Ekim Devrimi’ne Şan olsun! Seksen yıl önce Rusya işçileri ve emekçileri, burjuvazinin Geçici Hükümeti’ni silahlı bir ayaklanmayla devirdiler ve yerkürenin altıda birinde proletarya diktatörlüğünü kurdular. Bu, Paris işçilerinin 1871’deki kahramanca, ancak kısa ömürlü girişiminden sonra proletaryanın siyasal iktidarı ele geçirme yolundaki ilk başarılı girişimiydi. Bu büyük ülkenin değişik milliyetlerden işçi ve emekçileri, başında önce Lenin’in, daha sonra Stalin’in bulun-duğu Bolşevik Partisi’nin akıllı önderliği altında yeni kurulmuş olan devletlerini savunmada ve sosyalizmi inşa etmede akılalmaz zorluklara başarıyla karşı koydular. Onlar; Birinci olarak, devrilmiş toprak ağalarının ve burjuvazinin emperyalistler tarafından aktif olarak desteklenen Beyaz ordularına karşı savaşmak, İkinci olarak, emperyalistlerin ve onların parti ve sovyet devleti içindeki ajanlarının ve beşinci kollarının kesintisiz abluka ve baltalamaları koşulları altında tarımı kolektifleştirmek, modern bir sanayi yaratmak ve sosyalizmi inşa etmek için görkemli bir savaşım vermek, Üçüncü olarak, Hitler Almanyası’nın ve onun bağlaşıklarının güçlü saldırısına karşı durmak ve dünya halklarının faşizme karşı zaferi için en büyük özverileri yapmak, Dördüncü olarak, antifaşist savaşın zaferle sonuçlanmasından sonra yerle bir olmuş olan ülkelerini yeni baştan inşa etmek ve aynı zamanda Alman, Japon ve İtalyan savaş kışkırtıcılarının yerine geçmiş olan ABD emperyalizminin tehdit ve saldırıları karşısında bütün barışsever halklara ve komünist ve devrimci güçlere çok yanlı desteklerini sunmak zorundaydılar. Ekim Devrimi’nin asıl önemi, onun sosyalizmin kapitalizm karşısındaki üstünlüğünü pratikte kanıtlamış olmasında yatar. Dünyanın dört bir yanında emekçi sınıfların siyasal olarak bilinçli kesimleri adil ve insancıl bir toplumun yaratılışına tanık oldular; onlar sömürüden, ulusal zulümden, militarizmden, dinsel bağnazlıktan, cins ayrım-cılığından, yoksulluktan, işsizlikten, evsizlikten ve kapitalizmin öteki kötülüklerinden arınmış bir toplumsal düzenin olanaklığını kendi gözleriyle gördüler. Bütün sömürücü sınıfların Ekim Devrimi’nden nefret etmiş, nefret etmekte ve nefret edecek olmalarının asıl nedeni budur. Ve bütün döneklerin, sosyal demokratların, revizyonistlerin ve troçkistlerin vb. haklı olarak Sovyet iktidarının pekiştirilmesi, sosyalizmin inşası ve sosyalizmin kapitalizm karşısındaki üstünlüğünün kanıtlanmasıyla özdeşleştirdikleri Stalin’e havlamakta olmalarının nedeni de budur. Öte yandan, sınıf bilinçli işçiler ve emekçiler, sosyalist Sovyetler Birliği’ni kendi öz anayurtları saymış, onu burjuvazinin ve uşaklarının karaçalmaları, provokasyonları ve saldırılarına karşı savunmuş ve savunmaktadırlar. Proleter devrimini hedef alan burjuvazinin bu yoğun ve sınır tanımaz kini ve beslemelerinin havlamaları, yalnızca Ekim Devrimi’nin yolunun doğruluğunu kanıtlamaya yaramıştır. Baştan bu yana Rusya işçileri ve emekçilerinin çarlığa, Rus ve dünya burjuvazisine karşı örnek savaşımları ve hatta Sovyetler Birliği’nin varlığının kendisi, emekçi insanlık için büyük bir esin kaynağı olmuştur. Bu savaşım onun, zalimlerin ve sömürücülerin kendisine vurduğu zincirleri kırma yolundaki kavgasını yükseltmeye özendirmiştir. Dolayısıyla, dünyanın her yanındaki sömürücü ve zalim egemen sınıfların bakış açısına göre, onların ‘kendi’ işçileri ve emekçilerine karşı savaşımlarıyla, Ekim’in yoluna ve sosyalist Sovyetler Birliği’ne karşı savaşımları arasında kopmaz bir bağ vardı. Ekim Devrimi’nin zaferi, 1930’larda sosyalist toplumun inşasında zafer ve faşizme karşı zafer, hep burjuvaziye ve emperyalizme ağır darbeler indirdi ve onları zayıflattı. Lenin ve Stalin’in döneminde, Ekim Devrimi’nin ürünü olan sosyalist Sovyetler Birliği, proletaryanın sosyalist devrim ve ezilen ulusların ulusal devrim yolundaki savaşımlarını destekleyen güçlü bir üs olageldi. Stalin’in ölümünden sonra SBKP’nin revizyonist yozlaşması ve Kruşçev ve Brejnev döneminde Sovyetler Bir-liği’nde kapitalizmin restorasyonu ve Gorbaçov döneminde sosyal empyeryalist Sovyet İmparatorluğu’nun sonal çöküşü, ne Ekim Devrimi’nin yaşayan anısını yokedebildi, ne de burjuvazinin devrim korkusunu azalttı. Seksen yıl sonra, Ekim Devrimi hala her zaman olduğu ölçüde canlı ve tazedir. O, işçilerin, emekçilerin ve ezilen ulusla-rın faşizme, kapitalizme, emperyalizme ve militarizme karşı savaşımlarında yaşamaya devam etmektedir. Burjuvazinin ve ideologlarının tantanalı ve demagojik açıklamalarına karşın, Ekim Devrimi hala emekçi insanlığa kurtuluş yolunu göstermektedir. Ve biz, 21. yüzyılın yeni Ekim’lere tanıklık edeceğini, sömürülen ve ezilen milyarların kapitalizmi temelli olarak gömmek amacıyla marksizm-leninizmin bayrağı altında toplanacağını ve proletaryanın dünya diktatörlüğünün kesin bir tarzda kurulacağını güvenle söyleyebiliriz. Yaşasın büyük Ekim sosyalist devrimi! Yaşasın proletarya diktatörlüğü! Yaşasın Marksizm-Leninizm! 25 Ekim 1997 MLKP Merkez Komitesi
|