AB - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

1963'ten bu yana Türk burjuvazisi, şimdiki adıyla AB'nin kapısını aşındırdı. Yaklaşık 40 sene bekleme odasında bekletildi ve şimdi AB'li emperyalist güçlerle Türk burjuvazisi anlaştılar. Türkiye'nin AB'ye girmesinin önü açıldı, ama sadece açıldı. Türkiye, yayımlanan "İlerleme Raporu"yla birtakım eksikliklerine rağmen "demokratik" bir ülke olarak ilan edildi. Böylece faşist, katil rejim "aklandı".

"Tavsiye kararı" olarak adlandırılan İlerleme Raporu, 17 Aralıkta gerçekleştirilecek olan AB liderleri zirvesinde büyük bir olasılıkla onaylanacak ve Türkiye'ye müzakere tarihi ve-rilecek. AB açıklamalarına göre, her şey yolunda gitse dahi, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği 2014 yılından önce gerçekleşmeyecek.

Osmanlı döneminde başlayan "Batılılaşma" serüveni, 1963'te Türkiye'nin o zamanki adı AET'e üyelik başvurusu ve 1995'te Gümrük Birliği anlaşması basamaklarından geçerek bugüne geldi.

Türkiye'nin AB'ye entegrasyonu sorununda AB'li emperyalist güçler özellikle demokratik haklar konusunu ön plana çıkartıyorlar. AB'li emperyalistler Türkiye'de işkenceyi bir kalemde devlet politikası olmaktan çıkartıyorlar. AB'li emperyalist güçlere göre diktatörlük, söz ve düşünce özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmış. Böylelikle Türkiye, "birçok eksik ve yetersizlik"lere rağmen Kopenhag Siyasi Kriterlerine uyum sağlamış oluyor.

Kopenhag Siyasi Kriterleri, AB emperyalistlerinin siyasi kriterleridir. Bu kriterlerle AB, demokratik olduğunu, demokrasi kurallarına göre hareket ettiğini açıklıyor. İyi de söz konusu olan bu demokrasi kimin, hangi sınıfın demokrasisi? Kendi çıkarına hizmet eden her şeyi günde mine alan AB, işçi sınıfının söz, örgütlenme ve eylem hakkına gelince boş laf etmenin ötesinde somut bir şey söylemiyor. Sanki büyük bir marifetmiş gibi "sendikal haklar hala ILO standartlarının gerisinde" kaldı tespitini yapan AB, işçi sınıfı ve emekçiler tarafından kölelik yasası olarak tarif edilen yeni İş Kanunu'nu İlerleme Raporu'nda göklere çıkartıyor.

İşçi sınıfının hak ve özgürlükleri bakımından temel önemde olan grev hakkı kısıtlanıyor. Söz konusu AB kriterlerinde dayanışma grevinden, hak grevinden, siyasi grevlerden; genel olarak grev haklarından bahsedilmiyor.

"AB, kendi iş piyasasının ciddi zararlar görmesini engellemek" istiyor. Bu nedenle de Raporda işgücünün serbest dolaşımının engelleneceği kaydı düşülüyor. Bu da, bir daha göstermektedir ki, AB, sermaye ve meta dolaşımı için özgürlüktür. İşgücünün serbest dolaşımı ihtiyaca bağlanıyor, ama sermaye ve malların dolaşımı önündeki bütün engeller kaldırılıyor.

İlerleme Raporunda Kürt sorununun çözüldüğünü de öğreni-yoruz! Sömürgeci faşist diktatörlük, Kürt sorununun çözümü için gerekli adımları atmış ve sorun sadece uygulamada bazı aksamaların olmasıymış. Raporun onanması ve Türkiye'ye müzakere tarihi vermek için yolun açılması AB'li emperyalistlerle sömürgeci faşist rejimin Kürt sorununda farklı düşünmediklerini göstermektedir. Açık ki, Kürdistan'daki sömürge statüsünün korunması AB'nin işine gelmektedir.

AB, Türkiye üzerinden Ortadoğu'ya, Kafkaslara ve Asya içlerine açılmak istiyor. Emperyalist talan ve hakimiyet için savaşılacak derecede önemli olan bölgeleri ABD, Rusya ve Çin gibi rakiplerine bırakmak istemiyor. Bu nedenle Raporda Türkiye'nin Ortadoğu ülkelerine "model ülke" olduğu açıkça ifade ediliyor. Türkiye'nin genç ve ucuz işgücü deposu olması ve büyük bir pazar alanı olması AB için büyük önem arz etmektedir. Ayrıca büyük bir orduya sahip olması, ABD ve AB'nin bölgedeki rekabeti açısından önemli ve AB bundan yararlanmak istiyor.

Raporun onanması ve 17 Aralıkta Türkiye'ye müzakerelerin başlaması için tarih ve-rilmesi, üyeliğin garanti altına alınması anlamına gelmiyor. AB, herhangi bir nedenden dolayı müzakereleri askıya alabileceğini açıkladı. Yani bu, Türkiye, bölge ve dünya politikalarında AB'nin çıkarlarına uygun düşmeyen adımlar atarsa; ısrarla Amerikan emperya-lizminin yanında yer alırsa üyeliğini düşünürüz anlamına gelmektedir.

Türkiye-AB ilişkilerinin üyelik müzakereleri için tarih vermeye kadar ilerlemesi, Türkiye ve bölge üzerindeki AB-ABD rekabetinin boyutlarını da gösterir. AB, tamamen kendine bağımlı bir Türkiye istiyor ve muhtemelen de Türkiye'yi tamamen kendine bağımlı yapana kadar da müzakere süreci uzayacak. ABD ise böyle bir "müttefik"ini kaybetmemek için elinden geleni yapacaktır. Amerikan emperyalizmi, AB içinde İngiltere gibi yeni bir truva atına daha ihtiyaç duyuyor. AB'yi dünya politikasında güçsüz bırakmak, ortak bir dış politika oluşturmasını engellemek için buna ihtiyacı var. Bu nedenle de Türkiye'nin AB üyeliğini destekliyor. ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliğini niçin desteklediğini AB'li emperyalistler de çok iyi biliyorlar.

Türkiye'nin ve bölgenin stratejik önemi, emperyalist jeopolitikalardaki yeri, Türkiye'nin AB üyesi olmasının veya olamamasının AB ve ABD arasındaki çelişkilerin gelişme seyrine bağlı olacağını göstermektedir.

Sonuç itibariyle:

AB, tekellerin birliğidir. Emperyalist rakiplere karşı rekabette güçlü olmak için kurulmuş bir entegrasyondur. AB demokrasisi, tekeller için demokrasidir. AB demokrasisi, işçi sınıfı ve emekçi yığınlar için işsizlik, sömürü, baskı ve talan demektir.

AB'ye üyelik konusunda aynı cephede yer alan reformistlerin, hükümetin ve kapitalist sınıfın yaydığı hayallerin aksine, kurtuluş AB'de değildir. AB üyeliği Türkiye'ye demokrasi, iş olanakları, refah getirmeyecektir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da ulusal ve sosyal kurtuluş ancak ve ancak devrimle elde edilebilir. Bu nedenle çözüm AB'de değil devrimdedir.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

AB - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
fc Share on Twitter
 

1963'ten bu yana Türk burjuvazisi, şimdiki adıyla AB'nin kapısını aşındırdı. Yaklaşık 40 sene bekleme odasında bekletildi ve şimdi AB'li emperyalist güçlerle Türk burjuvazisi anlaştılar. Türkiye'nin AB'ye girmesinin önü açıldı, ama sadece açıldı. Türkiye, yayımlanan "İlerleme Raporu"yla birtakım eksikliklerine rağmen "demokratik" bir ülke olarak ilan edildi. Böylece faşist, katil rejim "aklandı".

"Tavsiye kararı" olarak adlandırılan İlerleme Raporu, 17 Aralıkta gerçekleştirilecek olan AB liderleri zirvesinde büyük bir olasılıkla onaylanacak ve Türkiye'ye müzakere tarihi ve-rilecek. AB açıklamalarına göre, her şey yolunda gitse dahi, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği 2014 yılından önce gerçekleşmeyecek.

Osmanlı döneminde başlayan "Batılılaşma" serüveni, 1963'te Türkiye'nin o zamanki adı AET'e üyelik başvurusu ve 1995'te Gümrük Birliği anlaşması basamaklarından geçerek bugüne geldi.

Türkiye'nin AB'ye entegrasyonu sorununda AB'li emperyalist güçler özellikle demokratik haklar konusunu ön plana çıkartıyorlar. AB'li emperyalistler Türkiye'de işkenceyi bir kalemde devlet politikası olmaktan çıkartıyorlar. AB'li emperyalist güçlere göre diktatörlük, söz ve düşünce özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmış. Böylelikle Türkiye, "birçok eksik ve yetersizlik"lere rağmen Kopenhag Siyasi Kriterlerine uyum sağlamış oluyor.

Kopenhag Siyasi Kriterleri, AB emperyalistlerinin siyasi kriterleridir. Bu kriterlerle AB, demokratik olduğunu, demokrasi kurallarına göre hareket ettiğini açıklıyor. İyi de söz konusu olan bu demokrasi kimin, hangi sınıfın demokrasisi? Kendi çıkarına hizmet eden her şeyi günde mine alan AB, işçi sınıfının söz, örgütlenme ve eylem hakkına gelince boş laf etmenin ötesinde somut bir şey söylemiyor. Sanki büyük bir marifetmiş gibi "sendikal haklar hala ILO standartlarının gerisinde" kaldı tespitini yapan AB, işçi sınıfı ve emekçiler tarafından kölelik yasası olarak tarif edilen yeni İş Kanunu'nu İlerleme Raporu'nda göklere çıkartıyor.

İşçi sınıfının hak ve özgürlükleri bakımından temel önemde olan grev hakkı kısıtlanıyor. Söz konusu AB kriterlerinde dayanışma grevinden, hak grevinden, siyasi grevlerden; genel olarak grev haklarından bahsedilmiyor.

"AB, kendi iş piyasasının ciddi zararlar görmesini engellemek" istiyor. Bu nedenle de Raporda işgücünün serbest dolaşımının engelleneceği kaydı düşülüyor. Bu da, bir daha göstermektedir ki, AB, sermaye ve meta dolaşımı için özgürlüktür. İşgücünün serbest dolaşımı ihtiyaca bağlanıyor, ama sermaye ve malların dolaşımı önündeki bütün engeller kaldırılıyor.

İlerleme Raporunda Kürt sorununun çözüldüğünü de öğreni-yoruz! Sömürgeci faşist diktatörlük, Kürt sorununun çözümü için gerekli adımları atmış ve sorun sadece uygulamada bazı aksamaların olmasıymış. Raporun onanması ve Türkiye'ye müzakere tarihi vermek için yolun açılması AB'li emperyalistlerle sömürgeci faşist rejimin Kürt sorununda farklı düşünmediklerini göstermektedir. Açık ki, Kürdistan'daki sömürge statüsünün korunması AB'nin işine gelmektedir.

AB, Türkiye üzerinden Ortadoğu'ya, Kafkaslara ve Asya içlerine açılmak istiyor. Emperyalist talan ve hakimiyet için savaşılacak derecede önemli olan bölgeleri ABD, Rusya ve Çin gibi rakiplerine bırakmak istemiyor. Bu nedenle Raporda Türkiye'nin Ortadoğu ülkelerine "model ülke" olduğu açıkça ifade ediliyor. Türkiye'nin genç ve ucuz işgücü deposu olması ve büyük bir pazar alanı olması AB için büyük önem arz etmektedir. Ayrıca büyük bir orduya sahip olması, ABD ve AB'nin bölgedeki rekabeti açısından önemli ve AB bundan yararlanmak istiyor.

Raporun onanması ve 17 Aralıkta Türkiye'ye müzakerelerin başlaması için tarih ve-rilmesi, üyeliğin garanti altına alınması anlamına gelmiyor. AB, herhangi bir nedenden dolayı müzakereleri askıya alabileceğini açıkladı. Yani bu, Türkiye, bölge ve dünya politikalarında AB'nin çıkarlarına uygun düşmeyen adımlar atarsa; ısrarla Amerikan emperya-lizminin yanında yer alırsa üyeliğini düşünürüz anlamına gelmektedir.

Türkiye-AB ilişkilerinin üyelik müzakereleri için tarih vermeye kadar ilerlemesi, Türkiye ve bölge üzerindeki AB-ABD rekabetinin boyutlarını da gösterir. AB, tamamen kendine bağımlı bir Türkiye istiyor ve muhtemelen de Türkiye'yi tamamen kendine bağımlı yapana kadar da müzakere süreci uzayacak. ABD ise böyle bir "müttefik"ini kaybetmemek için elinden geleni yapacaktır. Amerikan emperyalizmi, AB içinde İngiltere gibi yeni bir truva atına daha ihtiyaç duyuyor. AB'yi dünya politikasında güçsüz bırakmak, ortak bir dış politika oluşturmasını engellemek için buna ihtiyacı var. Bu nedenle de Türkiye'nin AB üyeliğini destekliyor. ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliğini niçin desteklediğini AB'li emperyalistler de çok iyi biliyorlar.

Türkiye'nin ve bölgenin stratejik önemi, emperyalist jeopolitikalardaki yeri, Türkiye'nin AB üyesi olmasının veya olamamasının AB ve ABD arasındaki çelişkilerin gelişme seyrine bağlı olacağını göstermektedir.

Sonuç itibariyle:

AB, tekellerin birliğidir. Emperyalist rakiplere karşı rekabette güçlü olmak için kurulmuş bir entegrasyondur. AB demokrasisi, tekeller için demokrasidir. AB demokrasisi, işçi sınıfı ve emekçi yığınlar için işsizlik, sömürü, baskı ve talan demektir.

AB'ye üyelik konusunda aynı cephede yer alan reformistlerin, hükümetin ve kapitalist sınıfın yaydığı hayallerin aksine, kurtuluş AB'de değildir. AB üyeliği Türkiye'ye demokrasi, iş olanakları, refah getirmeyecektir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da ulusal ve sosyal kurtuluş ancak ve ancak devrimle elde edilebilir. Bu nedenle çözüm AB'de değil devrimdedir.