BİZ GELECEĞİZ, BİZİ ENGELLEYEMEZSİNİZ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

12 Eylül 1980'de, ABD ve diğer emperyalistlerin açık desteğiyle gerçekleştirilen askeri faşist darbe, gelişen devrimci mücadeleyi bastırmak için tüm ezilen kesimlerin üzerine bir karabasan gibi çöktü. Politik görüşlerinden dolayı onlarca insan işkencede, sokakta katledilirken on binlercesi de hapishanelere atıldı. Tüm devrimci demokrat kurumlar, partiler, sendikalar, gazete ve dergiler kapatıldı. Toplum bir bütün olarak susku içerisine hapsedildi. Daha sonraki yıllarda, sözde parlamentarizme geçisin ardından da aynı faşist zihniyet kendisini, yarattığı devlet kurumları aracılığıyla hala devam ettirmektedir. Bugün Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ı çeşitli alanlarda denetim altında tutan MGK, RTÜK vb. gibi devlet kurumları o dönemin eseridirler.

12 Eylül askeri-faşist darbesi, coğrafyamızın yakın tarihinden buyana devrimci mücadelenin önemli alanlarından biri olmuş olan öğrenci gençliği ve özellikle de yüksek öğrenim gençliğini denetim altına almak, sisteme yararlı "eğitilmiş" insanlar yetiştirmek içinde YÖK'ü oluşturmuştur. Öyle ki, oluşumundan günümüze YÖK anti-demokratik ve çağdışı uygulamalarla sadece üniversiteli gençliği değil, aynı zamanda üniversite öğretim elemanlarını da kıskacı içerisine almış ve bilimsel-demokratik gelişmelerin önünü sistemin bekası adına tıkamıştır.

Bundan dolayı, coğrafyamızda üniversiteli gençlik mücadelesi dendiğinde akla ilk gelen özerk-demokratik üniversite ve anadilde eğitim için YÖK'e ve uygulamalarına karşı mücadele olmaktadır. Bugüne kadar YÖK'ün lağvedilmesi için birçok mücadele yöntemi, yüksek öğrenim gençliği tarafından uygulanmıştır. YÖK'ün kuruluş günü olan 6 Kasım'da düzenlenen militan kitlesel gösteriler ve yürüyüşler, her yeni eğitim sezonunda yapılan alternatif açılışlar, boykotlar, bildiri dağıtımı, afişleme ve imza kampanyaları bunlardan bazılarıdır. Devlete sadık faşist-gerici partilerin üniversitelerdeki uzantılarının devrimci, demokrat, yurtsever öğrencilere dönük gerçekleştirdiği saldırılara karşı yürütülen mücadeleyi de burada anımsamamız gerekir.

Coğrafyamızdaki gençliğin ve özellikle de yüksek öğrenim gençliğinin yürüttüğü mücadele son dönemlerde ciddi yükseliş eğilimi göstermektedir. Yeni eğitim sezonuna yoğun protestolarla başlayan öğrenci gençlik, ardından emperyalist savaşa ve işgale karşı eylemlerde de kendisini gösterdi. Geçtiğimiz yılın 6 Kasımında düzenlenen gösterilerin 2002 yılındakinden daha kitlesel ve daha militan geçmesi bu yükseliş eğilimini göstermekteydi. İşte bu eğilimden ve bu mücadelenin toplumun diğer kesimlerinin yürüttüğü mücadele ile birleşmesinden korkan egemen sınıflar, üniversiteli gençliğe dönük yeni bir saldırı dalgası başlattılar.

Partimizin gençlik örgütü KGÖ tüm bu mücadelelerde en ön saflarda savaşmakta, birçok mücadele aracına başvurmakta ve kimi direnişlerin, kampanyaların ve genişleyen protestoların bizzat örgütleyicisidir.

IMF ve DB gibi emperyalist kuruluşlara verdiği taahhütleri eğitim alanında da yerine getirmek için yeniden yapılandırma saldırısını başlatan ABD işbirlikçisi AKP hükümeti, gençliğin yeni YÖK yasa tasarısına ve eğitimin özelleştirilmesine karşı verdiği mücadelenin önünü tutuklamalar, gözaltılar, okuldan uzaklaştırmalar ve soruşturmalarla almak istiyor. 6 Kasım gösterilerine katıldıkları, afiş astıkları, bildiri dağıttıkları ve "Demokratik Üniversite Konferansı" düzenledikleri için Ankara, İstanbul, Adana, Siirt, Çanakkale, Balıkesir vb. gibi illerde bulunan onlarca üniversitede yüzlerce komünist, devrimci ve Kürt yurtseveri öğrenci soruşturma saldırısına maruz kaldı, bazıları tutuklandı.

Soruşturma saldırısına karşı gençliğin yanıtı militan çizgide direnişi büyütmek oldu. Birçok üniversitede başlatılan "Arkadaşıma Dokunma Kampanyası"nı İstanbul Üniversitesinde okula alınmayan öğrencilerin üniversite önünde oluşturdukları "Alternatif Üniversite" takip etti. "Alternatif Üniversite"ye bilim, sanat ve çeşitli kurum temsilcilerinin yoğun ilgi göstermesi, YÖK'cü rektörleri kızdırırken öğrencilerin mücadele kararlılıklarını perçinledi. Yine 15 Ocak günü İstanbul ve Adana'da üniversite öğrencilerinin başlattığı açlık grevi, sendikalar, kadın örgütleri ve çeşitli sivil toplum örgütlerinden yoğun destek aldı. Açlık grevinin bitirilişinde yapılan basın açıklamasında öğrenciler, "15 Ocak 2004 günü başlattığımız açlık grevimizi bugün 11. gününde sona erdiriyoruz. Soruşturmaların ve cezaların geri çekilmesi, okullarımızdan polis ve jandarmanın çıkması, tutuklanan arkadaşlarımızın serbest bırakılması, gerici-baskıcı disiplin yönetmeliklerinin fesih edilmesi talepleriyle yürüttüğümüz mücadelemizi farklı araç ve yöntemlerle büyüterek sürdüreceğiz" dediler. Bu basın açıklamasına yanıt fazla gecikmedi ve Ankara ve İzmir gençliği açlık grevine başladığını açıkladı.

Tüm bu saldırılar, devletin gençlik hareketinin önünü almaya dönük sistemli ve merkezi saldırıların parçalarıdır. Devletin işçilere, emekçilere ve memurlara dönük gerçekleştirdiği neoliberal saldırılardan, F ve D tipinde politik tutsaklara dönük yapılan saldırılardan ayrı olarak ele alınamaz. Dolayısıyla, öğrenci gençliğin yükselttiği bu direniş toplumun tüm emekçi kesimleri tarafından sahiplenilmek zorundadır. İşçiler, emekçiler, öğretim elemanları, aydınlar, sendikacılar ve özellikle de öğrenci velileri, bu mücadelenin parçası olmalılar.

Bu bilinçle hareket eden partimiz MLKP ve onun gençlik örgütü KGÖ, gençliğin yükselttiği tüm direnişlerde aktif yer almakta ve direnişi toplumun tüm kesimlerine mal etmeye çalışmaktadır. İnanıyoruz ki sürecin ortaya çıkaracağı olanaklardan faydalanmasını bilirsek gençliğin öncü bölüklerine karşı gerçekleştirilen bu saldırıları püskürtmemiz ve egemenlere diz çöktürmemiz de mümkün olacaktır.

GENÇLİK GELECEK, GELECEK SOSYALİZMDİR!

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

BİZ GELECEĞİZ, BİZİ ENGELLEYEMEZSİNİZ
fc Share on Twitter
 

12 Eylül 1980'de, ABD ve diğer emperyalistlerin açık desteğiyle gerçekleştirilen askeri faşist darbe, gelişen devrimci mücadeleyi bastırmak için tüm ezilen kesimlerin üzerine bir karabasan gibi çöktü. Politik görüşlerinden dolayı onlarca insan işkencede, sokakta katledilirken on binlercesi de hapishanelere atıldı. Tüm devrimci demokrat kurumlar, partiler, sendikalar, gazete ve dergiler kapatıldı. Toplum bir bütün olarak susku içerisine hapsedildi. Daha sonraki yıllarda, sözde parlamentarizme geçisin ardından da aynı faşist zihniyet kendisini, yarattığı devlet kurumları aracılığıyla hala devam ettirmektedir. Bugün Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ı çeşitli alanlarda denetim altında tutan MGK, RTÜK vb. gibi devlet kurumları o dönemin eseridirler.

12 Eylül askeri-faşist darbesi, coğrafyamızın yakın tarihinden buyana devrimci mücadelenin önemli alanlarından biri olmuş olan öğrenci gençliği ve özellikle de yüksek öğrenim gençliğini denetim altına almak, sisteme yararlı "eğitilmiş" insanlar yetiştirmek içinde YÖK'ü oluşturmuştur. Öyle ki, oluşumundan günümüze YÖK anti-demokratik ve çağdışı uygulamalarla sadece üniversiteli gençliği değil, aynı zamanda üniversite öğretim elemanlarını da kıskacı içerisine almış ve bilimsel-demokratik gelişmelerin önünü sistemin bekası adına tıkamıştır.

Bundan dolayı, coğrafyamızda üniversiteli gençlik mücadelesi dendiğinde akla ilk gelen özerk-demokratik üniversite ve anadilde eğitim için YÖK'e ve uygulamalarına karşı mücadele olmaktadır. Bugüne kadar YÖK'ün lağvedilmesi için birçok mücadele yöntemi, yüksek öğrenim gençliği tarafından uygulanmıştır. YÖK'ün kuruluş günü olan 6 Kasım'da düzenlenen militan kitlesel gösteriler ve yürüyüşler, her yeni eğitim sezonunda yapılan alternatif açılışlar, boykotlar, bildiri dağıtımı, afişleme ve imza kampanyaları bunlardan bazılarıdır. Devlete sadık faşist-gerici partilerin üniversitelerdeki uzantılarının devrimci, demokrat, yurtsever öğrencilere dönük gerçekleştirdiği saldırılara karşı yürütülen mücadeleyi de burada anımsamamız gerekir.

Coğrafyamızdaki gençliğin ve özellikle de yüksek öğrenim gençliğinin yürüttüğü mücadele son dönemlerde ciddi yükseliş eğilimi göstermektedir. Yeni eğitim sezonuna yoğun protestolarla başlayan öğrenci gençlik, ardından emperyalist savaşa ve işgale karşı eylemlerde de kendisini gösterdi. Geçtiğimiz yılın 6 Kasımında düzenlenen gösterilerin 2002 yılındakinden daha kitlesel ve daha militan geçmesi bu yükseliş eğilimini göstermekteydi. İşte bu eğilimden ve bu mücadelenin toplumun diğer kesimlerinin yürüttüğü mücadele ile birleşmesinden korkan egemen sınıflar, üniversiteli gençliğe dönük yeni bir saldırı dalgası başlattılar.

Partimizin gençlik örgütü KGÖ tüm bu mücadelelerde en ön saflarda savaşmakta, birçok mücadele aracına başvurmakta ve kimi direnişlerin, kampanyaların ve genişleyen protestoların bizzat örgütleyicisidir.

IMF ve DB gibi emperyalist kuruluşlara verdiği taahhütleri eğitim alanında da yerine getirmek için yeniden yapılandırma saldırısını başlatan ABD işbirlikçisi AKP hükümeti, gençliğin yeni YÖK yasa tasarısına ve eğitimin özelleştirilmesine karşı verdiği mücadelenin önünü tutuklamalar, gözaltılar, okuldan uzaklaştırmalar ve soruşturmalarla almak istiyor. 6 Kasım gösterilerine katıldıkları, afiş astıkları, bildiri dağıttıkları ve "Demokratik Üniversite Konferansı" düzenledikleri için Ankara, İstanbul, Adana, Siirt, Çanakkale, Balıkesir vb. gibi illerde bulunan onlarca üniversitede yüzlerce komünist, devrimci ve Kürt yurtseveri öğrenci soruşturma saldırısına maruz kaldı, bazıları tutuklandı.

Soruşturma saldırısına karşı gençliğin yanıtı militan çizgide direnişi büyütmek oldu. Birçok üniversitede başlatılan "Arkadaşıma Dokunma Kampanyası"nı İstanbul Üniversitesinde okula alınmayan öğrencilerin üniversite önünde oluşturdukları "Alternatif Üniversite" takip etti. "Alternatif Üniversite"ye bilim, sanat ve çeşitli kurum temsilcilerinin yoğun ilgi göstermesi, YÖK'cü rektörleri kızdırırken öğrencilerin mücadele kararlılıklarını perçinledi. Yine 15 Ocak günü İstanbul ve Adana'da üniversite öğrencilerinin başlattığı açlık grevi, sendikalar, kadın örgütleri ve çeşitli sivil toplum örgütlerinden yoğun destek aldı. Açlık grevinin bitirilişinde yapılan basın açıklamasında öğrenciler, "15 Ocak 2004 günü başlattığımız açlık grevimizi bugün 11. gününde sona erdiriyoruz. Soruşturmaların ve cezaların geri çekilmesi, okullarımızdan polis ve jandarmanın çıkması, tutuklanan arkadaşlarımızın serbest bırakılması, gerici-baskıcı disiplin yönetmeliklerinin fesih edilmesi talepleriyle yürüttüğümüz mücadelemizi farklı araç ve yöntemlerle büyüterek sürdüreceğiz" dediler. Bu basın açıklamasına yanıt fazla gecikmedi ve Ankara ve İzmir gençliği açlık grevine başladığını açıkladı.

Tüm bu saldırılar, devletin gençlik hareketinin önünü almaya dönük sistemli ve merkezi saldırıların parçalarıdır. Devletin işçilere, emekçilere ve memurlara dönük gerçekleştirdiği neoliberal saldırılardan, F ve D tipinde politik tutsaklara dönük yapılan saldırılardan ayrı olarak ele alınamaz. Dolayısıyla, öğrenci gençliğin yükselttiği bu direniş toplumun tüm emekçi kesimleri tarafından sahiplenilmek zorundadır. İşçiler, emekçiler, öğretim elemanları, aydınlar, sendikacılar ve özellikle de öğrenci velileri, bu mücadelenin parçası olmalılar.

Bu bilinçle hareket eden partimiz MLKP ve onun gençlik örgütü KGÖ, gençliğin yükselttiği tüm direnişlerde aktif yer almakta ve direnişi toplumun tüm kesimlerine mal etmeye çalışmaktadır. İnanıyoruz ki sürecin ortaya çıkaracağı olanaklardan faydalanmasını bilirsek gençliğin öncü bölüklerine karşı gerçekleştirilen bu saldırıları püskürtmemiz ve egemenlere diz çöktürmemiz de mümkün olacaktır.

GENÇLİK GELECEK, GELECEK SOSYALİZMDİR!