15 şubat 2003 günü, emperyalist savaş saldırganlığına karşı emeğin ve ezilenlerin dünyası ayağa kalktı. Dünya proletaryası ve halklarının iradesi ve eylemi, giderek çözülen emperyalist savaş ittifakı ve iradesini daha da zayıflattı. Dünya halklarının baş düşmanı ABD emperyalizmi, Irak ve Ortadoğu'ya yönelik savaş hazırlıkları ve girişimlerinde hesapta olmayan veya beklemediği yeni sıkıntı ve sorunlarla karşılaşmakta; İngiltere, İspanya ve İtalya'da milyonlarca emekçinin katıldığı savaş karşıtı gösteriler, bu ülke hükümetlerini yeni zorluklarla karşı karşıya getirmektedir.
Türkiye'de islami söylemli AKP (Adalet Ve Kalkınma Partisi)'nin kurduğu "savaş ve IMF hükümeti"nin ABD'nin istemleri ve çıkarları doğrultusunda Meclise sunduğu emperyalist savaş tezkeresi reddedildi. Böylece emperyalist ve gerici savaşın suç ortağı ve taşeronu Türk sömürgeci faşist rejiminin savaş iradesi de darbe yedi. Bu kararda, halkların % 90'nın savaş karşıtı iradesi ve her gün sokaklara taşan onbinlerin tepkisi belirleyicidir. Ezilen milyonların eylemi ve ortaya çıkan savaş karşıtı iradesi yaptırımcı, geriletici ve zayıflatıcı etkisini göstermiş oldu. Tabii ki, devrimci bir önderlikten yoksun, kendiliğinden bir hareketin karşıdevrimci savaş iradesi ve gücünü kırması, parçalaması ve püskürtmesi beklenemezdi. Çünkü, bu etki emperyalist savaş iradesini parçalayacak ve püskürtecek bir önderlik ve örgütlülükten yoksundu. Ancak her halükarda, savaş coğrafyasında Türk egemen sınıfları ve ABD'nin işinin kolay olmayacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Türk Parlamentosu'nda beklenmeyen bu karar ABD, Türk burjuva ordusu ve medyasını hemen harekete geçirdi. Yeni tehdit ve şantajlarla felaket senaryoları ve tehlikelerine işaret edildi. Genelkurmay Başkanı ve burjuva medyanın sahte "ülke çıkarları" demagojilerine dayalı savaş yanlısı açıklama ve yayınlarına yenileri katıldı. İkinci savaş tezkeresi için Türk parlamentosu faşist ordunun tehditi ve baskısı altına alındı. Zira, aylarca yürütülegelen askeri, siyasi ve ekonomik muhtevalı gizli anlaşma ve görüşmeler, hazırlık ve girişimler Türk burjuva devleti ve ordusunu geri dönülmeyecek bir biçimde ABD'nin savaş planlarına bağlamıştı. Ve onlar, zaten bir süreden beri savaş tezkeresi olmadan fiili bir hazırlık, askeri sevkiyat, yığınak ve konuşlandırmayı sürdürmekteydiler. İstedikleri sadece bu durumun yasallık kazanmasıydı. Önümüzdeki günlerde Siirt'te parlamenter seçtirilen AKP Genel Başkanı T. Erdoğan hükümetiyle ortaya çıkan bazı direnç ve "sürpriz"ler de kaldırılmaya çalışılacaktır.
Bugün Türkiye Kürdistan'ı (Kuzey Kürdistan) Türk ordu birliklerinin yanında, askeri yığınak, üs ve sevkiyatlarla ABD'nin de işgali altında. Türk burjuva ordusu Irak Kürdistan'ına (Güney Kürdistan) yeni askeri güçlerle yığınak yapmaya başladı. ABD askeri güçleri, Türk askeri birlikleriyle tam bir işbirliği içinde son savaş hazırlığı ve hareketliliği yaşamaktadırlar. ABD, Türkiye Kürdistan'ında dokuz askeri üssün yanında, yeni arazi, yerleşim alanı ve fabrikalar kiralayarak bölgeye yerleşmekte ve mevzilenmektedir. Türk burjuva devleti Kıbrıs'da olduğu gibi, yayılmacı emellerini bu kez Irak Kürdistan'ında Türkmenlere hamilik üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyor. "Kürt devleti" korkusu ve Kerkük-Musul petrollerinden pay alma beklentileri onu, ABD'ye kölece bağımlı kılmakta, bataklığa doğru sürüklemektedir.
ABD ve İngiltere'nin Ortadoğu savaşında Irak ve Kürdistan başlıca savaş alanı olacaktır. Savaş süreci ve sonrasında siyasi ve askeri güç ilişkileri ve dengeleri değişmeye açıktır. Savaş, bölgesel bir savaşa yolaçabilir. Savaşın nasıl, ne zaman ve hangi koşullarda biteceğini, işgalci güçlerin ne zaman bölgeyi terkedeceğini bugünden söylemek mümkün görülmüyor. Ama bir şey kesindir: Himayeci sömürgecilik yöntemini de kullanarak dünya çapında hegemonya kurmaya çalışan ABD emperyalizmi, yeni bir Irak yönetimiyle bölgeye yerleşmeyi hedeflemektedir. Onun, Irak ve bölgedeki bu sömürgeci varlığını bugün ya da yarın ancak halkların devrimci direnişi ve savaşımı söküp atacaktır.
Türk burjuvazisi ve devleti, halklarımızın savaş aleyhtarı iradesine rağmen ABD'nin "stratejik ortağı" ve paralı taşeronu olarak savaşta yer alacak. Arap ve Kürt halkının katledilmesine katılacaktır. Ulusal onursuzluk ve düşürülmeyle ABD'ye kucak açacak, kardeş Irak halkını canevinde vuracak, G. Kürdistan'ın işgalci bir gücü olacaktır.
Türk ve Kürt halkı savaşa karşıdır
Türkiye'de devrimci ve ilerici siyasal partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, gençlik ve kadın örgütleri, politik islamın bazı grupları ve çevreleri savaşa karşıdır. Savaş karşıtı bu tepki ve potansiyel hala sokağa yansımış değil. Halklarımızın tarihsel olarak antiemperyalist bir geleneği, mirası ve birikimi vardır. Türkiye '68 ruhu ve devrimci pratiğinin güçlü yaşandığı ülkelerin başında gelmektedir. Hiçbir karşıdevrimci propaganda ve yanılsama halklarımızda iz bırakmış bu geleneği ve değerleri silip atamaz.
İçinde geçmekte olduğumuz tarihsel süreç, antiemperyalist, "antiküresel" dalganın yükseldiği ve büyüdüğü bir dönemdir. Rüzgar "sol"a doğru esmektedir. Emperyalist savaş dünya proletaryası ve halklarının emperyalist kapitalizme ve neoliberal saldırılara karşı savaşımının gelişeceği ve devrimcileşeceğinin olanakları, unsurları ve koşullarını içinde barındırmaktadır. 15 Şubat'ta 10 milyonların tarihsel eylemi dünya proletaryası ve halklarının en büyük moral kaynağı ve siyasi dayanağıdır. Kapitalist haydutlara, lanetlilerin eylemli yanıtıdır.
Kürdistan'da KADEK'in (PKK'nin) emperyalist savaş karşısındaki ikircikli, belirsiz ve titrek duruşu savaş karşıtı platform ve mücadeleleri zayıflatmaktadır. Oysa, bu savaşta Kürt ulusunun geleceği ve kaderi üzerine kararlar alınacak, belki de KADEK'in Güney Kürdistan'da bulunan silahlı güçlerinin imhası hedeflenecektir. 3 ayı aşkın bir süredir A. Öcalan'a uygulanan özel tecrit ve avukatlarıyla görüştürülmemesi tutumu siyasal bir tutumdur, ve Irak'a yönelik savaşla bağlantılıdır. Kürt ulusal hareketi ve KADEK bu gerici ve sömürgeci savaşa karşı edilgen duruşuyla daha fazla gidemez. Kürt halkı savaşa karşıdır.
Emperyalist ve gerici savaşlara karşı devrimci ve komünist partilerin enternasyonalizm ilkesine bağlı teorik ve siyasal bir tutum belirlemeleri yetmez, bunun savaş karşıtı milyonların hareketine devrimci bir çizgide müdahale etme, önderlik etme ve yönlendirme iddiası ve devrimci pratiğiyle birleştirilmesi gerekir. Ancak o zaman tarihsel ve siyasal rollerini oynamış olurlar.
MLKP'nin, bölgesel ve uluslararası alanda emperyalizm ve savaş karşıtı devrimci platformların oluşturulması ve bunun emperyalist savaşa karşı bölgesel konferanslarla geliştirilmesi düşüncesi ve çağrısı, aynı zamanda devrimci ve komünist partilere bu tarihsel ve siyasal görevlerinin hatırlatılmasıdır. Bu görev gecikse de hala yakıcı ve günceldir. Emperyalist savaş sürecinin Ortadoğu ve Dünya'da yeni siyasal sonuçlar ve gelişmeler doğuracağı ve "antiküresel" hareketin boyutları ve gelişme eğilimi birlikte düşünülürse devrimci ve komünist partilerin devrimci ve etkin bir müdahale örgütlemeleri, hazırlamaları ve pratikleştirmeleri daha iyi anlaşılır.
MLKP, savaşın sürdürüleceği coğrafyanın komünist partisi olarak emperyalist savaşı iç savaşa döndürme ilkesel yaklaşımı, perspektifi ve politikalarıyla devrimci önderlik rolüne uygun pratik politika, taktik ve sloganlar üreterek önderlik yeteneği ve gücünü geliştirmektedir. İşçi sınıfı ve emekçi yığınları, rutin, protestocu duruş ve mücadele biçimlerinden savaş iradesini yıpratacak, engelleyecek ve aşındıracak siyasal duruş ve mücadele biçimlerine geçmelerine, bu amaçla üretimden gelen gücü kullanmaları dahil, her türlü mücadele araç ve biçimlerinin devreye sokulması çağrısını yapmakta, öncü müdahalelerle devrimci olanak ve birikimlerin açığa çıkması ve büyümesini hazırlamakta ve örgütlemektedir. Bu amaçla Ortadoğu'nun devrimci ve komünist partileriyle dünyada ve bölgede özel devrimci işbirliği, dayanışma ve ortak savaşımı geliştirmenin platform ve araçlarının yaratılmasına işaret etmekte, çağrılarını yinelemektedir. MLKP, emperyalist savaşa karşı savaşacaktır.
MLKP, dünyada emperyalist savaş karşıtı platform ve eylemlerde ilkesel yaklaşımı ve bağımsız siyasal duruşuyla yerini almaya devam edecektir.
Kahrolsun Emperyalist Savaş! Kahrolsun Kapitalist Barbarlık!
Yaşasın Halkların Kardeşliği!
Yaşasın Sosyalizm ve Proletarya Enternasyonalizmi!
|