1- Ortadoğu'da petrolün bulunması ve enerji kaynağı olarak öneminin artmaya başlaması bölgeyi, sürekli, emperyalist hegemonyacı güçlerin önemli bir rekabet alanı haline getirdi. II. Dünya Savaşından sonra kapitalist dünyanın jandarmalığını üstlenen Amerikan emperyalizmi, Ortadoğu petrolleri üzerine İngiliz ve fransız emperyalistleriyle sürdürdüğü rekabette üstün geldi ve bölgemizde giderek Amerikan emperyalizmi hakim olmaya başladı ve bugün de Amerikan emperyalizmi bu hakimiyetini pekiştirerek ve genişleterek devam ettirmeye çalışmaktadır. 2- Dünya ekonomisine tek başına sahip olmak isteyen ABD, askeri ve iktisadi üstünlüğünden hareketle rakiplerini etkisiz kılmak istiyor. Ne var ki, bu üstünlüğüne rağmen Amerikan emperyalizmi, rakip güçlerin rekabetini ensesinde hissetmektedir. Önde gelen emperyalist güçlerin; bir bütün olarak AB'nin ve bu ekonomik entegrasyon içinde Almanya ve Fransa gibi emperyalist ülkelerin, Çin'in, Rusya'nın ve Japonya'nın, ABD'nin Ortadoğu'da tek başına hakimiyetini kabullenmelerini beklemek hayal görmekle eş anlamlıdır. Bu emperyalist güçler de dünyanın yeniden paylaşımında söz sahibi olmak istiyor ve bölgenin enerji kaynaklarının ABD tarafından kendilerine karşı kullanılmasını engellemeye çalışıyorlar. Bu nedenle bölgemizde emperyalistler arası çelişkiler oldukça keskinleşmiştir.
3- Dünya pazarları ve hammadde kaynakları üzerinde sürdürülen hegemonya mücadelesi, önde gelen emperyalist ülkeler arasındaki rekabetin, emperyalistler arası çelişkilerin belli bölgelerde keskinleşmiş olduğunu göstermektedir: Bu bölgeler Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya/Hazar Havzası ve Latin Amerika'dır. 4- ABD, AB (başta da Almanya ve diğer emperyalist hegemon güçler, dünya pazarlarına hakim olmak için birbirleriyle kıyasıya rekabet ediyorlar ve aynı zamanda, çıkarlarına karşı gelen, teslim olmayan, ulusal bağımsızlık için mücadele eden halklara ve ezilen uluslara karşı bir biçimde ortak hareket ediyorlar, onları boyunduruk altına almaya çalışıyorlar. 5- Ortadoğu ve Hazar Havzası, esasen enerji kaynağı olduklarından dolayı emperyalist güçlerin vazgeçemeyecekleri bölgelerdir. Dün ve bugün dünya hakimiyeti için hazırlanmış jeopolitik kurgular bu bölgelerin işgalini esas almıştır ve almaktadır. Geçmişte Almanya'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın jeopolitikasında, bugün ise ABD'nin ve diğer emperyalist güçlerin jeopolitikasında ve önde gelen birçok jeopolitikacının açıklamalarında dünya hakimiyetinin bu bölgelerin işgalinden geçtiğini görmekteyiz. 6- Önde gelen emperyalist ülkeler aralarındaki çelişkiler, henüz birbirleriyle doğrudan savaşacak derecede keskinleşmiş değildir, ama son 10-15 yılın gösterdiği gibi, koalisyonlar kurarak veya karşı tarafın güçsüzlüğünden yararlanarak stratejilerine hizmet eden işgallerini gerçekleştiriyorlar. Bu hegemonya dalaşı, çelişki ve çatışmalar, Ortadoğu'yu gelecekte daha uzun yıllar yeni güç ilişkileri ve dengeleri, yeni ittifaklar ve ayrışmalar, yeni çatışma ve savaşlarla yüz yüze bırakacaktır. Emperyalistler kendileri gitmeyecektir, taki bölge halkları onları defedinceye kadar. 7- Ulusal kurtuluş mücadeleleri öneminden ve haklılığından bir şey kaybetmemiştir. Ezilen uluslar ve halklar, emperyalist işgale, savaşa, baskı ve talana karşı mücadelelerini sürdürüyor. Filistin halkının Siyonizm'e ve emperyalizme, Irak halkının emperyalist işgale ve Kürt ulusunun ulusal boyunduruğa karşı mücadelesi bütün ezilen uluslara ve halklara örnek teşkil etmektedir. 8- Ne kadar güçlü olursa olsun emperyalizm yenilmez değildir, kadri mutlak değildir. Bunun böyle olduğunu antiemperyalist direnişler, ezilen ulusların ulusal kurtuluş ve proletarya ve halkların sosyal kurtuluş mücadeleleri göstermektedir. Dün Vietnam gösterdi. Şimdi de Irak ve Filistin direnişi bunu kanıtlıyor. Emperyalist güçlerin ulusal kurtuluş için mücadele eden örgütleri "terörist" ilan etmeleri sorunun özünde hiçbir şey değiştirmez. Emperyalist sömürgeci şiddet ve teröre karşı Nepal devrimi, Irak direnişi, Filistin intifadası, Kürdistan gerillası ve serhildanı kaçınılmaz ve meşrudur. 9- İşgalcilerin hiçbir yerde umdukları gibi karşılanmamaları, hiç kimsenin onları kurtarıcı olarak görmemesi çok anlamlıdır. İşgal, yabancı iradeye tabi kılınmak demektir. İşgal, onursuzluk demektir. Boyun eğmeyen, ulusal onursuzluğu kabul etmeyen halklar ve uluslar, işçisiyle, köylüsüyle, genciyle, yaşlısıyla; bütün dinamik güçleriyle işgalcilere karşı mücadele yolunu seçtiler, seçiyorlar.
10- Emperyalizm, işçi sınıfı ve emekçi yığınların, ezilen ulusların mücadelesini ortaklaştırıyor. Emperyalizm, görünüşü nasıl olursa olsun gericilik, saldırganlık, işgal, savaş ve talan demektir. Her tarafta dünya halkları, gericiliğe, saldırganlığa, işgale, savaşa, sömürü ve talana maruz kalıyorlar. Bütün bunlar, mücadelemizin enternasyonal olduğunu ve ortaklaşa sürdürülmesi gerektiğini göstermektedir. 11- Öncelikli görevimiz, günümüzde emperyalistler arası çelişkilerin en çok keskinleştiği bölgelerden Balkanlar'da, Ortadoğu'da, Kafkasya/Hazar Havzası'nda ve Latin Amerika'da fiili mücadele içinde kendini kanıtlayan ve üreten, antiemperyalist mücadeleyi merkezileştiren ve yönlendirme yeteneğine sahip olan koordinasyonlar kurmaktır. Söz konusu bu bölgelerde bu türden koordinasyonları kurmanın maddi koşulları vardır. Nitekim böyle bir koordinasyon Balkanlar'da kurulmuştur.
12- Şüphesiz ki, uluslararası ve bölgesel faal olan antiemperyalist örgütler, direniş odakları ve platformlar da var. Ama yaşamın da gösterdiği gibi bunlar, amaç edindikleri misyonu yerine getirecek durumda değiller. Bu durumu değiştirme görevi öncelikle bölgelerin ilerici, antiemperyalist, devrimci ve komünist güçlerine düşmektedir. Bu anlamda bölgesel bir koordinasyonun kurulması, aynı zamanda devrimci ve komünist güçlerin bu platformlara etkin bir müdahale gerçekleştirmeleri için de gereklidir. Bölgemizdeki siyasal gelişmelerin gösterdiği gibi bu görev, ancak bölgesel antiemperyalist koordinasyon örgütlenmesi olabilir.
13- Emperyalistler arası çelişkilerin en çok keskinleştiği, işgal ve direnişin iç içe geçtiği Ortadoğu'nun emperyalist işgalden ve talandan kurtarılması ve emperyalizmin kovulması için, bölgemiz halklarının ortak hareket etmeleri kaçınılmazdır. Türk, Kürt, Arap, Acem bölgemiz halklarının sorunları aynılaşmıştır. Ortadoğu, petrol, petrol boru hatları üzerindeki rakabet ve saldırganlık; ABD ve koalisyon güçlerinin Irak işgali, İran ve Suriye tehditleri; Lübnan, Filistin ve Kürt sorunları; antiemperyalist direniş, islami hareket dünyanın gündeminde yer almaya devam ediyor. Ve sorunların her biri bölge ülkelerini doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir. O halde, coğrafyamızın her bir ilerici ve devrimci partisinin, bölgesel düzeyde ve dayanışma ruhu büyütülmüş bir mücadeleye hazır olması kaçınılmazdır. 14- İşgalcilerin bölgemizden kovulması, halklarımızın ortak sorunudur. Ortak sorun, halklarımız arasında ortak mücadeleyi ve örgütlenmeyi gerekli kılmaktadır. Bölgesel planda antiemperyalist, devrimci mücadele talebinin maddi güce dönüşmesinin dinamikleri ve imkanları büyümekte, siyasal ve toplumsal koşulları olgunlaşmaktadır. Bu durum, bölgemizde ilerici, antiemperyalist ve devrimci güçlerin emperyalizme karşı mücadelesinin koordine edilmesi, birleşik bir mücadele olarak sürdürülmesi görevine işaret etmektedir. Ve Ortadoğu Antiemperyalist Mücadele Koordinasyonu bunun aracıdır. Bölgemizde emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele eden parti ve örgütler, bu koordinasyona katılmalı, destek vermelidir.
15- Karşı karşıya olduğumuz dünya gerçekliği, antiemperyalist mücadelenin uluslararası örgütlülük ve mücadele düzeyini yükseltmektir. Hiç şüphe yok ki ideal olan, uluslararası antiemperyalist cephenin kurulmasıdır. Böyle bir uluslararası koordinasyon ya da cephenin kurulması için de bugün atılması gereken adımlardan biri de, bölgesel antiemperyalist koordinasyonların kurulmasıdır. 16- 11-12 tarihlerinde 1. Ortadoğu Antiemperyalist Mücadele Konferansı başarıyla gerçekleştirildi. Böylece Ortadoğu'nun yurtsever, devrimci ve komünist güçleri, bölgemizde antiemperyalist mücadelenin ilerletilmesi yolunda başarılı bir ilk adımı atmış oldular. Bundan sonraki görev, Türkiye'nin, İran'ın, Suriye'nin, Lübnan'ın, Filistin'in, Ürdün'ün, Irak'ın, Kürdistan'ın, Kıbrıs, Suudi Arabistan ve Mısır'ın veya da bir bütün olarak BOP dahilindeki bütün ülkelerin bağımsızlıkçı, antiemperyalist, devrimci ve komünist güçlerinin bu platformda yer almaları; birleşik ve tutarlı antiemperyalist siyasal mücadelenin yükseltilmesidir. 17- Antiemperyalist mücadele, dayanışma ve destek; soyut, genel ve söylem düzeyinden çıkartılıp somut, güncel ve pratik görev ve hedeflere bağlı yürütülmeli ve protestoculuğu aşmalıdır. Emperyalist güçlerin askeri, siyasi, iktisadi ve kurumsal varlığına yönelmelidir. Bu NATO, İMF, DB, G8 hedefli olacağı gibi, emperyalist şeflerin çeşitli ülkelere gerçekleştirdikleri ziyaretlerin, silah satışları ve silahların nakledilmesinin engellenmesine yönelik olmalıdır. 18- Antiemperyalist, savaş karşıtı mücadele neoliberal saldırılara karşı yürütülen mücadeleyle birleştirilmelidir. Zira, emperyalist saldırı ve işgal, emperyalist ülkelere işsizlik, özgürlüklerin sınırlandırılması, ırkçılık ve şovenizm olarak yansıyor. Bu ülkelerde yaşanan iktisadi kriz, işsizlik, sosyal hakların kısıtlanması göçmenlerin varlığına dayandırılıyor. Ve yeni antiterör yasaları, faşist-gerici kurumsallaşmalar için gerekçe yapılıyor. 19- Dünyada antiemperyalist mücadele konusunda ciddi siyasi ve ideolojik yanılsamalar yaşanıyor. Örneğin, bazı "sol" güçler, islami motifli direniş ve eylemleri, antiemperyalist mücadele kapsamı dışında görüyor veya emperyalist savaşa karşı mücadelede NATO'yu hedeflemekten kaçınıyor. Güçlü antiemperyalist bir mücadele, bu anlayışlara karşı bir mücadeliyi de kaçınılmaz kılıyor. 20- Antiemperyalist mücadele antikapitalist mücadeleden kopuk ele alınamaz. Ancak ikisi bir ve özdeş değildir. Antiemperyalist platformlar bileşenleri bakımında daha esnektir, çeşitlilik ve renklilik arzeder. 21- Antiemperyalist mücadele şüphesiz ki, dolaylı yedeklerden yararlanacaktır. Ancak özgücü ve iç dinamikleri esas alır. 22- Bölgesel antiemperyalist koordinasyon, bölgesel mücadelenin güçlü koordine edilmesi demektir. 23- Ortadoğu Antiemperyalist Mücadele Koordinasyonu, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde antiemperyalist mücadelenin büyütülmesi ve ilerletilmesine hizmet edecektir. 24- Koordinasyonla hem bölgede direnişe eylemli enternasyonal destek sunulacak, hem de bölgesel alanda tutarlı, birleşik antiemperyalist bir mücadelenin geliştirilmesinin adımları atılmış olacaktır. 25- Devrimci ve komünist partiler arasındaki yabancılaşmaya son verecek, siyasal gelişmelere müdahale bağı içerisinde yakınlaşmalarına vesile olacaktır. 26- Böylece uluslararası alanda kurulan çeşitli platformlara -ASF ve DSF gibi- devrimci bir merkezle daha etkin bir müdahale geliştirilmiş olacaktır. 27- Koordinasyon, emperyalist savaş ve işgale karşı mücadele sürecinde antiemperyalist yanılsamalara, şovenizm, sosyal şovenizme ve gerici güçlere karşı ilkeli bir duruş sergileyecek, etkili bir siyasi ve ideolojik mücadele yürütecektir. 28- Bölgemizde antiemperyalist mücadeleyi maddi güce dönüştürmek; antiemperyalist mücadeleyi "Ortadoğulaştırmak" için koordinasyonun bir sekreteryası olmalıdır. 29- Uygun görülecek bir ülkede merkezi bir bürosu olmalıdır. Büro, iletişimi sağlamak için gerekli teknoloji ile donatılmalı ve orada farklı dilleri bilen arkadaşlar görevlendirilmelidir. 12 Haziran 2006 Ortadoğu Antiemperyalist Mücadele Konferansı
|