Türkiye/Kuzey Kürdistan'da Anayasa Tartışmaları
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Anayasa, bir ülkede toplum ve devlet yaşamını düzenleyen, iktidarın hangi sınıfın elinde olduğunu ve nasıl kullanılacağını belirleyen ve güvenceleyen devletin temel yasasıdır.

Türk devleti kurulduğundan bu yana 4 anayasa yapmıştır. Kurulduğu dönemde yapılan 1921 ve 1924 anayasaları, yasama, yürütme ve yargı gücünün tek merkezde toplandığı „kuvvetler birliği" ilkesini içermesi ile burjuva demokrasisi maskesini bile takma ihtiyacını duymamış, açık diktatörlüğünü ilan etmiştir. 1961 ve 1982 anayasaları ise, „kuvvetler ayrılığı" ilkelerini içerseler de, bu anayasalar da, askeri darbelerin ardından cuntacıların hazırladığı ve rejimin başına geçen darbecilerin kendi iktidarlarını güvenceledikleri anayasalar olmuştur. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin ardından 1982'de yapılan anayasa, siyasal iktidarın askeri niteliğini pekiştirmiş ve iktidarın MGK aracılığıyla ordunun elinde kalmasını sağlamıştır. Darbeciler, anayasaya koydukları, "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir." hükmünü içeren 15. madde ile kendilerine dokunulmazlık zırhı sağlamışlardır.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da faşist diktatörlüğün gündemini son dönemde önemli oranda „sivil anayasa" tartışmaları meşgul etmektedir. AKP hükümetinin 22 Temmuz seçimlerinden önce de gündemine aldığı, 22 Temmuz seçimlerini kazanmış olmanın kendisine verdiği güvenle kısa zamanda hazırlattığı ve 138 maddeden oluştuğu açıklanan anayasa taslağı, kamuoyuna topluca sunulmadan önce parça parça tartışma gündemine sokulmuştur. Burjuvazinin değişik kanatları, yapılmakta olan yeni anayasanın kendi istedikleri bir anayasa olması için kıyasıya bir mücadeleye girişmiş bulunmaktadırlar.
AKP hükümeti, bu yılın ilk yarısında Cumhurbaşkanlığı seçimleri ekseninde rejimin ordu-CHP-MHP kanadı ile girdiği klik çatışmasında, 22 Temmuz seçimlerinden galip çıkmasından ve ordu cephesinin yaşadığı yenilgiden aldığı cesaretle Cumhurbaşkanlığına ikinci adamı olan Abdullah Gül'ü seçti. Ardından gelen „sivil anayasa" atağı ile orduyu elindeki mevzilerden gerileterek, hareket alanını biraz daha daraltmaya ve böylece rejimin askeri niteliğini geriletmeye çalışmaktadır. AKP bununla sadece hükümet değil, aynı zamanda iktidar olmak istemektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimi, „sivil anayasa" hamleleri, AKP'nin aynı zamanda iktidar olma hamleleridir.
TÜSIAD, AKP'nin şimdiye dek atmış olduğu adımların çoğunu kendi değişim programına denk düştüğü için desteklemişti. Rejimin askeri niteliğini koruyan şu andaki anayasa yerine, iç kuvvet ilişkilerinde ortaya çıkan yeni duruma göre düzenlenmiş, burjuva parlamentonun rolünü artıran, ordunun iktidar alanını ise daraltan bir „sivil anayasa" talebi, başta TÜSİAD olmak üzere, burjuvazinin bazı kesimlerince de öteden beri talep edilmektedir. AKP, bu talepleri de arkalayarak hareket alanını genişletmeye çalışmaktadır. Ancak hazırlattığı anayasaya bu kesimlerden de tepkilerin gelmesi, AKP'nin işinin pek de kolay olmayacağını göstermektedir.
Faşist diktatörlüğün statükocu kanadı olarak tanımlanabilecek ordu-CHP-MHP kesimi, anayasa tartışmalarına „türban" sorunu ekseninde katılmaktadır. Bu tartışmada aktör rolünü şimdilik YÖK üstlenmiş görünmektedir. ‘82 faşist anayasasının ürünü olan YÖK, türban sorunu etrafında hazırlanan anayasa karşıtı faaliyeti yürütürken hem orduya hizmetini yerine getirmekte hem de kendi konumunu sağlama almaya çalışmaktadır. Burjuvazinin bazı kesimleri ise, kimi akademisyenler ve medya aracılığıyla „Malezyalılaşma", „mahalle baskısı" gibi konularla, yeni anayasanın İslami içeriğe sahip olacağının korkusunu yaymaya çalışmaktadırlar. Ama esas "sivil anayasa" karşıtı olan ordu şimdilik susmaktadır. 22 Temmuz seçimlerinin sonuçlarından ders çıkartmış olmalı ki, şimdilik tartışmalara doğrudan müdahale etme yerine açık ki müdahalesinin önkoşullarını hazırlatmakla meşgul. Ordu, kendini kurtarıcı olarak çağırtmanın planlarını yapmaktadır. Bu nedenle kendi çizgisinde olan "sivil toplum" örgütlerini uygun zamanda sokağa çıkartacaktır.
Anayasa tartışmalarına burjuva sol liberal çevrelerin, „sivil, demokratik, halkçı, özgürlükçü" gibi kavramlarla katılması, toplumsal muhalefeti burjuva sistemin yedek gücü haline getirmeyi hedeflenmektedir. Her anayasa, mevcut sistemi koruyan temel bir yasa olduğu için, AKP'nin uzlaşma arayışı içinde yapmaya çalışacağı anayasa da, Türk burjuva sistemini ve onun faşist karakterini koruyan içerikte olacaktır. Tartışılan anayasa, işçi sınıfı ve emekçilerin haklarını, özgürlüklerini sağlayan değil, burjuvazinin haklarını içeren bir anayasa olacaktır.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da işçi sınıfı ve emekçilerin temel taleplerinin başında, 1980 darbesinin ürünü olan mevcut anayasanın iptali, faşist MGK'nın dağıtılması ve politik özgürlüklerin kazanılması gelir. Komünistler, işçi sınıfının öncü kurmayı olarak bu mücadelenin en ön safında yer alır ve sosyalizm perspektifiyle bu talebi sahiplenirler. İşçi sınıfı ve emekçiler için burjuva diktatörlüğünün hangi burjuva kliğinin hegemonyasında olacağı çatışmasından başka bir anlamı olmayan "sivil anayasa" tartışmaları karşısında, faşist diktatörlüğün devrilerek yerini işçi sınıfı ve emekçilerin demokratik diktatörlüğüne bırakacağı devrim için mücadele yangınını büyütmeye çalışırlar.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Türkiye/Kuzey Kürdistan'da Anayasa Tartışmaları
fc Share on Twitter
 

Anayasa, bir ülkede toplum ve devlet yaşamını düzenleyen, iktidarın hangi sınıfın elinde olduğunu ve nasıl kullanılacağını belirleyen ve güvenceleyen devletin temel yasasıdır.

Türk devleti kurulduğundan bu yana 4 anayasa yapmıştır. Kurulduğu dönemde yapılan 1921 ve 1924 anayasaları, yasama, yürütme ve yargı gücünün tek merkezde toplandığı „kuvvetler birliği" ilkesini içermesi ile burjuva demokrasisi maskesini bile takma ihtiyacını duymamış, açık diktatörlüğünü ilan etmiştir. 1961 ve 1982 anayasaları ise, „kuvvetler ayrılığı" ilkelerini içerseler de, bu anayasalar da, askeri darbelerin ardından cuntacıların hazırladığı ve rejimin başına geçen darbecilerin kendi iktidarlarını güvenceledikleri anayasalar olmuştur. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin ardından 1982'de yapılan anayasa, siyasal iktidarın askeri niteliğini pekiştirmiş ve iktidarın MGK aracılığıyla ordunun elinde kalmasını sağlamıştır. Darbeciler, anayasaya koydukları, "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir." hükmünü içeren 15. madde ile kendilerine dokunulmazlık zırhı sağlamışlardır.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da faşist diktatörlüğün gündemini son dönemde önemli oranda „sivil anayasa" tartışmaları meşgul etmektedir. AKP hükümetinin 22 Temmuz seçimlerinden önce de gündemine aldığı, 22 Temmuz seçimlerini kazanmış olmanın kendisine verdiği güvenle kısa zamanda hazırlattığı ve 138 maddeden oluştuğu açıklanan anayasa taslağı, kamuoyuna topluca sunulmadan önce parça parça tartışma gündemine sokulmuştur. Burjuvazinin değişik kanatları, yapılmakta olan yeni anayasanın kendi istedikleri bir anayasa olması için kıyasıya bir mücadeleye girişmiş bulunmaktadırlar.
AKP hükümeti, bu yılın ilk yarısında Cumhurbaşkanlığı seçimleri ekseninde rejimin ordu-CHP-MHP kanadı ile girdiği klik çatışmasında, 22 Temmuz seçimlerinden galip çıkmasından ve ordu cephesinin yaşadığı yenilgiden aldığı cesaretle Cumhurbaşkanlığına ikinci adamı olan Abdullah Gül'ü seçti. Ardından gelen „sivil anayasa" atağı ile orduyu elindeki mevzilerden gerileterek, hareket alanını biraz daha daraltmaya ve böylece rejimin askeri niteliğini geriletmeye çalışmaktadır. AKP bununla sadece hükümet değil, aynı zamanda iktidar olmak istemektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimi, „sivil anayasa" hamleleri, AKP'nin aynı zamanda iktidar olma hamleleridir.
TÜSIAD, AKP'nin şimdiye dek atmış olduğu adımların çoğunu kendi değişim programına denk düştüğü için desteklemişti. Rejimin askeri niteliğini koruyan şu andaki anayasa yerine, iç kuvvet ilişkilerinde ortaya çıkan yeni duruma göre düzenlenmiş, burjuva parlamentonun rolünü artıran, ordunun iktidar alanını ise daraltan bir „sivil anayasa" talebi, başta TÜSİAD olmak üzere, burjuvazinin bazı kesimlerince de öteden beri talep edilmektedir. AKP, bu talepleri de arkalayarak hareket alanını genişletmeye çalışmaktadır. Ancak hazırlattığı anayasaya bu kesimlerden de tepkilerin gelmesi, AKP'nin işinin pek de kolay olmayacağını göstermektedir.
Faşist diktatörlüğün statükocu kanadı olarak tanımlanabilecek ordu-CHP-MHP kesimi, anayasa tartışmalarına „türban" sorunu ekseninde katılmaktadır. Bu tartışmada aktör rolünü şimdilik YÖK üstlenmiş görünmektedir. ‘82 faşist anayasasının ürünü olan YÖK, türban sorunu etrafında hazırlanan anayasa karşıtı faaliyeti yürütürken hem orduya hizmetini yerine getirmekte hem de kendi konumunu sağlama almaya çalışmaktadır. Burjuvazinin bazı kesimleri ise, kimi akademisyenler ve medya aracılığıyla „Malezyalılaşma", „mahalle baskısı" gibi konularla, yeni anayasanın İslami içeriğe sahip olacağının korkusunu yaymaya çalışmaktadırlar. Ama esas "sivil anayasa" karşıtı olan ordu şimdilik susmaktadır. 22 Temmuz seçimlerinin sonuçlarından ders çıkartmış olmalı ki, şimdilik tartışmalara doğrudan müdahale etme yerine açık ki müdahalesinin önkoşullarını hazırlatmakla meşgul. Ordu, kendini kurtarıcı olarak çağırtmanın planlarını yapmaktadır. Bu nedenle kendi çizgisinde olan "sivil toplum" örgütlerini uygun zamanda sokağa çıkartacaktır.
Anayasa tartışmalarına burjuva sol liberal çevrelerin, „sivil, demokratik, halkçı, özgürlükçü" gibi kavramlarla katılması, toplumsal muhalefeti burjuva sistemin yedek gücü haline getirmeyi hedeflenmektedir. Her anayasa, mevcut sistemi koruyan temel bir yasa olduğu için, AKP'nin uzlaşma arayışı içinde yapmaya çalışacağı anayasa da, Türk burjuva sistemini ve onun faşist karakterini koruyan içerikte olacaktır. Tartışılan anayasa, işçi sınıfı ve emekçilerin haklarını, özgürlüklerini sağlayan değil, burjuvazinin haklarını içeren bir anayasa olacaktır.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da işçi sınıfı ve emekçilerin temel taleplerinin başında, 1980 darbesinin ürünü olan mevcut anayasanın iptali, faşist MGK'nın dağıtılması ve politik özgürlüklerin kazanılması gelir. Komünistler, işçi sınıfının öncü kurmayı olarak bu mücadelenin en ön safında yer alır ve sosyalizm perspektifiyle bu talebi sahiplenirler. İşçi sınıfı ve emekçiler için burjuva diktatörlüğünün hangi burjuva kliğinin hegemonyasında olacağı çatışmasından başka bir anlamı olmayan "sivil anayasa" tartışmaları karşısında, faşist diktatörlüğün devrilerek yerini işçi sınıfı ve emekçilerin demokratik diktatörlüğüne bırakacağı devrim için mücadele yangınını büyütmeye çalışırlar.