"Irak halkını Saddam diktatöründen kurtaracağız", "Savaş başladığı gün biter", "Irak halkı bizi çiçeklerle karşılayacak", "Bağdat 48 saatte düşer" vb. vb'
Değil mi ki, ABD yalan üretmek ve haberler üzerinden tahrifat yapmak amacıyla Stratejik Etki Bürosu bile kurdu. Şaşırılacak bir şey değil. Emperyalistler ve gericiler başka nasıl ayakta kalabilir ki? Ama Beyaz Saray'ın "savaş odası"nda üretilen yalanlar, Irak yeni işgal seferinin daha ilk birkaç gününde Ortadoğu halkların direnişine çarparak çöktü. Ne "savaş başladığı gün" bitti ne de halk, Amerikan işgal askerlerini "çiçekle" karşıladı.
Nasıriye, Umm Kasr ya da Basra'
Pentagon güvenlik sistemini alt-üst eden 11 Eylül baskınından sonra, Amerikan fiyakasını bozan ikinci bir gelişme olarak, ABD askeri gücünün "yenilmezlik" efsanesini de Irak halkının çıkışı bozdu. Yankee ordusundan ele geçirilmiş asker görüntüleri TV ekranlarını doldurmaya başlayınca Bush birden uluslararası emperyalist hukuku, Cenevre savaş sözleşmesini hatırlamaya başladı. Daha dün Guantanamo'da insanlık dışı zulüm ve işkencelerin yaşatıldığı Afgan esirlerini dünyaya göstererek korku imparatorluğu kurmaya çalışan, kendisini Uluslararası Ceza Mahkemesi'nden muaf tutarak işkence yapma ve işkence ihraç etme "hakkı"nı hukukileştirmek isteyen, BM kararına karşın Irak'a saldıran ve Irak savaşı sırasında esir aldığı Iraklıları ekranlara taşıyarak propaganda malzemesi yapan ABD, yasalara sığınma çaresizliğine sarıldı.
Çünkü bunlar Amerikan rüyasını kağıttan bir şatoya dönüştürüyordu. Çünkü Irak halkı, yarım asrı aşkın Filistin direnişiyle kristalize olmuş Ortadoğu halklarının gerçeğini, bütün emperyalist ve işgalci devletlerin suratlarına vururken, dünya halklarının, ezilenlerin enternasyonal eylemine güç veriyordu. Çünkü görüntüler, Stratejik Etki Bürosu'nun üretip Beyaz Saray haydutlarının bütün dünyayı yalana boğan açıklamalarının palavra olduğu gerçeğini yeniden ve yeniden dünya kamuoyuna gösteriyordu.
İşte Ortadoğu gerçeği, işte halkların cesareti ve kahramanlığı!
Apache helikopterinin önünde, elinde kaleşnikofuyla duran 72 yaşındaki çiftçinin yüzünde korku değil gurur okunuyordu. Sazlıklarda harıl harıl Amerikan askerlerini arayan ya da düşürülen helikopterin üzerine çıkarak zafer işaretleri yaparak direnen halkın yüzünde Bağdat'a düşen tonlarca bomba, füze ve kurşun yağmurunun izi yok. Onlar, zafer kazanmış generaller gibi ellerindeki sopa ve silahları gururla havaya kaldırarak Ortadoğu'da yeni mucizeler yaratacakları mesajını veriyorlar.
Teknolojik savaş üstünlüğü, silah ve paranın gücüne inananlar, halkların cesareti ve kahramanlığını hesaba katmama yanılgısına düştüler. Nasıriye, Umm Kasr ve Basra'da halkın direnişi karşısında dehşete düşen Bush ve bilimum Pentagon patentli savaş uzmanlarının ekranlara yansıyan suratları, beyaz badanayla karıştırılmış çamurdan harcı andırıyordu. Oysa ki, 11 Eylül baskınından sonra Amerikan ideologlarından Huntington, "Ölümden korkmayan insanların duruş ve davranışları"na dikkat çekmiş ve uyarmıştı da. Ortadoğu, Hasan Sabah'tan başlayarak Filistin'de destanlaşan intifadalara kadar uzanan sayısız "ölümden korkmayan insanların" kahramanlıklarının yatağıdır.
Halk işgalcileri sevmez. Vietnam'dan Filistin'e, Kore'den Afganistan'a dünyanın dört bir yanından halkların kanını dökmüş, doymak bilmeyen Amerikan vampirini ise hiç sevmez. Beyaz Saray, Irak'ta çiçekle karşılanmayacağını biliyordu; ama B-52 bombardıman uçakları ve tanklarına elde silah karşı konacağını da beklemiyordu.
Irak halkı işgalci Yankee askerlerini çiçekle değil, silahla karşıladı.
*Bu yazı Yeni Atılım Gazetesi'nin 29 Mart 2003 tarihli sayısından alınmıştır.
|