"Kırkıncı İş" İçin Çifte Mesai
Share on Facebook Share on Twitter

 
Diğer yazılar
 

Komünist kadınlar olarak çifte devrim istiyor, çifte devrime inanıyoruz. Kadın devrimini içermeyen bir toplumsal devrimin ayakta kalamayacağını biliyoruz. Kadın devriminin, kadın özgürlüğünün, toplumsal cinsiyet çelişkisinin çözümünün ve cins ayrımsız dünya düşünün yolunun ise sosyalizmle açılacağına inanıyoruz. Ve bu çifte devrimin öncü özneleriyiz. Öyleyse çifte mesai de yapacağız. "Tek görevimiz" kadın cephesi olsa bile, yine de çifte mesai yapacağız. Devrimin, özellikle de kadın devriminin olağan bir çaba istediğini kim söyledi bize?
"Kırkıncı İş" Kavgası Neyin Kavgası?
Yanlış biçimde "tek işi kadın çalışması olan" kadın yoldaşlar olarak ifade edilen, kadın özgürlük cephesinin özgün alan ve örgütlerinde çalışma yürüten kadın yoldaşlar dışında, yoldaşların ezici çoğunluğu, kadın çalışmasının "kırkıncı işleri" olduğunu, diğer görevlerin yanısıra, bu cephede bir faaliyet yükseltmenin imkansız olduğunu, KKÖ örgütlerini, hücrelerini toplamaktan, kadın özgürlük sorunu üzerine yazıp çizmeye, kadın özgürlük mücadelesi raporlarının hazırlanmasından, kendi mücadele alanında kadın eksenli gündemlerin siyasal pratik konusu yapılmasına dek çok çeşitli görevlerini de bu nedenle yürütemediklerini tartışıyorlar.
Ne yazık ki, "kırkıncı iş" tanımı, bir duruma tepkiyle geliştirilen bir tanımlamadan öteye geçiyor. Gerçekten de, birden fazla işi olan pek çok kadın yoldaşın görev listesinin en sonunda duruyor kadın özgürlük mücadelesi. Örneğin ikinci, beşinci, yedinci sırada olabilecekken kırkıncı sırada oluyor, son sırada oluyor. Oysa pek çok yoldaşın somut görevleri gerçekliğinde hiç de böyle olması gerekmiyor. Pek çok yoldaş açısından, kadın özgürlük mücadelesi görevlerini daha alt sıralara itmek, bir zorunluluk değil, bir tercihin sonucu olarak gelişiyor. Kadın yoldaşlar, bazen parti organındaki diğer yoldaşlarla bu konuda dövüşmekten kaçındıklarından, bazen de düpedüz kendileri istemedikleri ya da önemsemediklerinden, başka türlü bir planlama geliştirmeye dahi yönelmediklerinden bu görevler son sıraya düşüyor. Pek çok durumda kendileri de, kadın özgürlük cephesindeki pratik duruşlarını, bir kadronun başarısının en son ölçütleri arasında görüyorlar. Faşist politik islamcı diktatörlük koşullarında toplumsal cinsiyet çelişkisinin bu derece keskinleştiği ve kadın özgürlük mücadelesinin dünden de farklı roller üstelenebileceği bu dönemde bile, kadın özgürlük cephesindeki görevlerini görece önemsiz sorumluluklar arasında ele alıyorlar. Böylece kendi alanlarında, kadın kitleleri karşısındaki sorumlulukların yerine getirilmesi, "kadın gündemlerinin" kıyıya köşeye itilmeden sorumluca ele alınması, "kadın gündemlerine" pozitif ayrımcılıkla özel olarak eğilinmesi konularında kavga gücü, eleştiri gücü, görev düşünme, somutlama, organın önüne koyma gücü en alt düzeyde kalıyor.
Bu görevin "kırkıncı iş" olarak yürütülemeyeceği, bu alana kadro ayrılması gerektiği tartışmaları yürüten yoldaşların, doğal olarak, kendi çalışma alanında kadın kadro yetiştirme ve esasen bu şekilde görevlendirilmek üzere aktarmaya yoğunlaşması gerekirken, kendi tezinin mantıksal sonucu, kendi fikrinin gerektirdiği tutarlı devrimci eylem buyken, böyle bir pratiğin ortaya çıkmaması neyle izah edilmeli peki? "Tek işi kadın çalışması olan kadın kadrolar" partinin çok değişik mücadele cephelerinde yetiştirilmeyecekse nerede yetiştirilecek? Değişik cephelerden kadın yoldaşlar bu sorunu önüne çekmeyecekse kim çekecek, parti veya kadın örgütü, alana aktarılacak kadroyu nereden bulacak?
O zaman, söylemi ve eylemi arasında tutarsızlık gelişen bu kadın yoldaşlara şu soruyu yöneltmek kaçınılmaz hale geliyor:
"Tek işi kadın çalışması olan" kadın kadrolar kavgasını, kadın özgürlüğü için daha fazlasını yapma koşullarına sahip olmak için mi, bu duyguyla ve bu tutkuyla mı, yoksa olabilecek en az şeyi yapma amacıyla mı veriyorsunuz? Partinin kadın özgürlük pratiğini artırması mı, sizin kadın özgürlük cephesindeki görevlerinizin azaltılması mı bu tartışmanın amacı? Bu kavga, "evet, biz bütün cephelerdeki çalışmalarımızla bu mücadeleyi ve bu mücadelenin özel örgütlerini beslemeliyiz" kavgası mı, "işi bu olanlar başının çaresine baksın" kavgası mı? "Ben bu cephede bir taşı kaldırmak istemiyorum, benim için başkaları kaldırsın" mücadelesi mi, yoksa "ben elimden geleni yapıyorum, ama yetmiyor, şu şu biçimlerde desteklenmesi lazım" mücadelesi mi?
Öncelikle sorunu doğru tarif etmemiz lazım. Kadın yoldaşların kadın özgürlük mücadelesini büyütmedeki zayıflıkları, her şeyden önce kendilerini bu cephede ortaya koyuş tarzıyla ilgilidir. Sorunu dışımızda açıklamakla varacağımız bir devrim yok. Kadın devrimi amacına bağlılık, komünist kadınlardan kuşkusuz şimdikinden farklı bir pratiği bekliyor.
Neden çifte mesai?
Daha fazla sayıda kadın yoldaşın, esasen kadın kitleleri arasında komünist çalışmayı yürütmekle görevlendirilmesine ihtiyaç var. Bu şüphe götürmez. Ancak, tartışmamız bakımından daha önemli olan soru şu: kadın özgürlük cephesinin özgün çalışma alanlarına kadın kadro aktarımı, kadın özgürlük cephesindeki görevlerin yürütülmesi için yeterli mi?
Başlıca görevi kadın kitleleri arasında çalışma yürütmek olan kadın yoldaşların sayısını artırmak bile, kadın devriminin öncü siyasal öznesinin örgütlenmesi bakımından yeterli değildir. Başka bir deyişle, farklı cephelerdeki kadın yoldaşların, çifte mesai tartışmasını, kadın özgürlük mücadelesinin görevlerini üstlenmeleri yönündeki tartışmaları, bugün bu cephedeki kadrolarımızın yetersiz olmasından kaynaklı konjonktürel bir durum olarak algılamaları başlı başına yanlıştır. Özel olarak bu cephede görevlendirilen kadın yoldaşların sayısı çok olsa, bu kadın özgürlük cephesinden siyaset yapma gücümüzü geliştirir, kitleselleşmemizin önünü açar, değişik alanlara kadın kadrolar ve savaşçılar yetiştirecek bir havuz işlevi görür ve kuşkusuz kadın özgürlük pratiğimizi, bu cephedeki siyasi etkimizi de büyütür, erkek egemen faşist sömürgeci rejim karşısında somut kazanımlar elde etmemizi sağlar. Ancak sadece bu şekilde bir kadın özneleşmesi ve iradeleşmesi, hele de kadın devriminin öncü siyasal öznesinin ideolojik, teorik, siyasal ve örgütsel olarak inşa edilmesi mümkün değildir. Komünist kadınlar bu şekilde iradeleşemez.
Günün devrimci görevleri, toplumsal mücadelenin büyütülmesi, faşist politik islamcı saray cuntasının yenilgiye uğratılmasının kritik araçları arasında milis mi var? Kadını miliste iradeleştirmek için, milis çalışmasıyla ilişkili bütün kadın yoldaşlar bir yol önerecek, arayacak, bulacak.
Kadın özgürlük cephesinin kitle çalışması ve fiili meşru mücadele ayağında kadın kadrolara mı ihtiyaç var? Her şeyden önce kadın yoldaşlar, kendi alanında bu cepheye uygun kadınlara ulaşılması, kazanılması, yetiştirilmesi çabasında olacak, bu cepheye aktarmada atak olacak, organında kavgasını verecek, çalıştığı cephede olası zayıflamaları göze alacak.
Gerek kadın özgürlük gündemli, gerekse başkaca ideolojik-teorik konularda cins bakış açısından üretimler mi gerekiyor? Kadın yoldaşlar uykudan, dinlenmeden vazgeçecek, planlamada hem disiplinli hem de pozitif ayrımcı olacak, organdaki erkek yoldaşlarla görevlerini paylaşacak, kolektif planlamanın gündemine getirecek, ama bu ihtiyacı yanıtlamanın bir yolunu bulacak.
Dönemin en önemli devrimci görevleri bağlamında kampanya mı yürütülüyor? Kadın yoldaşlar bu kampanyayı cins bakış açısıyla ele alacak, siyasal açıdan da, örgütsel açıdan da kadın özgürlük mücadelesini büyütmeye kampanyanın hangi olanakları sunabileceği üzerine düşünecek, planlamalarda hesaba katılmasını sağlayacak.
Yeni kadınlar kazanarak, örgütleyerek, parti organlarında kavga ederek, erkek yoldaşlarla mücadele ederek, kadın yoldaşlarla mücadele ederek, kısacası, kendi alanının özgünlüğünde her ne biçime denk düşüyorsa o şekilde "kadın çalışması" yaparak, çifte mesai yaparak, çifte eleştiri yaparak, çifte özeleştiri yaparak görevler hayata geçirilecek.
Kadının görev bilinci ve meşruiyet bilinci
Komünist kadınların kadın meşruiyet bilinci ile kadın görev bilinci el ele yürümeli. Talepkar, istemede cüretli, kadın özgürlük cephesinde dört başı mamur ilerleyen bir pratik beklentisini dile getiren, ancak görev çıkarmada ve görevleri hayata geçirmede zayıf bir meşruiyet bilinci de, görevleri hayata geçirmede sade, ancak alanın ihtiyacı olan kadroların, pozitif ayrımcılık uygulamalarının, pratik görevlerde atılganlığın talep edilmesinde zayıf yoldaşların görev bilinci de çalışmaların ilerletilmesinde yeterli olmuyor. Birincisi, müzmin muhalefete ve tutarsız lafazan duruşlara, ikincisi ise iç mücadele zayıflığına, kaba eşitlikçiliğe, cins eksenli bakış açısının kaybına neden oluyor.
Biz bir muhalefet grubu değiliz. Biz erkek egemen düzeni yıkmayı amaçlıyoruz. Önderlik bilinci yol açmayı gerektirir. Özneleşme iradesi tek başınalığı taşımayı gerektirir. Ama tüm bunlar da çok düşünmeyi ve çok pratikleştirmeyi gerektirir.
Komünist kadınlar, "kadınlar için bir şeyler yapmayı" yaşamsal ihtiyaç haline getirmeli. Kadınlar için ve kadınlar adına fedakarlık yapmak, risk almak, kendi özgürlüğü için kadınların özgürlüğüne adanmak, değer ölçülerini esasen kendisinin belirleyeceği, yolunu esasen kendisini açacağı, düşünsel emek vereceği, planlama yapacağı, kendi başına ve sadece kadınlar için ayakta duracağı bir çalışma olarak, bir komünist kadının genel anlamda da özneleşmesi için çok hayati.
Pek çok kadın komünist, kadınlar için ve kadınlar tarafından bir "yeni yol açılması" macerasına boylu boyunca kendini yatırmak yerine, erkeklerce şekillendirilmiş ve deneyimlenmiş, hatta yer yer de düpedüz erkek egemen olan siyaset eksenlerinin güvenli limanlarında, denenmiş yolları yürüme ve bir tür 'ebeveynlere sahip olma duygusuyla' var olmayı tercih ediyor. Kuşkusuz kadın komünistlerin devrimci mücadelenin her görevine talip olma cüreti küçümsenemez ve kendini çok değişik alanlarda ortaya koyma cesareti, kadın eksenli siyasetten uzaklaşma biçiminde algılanamaz. Ancak alışılmış olmayan, yeterince tarihsel birikim elde edilmemiş olan, büyük başarısızlıklarla sonuçlanabileceğini ya da emeğimizin ve ürettiklerimizin küçümsenmesiyle, yeterince takdir edilmemeyle karşılaşabileceğini bildiğimiz bir görev alanından kaçınma, buraya emek vermeme eğilimiyle güçlü bir mücadele geliştirmemiz şart.
Bu, komünist kadınlar bakımından farklı tipte bir cesaret sınavı. Bizim için bunu başacarak kimse yok. Kadınlar olarak, kadınlar için yürümek ve başarmak istiyor muyuz? Çabalarımızın değerini cins eksenli ölçülerle tartmaya hazır mıyız? Ödülü sadece kadınların özgürlüğü olacak görevlere talip miyiz? Güvendiğimiz erkek yoldaşların özel takdirini beklemeksizin de ömrümüzü bir şeylere yatırmaya evet mi? Buralarda kendimize yeterince cesaretli sorular sormak zorundayız.
Çifte devrim için, çifte mesaiyi, üzerinde hareket ettiğimiz, yıkmaya ve değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin bir verisi olarak ele almamız gerekiyor. İnsan tarihi kendisi yapar, ancak verili bulduğu koşullar altında. Kadınlar bakımından, çifte mesai zorunluluğu, verili koşuldan, nesnel gerçeklikten ötesi değil. Milyon kere kızsak ve öfkelensek, milyon kere kaçsak da, aynı çifte devrim ihtiyacıyla ve aynı toplumsal cinsiyet bölünmesinin, parti safları genişledikçe daha da genişleyen yansımalarıyla karşı karşıya olacağız. Çifte mesai zorunluluğunu reddetmek, kaba eşitlikçiliğin görünümlerinden biri yalnızca. Eşit olmadığımızı biliyoruz, eşit çalışarak da başaramayız. Bu gönüllü eşitsizliğin karşılığıysa özgürlük. Yani tarih bize "reddedilemez bir teklif" sunuyor. Her alanında, her cephesinde, her çarpışmasında aklımızı ve irademizi var ettiğimiz, rengimizi verdiğimiz bir toplumsal mücadele için, çifte devrim için, çifte mesaiden başka yol yoksa eğer, o zaman çifte mesai yapıp yapmamak, erkek egemen düzenin sürmesi ya da bitmesi yönünde bir tercih sorununundan ibaret. Komünist kadınların özeleştirel temelde kendi tercihlerini gözden geçirmeleri ve özgür kadın duruşunu cins mücadelesini pratikleştirme cesareti düzleminde geliştirmeleri tarihsel ve güncel bir zorunluluk.

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

"Kırkıncı İş" İçin Çifte Mesai
fc Share on Twitter

 

Komünist kadınlar olarak çifte devrim istiyor, çifte devrime inanıyoruz. Kadın devrimini içermeyen bir toplumsal devrimin ayakta kalamayacağını biliyoruz. Kadın devriminin, kadın özgürlüğünün, toplumsal cinsiyet çelişkisinin çözümünün ve cins ayrımsız dünya düşünün yolunun ise sosyalizmle açılacağına inanıyoruz. Ve bu çifte devrimin öncü özneleriyiz. Öyleyse çifte mesai de yapacağız. "Tek görevimiz" kadın cephesi olsa bile, yine de çifte mesai yapacağız. Devrimin, özellikle de kadın devriminin olağan bir çaba istediğini kim söyledi bize?
"Kırkıncı İş" Kavgası Neyin Kavgası?
Yanlış biçimde "tek işi kadın çalışması olan" kadın yoldaşlar olarak ifade edilen, kadın özgürlük cephesinin özgün alan ve örgütlerinde çalışma yürüten kadın yoldaşlar dışında, yoldaşların ezici çoğunluğu, kadın çalışmasının "kırkıncı işleri" olduğunu, diğer görevlerin yanısıra, bu cephede bir faaliyet yükseltmenin imkansız olduğunu, KKÖ örgütlerini, hücrelerini toplamaktan, kadın özgürlük sorunu üzerine yazıp çizmeye, kadın özgürlük mücadelesi raporlarının hazırlanmasından, kendi mücadele alanında kadın eksenli gündemlerin siyasal pratik konusu yapılmasına dek çok çeşitli görevlerini de bu nedenle yürütemediklerini tartışıyorlar.
Ne yazık ki, "kırkıncı iş" tanımı, bir duruma tepkiyle geliştirilen bir tanımlamadan öteye geçiyor. Gerçekten de, birden fazla işi olan pek çok kadın yoldaşın görev listesinin en sonunda duruyor kadın özgürlük mücadelesi. Örneğin ikinci, beşinci, yedinci sırada olabilecekken kırkıncı sırada oluyor, son sırada oluyor. Oysa pek çok yoldaşın somut görevleri gerçekliğinde hiç de böyle olması gerekmiyor. Pek çok yoldaş açısından, kadın özgürlük mücadelesi görevlerini daha alt sıralara itmek, bir zorunluluk değil, bir tercihin sonucu olarak gelişiyor. Kadın yoldaşlar, bazen parti organındaki diğer yoldaşlarla bu konuda dövüşmekten kaçındıklarından, bazen de düpedüz kendileri istemedikleri ya da önemsemediklerinden, başka türlü bir planlama geliştirmeye dahi yönelmediklerinden bu görevler son sıraya düşüyor. Pek çok durumda kendileri de, kadın özgürlük cephesindeki pratik duruşlarını, bir kadronun başarısının en son ölçütleri arasında görüyorlar. Faşist politik islamcı diktatörlük koşullarında toplumsal cinsiyet çelişkisinin bu derece keskinleştiği ve kadın özgürlük mücadelesinin dünden de farklı roller üstelenebileceği bu dönemde bile, kadın özgürlük cephesindeki görevlerini görece önemsiz sorumluluklar arasında ele alıyorlar. Böylece kendi alanlarında, kadın kitleleri karşısındaki sorumlulukların yerine getirilmesi, "kadın gündemlerinin" kıyıya köşeye itilmeden sorumluca ele alınması, "kadın gündemlerine" pozitif ayrımcılıkla özel olarak eğilinmesi konularında kavga gücü, eleştiri gücü, görev düşünme, somutlama, organın önüne koyma gücü en alt düzeyde kalıyor.
Bu görevin "kırkıncı iş" olarak yürütülemeyeceği, bu alana kadro ayrılması gerektiği tartışmaları yürüten yoldaşların, doğal olarak, kendi çalışma alanında kadın kadro yetiştirme ve esasen bu şekilde görevlendirilmek üzere aktarmaya yoğunlaşması gerekirken, kendi tezinin mantıksal sonucu, kendi fikrinin gerektirdiği tutarlı devrimci eylem buyken, böyle bir pratiğin ortaya çıkmaması neyle izah edilmeli peki? "Tek işi kadın çalışması olan kadın kadrolar" partinin çok değişik mücadele cephelerinde yetiştirilmeyecekse nerede yetiştirilecek? Değişik cephelerden kadın yoldaşlar bu sorunu önüne çekmeyecekse kim çekecek, parti veya kadın örgütü, alana aktarılacak kadroyu nereden bulacak?
O zaman, söylemi ve eylemi arasında tutarsızlık gelişen bu kadın yoldaşlara şu soruyu yöneltmek kaçınılmaz hale geliyor:
"Tek işi kadın çalışması olan" kadın kadrolar kavgasını, kadın özgürlüğü için daha fazlasını yapma koşullarına sahip olmak için mi, bu duyguyla ve bu tutkuyla mı, yoksa olabilecek en az şeyi yapma amacıyla mı veriyorsunuz? Partinin kadın özgürlük pratiğini artırması mı, sizin kadın özgürlük cephesindeki görevlerinizin azaltılması mı bu tartışmanın amacı? Bu kavga, "evet, biz bütün cephelerdeki çalışmalarımızla bu mücadeleyi ve bu mücadelenin özel örgütlerini beslemeliyiz" kavgası mı, "işi bu olanlar başının çaresine baksın" kavgası mı? "Ben bu cephede bir taşı kaldırmak istemiyorum, benim için başkaları kaldırsın" mücadelesi mi, yoksa "ben elimden geleni yapıyorum, ama yetmiyor, şu şu biçimlerde desteklenmesi lazım" mücadelesi mi?
Öncelikle sorunu doğru tarif etmemiz lazım. Kadın yoldaşların kadın özgürlük mücadelesini büyütmedeki zayıflıkları, her şeyden önce kendilerini bu cephede ortaya koyuş tarzıyla ilgilidir. Sorunu dışımızda açıklamakla varacağımız bir devrim yok. Kadın devrimi amacına bağlılık, komünist kadınlardan kuşkusuz şimdikinden farklı bir pratiği bekliyor.
Neden çifte mesai?
Daha fazla sayıda kadın yoldaşın, esasen kadın kitleleri arasında komünist çalışmayı yürütmekle görevlendirilmesine ihtiyaç var. Bu şüphe götürmez. Ancak, tartışmamız bakımından daha önemli olan soru şu: kadın özgürlük cephesinin özgün çalışma alanlarına kadın kadro aktarımı, kadın özgürlük cephesindeki görevlerin yürütülmesi için yeterli mi?
Başlıca görevi kadın kitleleri arasında çalışma yürütmek olan kadın yoldaşların sayısını artırmak bile, kadın devriminin öncü siyasal öznesinin örgütlenmesi bakımından yeterli değildir. Başka bir deyişle, farklı cephelerdeki kadın yoldaşların, çifte mesai tartışmasını, kadın özgürlük mücadelesinin görevlerini üstlenmeleri yönündeki tartışmaları, bugün bu cephedeki kadrolarımızın yetersiz olmasından kaynaklı konjonktürel bir durum olarak algılamaları başlı başına yanlıştır. Özel olarak bu cephede görevlendirilen kadın yoldaşların sayısı çok olsa, bu kadın özgürlük cephesinden siyaset yapma gücümüzü geliştirir, kitleselleşmemizin önünü açar, değişik alanlara kadın kadrolar ve savaşçılar yetiştirecek bir havuz işlevi görür ve kuşkusuz kadın özgürlük pratiğimizi, bu cephedeki siyasi etkimizi de büyütür, erkek egemen faşist sömürgeci rejim karşısında somut kazanımlar elde etmemizi sağlar. Ancak sadece bu şekilde bir kadın özneleşmesi ve iradeleşmesi, hele de kadın devriminin öncü siyasal öznesinin ideolojik, teorik, siyasal ve örgütsel olarak inşa edilmesi mümkün değildir. Komünist kadınlar bu şekilde iradeleşemez.
Günün devrimci görevleri, toplumsal mücadelenin büyütülmesi, faşist politik islamcı saray cuntasının yenilgiye uğratılmasının kritik araçları arasında milis mi var? Kadını miliste iradeleştirmek için, milis çalışmasıyla ilişkili bütün kadın yoldaşlar bir yol önerecek, arayacak, bulacak.
Kadın özgürlük cephesinin kitle çalışması ve fiili meşru mücadele ayağında kadın kadrolara mı ihtiyaç var? Her şeyden önce kadın yoldaşlar, kendi alanında bu cepheye uygun kadınlara ulaşılması, kazanılması, yetiştirilmesi çabasında olacak, bu cepheye aktarmada atak olacak, organında kavgasını verecek, çalıştığı cephede olası zayıflamaları göze alacak.
Gerek kadın özgürlük gündemli, gerekse başkaca ideolojik-teorik konularda cins bakış açısından üretimler mi gerekiyor? Kadın yoldaşlar uykudan, dinlenmeden vazgeçecek, planlamada hem disiplinli hem de pozitif ayrımcı olacak, organdaki erkek yoldaşlarla görevlerini paylaşacak, kolektif planlamanın gündemine getirecek, ama bu ihtiyacı yanıtlamanın bir yolunu bulacak.
Dönemin en önemli devrimci görevleri bağlamında kampanya mı yürütülüyor? Kadın yoldaşlar bu kampanyayı cins bakış açısıyla ele alacak, siyasal açıdan da, örgütsel açıdan da kadın özgürlük mücadelesini büyütmeye kampanyanın hangi olanakları sunabileceği üzerine düşünecek, planlamalarda hesaba katılmasını sağlayacak.
Yeni kadınlar kazanarak, örgütleyerek, parti organlarında kavga ederek, erkek yoldaşlarla mücadele ederek, kadın yoldaşlarla mücadele ederek, kısacası, kendi alanının özgünlüğünde her ne biçime denk düşüyorsa o şekilde "kadın çalışması" yaparak, çifte mesai yaparak, çifte eleştiri yaparak, çifte özeleştiri yaparak görevler hayata geçirilecek.
Kadının görev bilinci ve meşruiyet bilinci
Komünist kadınların kadın meşruiyet bilinci ile kadın görev bilinci el ele yürümeli. Talepkar, istemede cüretli, kadın özgürlük cephesinde dört başı mamur ilerleyen bir pratik beklentisini dile getiren, ancak görev çıkarmada ve görevleri hayata geçirmede zayıf bir meşruiyet bilinci de, görevleri hayata geçirmede sade, ancak alanın ihtiyacı olan kadroların, pozitif ayrımcılık uygulamalarının, pratik görevlerde atılganlığın talep edilmesinde zayıf yoldaşların görev bilinci de çalışmaların ilerletilmesinde yeterli olmuyor. Birincisi, müzmin muhalefete ve tutarsız lafazan duruşlara, ikincisi ise iç mücadele zayıflığına, kaba eşitlikçiliğe, cins eksenli bakış açısının kaybına neden oluyor.
Biz bir muhalefet grubu değiliz. Biz erkek egemen düzeni yıkmayı amaçlıyoruz. Önderlik bilinci yol açmayı gerektirir. Özneleşme iradesi tek başınalığı taşımayı gerektirir. Ama tüm bunlar da çok düşünmeyi ve çok pratikleştirmeyi gerektirir.
Komünist kadınlar, "kadınlar için bir şeyler yapmayı" yaşamsal ihtiyaç haline getirmeli. Kadınlar için ve kadınlar adına fedakarlık yapmak, risk almak, kendi özgürlüğü için kadınların özgürlüğüne adanmak, değer ölçülerini esasen kendisinin belirleyeceği, yolunu esasen kendisini açacağı, düşünsel emek vereceği, planlama yapacağı, kendi başına ve sadece kadınlar için ayakta duracağı bir çalışma olarak, bir komünist kadının genel anlamda da özneleşmesi için çok hayati.
Pek çok kadın komünist, kadınlar için ve kadınlar tarafından bir "yeni yol açılması" macerasına boylu boyunca kendini yatırmak yerine, erkeklerce şekillendirilmiş ve deneyimlenmiş, hatta yer yer de düpedüz erkek egemen olan siyaset eksenlerinin güvenli limanlarında, denenmiş yolları yürüme ve bir tür 'ebeveynlere sahip olma duygusuyla' var olmayı tercih ediyor. Kuşkusuz kadın komünistlerin devrimci mücadelenin her görevine talip olma cüreti küçümsenemez ve kendini çok değişik alanlarda ortaya koyma cesareti, kadın eksenli siyasetten uzaklaşma biçiminde algılanamaz. Ancak alışılmış olmayan, yeterince tarihsel birikim elde edilmemiş olan, büyük başarısızlıklarla sonuçlanabileceğini ya da emeğimizin ve ürettiklerimizin küçümsenmesiyle, yeterince takdir edilmemeyle karşılaşabileceğini bildiğimiz bir görev alanından kaçınma, buraya emek vermeme eğilimiyle güçlü bir mücadele geliştirmemiz şart.
Bu, komünist kadınlar bakımından farklı tipte bir cesaret sınavı. Bizim için bunu başacarak kimse yok. Kadınlar olarak, kadınlar için yürümek ve başarmak istiyor muyuz? Çabalarımızın değerini cins eksenli ölçülerle tartmaya hazır mıyız? Ödülü sadece kadınların özgürlüğü olacak görevlere talip miyiz? Güvendiğimiz erkek yoldaşların özel takdirini beklemeksizin de ömrümüzü bir şeylere yatırmaya evet mi? Buralarda kendimize yeterince cesaretli sorular sormak zorundayız.
Çifte devrim için, çifte mesaiyi, üzerinde hareket ettiğimiz, yıkmaya ve değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin bir verisi olarak ele almamız gerekiyor. İnsan tarihi kendisi yapar, ancak verili bulduğu koşullar altında. Kadınlar bakımından, çifte mesai zorunluluğu, verili koşuldan, nesnel gerçeklikten ötesi değil. Milyon kere kızsak ve öfkelensek, milyon kere kaçsak da, aynı çifte devrim ihtiyacıyla ve aynı toplumsal cinsiyet bölünmesinin, parti safları genişledikçe daha da genişleyen yansımalarıyla karşı karşıya olacağız. Çifte mesai zorunluluğunu reddetmek, kaba eşitlikçiliğin görünümlerinden biri yalnızca. Eşit olmadığımızı biliyoruz, eşit çalışarak da başaramayız. Bu gönüllü eşitsizliğin karşılığıysa özgürlük. Yani tarih bize "reddedilemez bir teklif" sunuyor. Her alanında, her cephesinde, her çarpışmasında aklımızı ve irademizi var ettiğimiz, rengimizi verdiğimiz bir toplumsal mücadele için, çifte devrim için, çifte mesaiden başka yol yoksa eğer, o zaman çifte mesai yapıp yapmamak, erkek egemen düzenin sürmesi ya da bitmesi yönünde bir tercih sorununundan ibaret. Komünist kadınların özeleştirel temelde kendi tercihlerini gözden geçirmeleri ve özgür kadın duruşunu cins mücadelesini pratikleştirme cesareti düzleminde geliştirmeleri tarihsel ve güncel bir zorunluluk.