Yenilenen Seçim Yenilenemeyen Açmazlar
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

 Enternasyonal Bülten / Sayı 199 / Haziran 2019

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da 31 Mart'ta gerçekleşen yerel seçimler, çok yönlü ve uzun süreli derin bir krizden geçen, Erdoğan liderliğinde tek adamın şefliği biçimine evrilmiş faşist diktatörlüğün toplumsal meşruiyet yoluyla kırılganlığını azaltma adına önemli bir dönemeci ifade ediyordu. Türkiye son 5 yılda 8 seçim geçirdi. Ancak bunların hiçbiri rejimin yapısal krizlerini çözmedi, üstüne 2013'ten beri mevcut sermaye birikim modelinin tıkanmasıyla adım adım belirginleşen ekonomik krizin ertelenmesi sebebiyle daha da ağır yaşanması sonucunu doğurdu.
Öyle ki TÜSİAD bugüne kadar AKP iktidarıyla uluslararası sermayeyle ilişkiler ve ülke içinde sermaye yatırım alanlarının tercihi konularında sorun yaşamıyordu. Ancak emeğin esnekleştirilmesi, doğanın sınırsız sömürüye açılması ve tüm bunlar olurken toplumsal meşruiyet üzerinden karşıt seslerin bastırılması nedeniyle AKP'ye yüksek perdeden karşı çıkışlar yapmıyordu. Emperyalizmin işbirlikçisi, tekelci sermaye grubu TÜSİAD'ın AKP-MHP iktidarına ya IMF politikaları olarak cisimleşen emperyalist küreselleşme politikalarını uygula ya da toplumsal huzursuzluğu önle mesajını vererek hükümet-sermaye arasında süren "müzakereyi" gözler önüne sermesi sermayenin ekonomik kriz içindeki konumu açısından açıklayıcıdır.
31 Mart seçim süreci öncekiler gibi her türden seçim hilesinin olduğu, şiddetin bir seçim aracı olarak kullanıldığı, hukukun tamamen askıya alındığı ve devrimci-demokrat güçlerinin kriminalize edildiği bir biçimde yaşandı. Muhalefet partisi CHP'nin başkanı Ankara'nın bir ilçesinde linç edilmeye çalışıldı, milliyetçi çizgide olmasına rağmen hükümeti eleştiren gazeteciler dövüldü, daha önce işten atılmış barış akademisyenleri birer birer tutuklanmaya başladı. Nihayetinde AKP-MHP ittifakı büyük illerde belediyeleri kaybetti, Türkiye genelinde ise oylarının erime trendi devam etti. Ekonomik kriz bu erimede doğrudan belirleyici oldu. Türkiye ekonomisinin yüzde 25'ini tek başına içeren İstanbul belediyesinin kaybedilmesi ise hem büyük bir aleni hırsızlık biçiminde bir suç şebekesi olarak döndürülen ekonomik rantın kaybedilmesi hem de faşist diktatörün devrilme sürecinde önemli bir eşik olacağının görülmesi nedeniyle AKP-MHP tarafından kabul edilmedi. Meşru seçim sonuçları 1 aylık hukuksuz bir "tiyatro oyunuyla" geçersiz sayıldı, yeniden seçim kararı alındı.
Siyasi iktidar için seçim iptali bu nedenlerle bir tercihten çok zorunluluktur. 31 Mart seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi diktatör kaybediyor ve ayakta kalabilmek için yeni bir seçim zaferine ihtiyaç duyuyor. Fakat 31 Mart seçimleri öncesindeki ‘bekâ' söylemi ya da seçim sonrasındaki ‘normalleşme' beklentileri iktidar için bir çözüm olmadığı gibi, bu iptal kararı da rejim krizini yeni dinamikler ekleyerek derinleştirmiştir. İstanbul seçiminin iptali, İstanbul'a Kuzey Kürdistan'da uygulanan kayyum siyasetinin getirilmesidir ve sandık demokrasisinin meşruiyetini ortadan kaldırmıştır. Sokakta mücadele ile güvencelenmeyen, halkın örgütlü iradesiyle savunulmayan hiçbir hakkın güvencesi yoktur. 6 Mayıs'taki iptal kararının gösterdiği saray rejiminin sandık yoluyla kalıcı bir yenilgiye uğratılamayacağını bir kez daha kanıtlamıştır.
Bu durum 6 Mayıs gecesi protesto için İstanbul'da sokakları dolduran kitleler bilincinde de böyledir. Bu noktada emekçi sol hareketin, demokrasi güçlerinin yeniden bir seçim gündemi etrafında biriken toplumsal gerilime devrimci bir alternatif olarak yol açmaya odaklanan bir hattı örgütleme sorumluluğu vardır. Bu, üçüncü cephenin inşasında somutlaşan örgütsel stratejiyi içeren bir siyasi strateji ve taktik gerektirmektedir. Aksi hiçbir plan işçi sınıfı ve ezilenler için gerçek bir çözüm yaratamayacaktır.
Şimdi 23 Haziran'da İstanbul'da sandıklar bir kez daha kurulacak. Devrimcilerin amacı ilk elden faşizmi geriletmekse bu ancak demokratik güçlerin Erdoğan'ın saldırganlığına karşı harekete geçirilmeleri ve buradan büyüyecek kuvvet yoluyla olacaktır. Asgari burjuva demokratik koşulların kalmadığı koşullarda seçim faaliyeti ancak demokratik güçlerin eylemleriyle birleşir, saray-halk saflaşmasına tabi kılınırsa işlevini yerine getirebilir. 23 Haziran seçim sonucu, sürekliliği sağlanmış bir sokak hareketiyle güvencelenmediği sürece AKP-MHP faşist blokunun hilesi, yeni linçler, savaş ve işgal yoluyla yeniden gasp edilir, İstanbul belediyesi iktidarın elinde kalır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Yenilenen Seçim Yenilenemeyen Açmazlar
fc Share on Twitter
 

 

 Enternasyonal Bülten / Sayı 199 / Haziran 2019

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da 31 Mart'ta gerçekleşen yerel seçimler, çok yönlü ve uzun süreli derin bir krizden geçen, Erdoğan liderliğinde tek adamın şefliği biçimine evrilmiş faşist diktatörlüğün toplumsal meşruiyet yoluyla kırılganlığını azaltma adına önemli bir dönemeci ifade ediyordu. Türkiye son 5 yılda 8 seçim geçirdi. Ancak bunların hiçbiri rejimin yapısal krizlerini çözmedi, üstüne 2013'ten beri mevcut sermaye birikim modelinin tıkanmasıyla adım adım belirginleşen ekonomik krizin ertelenmesi sebebiyle daha da ağır yaşanması sonucunu doğurdu.
Öyle ki TÜSİAD bugüne kadar AKP iktidarıyla uluslararası sermayeyle ilişkiler ve ülke içinde sermaye yatırım alanlarının tercihi konularında sorun yaşamıyordu. Ancak emeğin esnekleştirilmesi, doğanın sınırsız sömürüye açılması ve tüm bunlar olurken toplumsal meşruiyet üzerinden karşıt seslerin bastırılması nedeniyle AKP'ye yüksek perdeden karşı çıkışlar yapmıyordu. Emperyalizmin işbirlikçisi, tekelci sermaye grubu TÜSİAD'ın AKP-MHP iktidarına ya IMF politikaları olarak cisimleşen emperyalist küreselleşme politikalarını uygula ya da toplumsal huzursuzluğu önle mesajını vererek hükümet-sermaye arasında süren "müzakereyi" gözler önüne sermesi sermayenin ekonomik kriz içindeki konumu açısından açıklayıcıdır.
31 Mart seçim süreci öncekiler gibi her türden seçim hilesinin olduğu, şiddetin bir seçim aracı olarak kullanıldığı, hukukun tamamen askıya alındığı ve devrimci-demokrat güçlerinin kriminalize edildiği bir biçimde yaşandı. Muhalefet partisi CHP'nin başkanı Ankara'nın bir ilçesinde linç edilmeye çalışıldı, milliyetçi çizgide olmasına rağmen hükümeti eleştiren gazeteciler dövüldü, daha önce işten atılmış barış akademisyenleri birer birer tutuklanmaya başladı. Nihayetinde AKP-MHP ittifakı büyük illerde belediyeleri kaybetti, Türkiye genelinde ise oylarının erime trendi devam etti. Ekonomik kriz bu erimede doğrudan belirleyici oldu. Türkiye ekonomisinin yüzde 25'ini tek başına içeren İstanbul belediyesinin kaybedilmesi ise hem büyük bir aleni hırsızlık biçiminde bir suç şebekesi olarak döndürülen ekonomik rantın kaybedilmesi hem de faşist diktatörün devrilme sürecinde önemli bir eşik olacağının görülmesi nedeniyle AKP-MHP tarafından kabul edilmedi. Meşru seçim sonuçları 1 aylık hukuksuz bir "tiyatro oyunuyla" geçersiz sayıldı, yeniden seçim kararı alındı.
Siyasi iktidar için seçim iptali bu nedenlerle bir tercihten çok zorunluluktur. 31 Mart seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi diktatör kaybediyor ve ayakta kalabilmek için yeni bir seçim zaferine ihtiyaç duyuyor. Fakat 31 Mart seçimleri öncesindeki ‘bekâ' söylemi ya da seçim sonrasındaki ‘normalleşme' beklentileri iktidar için bir çözüm olmadığı gibi, bu iptal kararı da rejim krizini yeni dinamikler ekleyerek derinleştirmiştir. İstanbul seçiminin iptali, İstanbul'a Kuzey Kürdistan'da uygulanan kayyum siyasetinin getirilmesidir ve sandık demokrasisinin meşruiyetini ortadan kaldırmıştır. Sokakta mücadele ile güvencelenmeyen, halkın örgütlü iradesiyle savunulmayan hiçbir hakkın güvencesi yoktur. 6 Mayıs'taki iptal kararının gösterdiği saray rejiminin sandık yoluyla kalıcı bir yenilgiye uğratılamayacağını bir kez daha kanıtlamıştır.
Bu durum 6 Mayıs gecesi protesto için İstanbul'da sokakları dolduran kitleler bilincinde de böyledir. Bu noktada emekçi sol hareketin, demokrasi güçlerinin yeniden bir seçim gündemi etrafında biriken toplumsal gerilime devrimci bir alternatif olarak yol açmaya odaklanan bir hattı örgütleme sorumluluğu vardır. Bu, üçüncü cephenin inşasında somutlaşan örgütsel stratejiyi içeren bir siyasi strateji ve taktik gerektirmektedir. Aksi hiçbir plan işçi sınıfı ve ezilenler için gerçek bir çözüm yaratamayacaktır.
Şimdi 23 Haziran'da İstanbul'da sandıklar bir kez daha kurulacak. Devrimcilerin amacı ilk elden faşizmi geriletmekse bu ancak demokratik güçlerin Erdoğan'ın saldırganlığına karşı harekete geçirilmeleri ve buradan büyüyecek kuvvet yoluyla olacaktır. Asgari burjuva demokratik koşulların kalmadığı koşullarda seçim faaliyeti ancak demokratik güçlerin eylemleriyle birleşir, saray-halk saflaşmasına tabi kılınırsa işlevini yerine getirebilir. 23 Haziran seçim sonucu, sürekliliği sağlanmış bir sokak hareketiyle güvencelenmediği sürece AKP-MHP faşist blokunun hilesi, yeni linçler, savaş ve işgal yoluyla yeniden gasp edilir, İstanbul belediyesi iktidarın elinde kalır.