Komünist Militan Ve Zihinsel Emek
Share on Facebook Share on Twitter

 
Diğer yazılar
 

Devrimci görevleri, politik ve örgütsel sorunları düşünme alışkanlığımız, düşünmeye zaman ayırma özelliğimiz var mı? Partinin devrimci gelişimini ya da bireysel devrimci gelişimimizi zihnimizde sıklıkla sorunlaştırıyor muyuz? Yoksa toplantılara yeterli hazırlıktan yoksun gitmek, politik kampanya süreçlerinin ayrıntılarını belirlemede tutuk kalmak, günlerimizi ve haftalarımızı plansızca geçirmek veya alanımız için örgütsel gelişim stratejisi oluşturmamak adeta rutinimiz mi olmuş? Eğer öyleyse, bütün bu ihmaller, hakikaten pratik yoğunluğumuzdan mı kaynaklanıyor?
Sorunlara yüzeysel yaklaşmak ya da yeterince düşünmeden hareket etmek noktasında yoldaşlarca kaç kez eleştirildik? Ve böylesi eleştirileri, zihinsel emek sarf etme çıtamızı yükselterek mi yanıtladık? Peki, zihinsel emeğimizin yoğunluğu ile devrimci bilincimizin gelişkinliği arasında bir orantı bulunduğunun farkında mıyız?
Biliyoruz, leninist parti kavramının kurucu tarihsel öğelerinin başında, işçi sınıfına devrimci bilincin dışarıdan taşınacağı fikri gelir. Buradaki "dışarıdan" vurgusu, işçi sınıfının devrimcileşmesinin ancak işçi-patron karşıtlığının dışına çıkmakla, işçinin ekonomik-sendikal mücadelesinin ötesine geçmekle, tüm toplumsal sorunların bilincini biriktirmekle mümkün olabileceğini anlatır. Fakat "dışarıdan"lık, aynı zamanda, partili öncü devrimciler bölüğünün işçi sınıfının geniş yığınlarının bilincini devrimcileştirmekteki katalizör rolüne de atıf yapar. Bir başka ifadeyle, komünist parti aracılığıyla devrimci sınıf bilincini edinen işçi sınıfı, "kendiliğinden sınıf" düzeyinden "kendisi için sınıf" düzeyine yükselmiş olur.
Demektir ki, işçi sınıfının devrimci bilincini düşüncesinde ve pratiğinde cisimleştiren komünist militan için, düşünmek, anlamlandırmak ve amaçlandırmak, aydınlanmak ve aydınlatmak devrimci varoluş tarzının oluşturucu unsurlarıdır. Öyle olmak zorundadır, çünkü bilinç, her şeyden önce, zihinsel aktiviteyle ve düşünme gücüyle, düşüncelerden temellenen ideolojik görüşlerle kendini var eder. Buradan bakıldığında Lenin'in "devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz" sözü, komünist partinin varoluş gereklerinin yanı sıra, komünist militanın varoluş gerekleri açısından da, yani onun zihinsel emek harcama, düşünme ve sorgulama, eylemini anlamlandırma disiplini açısından da yorumlanabilir.
Anlamak, kavramak, sorgulamak, eleştirmek, özeleştiri yapmak, sorunlaştırmak, çözümlemek, çözüm üretmek, planlamak, öneri sunmak, öngörüde bulunmak, tasavvur etmek, fikir oluşturmak... Etkin ve yaratıcı bir devrimci çalışmanın, komünist militanın kolektif etkin şekillenişinin ifadesi olan bu edimlerin tamamı "düşünmek" kapsamındadır. Kolektif etkin birey dünyadaki ve bölgedeki, Türkiye ve Kürdistan'daki olaylar üzerine, devrimci görevleri ve sorumlulukları üzerine, politik ve örgütsel meseleler üzerine, partinin gelişim ihtiyaçları üzerine, kendi bireysel gelişim sorunları üzerine düşünerek eyler.
Öyleyse denilebilir ki, "düşünmek", komünist bireye içkin bir niteliktir. Ve dahası, onun için başlı başına bir eylemdir. Kapitalizm, kar üretiminin ve devlet yönetiminin gereklerinin ötesinde, bireyin zihinsel kapasitesine öğretilmişliklerle sınır çeker, emekçinin düşünme yetisini tek yanlı kılar ve köreltir. Komünizm ise, tam tersine, düşünme yetisini vurulduğu tüm zincirlerden kurtarır, emekçinin zihinsel gelişim kapasitesini sonsuzlaştırır. Komünist militan bunu öncelikle kendi eyleminde gerçekleştirmeye yönelen bireydir. Bundan dolayıdır ki devrimcilik, düşünmeyi, kavramayı, sorgulamayı, eleştirmeyi ve tasarlamayı içermediği ölçüde anlam yitimine uğrar. Düşüncesiz pratik ya da bilinçsiz hareket, verili koşullara öznel devrimci müdahalenin zayıflığı ve zaafı, öznenin kendi gelişimini yönetmede sürüklendiği kendiliğindencilik girdabı, hatta devrimci özneleşmenin içsel sınırlılığıdır.
Devrimci faaliyette zihinsel emek, savaştaki karargah çalışmasıyla özdeştir. Politik mücadelede ve örgütlenme pratiğinde her ciddi başarı, hem kolektif hem de bireysel düzlemlerde, zihinsel emeği, karargah çalışmasını, masabaşı üretkenliğini şart koşar. Zihinsel emeğin konusu bir toplantı hazırlığı, kampanya takvimlendirmesi, rapor yazımı, örgütsel gelişim stratejisi oluşturulması, güncel kadro ve örgüt sorunlarının çözümlenmesi ya da günün-haftanın-ayın planlanması olabilir. Zihindeki karargah şehirlerarası bir otobüs yolculuğunda da kurulabilir, küçük bir kafeterya sandalyesinde otururken veya hapishane hücresinde volta atarken de. Düşünsel yoğunlaşmanın bir masanın başında bilgisayar ya da kağıt-kalem aracılığıyla yazılı çalışmaya bağlanması kuşkusuz en verimlisidir. Her halükarda meselenin özü, düşünmeyi görev edinmemiz ve buna yeterince fırsat yaratmamızdır.
Organ toplantılarına gündemler üzerine önceden düşünerek, yazılı hazırlık yaparak mı katılıyoruz? Yoksa iş yoğunluğundan toplantı hazırlığına fırsat bulamayıp, değerlendirme ve önerilerimizi toplantı anlarında mı üretiyoruz? İlk soruya değil de ikincisine evet diyorsak, toplantıların uzunluğundan, tartışmaların kısırlığından, ayrıntıların düşünülmeyişinden, sorunların karara bağlanamayışından şikayetlenmeye hiç hakkımız yok demektir. Çünkü organımızda böyle bir toplantı tablosu ortaya çıkıyorsa, bunda bizim düşünsel hazırlıksızlığımızın da rol oynadığı açıktır. Oysa yazılı ön hazırlık yapılarak ve gündemler üzerine önceden fikir oluşturularak gidilen toplantıların, genellikle tartışma, analiz ve çözüm gücü daha fazla, politik-örgütsel çalışmaya kattıkları nitelik çok daha yüksek olur.
Rapor yazmayı rutin bir örgütsel prosedürün yerine getirilmesi olarak mı kavrıyoruz? Ya da sadece üst organın etkin denetimi için bir araç sunma görevi mi sayıyoruz? Bu rutinlik ve darlık içinde yürütülen bir rapor çalışması, gerek organ bütünü gerekse organ sekreteri açısından, alanda devrimci faaliyetin sorunlarını incelemeye ve gelişim yollarını keşfetmeye hizmet etmez. Hatta rapor sorularının yorum gerektiren bazılarına, herhangi bir zihinsel emek harcamaksızın "evet-hayır"lı cevaplar vermekle yetinildiğini görmek, ne yazık ki şaşırtıcı olmaz. Oysa hazırlayacağımız örgütsel raporu, alanımızdaki devrimci faaliyetin bizzat dönemsel değerlendirmesini yapacağımız, sorunlarını bütünlüklü olarak inceleyeceğimiz, öncelikli ihtiyaçlarını saptayacağımız ve gelişme imkanlarını bulacağımız bir düşünsel yoğunlaşma aracına dönüştürdüğümüzde, onu ancak böyle ele aldığımızda, raporun tam olarak devrimci bir rol oynamasını sağlayabiliriz. Rapor yazımını kendi politik-örgütsel faaliyetimizi daha nitelikli kılmanın bir basamağı yapmamız, rapora harcadığımız zihinsel emeği artırmamızla mümkün olur.
Zamanında okunmayan yayınlar, başlanıp hemen bırakılan okuma listeleri bizim için olağanlaştı mı? İş yoğunluğumuz nedeniyle kitap okumaya zaman ayıramamaktan yakınıyoruz birçoğumuz. Hatta belki, parti yayınlarını düzenli takip etmeye fırsat bulamadığını söyleyenlerimiz var. Peki öyleyse, ideolojik ve örgütsel gıdamızı hangi kolektif kaynaktan alıyoruz, teorik ve politik ufkumuzu nasıl genişletiyoruz? Alanımızda parti çizgisini uygulamanın, parti politikalarını hayata geçirmenin yol ve yöntemlerine dair ne zaman kafa yoruyoruz? Pratik iş çokluğundan okumaya zaman bulamadığını söylemek, aslında çoğu örnekte, "düşünmeden iş yapıyorum" demekle eşanlamlıdır. Zira bu, kafa emekçiliğinden kaçınma, ezberle ve kulak dolgunluğuyla, yani düşünmeden hareket etme, dahası bu zayıflığı giderme ihtiyacı bile hissetmeme halinin bir dışavurumudur.
Planlı-hedefli çalışma özelliğimiz olduğunu iddia ediyoruz, ama organımızın bir örgütsel gelişim stratejisi yok. Yazdığımız raporda, hem planlamada öncelikleri tespit etme başarısından, ama hem de iş yoğunluğundan kaynaklı aksayan önemli görevlerden bahsediyoruz. Ya da organ sekreteri olarak bireysel düzlemde ne kadar süreyi kapsayan planlar yaptığımız sorulduğunda, organın şu kadar süreyi gören planları var diye cevap veriyoruz. Hakikaten planlı çalışıyor muyuz? Plan, zaman ve mekan ölçeğinde, somut bir amaca bağlı olarak, eldeki kuvvetlerden, araçlardan ve imkanlardan en iyi şekilde yararlanan bir hareketi düşünmektir. Yani planlama, başlı başına bir düşünsel eylemdir, somut olarak gerçekleşmesi istenen hareketin önceden soyut olarak zihinde kurgulanmasıdır.
Bir işi planlamak için en başta amaç açıklığına, neyi niçin yapacağınızın bilincine sahip olmalısınız. Amacı düşünmek, amaca varılacak yolu düşünmenin de başlangıç noktasıdır. Ardından analiz etmelisiniz. İşin bilgisine ve gereklerine, işi yapacak kuvvetlerin özelliklerine, karşıt kuvvetlerin durumuna, hazır ve potansiyel imkanlara zihnen hakim olmalısınız. Öncelikler sıralaması yapmalı, işin olmazsa olmazlarını ve ihmal edilebilir yönlerini hesaplamalısınız. Bunlara bağlı olarak da, işin mekanını, yürütülüş biçimlerini, kadrolarını ve yardımcılarını, teknik araç ve gereçlerini, mali kaynaklarını ve elbette zamanını saptamalısınız. Bu kısa tanımlamadan hemen görüleceği gibi, planlama bir düşünsel yoğunlaşma sahasıdır ve düşünme tembelliğine ya da ihmalkarlığına tahammül göstermez. Örneğin, işin amaçla bağıntısını yeterince düşünmemek, gelecek görüş açısından yoksunlukla günü kurtarmaya ama geleceği kaybetmeye yol açacaktır. Analiz ihmal edildiğinde, bazen devrimci bir cezalandırma eyleminin yüz tane basın açıklamasından daha değerli olduğu ve bazen de politik refleks için bir basın açıklamasının büyük değer taşıdığı kavranamayacaktır. Ya da öncelik sıralaması düşünülmeksizin yürütülen örgütsel çalışma, büyük bir devrimci enerji ortaya konulmasına rağmen, karmaşa halinde verimsiz ve sonuçsuz bir koşuşturmacaya dönüşecektir. Komünist militanın politik-örgütsel çalışmasında en önemli zaaflardan biri, devrimci kendiliğindenciliğin bireysel bir tezahürü, birkaç günden daha ötesinin görülememesi, aslında bunun düşünülmemesidir.
Mesela, bir mitinge katılım örgütlemekten sorumluyuz. Ama miting alanında kuvvetlerimiz dağınıksa ve düzenleyici görevlendirmeler yapılmamışsa, sloganlarımız belirlenmemişse ya da pankartlarımız baştan savma hazırlanmışsa, bundan çıkarılabilecek başlıca sonuç, devrimci iş planlamasında eksiklik yaşadığımız, işin gerekleri üzerine yeterince düşünmediğimizdir. Aynı türden sorunlar, bir politik askeri eylem veya bir politik yayın çalışması için de pekala geçerli olabilir. Hedefin niteliğinin, istihbaratın, eylem için en elverişli yöntemin ve taktiğin, çekilme alternatiflerinin ayrıntılı düşünülmediği bir politik askeri hareket veya partinin politik önceliklerinin, yazı konusu seçiminin, tashih işlerinin, görsel çekiciliğin derinlemesine düşünülmediği bir politik dergi yayını, sanki kadermişçesine, zihinsel emek yetmezliğiyle malul ve başarı çıtası son derece düşük sonuçlarla yüz yüze gelecektir.
Devrimci çalışma, "şimdi"nin verili nesnelliğine değiştirici pratik müdahalede bulunmaktır. Şimdiki durum geçmişin koşullarından ve içerdiği olasılıklardan doğar, geleceğin koşullarını ve olasılıklarını da belirleyip içinde taşır. Bunun üzerine düşünmek, başarılı değiştirici pratiğin, harekete bilinçli yön vermenin ön koşuludur. Düşünmeden bakan, "şimdi"yi, hareketli bir film gibi değil, çeşitli gelişmelerle bağlantıları içinde değil, öncesi ve sonrasıyla beraber değil, içerdiği devrimci imkanlar bağlamında değil, sadece donmuş bir fotoğraf karesinin neredeyse kımıldatılamazlığı olarak görür.
Zihinsel devrimci emek komünist militanın öznelik bilinciyle, faaliyetini bilinçli ve iradi yönetmesiyle doğrudan ilişkilidir. Düşünme tembelliğinin, kafa emekçiliğinde zayıflığın devrimci çalışmadaki karşılığı ise yüzeysellik, verimsizlik, tıkanıklık, konum kaybıdır. Yeterince düşünmeden, ezbere ve karadüzen hareket etme alışkanlığı kaçınılabilir hataların önlenememesinin, çözülebilir sorunların çözümsüz kalmasının başlıca nedenlerinden biridir.
Komünist militan, eğer düşünme alışkanlığı zayıfsa, iradi bir çabayla düşünme alışkanlığı kazanmaya yönelmelidir. Kendini disipline ederek ve hatta bazen belki kendini zorlayarak, okumak ve okunan üzerine kafa yormak, zaman ayırıp toplantı hazırlığı yapmak, güncel politik gelişmeleri düzenli izleyip yorumlamak, omuzlanan devrimci görevin nasıl daha iyi yerine getirilebileceğini sorunlaştırmak ya da oturup bir haftayı ayrıntılarıyla planlamak, böyle bir iradi yönelimin ilk adımları olabilir. Bu sayede her yoldaş, düşünce gücünün ve alışkanlığının içine işlediği devrimci pratiğin engel tanımazlığını fazlasıyla sınayabilir.

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Komünist Militan Ve Zihinsel Emek
fc Share on Twitter

 

Devrimci görevleri, politik ve örgütsel sorunları düşünme alışkanlığımız, düşünmeye zaman ayırma özelliğimiz var mı? Partinin devrimci gelişimini ya da bireysel devrimci gelişimimizi zihnimizde sıklıkla sorunlaştırıyor muyuz? Yoksa toplantılara yeterli hazırlıktan yoksun gitmek, politik kampanya süreçlerinin ayrıntılarını belirlemede tutuk kalmak, günlerimizi ve haftalarımızı plansızca geçirmek veya alanımız için örgütsel gelişim stratejisi oluşturmamak adeta rutinimiz mi olmuş? Eğer öyleyse, bütün bu ihmaller, hakikaten pratik yoğunluğumuzdan mı kaynaklanıyor?
Sorunlara yüzeysel yaklaşmak ya da yeterince düşünmeden hareket etmek noktasında yoldaşlarca kaç kez eleştirildik? Ve böylesi eleştirileri, zihinsel emek sarf etme çıtamızı yükselterek mi yanıtladık? Peki, zihinsel emeğimizin yoğunluğu ile devrimci bilincimizin gelişkinliği arasında bir orantı bulunduğunun farkında mıyız?
Biliyoruz, leninist parti kavramının kurucu tarihsel öğelerinin başında, işçi sınıfına devrimci bilincin dışarıdan taşınacağı fikri gelir. Buradaki "dışarıdan" vurgusu, işçi sınıfının devrimcileşmesinin ancak işçi-patron karşıtlığının dışına çıkmakla, işçinin ekonomik-sendikal mücadelesinin ötesine geçmekle, tüm toplumsal sorunların bilincini biriktirmekle mümkün olabileceğini anlatır. Fakat "dışarıdan"lık, aynı zamanda, partili öncü devrimciler bölüğünün işçi sınıfının geniş yığınlarının bilincini devrimcileştirmekteki katalizör rolüne de atıf yapar. Bir başka ifadeyle, komünist parti aracılığıyla devrimci sınıf bilincini edinen işçi sınıfı, "kendiliğinden sınıf" düzeyinden "kendisi için sınıf" düzeyine yükselmiş olur.
Demektir ki, işçi sınıfının devrimci bilincini düşüncesinde ve pratiğinde cisimleştiren komünist militan için, düşünmek, anlamlandırmak ve amaçlandırmak, aydınlanmak ve aydınlatmak devrimci varoluş tarzının oluşturucu unsurlarıdır. Öyle olmak zorundadır, çünkü bilinç, her şeyden önce, zihinsel aktiviteyle ve düşünme gücüyle, düşüncelerden temellenen ideolojik görüşlerle kendini var eder. Buradan bakıldığında Lenin'in "devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz" sözü, komünist partinin varoluş gereklerinin yanı sıra, komünist militanın varoluş gerekleri açısından da, yani onun zihinsel emek harcama, düşünme ve sorgulama, eylemini anlamlandırma disiplini açısından da yorumlanabilir.
Anlamak, kavramak, sorgulamak, eleştirmek, özeleştiri yapmak, sorunlaştırmak, çözümlemek, çözüm üretmek, planlamak, öneri sunmak, öngörüde bulunmak, tasavvur etmek, fikir oluşturmak... Etkin ve yaratıcı bir devrimci çalışmanın, komünist militanın kolektif etkin şekillenişinin ifadesi olan bu edimlerin tamamı "düşünmek" kapsamındadır. Kolektif etkin birey dünyadaki ve bölgedeki, Türkiye ve Kürdistan'daki olaylar üzerine, devrimci görevleri ve sorumlulukları üzerine, politik ve örgütsel meseleler üzerine, partinin gelişim ihtiyaçları üzerine, kendi bireysel gelişim sorunları üzerine düşünerek eyler.
Öyleyse denilebilir ki, "düşünmek", komünist bireye içkin bir niteliktir. Ve dahası, onun için başlı başına bir eylemdir. Kapitalizm, kar üretiminin ve devlet yönetiminin gereklerinin ötesinde, bireyin zihinsel kapasitesine öğretilmişliklerle sınır çeker, emekçinin düşünme yetisini tek yanlı kılar ve köreltir. Komünizm ise, tam tersine, düşünme yetisini vurulduğu tüm zincirlerden kurtarır, emekçinin zihinsel gelişim kapasitesini sonsuzlaştırır. Komünist militan bunu öncelikle kendi eyleminde gerçekleştirmeye yönelen bireydir. Bundan dolayıdır ki devrimcilik, düşünmeyi, kavramayı, sorgulamayı, eleştirmeyi ve tasarlamayı içermediği ölçüde anlam yitimine uğrar. Düşüncesiz pratik ya da bilinçsiz hareket, verili koşullara öznel devrimci müdahalenin zayıflığı ve zaafı, öznenin kendi gelişimini yönetmede sürüklendiği kendiliğindencilik girdabı, hatta devrimci özneleşmenin içsel sınırlılığıdır.
Devrimci faaliyette zihinsel emek, savaştaki karargah çalışmasıyla özdeştir. Politik mücadelede ve örgütlenme pratiğinde her ciddi başarı, hem kolektif hem de bireysel düzlemlerde, zihinsel emeği, karargah çalışmasını, masabaşı üretkenliğini şart koşar. Zihinsel emeğin konusu bir toplantı hazırlığı, kampanya takvimlendirmesi, rapor yazımı, örgütsel gelişim stratejisi oluşturulması, güncel kadro ve örgüt sorunlarının çözümlenmesi ya da günün-haftanın-ayın planlanması olabilir. Zihindeki karargah şehirlerarası bir otobüs yolculuğunda da kurulabilir, küçük bir kafeterya sandalyesinde otururken veya hapishane hücresinde volta atarken de. Düşünsel yoğunlaşmanın bir masanın başında bilgisayar ya da kağıt-kalem aracılığıyla yazılı çalışmaya bağlanması kuşkusuz en verimlisidir. Her halükarda meselenin özü, düşünmeyi görev edinmemiz ve buna yeterince fırsat yaratmamızdır.
Organ toplantılarına gündemler üzerine önceden düşünerek, yazılı hazırlık yaparak mı katılıyoruz? Yoksa iş yoğunluğundan toplantı hazırlığına fırsat bulamayıp, değerlendirme ve önerilerimizi toplantı anlarında mı üretiyoruz? İlk soruya değil de ikincisine evet diyorsak, toplantıların uzunluğundan, tartışmaların kısırlığından, ayrıntıların düşünülmeyişinden, sorunların karara bağlanamayışından şikayetlenmeye hiç hakkımız yok demektir. Çünkü organımızda böyle bir toplantı tablosu ortaya çıkıyorsa, bunda bizim düşünsel hazırlıksızlığımızın da rol oynadığı açıktır. Oysa yazılı ön hazırlık yapılarak ve gündemler üzerine önceden fikir oluşturularak gidilen toplantıların, genellikle tartışma, analiz ve çözüm gücü daha fazla, politik-örgütsel çalışmaya kattıkları nitelik çok daha yüksek olur.
Rapor yazmayı rutin bir örgütsel prosedürün yerine getirilmesi olarak mı kavrıyoruz? Ya da sadece üst organın etkin denetimi için bir araç sunma görevi mi sayıyoruz? Bu rutinlik ve darlık içinde yürütülen bir rapor çalışması, gerek organ bütünü gerekse organ sekreteri açısından, alanda devrimci faaliyetin sorunlarını incelemeye ve gelişim yollarını keşfetmeye hizmet etmez. Hatta rapor sorularının yorum gerektiren bazılarına, herhangi bir zihinsel emek harcamaksızın "evet-hayır"lı cevaplar vermekle yetinildiğini görmek, ne yazık ki şaşırtıcı olmaz. Oysa hazırlayacağımız örgütsel raporu, alanımızdaki devrimci faaliyetin bizzat dönemsel değerlendirmesini yapacağımız, sorunlarını bütünlüklü olarak inceleyeceğimiz, öncelikli ihtiyaçlarını saptayacağımız ve gelişme imkanlarını bulacağımız bir düşünsel yoğunlaşma aracına dönüştürdüğümüzde, onu ancak böyle ele aldığımızda, raporun tam olarak devrimci bir rol oynamasını sağlayabiliriz. Rapor yazımını kendi politik-örgütsel faaliyetimizi daha nitelikli kılmanın bir basamağı yapmamız, rapora harcadığımız zihinsel emeği artırmamızla mümkün olur.
Zamanında okunmayan yayınlar, başlanıp hemen bırakılan okuma listeleri bizim için olağanlaştı mı? İş yoğunluğumuz nedeniyle kitap okumaya zaman ayıramamaktan yakınıyoruz birçoğumuz. Hatta belki, parti yayınlarını düzenli takip etmeye fırsat bulamadığını söyleyenlerimiz var. Peki öyleyse, ideolojik ve örgütsel gıdamızı hangi kolektif kaynaktan alıyoruz, teorik ve politik ufkumuzu nasıl genişletiyoruz? Alanımızda parti çizgisini uygulamanın, parti politikalarını hayata geçirmenin yol ve yöntemlerine dair ne zaman kafa yoruyoruz? Pratik iş çokluğundan okumaya zaman bulamadığını söylemek, aslında çoğu örnekte, "düşünmeden iş yapıyorum" demekle eşanlamlıdır. Zira bu, kafa emekçiliğinden kaçınma, ezberle ve kulak dolgunluğuyla, yani düşünmeden hareket etme, dahası bu zayıflığı giderme ihtiyacı bile hissetmeme halinin bir dışavurumudur.
Planlı-hedefli çalışma özelliğimiz olduğunu iddia ediyoruz, ama organımızın bir örgütsel gelişim stratejisi yok. Yazdığımız raporda, hem planlamada öncelikleri tespit etme başarısından, ama hem de iş yoğunluğundan kaynaklı aksayan önemli görevlerden bahsediyoruz. Ya da organ sekreteri olarak bireysel düzlemde ne kadar süreyi kapsayan planlar yaptığımız sorulduğunda, organın şu kadar süreyi gören planları var diye cevap veriyoruz. Hakikaten planlı çalışıyor muyuz? Plan, zaman ve mekan ölçeğinde, somut bir amaca bağlı olarak, eldeki kuvvetlerden, araçlardan ve imkanlardan en iyi şekilde yararlanan bir hareketi düşünmektir. Yani planlama, başlı başına bir düşünsel eylemdir, somut olarak gerçekleşmesi istenen hareketin önceden soyut olarak zihinde kurgulanmasıdır.
Bir işi planlamak için en başta amaç açıklığına, neyi niçin yapacağınızın bilincine sahip olmalısınız. Amacı düşünmek, amaca varılacak yolu düşünmenin de başlangıç noktasıdır. Ardından analiz etmelisiniz. İşin bilgisine ve gereklerine, işi yapacak kuvvetlerin özelliklerine, karşıt kuvvetlerin durumuna, hazır ve potansiyel imkanlara zihnen hakim olmalısınız. Öncelikler sıralaması yapmalı, işin olmazsa olmazlarını ve ihmal edilebilir yönlerini hesaplamalısınız. Bunlara bağlı olarak da, işin mekanını, yürütülüş biçimlerini, kadrolarını ve yardımcılarını, teknik araç ve gereçlerini, mali kaynaklarını ve elbette zamanını saptamalısınız. Bu kısa tanımlamadan hemen görüleceği gibi, planlama bir düşünsel yoğunlaşma sahasıdır ve düşünme tembelliğine ya da ihmalkarlığına tahammül göstermez. Örneğin, işin amaçla bağıntısını yeterince düşünmemek, gelecek görüş açısından yoksunlukla günü kurtarmaya ama geleceği kaybetmeye yol açacaktır. Analiz ihmal edildiğinde, bazen devrimci bir cezalandırma eyleminin yüz tane basın açıklamasından daha değerli olduğu ve bazen de politik refleks için bir basın açıklamasının büyük değer taşıdığı kavranamayacaktır. Ya da öncelik sıralaması düşünülmeksizin yürütülen örgütsel çalışma, büyük bir devrimci enerji ortaya konulmasına rağmen, karmaşa halinde verimsiz ve sonuçsuz bir koşuşturmacaya dönüşecektir. Komünist militanın politik-örgütsel çalışmasında en önemli zaaflardan biri, devrimci kendiliğindenciliğin bireysel bir tezahürü, birkaç günden daha ötesinin görülememesi, aslında bunun düşünülmemesidir.
Mesela, bir mitinge katılım örgütlemekten sorumluyuz. Ama miting alanında kuvvetlerimiz dağınıksa ve düzenleyici görevlendirmeler yapılmamışsa, sloganlarımız belirlenmemişse ya da pankartlarımız baştan savma hazırlanmışsa, bundan çıkarılabilecek başlıca sonuç, devrimci iş planlamasında eksiklik yaşadığımız, işin gerekleri üzerine yeterince düşünmediğimizdir. Aynı türden sorunlar, bir politik askeri eylem veya bir politik yayın çalışması için de pekala geçerli olabilir. Hedefin niteliğinin, istihbaratın, eylem için en elverişli yöntemin ve taktiğin, çekilme alternatiflerinin ayrıntılı düşünülmediği bir politik askeri hareket veya partinin politik önceliklerinin, yazı konusu seçiminin, tashih işlerinin, görsel çekiciliğin derinlemesine düşünülmediği bir politik dergi yayını, sanki kadermişçesine, zihinsel emek yetmezliğiyle malul ve başarı çıtası son derece düşük sonuçlarla yüz yüze gelecektir.
Devrimci çalışma, "şimdi"nin verili nesnelliğine değiştirici pratik müdahalede bulunmaktır. Şimdiki durum geçmişin koşullarından ve içerdiği olasılıklardan doğar, geleceğin koşullarını ve olasılıklarını da belirleyip içinde taşır. Bunun üzerine düşünmek, başarılı değiştirici pratiğin, harekete bilinçli yön vermenin ön koşuludur. Düşünmeden bakan, "şimdi"yi, hareketli bir film gibi değil, çeşitli gelişmelerle bağlantıları içinde değil, öncesi ve sonrasıyla beraber değil, içerdiği devrimci imkanlar bağlamında değil, sadece donmuş bir fotoğraf karesinin neredeyse kımıldatılamazlığı olarak görür.
Zihinsel devrimci emek komünist militanın öznelik bilinciyle, faaliyetini bilinçli ve iradi yönetmesiyle doğrudan ilişkilidir. Düşünme tembelliğinin, kafa emekçiliğinde zayıflığın devrimci çalışmadaki karşılığı ise yüzeysellik, verimsizlik, tıkanıklık, konum kaybıdır. Yeterince düşünmeden, ezbere ve karadüzen hareket etme alışkanlığı kaçınılabilir hataların önlenememesinin, çözülebilir sorunların çözümsüz kalmasının başlıca nedenlerinden biridir.
Komünist militan, eğer düşünme alışkanlığı zayıfsa, iradi bir çabayla düşünme alışkanlığı kazanmaya yönelmelidir. Kendini disipline ederek ve hatta bazen belki kendini zorlayarak, okumak ve okunan üzerine kafa yormak, zaman ayırıp toplantı hazırlığı yapmak, güncel politik gelişmeleri düzenli izleyip yorumlamak, omuzlanan devrimci görevin nasıl daha iyi yerine getirilebileceğini sorunlaştırmak ya da oturup bir haftayı ayrıntılarıyla planlamak, böyle bir iradi yönelimin ilk adımları olabilir. Bu sayede her yoldaş, düşünce gücünün ve alışkanlığının içine işlediği devrimci pratiğin engel tanımazlığını fazlasıyla sınayabilir.