım; yaşamına, mücadelesine tanık olduğum o anları tarih sayfalarına nakşetmek istiyorum. Biliyorum, yetersiz kalacağım onu anlatmakta, fakat yine de dilimin döndüğünce anlatıp anısına bağlı kalmak için bu önemli sorumluluğu yerine getirmek istiyorum. Serkan yoldaş şehit düştüğünde çok üzülmüş, bunu bir türlü kabullenememiştim ve ona dair hiçbir şey yazamamıştım. Sanki şehit düşmemiş, başka bir alana gitmiş gibi geliyordu bana. Oysa onunla sohbet etmeye öyle ihtiyaç duyuyordum ki, ama bir türlü kalemi elime alamadım. Serkan yoldaş ile açık, kapalı ve askeri alanda birlikteydim, çok şey paylaştım, gelişimine, değişimine bire bir tanık oldum. O şimdi yüreğimin en derininde, yanıbaşımda benimle yaşıyor. Yine aynı durumla karşılaşmamak için yazmaya karar verdim. Berçem yoldaş ile tanışmam askeri alanda başladı. Bu alanda iki yıla yakın kaldım ve bu süre boyunca onu bazı yönleriyle tanıma fırsatım oldu. Yoldaş ile ilk tanıştığımda üzerimde bıraktığı en olumlu yanı gülüşüydü. Yaşama tutkuyla bağlanmış, acılar karşısında eğilmemiş, özgür kadın kimliğiyle tüm yoldaşlarına gülücükler dağıtan bir yaşam pınarı gibiydi. O gülüşü hiçbir zaman yüzünden eksilmezdi, sürekli bir tebessüm ve mutluluk hali vardı. Onu böyle canlı, dinamik ve coşkulu görünce bizler de mutlu oluyorduk. Yoldaşlarına inanılmaz derecede bağlı ve sevgi doluydu, bunu her daim gösteriyor ve hissettiriyordu. Şehitlerimiz söz konusu oldu mu, bağlılığını ve inancını daha bir üst boyutta gösteriyordu. Şehitlerle ilgili yaptığımız anmalar bir duygu yoğunluğu içinde geçerdi. Şehit Özgür ve Şehit Serkan yoldaşları anlatırken ağlaması hepimizi bir duygu atmosferine sürüklerdi. Yoldaşlarına karşı yüreğinde öyle büyük bir sevgi beslerdi ki insan şaşırıp kalıyordu, onda bu sevginin ve saygının sonu yoktu. Yoldaşlarına ve mücadeleye büyük bir tutkuyla bağlıydı ve değer verirdi. Kocaman bir yüreği vardı, tıpkı bir liman gibi; bizler yaşadığımız sıkıntı ve sorunları çözemeyince bu limana, yoldaşın yüreğine sığınırdık. O bizim sorunlarımızla tek tek ilgilenir ve çözerdi, biz de kafa açıklığıyla çalışmalarımızın başına dönerdik. İçimde Berçem yoldaşa karşı gizli bir hayranlık duyardım. Gülüşüyle, yoldaşça yaklaşımıyla, sorunları ele alış tarzıyla ve insani özellikleriyle çevresine ışık saçardı. Yüzündeki gülümseme herbirimizin moral ve motivasyonunu yükselten bir direnç kaynağıydı. O her yönüyle bir yoldaştı, yaptığımız her çalışmaya kendisi de katılarak daha iyi kavramamızı sağlardı. Yoldaşın bu emekçiliği bizi şaşırtıyordu. Günlük olarak yapılması gereken işlere olan hakimiyeti ve bize öğretirkenki o mütevazı, alçakgönüllü, yoldaşça sıcaklığı işlere daha iyi ve coşkuyla sarılmamıza vesile oluyordu. O partinin işçisiydi, her yönüyle üzerimizde büyük bir emeği vardı ve bugün bunu çok daha iyi anlıyorum. Alanımızın sorumlularındandı, buna rağmen pratik işlerde gelip bize yardım ediyordu. Nerede bir emek yoğunluklu iş varsa, o oradaydı. Kazma/kürek, odun toplama, ağaç kesme, yük taşıma, ekmek pişirme, çevre temizliği, yemek pişirme, etrafı toparlayıp düzeltme ve diğer günlük işlerde hep yanımızdaydı. Komutan olmasına rağmen, yapması gereken işleri hızla bitirip gelip bize destek olurdu. Pratik işler dışında bize ideolojik, politik ve askeri dersler verir, dur durak demeden çalışırdı. Çünkü devrime, partiye, yoldaşlarına ve şehitlere büyük bir bağlılığı vardı. İnsana değer veren ve bunu hissettiren bir yaklaşıma sahipti. Emekçi olmasının yanı sıra disiplinli, planlı çalışan, birikimli, güleryüzlü, iradeli ve ortamı sosyalleştiren devrimci kişiliğiyle örnek bir yoldaştı. Bazen kendi aramızda moral etkinliği düzenlerdik, sırayla türküler söyler, şiirler okurduk. Berçem yoldaş da güzel sesiyle türküler söyler, ortamı renklendirirdi. Türkü söylemekte sıkılan varsa onu ikna eder, bu etkinliğin bir parçası haline getirirdi. Devrime olan inancı gereği bulunduğumuz bu alanın araçlarıyla uzmanlık derecesinde bir ilişkilenişi ve hakimiyeti vardı. O, devrimin zor araçlarına başvurulmadan gerçekleştirilmesinin imkansız olduğunu dile getirirdi. Şehitlerimize layık olmak, mücadelelerini devrimle taçlandırmak için geleceğe dair hayallerini bizimle paylaşırdı. Kadın devrimi konusunda partimizin yeni niteliksel sıçramalarla kurumsallaşma sağladığı bu zamanda önemli bir rol oynayacak olan Yeliz ve Şirin yoldaşların şehit düşmeleri, başta partimiz ve kadın devrimimiz açısından büyük bir kayıptır. Yoldaşlar bize büyük bir miras bırakarak şehitler kervanına katıldılar. Daha dün gibi hatırlıyorum, şehitlerimizi anarken yaptığı konuşmayı, onların ideallerine bağlılığını ve anıları önünde saygıyla eğildiğini, bıraktıkları bayrağı onurla taşıyacağını söylerken nasıl duygulandığını. Ve şimdi can yoldaşım da adını tarih sayfalarına yazdırarak ölümsüzleşti. Ben de onun ardından anısına ve mücadelesine bağlılığımı vurguluyorum, ideallerini devrimle taçlandırmaya söz veriyorum. Biliyorum ki, şehitlerimiz her daim yüreğimizde yaşayacak, yolumuzu aydınlatacak ve bizler onların ayak izlerine basarak bu kavgayı büyüteceğiz. Onlar miting meydanlarında halay başında, kitlelerle omuz omuza barikat başlarında, kızıl fularlarıyla çatışmanın en önünde, silahımızın son mermisinde açan kızıl karanfillerimizdir. Gidişleri yüreğimizde derin acılar bıraksa da, biriken gücümüz ve öfkemizle yatağından kopan taşkın bir sel gibi zalimleri süpürüp dünyamızı özgür kılacağız. Veli Görgün - Devrim Şoreş
|