Ocak - Şubat 2018 / Partinin Sesi / Sayı: 94 Ölümsüzleşen ve devrimci mücadelemin koşullarının değiştiği önemli bir aşamada bana dokunmuş olan Alişer yoldaşı, onun için var olan hislerimi yazıya dökmek, yoldaşla ilgili yazılı anlatımda bulunmak oldukça zor bir durum oldu. Aslında hiç hazır olmadığımı hissettim, zaten bu duruma nasıl hazır olunabilir ki! Devrimci mücadeleme partimizin politik askeri cephesinde devam etme kararımla birlikte benim için yeni ve heyecanlı bir dönem başladı. Hem silahlı mücadelede yer alarak iddialarımı büyütmem, hem de partimizin bir militanı olarak Rojava devriminde yer alacak olmanın heyecanı, mutluluğu nabzımın her zamankinden daha hızlı atmasını sağladı ve bu andan sonra da hep böyle atacaktı. İşte böyle bir zamanda, nefes nefese Rojava devrimi sınırlarına koşarken gördüm Alişer yoldaşı. Araçtan iniyordu, üzerinde askeri kamuflaj, elinde kleş, haki yeşili bir şapka, boynunda dürbün, renkli gözleriyle gülerek bize doğru geliyordu. "Hoşgeldiniz" dedi. Yüz mimikleriyle olumlayarak "İyi koştunuz ama" dedi ve araca bindik. Yurtsever-devrimci bir ailenin evine geçtik, birkaç gün orada kalacaktık. Bir yandan rahatlamıştım, sınırı geçtik, zor olan kısmı bitti, bir yandan da dil bilmiyorum, nasıl anlaşacağız, diye düşünüyordum. Alişer yoldaş, sanki anlamış gibi, "Rahat olun, zor kısmı bitti, artık devrim topraklarındasınız" dedi ve sohbet etmeye başladık. Aynı zamanda yoldaş, yabancılık hissetmeyelim diye ailenin konuşmalarını bizim için çeviriyordu. Birkaç gün kaldıktan sonra partimizin karargahına geçtik ve temel eğitimlere başladık. Bu süreçte Alişer yoldaşı sık sık görme fırsatı buldum ve ona dair duygularım, düşüncelerim netleşmeye, kısacası onu daha fazla tanımaya başladım. Alişer yoldaşın aldığı görevlerle kurduğu ilişki, bu görevleri yerine getirirkenki ciddiyeti, disiplini ve mutluluğu dikkatimi çekmişti ve beni yeni mücadele alanımda etkileyen faktörlerden biriydi. Yoldaşın aldığı görevlerle, sorumluluklarıyla kurduğu ilişki bir işçinin profesyonelce işini yerine getirmesi gibiydi ve o an bende oluşan düşünce "Ya arkadaş bir insana devrimci mücadele bu kadar mı yakışır!" oldu. Açığa çıkan bu düşünceyi, duyguyu biraz daha açabilirim, ama ben böyle yapmayı düşünmüyorum ve bu durumu yorumlamayı da yaşamayı da siz yoldaş devrimcilere ve yüreği özgürlükten yana atanlara bırakıyorum. Şu an bulunduğumuz yerden biraz geri çekilip daha geniş bakarak, gözlemleyerek, yanı başımızda devrimci mücadele yürüten yoldaşlarımıza bir de bu gözle ve yoldaşça duygularla tekrar bakmanızı tavsiye ederim. "Bir saz kadar mutlu / Ve hüzünlü başlıyoruz bütün günlere / Ve bir türkü kadar sıcak / Biliyoruz ki dağların göğsünü saracak / Ve yerinden oynatacak olan şafak / Onuru ışık diliyle / Karanlıkta koruyanlarla başlayacak." "Yoldaşlar değerlidir." Bunun böyle olduğunu eminim ki herkes biliyordur, fakat ben bunu Alişer yoldaşta bizzat gördüm ve her anında böyle yaşadığını, böyle düşündüğünü biliyorum. Alişer yoldaşla kaç kere sohbet ettiysek ve ne kadar tartışmış olsak da, gözlerinde hiçbir zaman bir yabancılaşma ya da herhangi bir olumsuz duygunun izini hatırlamıyorum. Her defasında sıcak, her defasında samimi bakışlarını hala görüyorum. Bu sadece benimle olan ilişkisinde gözlemlediğim bir şey değil, hangi yoldaşla konuşursa konuşsun, hangi insanla konuşursa konuşsun, hep bu samimiyeti gördüm ve hissettim. Kurduğu ilişkilerde öne çıkan birkaç nokta var, bunlara değinmeden edemeyeceğim. Yoldaş, ilişkilerinde espritüel kişiliğini ortaya koyuyordu ve bu onda hiç yapmacık durmuyordu. Yoldaş mutlu bir devrimciydi ve bu, ilişkilerine de yansıyordu. Diğer yandan devrimden ve partiden düşünüyordu, bu durum da yoldaştan düşünmeyi koşulluyordu. Yoldaştan öğrenmek, yoldaşa öğretmek onun için olağan bir şeydi ve her anınıda öyle yaşadığını gördüm. Davranışlara değinmişken, bende iz bırakan bir davranışını paylaşmalıyım. Bir gün taburda, taburun arka kısmında nöbet tutarken, Alişer yoldaş tabura gelmiş (o zaman Alişer yoldaş karargahta kalıyor), bir işini halledip geri dönecek, ben de nöbet kapsamında arkada kontrol gerçekleştiriyorum. Bir anda onu karşımda gördüm, elinde çay bana doğru gülümseyerek geliyor. Merhabalaştıktan sonra nasıl olduğumu, durumumu sordu, bana çay getirdiğini söyleyip gitti. Bu yaşanan küçük bir andı, ama benim için derin bir anlamı vardı; yoldaşlığa dair, nasıl yoldaş olunması gerektiğine dair mücadelenin bir kısmında bana dokunmuş oldu. Yoldaşın işini halledip döneceği kısa zamanda yanıma gelmesi, hal hatır sorması, yoldaşça bir selamı soğukta içimi ısıtmıştı. Şimdi siz içini ısıtan çaydır diye düşünebilirsiniz, ama benim o an önceliğim ya da daha değerli gördüğüm yoldaşın o sıcak selamıydı. Yoldaşın ölümsüzleştiği haberini aldığım o an, bildiğim ve düşündüğüm tek şey, "Yoldaş ölümsüzleşirken bile sonuna kadar mücadele etmiş ve öyle düşmüştür" oldu. "İnsan nasıl yaşadıysa öyle ölür" diye bir söz var, işte bu bir bakıma onu tarifliyor. Yoldaşın gördüğüm, tanık olduğum ve duyduğum kadarıyla mücadelesinde devrimler gerçekleştirerek gittiğidir ve ölümsüzleşirken de bu mücadeleyi taçlandırmıştır. Nasıl şehit düştüğünü öğrendiğimde şaşırmadım o yüzden. Son mermisine kadar çatışmış, el bombasını, canı pahasına, düşmana son bir darbe vurmak için kullanmıştı. Şaşırmadım o yüzden, Dersim dağlarında girdikleri bir pusudaki komutanlık gücüne, yaralanan bir yoldaşı mermiler arasında koşturarak aramasına, yoldaşları pusudan çıkarışına... Partiden, yoldaştan düşünmek ve bunu pratikle buluşturmak, işte bu mücadele azmi, isteği ancak bir yoldaş devrimciye yakışırdı ve sana da çok yakıştı Alişer yoldaşım... Ali Haydar Yıldırım
|