Sorunlar değişmediği için sosyal forumların gündemi de hep aynı kalmıştır. Daha önceki yıllarda olduğu gibi bu sene de Avrupa Sosyal Forumu'nda savaş ve barış sorunları, "küreselleşme", yoksulluk, işsizlik, AB, sosyal hareketlerin geleceği, ırkçılık vs. ele alınıyor. Panellerde, seminerlerde ve çalışma gruplarında Avrupa'nın dört bir yanından gelen insanlar; sosyal hareketler, sendikalar, gençlik örgütleri, kadın örgütleri; her çeşit siyasal akım temsilcileri yeni bir Avrupa veya da "başka bir Avrupa" için tartışacaklar. Tabii ki, siyasal akımlar, farklı ideolojilerden kaynaklandıkları için "başka bir Avrupa" da her bir akıma göre faklı yorumlanmaktadır/yorumlanacaktır. Perspektifi belirleyen, bakış açısıdır. Soruna hangi sınıf ve ideoloji açısından yaklaşılıyorsa, çözüm olarak öne sürülen anlayışlar da ister istemez söz konusu sınıf ve ideolojiye uygun olacaktır. Bu anlamda ele alınan her bir konuda, her bir sınıf, kendi anlayışlarını dile getirecektir. Dolayısıyla bu seferki Avrupa Sosyal Forumunda, daha önceki üç forumda olduğu gibi, ideolojilerin ve toplumsal sınıfların temel anlayışlarda uzlaşmaz tavırları sergilenecektir. Ama bu, ele aldığımız sorunlarda ortak noktaların olmadığı, olamayacağı ve dolayısıyla sürekliliği olan ortak her bir konu için örgütsel platformların oluşturulamayacağı ve saptanan ilkeler doğrultusunda mücadele edilemeyeceği anlamına asla gelmez. Bütün dünya çapında neoliberal saldırılara karşı, emperyalistlerin savaş ve işgal tehditlerine karşı, mevcut işgallere karşı; bir bütün olarak özenle geliştirilen militarizme karşı mücadelede; genel olarak demokrasi ve özgürlük için mücadelede bütün ilerici, devrimci ve komünist güçlerin ortak hareket etmeleri önünde bir engel olmamalıdır. Her bir ülkede farklı boyutlarda ve biçimlerde olsa da uluslararası tekellerin hizmetinde dünya burjuvazisi, neoliberal saldırılarla işçi sınıfı ve emekçi yığınların çetin mücadeleler sonucu elde etmiş olduğu hakları rafa kaldırmakta; emeklilik, sağlık, eğitim sistemlerini, çalışma koşullarını, örgütlenme ve kendini ifade etme koşullarını kendi çıkarlarına göre yeniden düzenlemektedir. Dünya pazarlarında en büyük payı kapmak veya genişletmek için, kendi aralarında dünya hakimiyeti için mücadelede güçlü konumlar elde etmek için önde gelen emperyalist ülkeler, çetin bir rekabet içindeler. Hammadde kaynaklarını, enerji sevkıyat koridorlarını kontrol etmek, rakiplerini bu alanlarda uzak tutmak için önde gelen emperyalist ülkeler, bu özellikleri olan ülkeleri ve bölgeleri işgal etmekteler, çıkarlarına göre hareket etmeyen ülkeleri savaşla, işgalle tehdit etmekteler. Bazı emperyalist ülkelerin savaştan yana değilmiş gibi tavır almaları, meselenin özünde bir şey değiştirmiyor. Örneğin AB'nin Almanya ve Fransa gibi önde gelen emperyalist ülkelerinin Amerikan emperyalizminin Irak savaşına ve bu ülkenin işgaline karşı oldukları havasını uyandıran tavır içinde olmaları, bu ülkelerin savaştan yana olmadıkları, barışçıl oldukları anlamına asla gelmez. AB, kendi ordusunu kurmakla meşgul ve Alman ve Fransız orduları dünyanın her tarafında temsil edilmekteler. Tekellerin AB'sinin kurumlaşması için hukuksal temeli oluşturması gereken AB-Anayasasının gerici karakteri tartışma götürmez. Bu anayasanın Fransız ve Hollanda halkları tarafından reddedilmesi, AB'leşmek isteyen emperyalist güçleri korkutmuştur. Başka AB ülkelerinde de anayasalarının reddedileceği korkusuyla bu girişim şimdilik siyasal olarak ölmüş durumdadır. AB de militarizmini geliştirmektedir. AB, Almanya ve Fransa önderliğinde hummalı bir şekilde AB ordusu kurmaya çalışmaktadır. AB barışçıl bir entegrasyonsa, orduya niçin ihtiyaç duymaktadır? Amerikan emperyalizmi karşısında veya genel olarak AB'nin savaştan yana olmadığını düşünenler, bu soru veya AB'nin kendi ordusunu kurma olgusu üzerine düşünmeliler. AB, sınırlarını başka ülkelerden gelenlere karşı aşılamaz "kale" haline getirmeye çalışmaktadır. "Kale Avrupa", kapılarını, açlıktan, savaştan, yoksulluktan dolayı, ulusal baskılardan dolayı ülkelerini terk edenlere kapatan ve sınırlarını zorlayanları, son aylarda Fas'ta görüldüğü gibi, geldikleri ülkelere geri gönderen Avrupa'dır. Bu Avrupa, ırkçılığı, ayrımcılığı ve gericiliği körükleyen ve ona göre yasalar çıkartan Avrupa'dır. Tamam, bu Avrupa'yı, mevcut AB'yi istemiyoruz. Bu konuda ASF'nin bütün bileşenleri aynı görüştedir. Nasıl bir Avrupa istediğimiz konusunda da alternatiflerimiz çok çeşitli değil. Kimileri "bizim Avrupa" kavramıyla başka bir Avrupa talep etmekte. Bazıları doğrudan "başka bir Avrupa" talebinin yükseltmekte. Çoğumuz "başka bir Avrupa'nın mümkün olduğundan" bahsetmekte. Bütün bu taleplerin ortak noktası, mevcut Avrupa'nın, mevcut AB'nin reddedilmesi ve ne denmek istendiğinden bağımsız olarak, demokrasi kuralları üzerinde yükselen bir Avrupa'nın veya AB'nin talep edilmesidir. Unutulmaması gereken temel noktalardan birisi, "başka bir Avrupa", "sosyal devlet" Avrupa'sı veya AB'si olamaz. "Sosyal devlet", artık tarih olmuştur. "Başka bir Avrupa", "başka bir AB" veya "başka bir dünya", ancak ve ancak sömürüye, talana, emperyalist savaşlara, başka ülkelerin işgaline karşı mücadele ile elde edilebilir. "Başka bir Avrupa", "başka bir AB" veya "başka bir dünya", ancak ve ancak sosyalizm temelinde mümkündür. Bu nedenle bugünkü Avrupa'nın, AB'nin veya dünyanın yegane alternatifi sosyalist Avrupa'dır, sosyalist dünyadır. Sosyalizm, giderek komünizm, insanlığın geleceğidir. Yegane alternatif, sosyalizmdir. Bunu gerçekleştirmek için işçi sınıfı ve emekçi yığınlar, siyasal mücadelelerini ulusal sınırlar içine hapsetmemeliler. İşçi sınıfının siyasal örgütleri, ulusal çapta sürdürülen mücadelelerini, bölgesel ve dünya çapında koordine etmeliler; emperyalist burjuvazinin uluslararası neoliberal saldırılarına; sömürü, talan, tehdit, savaş ve baskılarına karşı uluslararası örgütlü olarak mücadele etmeliler. Ayrıca ASF'de bir araya gelen komünist ve devrimci, antiemperyalist ve ilerici güçler, gericiliğe, ırkçılığa, emperyalist saldırı ve tahakküme karşı mücadeleyi ortaklaştırmak ve belli bir çerçeve içinde sürekli kılmak göreviyle karşı karşıyalar. Bunu gerçekleştirmek, her şeyden önce forumlarda hakim konumda olan reformist ve pasifist güçlere karşı mücadele anlamına gelir. ASF, emperyalist küreselleşme ve neoliberal saldırılara karşı mücadele eden siyasal hareketlerin talepleri için de mücadele etmeyi asli görevlerinden birisi olarak görmelidir. ASF, Almanya, Fransa, İngiltere vb. ülkelerde işçi sınıfının, emekçi yığınların, gençlerin ve göçmenlerin yayında yer almalı, onların tekelci sermayeye karşı mücadelelerini kendi mücadelesi olarak görmelidir. ASF, emperyalist savaş, işgal ve saldırganlığa karşı halkların ve ezilen ulusların yanında olmalı; Irak direnişini, Filistin halkının Siyonizm'e karşı mücadelesini desteklemeli; FHKC önderi Ahmet Sedat'ın kaçırılması gibi olaylarda sesini yükseltmelidir. ASF, Türkiye'de sömürgeci faşist diktatörlüğün Kürt ulusunun ulusal kurtuluş mücadelesini ve genel olarak devrimci mücadeleye saldırısını, yok etme konseptini mahkum etmelidir. Daha önceki üç forumdan (Floransa, Paris ve Londra) farklı olarak bu forum öncesinde nispeten güçlü, siyasal içeriği açık seçik olan taleplerin dillendirilmesi ve bunların gerçekleştirilmesi için belli bir irade beyanı sevindiricidir: Sosyal hareketlerle, sendikalarla ve siyasal sollarla birlikte "başka bir Avrupa için mücadele etmek"; "başka bir Avrupa'nın olası olduğunu" dillendirmek; "işsizlik ve güvencesiz iş koşullarını yok etme kararlılığını" lafta da olsa vurgulamak; "Sosyal dışlanmaya karşı" mücadeleden bahsetmek; "Yeni bir üretim, paylaşım ve tüketim modeli talep etmek"; "Savaşsız bir dünyadan yana olmak" vs. sevindiricidir ve bunlar, farklı formüle edilseler de, ASF'nin hemen bütün bileşenlerinin de talebidir. "Evet, Avrupa'yı değiştirebiliriz". Sadece Avrupa'yı değil bütün dünyayı da değiştirebiliriz. Bunun nasıl gerçekleştirilebileceği üzerine işçi sınıfının siyasal örgütlenmeleri ASF ortamında da görüşlerini dile getirme olanağına sahip olmalıdırlar. Sosyal hareketlere evet, siyasal partilere hayır demekle ne Avrupa'yı değiştirebiliriz ne de dünyayı. Yegane alternatif sosyalizmdir!
|