Bu soruya çok yabancı değilim, ama bunu kendime sorduğumda, kadına ve onun mücadelesine, haklarına ne kadar uzak olduğumu gördüm. Yıllardır belli bir düşünce ve duyguyla kendimi nasıl kandırdığım yeni ortaya çıktı. Devrimcilik yapmakla veya devrimci olmakla kadın sorununu kendimde aşmış olduğumu zannediyordum. Bu konuyla ilgili belli çalışmalarda (toplantı, eylem, yürüyüş) yer almış olmam ve bunu sorun olarak görmemem, bana bu olguyu kabullendirmişti. Lakin ne kadar çok yanıldığımı ve büyük eksikliklerimin olduğunu kadın özgürlük mücadelesi dersinde öğrenecektim. Aslında sorarsanız, bu dersin olacağını duyduğumda çok rahat karşılamıştım. Kendimde bu konuda bir sorun da görmüyordum, çok da umursamıyordum. Onun için rahat hissediyordum kendimi. Kadın yoldaşların benim üzerime eleştiri yapacaklarını da biliyordum. O kadar da endişeli değildim. Dediğim gibi, kendimde erk-erkek özellikler bulmuyordum ya da bulamıyordum. Yalnız insanın er ya da geç gerçeklerle karşılaşmak gibi büyük bir sorunu var. Derler ya, "yalancının mumu yatsıya kadar yanar"; benim de kendimde yıllardır sakladığım erk-erkek yanlar, özellikler birer birer karşıma çıktı bu derste. Kendinle yüzleşme, aslında "insanlıkla yüzleşme" dersi, eleştiri-özeleştiri toplantısı başlamıştı. Benden önce bir yoldaşın değerlendirmesi yapıldı. Yoldaşlar sorular sormaya başladılar. O yoldaş da kendince sorulara cevap veriyordu. Yoldaş sıradan cevaplar veriyordu, ben de verdiği cevaplarda sorun bulmuyordum. Gözüme çarpan sadece, yoldaşın sorulan sorulara genelleme cevaplar vermesiydi. En sonunda kadın yoldaşların soruları bitince, yoldaş üzerine değerlendirmeler yapıldı. Yapılan değerlendirmelerde yoldaşın birçok erk-erkek yanları ortaya çıkmıştı. Değerlendirmelerin sonunda yoldaşın moralinin nasıl bozulduğunu fark ettim. Herhalde onun için kötü ve tuhaf bir duyguydu. Bu arada kurgu yapıyordum kafamda, benim de böyle moralim bozulacak mı diye, ama oluruna bıraktım her şeyi. Ben de yoldaşa sorulan sorulara içimden cevap veriyordum. Ve bunun gibi değerlendirmelerin bana da yapılacağını artık kesinleştirmiştim, bir endişe de içimi yiyordu. Kendim de yoldaşa sorulan sorulardan erk yönlerimi sezmeye başlamıştım. Diğer taraftan da, bir an önce değerlendirmemin yapılıp bitmesini bekliyordum. Lakin kendimce yorumladığımda, asıl olarak, o ortamdan bir an önce gitmek istememdi bu. Ve şu kanıya varmış bulunuyordum; erkeğin erkek yanlarıyla yüzleşip bunları kabullenmesi cidden zor bir şeymiş. Bir de yüzleşme dersini kadın arkadaşların yapması daha da zorluyordu durumu, sanırsam. Ama ben değerlendirmemin yapılıp bitmesini hala bekliyordum. Sonunda yoldaşlar benim değerlendirmemi yapmaya başladılar ve benim kendimle yüzleşme zamanım gelmişti artık. Soruları birer birer sordular aralıksız, ben de kendimce cevap olmaya çalışıyordum. Ama değerlendirme başlamadan önce sorulara açık bir şekilde cevap vereceğim yönünde kendimi ikna etmiştim. İşimi kolaylaştıran tek yön buydu sanırım. Sorulara rahat ve zorlanmayarak cevap vermeye çalışıyordum. Bir an yoldaşların sanki beni farklı değerlendirdiklerini hissettim; önceden dediğim gibi, ben hala anlattıklarımda çok abartılacak erk-erkek yanlar görmüyordum, "yoldaşlar sanki zorla bir şeyler bulmak istiyorlar" düşüncesi de sardı beni. Oysa ben açıkça sorulara cevap veriyordum ve benden önce değerlendirmesi yapılan yoldaşın sorulara açık cevap vermediği tespiti ortaya çıkmıştı, ben de bu şekilde değerlendirmiştim. Bununla beraber şu yorum da yapılabilir; bu sorulara açıkça cevap vermem bir çare miydi, evet, bunu bir çare olarak görüyordum. Ama bunun da eleştirilmemin önüne geçmeyeceğini daha sonra anlayacaktım. Değerlendirme uzun sürdü. Yoldaşlar sorularını sorup bitirdiler, bana söz verdiler kendimi değerlendirmem için. Ben de kendimi değerlendirdiğimde, erk yanların ortaya çıktığını fark ettim. Ama her şeye rağmen kendimi tamamıyla değerlendirmeyi dahi başaramamıştım. Belki birçok şeyi bilerek değerlendirmedim, ama ben kendimi ancak o gün o kadar değerlendirebilmiştim. Çok da eksiktim. Şimdiki yaşamıma kadar kadın özgürlük mücadelesine ve cins bilincine ne kadar uzak ve ilgisiz olduğumu anlamıştım. Devrim adı altında dahi eksikliklerimin olduğunu da görmüştüm. Kadını ikinci planda görmem ve onu bir sığınma ve sevgili aracı olarak görmem, askeri alanda olmama rağmen kadın komutanların bana emir vermesini ara sıra kabullenememem, yanıbaşımdaki yoldaşlarımın sorunlarını kadın cephesinden anlayıp çözememem, askeri alanda duygusal olarak zayıf olduklarını düşünmem, kadınları çözüm noktası olarak tercih etmemem temel eksikliklerim oldu. Ardı sıra birçok eksiklik daha... Bunları benim değerlendirmem üzerine bir de kadın yoldaşlardan duymam, beni de değerlendirmesi yapılan bir önceki yoldaş gibi kötü etkilemişti. Kendimi çok kötü ve moralsiz hissetmeye başlamıştım. Etkisi üzerimden kolay geçmedi ve hala kadın yoldaşları görünce kendime üzülüyorum. Aslında onlara acımam değil, kendime acımam gerekiyormuş. Bunun ne kadar kötü bir duygu olduğunu, karşı cinsime yıllarca hükmettiğimi anlayınca ve kadını salt bir sömürü nesnesi olarak ele aldığımı fark edince kendimden utandım. En çok da bu etkilemiş olmalıydı beni. Kendime devrimciyim dememe rağmen hala kadınlara sömürüyor ve ikinci cins gözüyle bakıyor olmam tarumar etmişti beni. Değerlendirmenin başında kadın yoldaşın bana yönelttiği "Devrimciliğinin önünde kadın mücadelesi konusunu bir engel olarak görüyor musun" sorusuna, "Engel olmaz" diye cevap vermiştim. Ve lakin bu benim ne kadar yanlış bir devrimcilik çizgisinde ilerlediğimi hatırlatmış oldu. Değerlendirmeden sonra bir iki gün kendi içimde ve kendimle bir savaş başlattım. Ve şu kanıya vardım: Önce insan sonra devrimci olmam için kadın mücadelesini anlayıp öğrenmem, hem de kadın mücadelesi çizgisinde kendimi yeniden var etmem temel sorunum oldu. Günlerce şu soruyu sordum kendime: İnsan yanıbaşındaki, beraber silah çattığı, düşmana karşı beraber savaştığı bir yoldaşını nasıl anlamaz? İşte bugünlerde cevap vermeye çalışıyorum bu soruya. Ne kadar cevap olabildim, bilmiyorum ama, en azından artık eskisi gibi düşünmemeye çalışıyorum. Aslında bugün kendimi eleştiri-özeleştiri süzgecinden geçirdiğimde şu fikre kesinlikle vardım: Kadını anlamak ve bendeki erk özelliklerden kurtulmak şart. İnsan hemen bu erk yanlarından kurtulamaz, böyle hayalci de yaklaşmıyorum kendime. Bunun için uzun süreli mücadele etmem gerektiğinin artık bilincindeyim. Beni bu özelliklerimden kurtaracak temel nokta, şimdilik bunun farkına varmış olmamdır. Bu benim için bir çıkış yolu olmalıdır. Bu farkına varma haliyle kendimi geliştirmem gerekiyor. Zaten gelişemezsem, devrimciliğimin de bir anlamı kalmaz diye düşünüyorum. Hani deriz ya, biz devrimciler yeni dünyayı kurmak için savaşıyoruz, eşit, sömürüsüz ve paylaşıma dayalı. Bunu yapabilmek demek, bugünden kendimde değişimler örgütlemek demektir. Ben kendimde bunu günyüzüne çıkardım. Ancak erk sistemin özelliklerinden kurtulabilirsem ve tüm erkek yoldaşlar bu öğretilmiş erk zihniyetinden kopuşlar gerçekleştirebilirlerse amacımıza doğru hizmet etmiş oluruz. Bu görüş açısı şu an benim temel düşüncem. İşte böyle yoldaşlar, bir değerlendirme toplantısı ve ders bende sarsıcı etkiler yarattı. Eski dünyamı ayaklarımın altından çekip aldı. Şu an kendimi bir boşlukta hissediyorum. Kendi kendime ara sıra soruyorum, bu özellikler ne kadar içime işlemiş diye. Ve şu an ayaklarımın altından alınan dünyanın dışında, yeni bir dünya ve zemin arıyorum tutunmak için. Bunu başarabilir miyim, bilmiyorum ama, sonuna kadar başarmaya çalışacağıma inanmak istiyorum. Kıstasım, başarırsam iyi bir devrimci ve militan, başaramazsam elinden her şeyi alınmış sıradan bir insan olacağım. Düşüncelerim başarırsın diye ilerletiyor beni. Artık bu iç yüzleşmeyi görev olarak önüme koymuşum. Bu özelliklerden erken kurtulmam gerek diye düşünüyorum, yeni yaşama dahil olmak için. Çünkü umutla söylüyorum ki, bu özellikler kapitalizmin burjuva sistemi tarafından verilmiş ve bunlar benim kişiliğim değil. Bu yüzden, iradem dışında bana öğretilen bu özellikleri şu an kendi irademle onlara iade etmek için mücadele ediyorum. Şimdi düştüğüm yerden kakıp ileriye yürümenin zamanı. Sendeleyip beklemekle de olmuyor. En doğrusu, umuda tutunarak ilerlemek. Bu, yeni insan olma yolunda devrimciliğe atacak ilk adımım olacaktır. Ve ben kendimde yeni bir insanı oluşturduğumda, sağlam bir devrimci olabilirim. Dediğimiz gibi, komünistler yeni dünyanın özgür insanlarıdır, benim de bu insanlar içinde yer alabilmem için erk yanlarımdan kurtulmam gerekiyor. Bu da yeni erkeğin kadın üzerindeki sömürüsünün son bulmasıyla olacaktır. Kısaca değerlendirecek olursak, bir kadın özgürlük toplantısı ve dersinin bende ne etkiler yarattığını, neler hissetmeme neden olduğunu ve beni hangi düşünceye getirdiğini burada anlatmış bulunuyorum. Zaten şimdilik bunları yazabiliyorum. Duygularımı katmadan kadın konusunda perspektif verip ideolojik bir yazı da yazabilirdim. Ama beni etkileyen duygularımın gerçekliğidir. Bunu daha önemli buluyorum. Bende oluşan duygular bunlar, kısacası. Tüm erkekleri erk yanlarıyla yüzleşip yeni insan olmaya davet ediyorum. Ümit Yetik - Baran Munzur
|