Devrimci Meşruluk Bilinci
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

Ocak - Şubat 2018 / Partinin Sesi / Sayı: 94

 

Yoldaşlar arasında bir diyalog:
-Gösteriye mahalleden Sevinç'i de çağırdınız mı yoldaş?
-Hayır çağırmadık, gelmez ki, eylemde gözaltı riski var.
Ya da bir toplantıdan anekdot:
-Partiye mali destek istenecekler arasında Mustafa neden yer almıyor?
-O kredi borcunu ödüyor yoldaş, maddi durumu uygun değil, vermez.

Bu tür sözleri birilerinden duyanlarımızın ya da bizzat dile getirenlerimizin sayısı hiç de az değildir. Peki mesele nedir?
Burada mesele, örgütlü güçlerin, taraftar ve sempatizanların, parti dostlarının, işçilerin ve ezilenlerin güç ve olanaklarını mücadeleye seferber etmeye yeterince yönelmeyiştir. Parti çeperinden özveri istemekte tutukluk, parti sempatizanlarından iş ve görev talep etmekte direnç, yeni potansiyel güçlerle örgütleyici ilişkiler kurmakta ayak sürüme yaşanan her durum, partili militanın devrimci meşruluk bilincini tartışmalı hale getirir.
Bir devrimcinin meşruluk bilinci nerede sınanır?
Öncelikle, faşist düşman karşısındaki duruşta tabii. Eylemde, gözaltında, işkencede, mahkemede ve zindanda faşizmin bekçileri karşısında başeğmez, tereddütsüz ve özgüvenli duruşa götürür devrimci meşruluk bilinci. Sömürücü, asalak ve zalimlerin emekçi insanlık açısından çoktan gayrimeşru hale gelmiş varoluşlarına son verme amacının, bu uğurda her biçimde mücadele etmenin tarihsel ve toplumsal haklılığı ve meşruluğunun bize verdiği güçtür söz konusu olan.
Meşruluk bilincinin bir diğer sınanma alanı, devrimcinin görevler ve sorumluluklar karşısında kendini ortaya koyuş tarzıdır. Gerçekten bilince çıkarılmış devrimci meşruluk, en zorlu görünen görevlere aday olma, büyük bedelleri göğüsleme, ağır sorumlulukları taşıma ya da mücadeleye adanma kararlılığımızın başlıca bir itkisidir.
Fakat bunların ötesinde, bir devrimcinin meşruluk bilincinin en yaygın olarak, en dolaysız biçimlerde, her gün yeniden ve yeniden sınandığı yer, kitlelerle ilişki tarzıdır.
Komünist öncünün varoluş amacı, devrimin zaferini ve sosyalizmi gerçek kılmaktır, daha somut ve güncel bir şekilde söylersek, işçi sınıfı ve ezilenlerin politik aydınlanmalarını ve devrimci örgütlenmelerini, özneleşmelerini ve savaşmalarını sağlamaktır. Bu amaca yürümek ancak kesintisizce kitlelere gitme, kitlelerin potansiyel güçlerini açığa çıkarma, öncünün sorun ve ihtiyaçlarını kitlelere dayanarak yanıtlama, kısacası kitlelere güvenme yolundan başarılabilir. Burada ortaya çıkan her tutukluk, her tereddüt, her güvensizlik, devrimci amacın aşınmasına ve devrimci iddiaların körelmesine kapı aralar.
Kitlelere güvensizlik, ideolojik bir sorunun kendini dışavurduğu görünümdür çoğu zaman. Üzerini kazıdığımızda, devrimci özgüven kaybı, hatta devrimci meşruluk bilincinde erozyon çıkar karşımıza.
Partinin politik ve örgütsel sorunlarına çözüm anahtarını, mali ve teknik ihtiyaçlarını giderme yolunu, öncelikle, emekçilere ve ezilenlere gidişte bulabiliriz. İşçileri, kadınları, gençleri inandırarak ve ikna ederek, onlara güven ve umut vererek, onları mücadelenin çok çeşitli iş ve görevlerine seferber ederek ilerleyebiliriz. Bu, birini partiye üye kazanmak, diğerini partinin politik kitle gösterilerine katmak, ötekiyle düzenli bağış ilişkisi kurmak, bir başkasının ev imkanını kurumlaştırmak şeklinde olabilir. Söz konusu görevlerin yerine getirilişinde bürokratik mesafelilik, çekingenlik ve isteksizlik yaşanıyorsa, bu durum, bireyin devrimci meşruluk bilincinin geri ve zayıf olduğunu gösterir.
Bireyin devrimciliğinin meşruluğu, onun inandığı özgürlük ve sosyalizm davasının tarihsel ve toplumsal meşruluğundan, bu kapsamdaki devrimci değerlerin meşruluğundan, ve nihayetinde, bu uğurda mücadele veren partinin meşruluğundan ileri gelir. Bundandır ki, devrimci bireyin meşruluk bilincindeki zayıflık, aslında, devrimin ve sosyalizmin, partinin ve mücadelenin haklılığını ve meşruluğunu bilince çıkarmaktaki ciddi yüzeysellikle özdeştir. Meşruluk bilinci geriliğiyle malul bir devrimcilik tarzıyla, devrimci politik öznelliğin kendini üretmesi, kitleye önderlik iddiasının gelişip ete kemiğe bürünmesi mümkün olmaz. Ve bu zayıflıkla hesaplaşılmadığı ölçüde, ideolojik kanama, amaca yabancılaşma ve dolayısıyla partiye yabancılaşma kaçınılmaz olarak derinleşir.
Parti taraftarının ileri bir adım atmasını zorlamayan, parti sempatizanının devrimci bir sorumluluk üstlenmesi için uğraşmayan, parti dostunun mali katkısını örgütlemeyen, bütün bu konularda kabul edilemez bir çekingenlik içinde olan partili militanın, insanların vurdumduymazlıklarından, bencilce itirazlarından, özveride bulunmaya uzaklıklarından yakınmasının yeri yoktur. Zira edilgenlikle birleşen böylesi yakınmalar, varoluş amacı zaten bu tür geriliklerin aşılmasına öncülük etmek olan devrimcinin kendi amacına, kendi devrimci meşruluğuna yabancılaşmasının göstergesidir. Ve tabii, kitleden geleceği söylenen "itiraz" henüz gelmemiş olan bir "itiraz"dır ya da "olmaz" denilen özverili tutum henüz gerçekleşmemiş bir "olmaz"dır. Üstelik burada, pratik deneyimin bu önsel yargıları haklı çıkarıp çıkarmadığına bile bakılmaz. Örneğin, zamanında görev teklif edilmediği için gittikçe tavsayan ilişkilerin sayısı mı daha fazladır, yoksa erken görev teklif edildiği için kırılıp uzaklaşanların sayısı mı? Partiye destek olması istenenler arasında, bunu reddedenlerin sayısı kabul edenlerden daha mı çoktur hakikaten?
Kaldı ki, kitlede görebileceğimiz geri bir tutum, tepkisel bir karşılık ya da dışlayıcı bir umursamazlık, devrimci militan için ne demoralizasyon ne de tutukluk gerekçesi olabilir. Zaten kitle ile öncünün bilinç ve örgütlülük bakımından iki farklı düzeye tekabül etmelerinin ifadesi olan gerçekliklerdir bunlar. Ve kitle ile öncü arasındaki açı farkının daraltılmasının, yani bütün bu gerçekliklerin değiştirilmesinin, ısrarla ve sabırla kitleye gitmek, onu inandırıp ikna etmek, örgütlemek için yeniden ve yeniden girişimde bulunmak dışında bir yolu da yoktur.
Devrimci militanın bütün bunları iç ferahlığıyla ve girişkenlikle yapabilmesi, her şeyden önce, meşruluk bilincini sindirmiş olmasına bağlıdır. Bir parti taraftarı veya sempatizanından, bir işçi veya öğrenciden, ev emekçisi bir kadından göstermesi istenecek özveri, üstlenmesi istenecek görev ya da göze alması istenecek risk, o henüz ayırdında olsun ya da olmasın, onun dışında ve onunla ilgisiz bir amaç için değil, tam da onun onur ve özgürlüğü için, kendi kurtuluşunun mimarı olması için istenecektir. Kitleden destek, özveri ya da katılım talep etmek böyle dolaysız bir devrimci meşruluk zeminine sahiptir.
Fakat kolektif örgütsel yaşantımızda, ayağını bu devrimci meşruluk zeminine basamayan dikkate değer örneklerle karşılaşırız.
Özveri taarruzunda, "Ahmet zaten vermez", "Ayşe ancak şu sınırlılıkta verir" gibi önsel belirlemeler yaparız kendi kendimize. Hatta insanlardan parti ve devrim için maddi özveride bulunmalarını istemek, hem de bazen kişisel bir giderimiz için rahatlıkla borç isteyebildiğimiz halde, korkunç zor gelir bize. Ama parti, devrimin zaferi için büyüttüğü mücadelenin ortaya çıkardığı sayısız yeni ihtiyacı karşılamakta canını dişine takmaktadır.
Kitle ilişkimiz olan bir ailenin evini iki günlüğüne bir toplantı için istemekte tereddüt geçiririz. "Ya kabul etmezlerse" diye içimiz içimizi yer. Oysa parti, örgütsel çalışmanın sürekliliğini güvenceleyecek olanakların misliyle artırılmasına ihtiyaç duymaktadır.
Bir taraftarımıza riskli bir görev teklif etmeye cesaret edemeyiz. Yerleşikliğinden dolayı risk almaktan kaçınacağına önceden iknayızdır! Parti ise, hem de tüm aciliyetiyle, taraftarları ve sempatizanları arasında bu tip yardımcı görevler verebileceği bireyler arayışındadır.
Saray faşizminin ağır devlet terörü koşullarında, yereldeki sempatizanlarımızın düzenlenecek gösteriye katılmayı göze alabileceklerinden emin değilizdir. Dolayısıyla, onları çağırma girişkenliği bile göstermeyiz. Fakat gösterinin politik amacı zaten, sokağa çıkmakta duraksayan kitleyi faşizme direniş saflarında mevzilendirme doğrultusunda bir adım atmaktır.
Kürt ulusal demokratik hareketinin Ankara'da faşist sömürgeciliğin rütbeli askeri güçlerine karşı giriştiği sarsıcı bombalama eylemini, Türk ulusundan ilişkide bulunduğumuz ilericiler, antifaşistler arasında dahi açıkça savunamayız. Bunun şovenist, sosyal-şovenist etki altında ters tepeceğinden korkarız. Öte taraftan, politik askeri savaşım birkaç misli büyütülmeden, faşist katilleri daha sık hedeflemeden bu mücadelenin zafere yürüyemeyeceği bilincini cisimleştirmektedir parti.
Yeni bir antifaşist ilişkimize parti çatısı altında örgütlenme çağrısıyla gidemeyiz. Henüz hazır olmadığı ve kabul etmezse geri çekilebileceği düşüncesiyle, elimiz kolumuz bağlı bekleriz. Ama parti, yeni güçleri örgütlemekte ve parti saflarını genişletmekte kendi sınırlarına hücum etmektedir.
Politik kitle faaliyetinde parti çağrılarını ve parti yayınlarını emekçilerle tartışmaya girişmeyiz. Bilinçleri geri insanların bunlara ikna olmayacağı fikrindeyizdir. Aynı anda parti, devrimci çağrılarını yüzbinlere yaymanın, emekçilerin ve ezilenlerin verili bilinç düzeyinde devrimci sarsıntılar yaratmanın derdindedir.
Okulda yürüttüğümüz devrimci faaliyeti, hatta toptan devrimci kimliğimizi ailemizden saklarız. Çünkü ailemizin buna asla olumlu yaklaşmayacağı, ciddi gerilimler yaratacağı inancını besleriz. Bir yandan da, parti politikalarının herkese ve her yere taşınması gerektiğinden bahsederiz.
Peki ama, mücadele için özveride bulunulmasını istemekten, partiye destek talep etmekten, görev ve sorumluluk önermekten, örgütleyici girişkenlik göstermekten, parti politikasını dosdoğru anlatmaktan geri durarak herhangi bir devrimci sıçrama başarılabilir mi? Meşruluk bilinci eksikliğiyle sakatlanmış bir görüş açısından düzgün bir politik-örgütsel gelişim planı, gerçek bir ilerleme pratiği çıkabilir mi?
Faşist politik islamcı saray iktidarı, siyaseti, polisi ve askeri, mahkemesi ve hapishanesiyle devrimcileri toptan ezmeye odaklanırken, aynı zamanda dinsel manipülasyon, şovenist demagoji ve erkek egemen argümantasyon aracılığıyla toplum nezdinde devrimcileri gayrimeşru kılmaya uğraşıyor. Bu nafile faşist uğraşıyı, devrimci meşruluk bilincimizin gücüyle boşa çıkarabiliriz.
Sömürgeci faşist saray rejimine karşı özgürlük savaşımında karşılaşılan yeni zorlukların, büyüyen ihtiyaçların, doldurulacak boşlukların, ödenmesi gereken yeni bedellerin, gitgide kapsamlılaşan görevlerin ve çoğalan işlerin, bütün bunların önümüze koyduğu politik ve örgütsel gelişim, mali ve teknik donanım sorunlarını, ancak ve ancak sınırsızca devrimci meşruluk bilincine dayalı bir kitle çalışmasında ısrarla, kitleyi ileri çekmekte ve ondan özveri istemekte tam bir tereddütsüzlükle çözebiliriz.
Partili militan, aklını ve yüreğini, zamanını ve enerjisini, kapasitesini ve yeteneğini, devrimci meşruluk bilinciyle ve verili sınırlarının üstüne yürümekle, devrimin hizmetine sunmalıdır. O, kitlelerle ilişkilenişini, ölümsüzlerimizin uğrunda bayraklaştıkları özgürlük ve sosyalizm davasının, partili devrimci mücadelenin sonsuz meşruluğundan edindiği bilinçle ele almalıdır.

 


 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Devrimci Meşruluk Bilinci
fc Share on Twitter
 

 

Ocak - Şubat 2018 / Partinin Sesi / Sayı: 94

 

Yoldaşlar arasında bir diyalog:
-Gösteriye mahalleden Sevinç'i de çağırdınız mı yoldaş?
-Hayır çağırmadık, gelmez ki, eylemde gözaltı riski var.
Ya da bir toplantıdan anekdot:
-Partiye mali destek istenecekler arasında Mustafa neden yer almıyor?
-O kredi borcunu ödüyor yoldaş, maddi durumu uygun değil, vermez.

Bu tür sözleri birilerinden duyanlarımızın ya da bizzat dile getirenlerimizin sayısı hiç de az değildir. Peki mesele nedir?
Burada mesele, örgütlü güçlerin, taraftar ve sempatizanların, parti dostlarının, işçilerin ve ezilenlerin güç ve olanaklarını mücadeleye seferber etmeye yeterince yönelmeyiştir. Parti çeperinden özveri istemekte tutukluk, parti sempatizanlarından iş ve görev talep etmekte direnç, yeni potansiyel güçlerle örgütleyici ilişkiler kurmakta ayak sürüme yaşanan her durum, partili militanın devrimci meşruluk bilincini tartışmalı hale getirir.
Bir devrimcinin meşruluk bilinci nerede sınanır?
Öncelikle, faşist düşman karşısındaki duruşta tabii. Eylemde, gözaltında, işkencede, mahkemede ve zindanda faşizmin bekçileri karşısında başeğmez, tereddütsüz ve özgüvenli duruşa götürür devrimci meşruluk bilinci. Sömürücü, asalak ve zalimlerin emekçi insanlık açısından çoktan gayrimeşru hale gelmiş varoluşlarına son verme amacının, bu uğurda her biçimde mücadele etmenin tarihsel ve toplumsal haklılığı ve meşruluğunun bize verdiği güçtür söz konusu olan.
Meşruluk bilincinin bir diğer sınanma alanı, devrimcinin görevler ve sorumluluklar karşısında kendini ortaya koyuş tarzıdır. Gerçekten bilince çıkarılmış devrimci meşruluk, en zorlu görünen görevlere aday olma, büyük bedelleri göğüsleme, ağır sorumlulukları taşıma ya da mücadeleye adanma kararlılığımızın başlıca bir itkisidir.
Fakat bunların ötesinde, bir devrimcinin meşruluk bilincinin en yaygın olarak, en dolaysız biçimlerde, her gün yeniden ve yeniden sınandığı yer, kitlelerle ilişki tarzıdır.
Komünist öncünün varoluş amacı, devrimin zaferini ve sosyalizmi gerçek kılmaktır, daha somut ve güncel bir şekilde söylersek, işçi sınıfı ve ezilenlerin politik aydınlanmalarını ve devrimci örgütlenmelerini, özneleşmelerini ve savaşmalarını sağlamaktır. Bu amaca yürümek ancak kesintisizce kitlelere gitme, kitlelerin potansiyel güçlerini açığa çıkarma, öncünün sorun ve ihtiyaçlarını kitlelere dayanarak yanıtlama, kısacası kitlelere güvenme yolundan başarılabilir. Burada ortaya çıkan her tutukluk, her tereddüt, her güvensizlik, devrimci amacın aşınmasına ve devrimci iddiaların körelmesine kapı aralar.
Kitlelere güvensizlik, ideolojik bir sorunun kendini dışavurduğu görünümdür çoğu zaman. Üzerini kazıdığımızda, devrimci özgüven kaybı, hatta devrimci meşruluk bilincinde erozyon çıkar karşımıza.
Partinin politik ve örgütsel sorunlarına çözüm anahtarını, mali ve teknik ihtiyaçlarını giderme yolunu, öncelikle, emekçilere ve ezilenlere gidişte bulabiliriz. İşçileri, kadınları, gençleri inandırarak ve ikna ederek, onlara güven ve umut vererek, onları mücadelenin çok çeşitli iş ve görevlerine seferber ederek ilerleyebiliriz. Bu, birini partiye üye kazanmak, diğerini partinin politik kitle gösterilerine katmak, ötekiyle düzenli bağış ilişkisi kurmak, bir başkasının ev imkanını kurumlaştırmak şeklinde olabilir. Söz konusu görevlerin yerine getirilişinde bürokratik mesafelilik, çekingenlik ve isteksizlik yaşanıyorsa, bu durum, bireyin devrimci meşruluk bilincinin geri ve zayıf olduğunu gösterir.
Bireyin devrimciliğinin meşruluğu, onun inandığı özgürlük ve sosyalizm davasının tarihsel ve toplumsal meşruluğundan, bu kapsamdaki devrimci değerlerin meşruluğundan, ve nihayetinde, bu uğurda mücadele veren partinin meşruluğundan ileri gelir. Bundandır ki, devrimci bireyin meşruluk bilincindeki zayıflık, aslında, devrimin ve sosyalizmin, partinin ve mücadelenin haklılığını ve meşruluğunu bilince çıkarmaktaki ciddi yüzeysellikle özdeştir. Meşruluk bilinci geriliğiyle malul bir devrimcilik tarzıyla, devrimci politik öznelliğin kendini üretmesi, kitleye önderlik iddiasının gelişip ete kemiğe bürünmesi mümkün olmaz. Ve bu zayıflıkla hesaplaşılmadığı ölçüde, ideolojik kanama, amaca yabancılaşma ve dolayısıyla partiye yabancılaşma kaçınılmaz olarak derinleşir.
Parti taraftarının ileri bir adım atmasını zorlamayan, parti sempatizanının devrimci bir sorumluluk üstlenmesi için uğraşmayan, parti dostunun mali katkısını örgütlemeyen, bütün bu konularda kabul edilemez bir çekingenlik içinde olan partili militanın, insanların vurdumduymazlıklarından, bencilce itirazlarından, özveride bulunmaya uzaklıklarından yakınmasının yeri yoktur. Zira edilgenlikle birleşen böylesi yakınmalar, varoluş amacı zaten bu tür geriliklerin aşılmasına öncülük etmek olan devrimcinin kendi amacına, kendi devrimci meşruluğuna yabancılaşmasının göstergesidir. Ve tabii, kitleden geleceği söylenen "itiraz" henüz gelmemiş olan bir "itiraz"dır ya da "olmaz" denilen özverili tutum henüz gerçekleşmemiş bir "olmaz"dır. Üstelik burada, pratik deneyimin bu önsel yargıları haklı çıkarıp çıkarmadığına bile bakılmaz. Örneğin, zamanında görev teklif edilmediği için gittikçe tavsayan ilişkilerin sayısı mı daha fazladır, yoksa erken görev teklif edildiği için kırılıp uzaklaşanların sayısı mı? Partiye destek olması istenenler arasında, bunu reddedenlerin sayısı kabul edenlerden daha mı çoktur hakikaten?
Kaldı ki, kitlede görebileceğimiz geri bir tutum, tepkisel bir karşılık ya da dışlayıcı bir umursamazlık, devrimci militan için ne demoralizasyon ne de tutukluk gerekçesi olabilir. Zaten kitle ile öncünün bilinç ve örgütlülük bakımından iki farklı düzeye tekabül etmelerinin ifadesi olan gerçekliklerdir bunlar. Ve kitle ile öncü arasındaki açı farkının daraltılmasının, yani bütün bu gerçekliklerin değiştirilmesinin, ısrarla ve sabırla kitleye gitmek, onu inandırıp ikna etmek, örgütlemek için yeniden ve yeniden girişimde bulunmak dışında bir yolu da yoktur.
Devrimci militanın bütün bunları iç ferahlığıyla ve girişkenlikle yapabilmesi, her şeyden önce, meşruluk bilincini sindirmiş olmasına bağlıdır. Bir parti taraftarı veya sempatizanından, bir işçi veya öğrenciden, ev emekçisi bir kadından göstermesi istenecek özveri, üstlenmesi istenecek görev ya da göze alması istenecek risk, o henüz ayırdında olsun ya da olmasın, onun dışında ve onunla ilgisiz bir amaç için değil, tam da onun onur ve özgürlüğü için, kendi kurtuluşunun mimarı olması için istenecektir. Kitleden destek, özveri ya da katılım talep etmek böyle dolaysız bir devrimci meşruluk zeminine sahiptir.
Fakat kolektif örgütsel yaşantımızda, ayağını bu devrimci meşruluk zeminine basamayan dikkate değer örneklerle karşılaşırız.
Özveri taarruzunda, "Ahmet zaten vermez", "Ayşe ancak şu sınırlılıkta verir" gibi önsel belirlemeler yaparız kendi kendimize. Hatta insanlardan parti ve devrim için maddi özveride bulunmalarını istemek, hem de bazen kişisel bir giderimiz için rahatlıkla borç isteyebildiğimiz halde, korkunç zor gelir bize. Ama parti, devrimin zaferi için büyüttüğü mücadelenin ortaya çıkardığı sayısız yeni ihtiyacı karşılamakta canını dişine takmaktadır.
Kitle ilişkimiz olan bir ailenin evini iki günlüğüne bir toplantı için istemekte tereddüt geçiririz. "Ya kabul etmezlerse" diye içimiz içimizi yer. Oysa parti, örgütsel çalışmanın sürekliliğini güvenceleyecek olanakların misliyle artırılmasına ihtiyaç duymaktadır.
Bir taraftarımıza riskli bir görev teklif etmeye cesaret edemeyiz. Yerleşikliğinden dolayı risk almaktan kaçınacağına önceden iknayızdır! Parti ise, hem de tüm aciliyetiyle, taraftarları ve sempatizanları arasında bu tip yardımcı görevler verebileceği bireyler arayışındadır.
Saray faşizminin ağır devlet terörü koşullarında, yereldeki sempatizanlarımızın düzenlenecek gösteriye katılmayı göze alabileceklerinden emin değilizdir. Dolayısıyla, onları çağırma girişkenliği bile göstermeyiz. Fakat gösterinin politik amacı zaten, sokağa çıkmakta duraksayan kitleyi faşizme direniş saflarında mevzilendirme doğrultusunda bir adım atmaktır.
Kürt ulusal demokratik hareketinin Ankara'da faşist sömürgeciliğin rütbeli askeri güçlerine karşı giriştiği sarsıcı bombalama eylemini, Türk ulusundan ilişkide bulunduğumuz ilericiler, antifaşistler arasında dahi açıkça savunamayız. Bunun şovenist, sosyal-şovenist etki altında ters tepeceğinden korkarız. Öte taraftan, politik askeri savaşım birkaç misli büyütülmeden, faşist katilleri daha sık hedeflemeden bu mücadelenin zafere yürüyemeyeceği bilincini cisimleştirmektedir parti.
Yeni bir antifaşist ilişkimize parti çatısı altında örgütlenme çağrısıyla gidemeyiz. Henüz hazır olmadığı ve kabul etmezse geri çekilebileceği düşüncesiyle, elimiz kolumuz bağlı bekleriz. Ama parti, yeni güçleri örgütlemekte ve parti saflarını genişletmekte kendi sınırlarına hücum etmektedir.
Politik kitle faaliyetinde parti çağrılarını ve parti yayınlarını emekçilerle tartışmaya girişmeyiz. Bilinçleri geri insanların bunlara ikna olmayacağı fikrindeyizdir. Aynı anda parti, devrimci çağrılarını yüzbinlere yaymanın, emekçilerin ve ezilenlerin verili bilinç düzeyinde devrimci sarsıntılar yaratmanın derdindedir.
Okulda yürüttüğümüz devrimci faaliyeti, hatta toptan devrimci kimliğimizi ailemizden saklarız. Çünkü ailemizin buna asla olumlu yaklaşmayacağı, ciddi gerilimler yaratacağı inancını besleriz. Bir yandan da, parti politikalarının herkese ve her yere taşınması gerektiğinden bahsederiz.
Peki ama, mücadele için özveride bulunulmasını istemekten, partiye destek talep etmekten, görev ve sorumluluk önermekten, örgütleyici girişkenlik göstermekten, parti politikasını dosdoğru anlatmaktan geri durarak herhangi bir devrimci sıçrama başarılabilir mi? Meşruluk bilinci eksikliğiyle sakatlanmış bir görüş açısından düzgün bir politik-örgütsel gelişim planı, gerçek bir ilerleme pratiği çıkabilir mi?
Faşist politik islamcı saray iktidarı, siyaseti, polisi ve askeri, mahkemesi ve hapishanesiyle devrimcileri toptan ezmeye odaklanırken, aynı zamanda dinsel manipülasyon, şovenist demagoji ve erkek egemen argümantasyon aracılığıyla toplum nezdinde devrimcileri gayrimeşru kılmaya uğraşıyor. Bu nafile faşist uğraşıyı, devrimci meşruluk bilincimizin gücüyle boşa çıkarabiliriz.
Sömürgeci faşist saray rejimine karşı özgürlük savaşımında karşılaşılan yeni zorlukların, büyüyen ihtiyaçların, doldurulacak boşlukların, ödenmesi gereken yeni bedellerin, gitgide kapsamlılaşan görevlerin ve çoğalan işlerin, bütün bunların önümüze koyduğu politik ve örgütsel gelişim, mali ve teknik donanım sorunlarını, ancak ve ancak sınırsızca devrimci meşruluk bilincine dayalı bir kitle çalışmasında ısrarla, kitleyi ileri çekmekte ve ondan özveri istemekte tam bir tereddütsüzlükle çözebiliriz.
Partili militan, aklını ve yüreğini, zamanını ve enerjisini, kapasitesini ve yeteneğini, devrimci meşruluk bilinciyle ve verili sınırlarının üstüne yürümekle, devrimin hizmetine sunmalıdır. O, kitlelerle ilişkilenişini, ölümsüzlerimizin uğrunda bayraklaştıkları özgürlük ve sosyalizm davasının, partili devrimci mücadelenin sonsuz meşruluğundan edindiği bilinçle ele almalıdır.