Kadınlar Faşist Erkek Egemenliğin Cinsel Şiddetine İsyan Etti
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

Enternasyonal Bülten / Sayı 198 / Mayıs 2019

Kadın düşmanı politikalar erkek egemen faşist iktidarın karakteristik özelliklerinden biri. Faşist rejim yoğun bir gündemle her gün ülkenin dört bir yanında kadınlara saldırıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin reddedilmesinden kadınların nafaka hakkının gasbına, şiddetten koruyan yasa 6284'ün kaldırılmasından zorunlu aile arabuluculuğuna kadar uzanan kadınların yıllarca mücadele ederek kazandığı haklarını elinden almaya çalışıyor. Ancak kadınlar isyanlarıyla tüm bu baskının karşısına dikildiler.
Erdoğan diktatörlüğünün faşist baskı koşulları altında bu yıl 8 Mart'ı bir kez daha direniş gününe çeviren kadınlar son yıllarda geriye çekilen kitle hareketinin süreğen, direngen ve öncü kolu olmaya devam etti. 8 Mart'ta sosyalist kadınların ilk kez adım attığı "kadın grevi" pratiği gelecek seneler için önemli bir tecrübe olurken kadınların politik eylem sürekliliği açısından sadece kadın gündemlerine değil tüm genel politik gündemlere dair de söz söylediği ve eyleme geçtiğinin bir göstergesi oldu.
Yine 1 Mayıs'ta kadın aklının eylem gücü, kadınların taleplerinin en yüksek sesle duyulmasını sağladı. Bu yıl kadınlar, ekonomik kriz karşısında esnek ve güvencesi çalışmaya itilerek işte ve evde maruz kaldıkları iş gücü sömürüsünü, Leyla Güven'in başlattığı ve binlerce tutsağın katılımıyla büyüyen açlık grevini, çok daha yakıcı hale gelen cinsel özgürlük taleplerini ve kadınlara ve çocuklara yönelik şiddete karşı kadın adaleti mücadelelerini 1 Mayıs meydanlarına taşıdılar.
31 Mart yerel seçimlerinden sonra yaşanan politik krizde İstanbul'da sokağa çıkan binlerce insan faşizmin tüm kaba şiddetine karşın kitle hareketini mezar sessizliğine büründüremediğini bir kez daha göstermişken hemen bunun ardından Nisan ayı içerisinde arka arkaya gerçekleşen kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve cinsel şiddet yine kadınların sokakta kitlesel tepkisiyle karşılandı.
İstanbul Küçükçekmece'deki Kanarya Mahallesi'nde 23 Nisan'da 5 yaşında bir çocuğun cinsel istismara maruz kalması ise kitlelerde bir öfke patlamasına dönüştü. Cinsel şiddete uğrayan çocuk hastaneye1 kaldırılırken Kanarya mahallesinin emekçi halkı kadınların öncülüğünde sokağa döküldü. Karakol önüne giden aile ve mahallelinin polisin saldırısına maruz kaldı. Hemen ardından devlet medyaya olayla ilgili yayın yasağı2 getirdi. Yapılan eylemler sonucu tecavüzcü yakalanırken mahallede bulunan kadın örgütleri linç ve ırkçı bir hareketin yaşanmaması için kitle içinde bilinçlendirme çalışması yürüttü. 4 gün süren eylemlerde özellikle kendilerine bu dönemin politik mücadele gündemi olarak kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarına karşı kadın adaletini sağlama görevini biçen sosyalist kadınlar mahalle halkına politik hedef gösterme, adalet taleplerini somutlama ve eylemleri fiili meşru bir çizgiye çekme açısından aktif bir rol oynadılar.
İstanbul'daki bu korkunç olaydan sonra Türkiye'nin pek çok şehrinde de kadın kitle örgütleri eylemler düzenledi. Eylemlerde "Çocuk istismarına ses çıkar", "Bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundasın", Tacize, tecavüze, isyan", "Ak'lama yargıla, faili tutukla", "Ensar rejimini yıkacağız" ve "Ben susmayacağım sen utanacaksın" gib dövizler taşındı. Kadınlar yine eylemler boyunca "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz", "Jin jiyan Azadi", "Çocuk susar sen susma","Tecavüzcü devlet hesap verecek" ve "Failleri değil, mağdurları koru" sloganları attı.
Peki bu öfke patlamasına neden olan neydi? Bu artarak biriken bir toplumsal hafıza sorunudur aynı zamanda. AKP 'nin örgütlediği toplumsal çürümenin bazı istatistiklerine bakalım. Türkiye'de son 10 yılda çocuk istismarı yüzde 700 artış gösterdi. Ülkedeki her 4 tecavüz davasından biri çocuklara ilişkin. Yargı organları taciz ve tecavüz failleri ile şiddet uygulayan erkeklere karşı etkin ve adil bir soruşturma yürütmüyor ve failler adeta cezasızlıkla korunuyor. Türkiye'de kadınların yüzde 26'sı 18 yaşından önce evlendiriliyor, yüzde 10'u ilk çocuğunu 18 yaşından önce doğuruyor. Son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu evlendirildi. Türkiye, çocuklara karşı cinsel istismar, taciz ve tecavüz olaylarında dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Yılda ortalama 8 bin çocuk istismara uğruyor. Bu cinsel istismar vakaları, çocuklar üzerinde bilişsel, duygusal, fiziksel ve sosyal açıdan çeşitli etkiler bırakarak toplumun tümünü ve geleceğini etkiliyor.
Kadın hareketi son dönemde çocuğun üstün yararı ile gelişme hakkını yok sayan 'evlilik affı' adı altında anılan aslında 'çocuk istismarı yasa tasarısı' olan tasarıdan vazgeçirme mücadelesini yükseltmişti. Bu yasa tasasrısı ve yandaş medyanın dili ile çocuk istismarını meşrulaştırılıp, süreklileştirilmesini olağanlaştırmaktadır. Çürüryen politikleşmiş adalet sisteminin verdiği kararların aksine cinsel istismarda cebir, şiddet ve rıza tartışması yapılamaz. Meseleye ancak çocuğun rızası değil bir yetişkinin istismarı gözüyle bakılarak adalet sağlanabilir. Adalet sisteminin istismarcıları koruma değil, çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı, katılım hakkı, güvenli bir ortamda büyüme hakkı gibi yükümlülükleri vardır. Ve kadınların mücadeleleriyle bunu her bir durum için koparıp almaları gerekmektedir. Çocuk ve kadın haklarını değil tecavüzcülere dönük 'saygın tutum- iyi hal indirimi'ni önceleyen erkek devlete ve erkek adalete karşı kadınlar politik bir kitle mücadelesi yürütürken öz savunma dahil tüm araç ve biçimleri kendi deneyimleriyle geliştiriyor ve kendi tarihlerini yazıyorlar. Faşizmin ağır politik atmosferinde gelecek için bir umut varsa o da direniştedir. Faşizmi yıkacak olan da bu umudun büyümesidir ve kadınlar bugün bu rolü oynamaktadır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Kadınlar Faşist Erkek Egemenliğin Cinsel Şiddetine İsyan Etti
fc Share on Twitter
 

 

Enternasyonal Bülten / Sayı 198 / Mayıs 2019

Kadın düşmanı politikalar erkek egemen faşist iktidarın karakteristik özelliklerinden biri. Faşist rejim yoğun bir gündemle her gün ülkenin dört bir yanında kadınlara saldırıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin reddedilmesinden kadınların nafaka hakkının gasbına, şiddetten koruyan yasa 6284'ün kaldırılmasından zorunlu aile arabuluculuğuna kadar uzanan kadınların yıllarca mücadele ederek kazandığı haklarını elinden almaya çalışıyor. Ancak kadınlar isyanlarıyla tüm bu baskının karşısına dikildiler.
Erdoğan diktatörlüğünün faşist baskı koşulları altında bu yıl 8 Mart'ı bir kez daha direniş gününe çeviren kadınlar son yıllarda geriye çekilen kitle hareketinin süreğen, direngen ve öncü kolu olmaya devam etti. 8 Mart'ta sosyalist kadınların ilk kez adım attığı "kadın grevi" pratiği gelecek seneler için önemli bir tecrübe olurken kadınların politik eylem sürekliliği açısından sadece kadın gündemlerine değil tüm genel politik gündemlere dair de söz söylediği ve eyleme geçtiğinin bir göstergesi oldu.
Yine 1 Mayıs'ta kadın aklının eylem gücü, kadınların taleplerinin en yüksek sesle duyulmasını sağladı. Bu yıl kadınlar, ekonomik kriz karşısında esnek ve güvencesi çalışmaya itilerek işte ve evde maruz kaldıkları iş gücü sömürüsünü, Leyla Güven'in başlattığı ve binlerce tutsağın katılımıyla büyüyen açlık grevini, çok daha yakıcı hale gelen cinsel özgürlük taleplerini ve kadınlara ve çocuklara yönelik şiddete karşı kadın adaleti mücadelelerini 1 Mayıs meydanlarına taşıdılar.
31 Mart yerel seçimlerinden sonra yaşanan politik krizde İstanbul'da sokağa çıkan binlerce insan faşizmin tüm kaba şiddetine karşın kitle hareketini mezar sessizliğine büründüremediğini bir kez daha göstermişken hemen bunun ardından Nisan ayı içerisinde arka arkaya gerçekleşen kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve cinsel şiddet yine kadınların sokakta kitlesel tepkisiyle karşılandı.
İstanbul Küçükçekmece'deki Kanarya Mahallesi'nde 23 Nisan'da 5 yaşında bir çocuğun cinsel istismara maruz kalması ise kitlelerde bir öfke patlamasına dönüştü. Cinsel şiddete uğrayan çocuk hastaneye1 kaldırılırken Kanarya mahallesinin emekçi halkı kadınların öncülüğünde sokağa döküldü. Karakol önüne giden aile ve mahallelinin polisin saldırısına maruz kaldı. Hemen ardından devlet medyaya olayla ilgili yayın yasağı2 getirdi. Yapılan eylemler sonucu tecavüzcü yakalanırken mahallede bulunan kadın örgütleri linç ve ırkçı bir hareketin yaşanmaması için kitle içinde bilinçlendirme çalışması yürüttü. 4 gün süren eylemlerde özellikle kendilerine bu dönemin politik mücadele gündemi olarak kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarına karşı kadın adaletini sağlama görevini biçen sosyalist kadınlar mahalle halkına politik hedef gösterme, adalet taleplerini somutlama ve eylemleri fiili meşru bir çizgiye çekme açısından aktif bir rol oynadılar.
İstanbul'daki bu korkunç olaydan sonra Türkiye'nin pek çok şehrinde de kadın kitle örgütleri eylemler düzenledi. Eylemlerde "Çocuk istismarına ses çıkar", "Bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundasın", Tacize, tecavüze, isyan", "Ak'lama yargıla, faili tutukla", "Ensar rejimini yıkacağız" ve "Ben susmayacağım sen utanacaksın" gib dövizler taşındı. Kadınlar yine eylemler boyunca "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz", "Jin jiyan Azadi", "Çocuk susar sen susma","Tecavüzcü devlet hesap verecek" ve "Failleri değil, mağdurları koru" sloganları attı.
Peki bu öfke patlamasına neden olan neydi? Bu artarak biriken bir toplumsal hafıza sorunudur aynı zamanda. AKP 'nin örgütlediği toplumsal çürümenin bazı istatistiklerine bakalım. Türkiye'de son 10 yılda çocuk istismarı yüzde 700 artış gösterdi. Ülkedeki her 4 tecavüz davasından biri çocuklara ilişkin. Yargı organları taciz ve tecavüz failleri ile şiddet uygulayan erkeklere karşı etkin ve adil bir soruşturma yürütmüyor ve failler adeta cezasızlıkla korunuyor. Türkiye'de kadınların yüzde 26'sı 18 yaşından önce evlendiriliyor, yüzde 10'u ilk çocuğunu 18 yaşından önce doğuruyor. Son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu evlendirildi. Türkiye, çocuklara karşı cinsel istismar, taciz ve tecavüz olaylarında dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Yılda ortalama 8 bin çocuk istismara uğruyor. Bu cinsel istismar vakaları, çocuklar üzerinde bilişsel, duygusal, fiziksel ve sosyal açıdan çeşitli etkiler bırakarak toplumun tümünü ve geleceğini etkiliyor.
Kadın hareketi son dönemde çocuğun üstün yararı ile gelişme hakkını yok sayan 'evlilik affı' adı altında anılan aslında 'çocuk istismarı yasa tasarısı' olan tasarıdan vazgeçirme mücadelesini yükseltmişti. Bu yasa tasasrısı ve yandaş medyanın dili ile çocuk istismarını meşrulaştırılıp, süreklileştirilmesini olağanlaştırmaktadır. Çürüryen politikleşmiş adalet sisteminin verdiği kararların aksine cinsel istismarda cebir, şiddet ve rıza tartışması yapılamaz. Meseleye ancak çocuğun rızası değil bir yetişkinin istismarı gözüyle bakılarak adalet sağlanabilir. Adalet sisteminin istismarcıları koruma değil, çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı, katılım hakkı, güvenli bir ortamda büyüme hakkı gibi yükümlülükleri vardır. Ve kadınların mücadeleleriyle bunu her bir durum için koparıp almaları gerekmektedir. Çocuk ve kadın haklarını değil tecavüzcülere dönük 'saygın tutum- iyi hal indirimi'ni önceleyen erkek devlete ve erkek adalete karşı kadınlar politik bir kitle mücadelesi yürütürken öz savunma dahil tüm araç ve biçimleri kendi deneyimleriyle geliştiriyor ve kendi tarihlerini yazıyorlar. Faşizmin ağır politik atmosferinde gelecek için bir umut varsa o da direniştedir. Faşizmi yıkacak olan da bu umudun büyümesidir ve kadınlar bugün bu rolü oynamaktadır.