Tuzla'da işçi ve emekçi direnişleri
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da toplu sözleşmeler dönemi vesilesiyle işçi sınıfı mücadelesi hararetini
artırırken, Tuzla tersanelerinden iş cinayetlerine karşı "artık yeter!" sesi yükseldi.
2 hafta içinde 5 işçinin yaşamını yitirdiği tersaneler havzasında işçiler, iş güvenliği talebiyle sendikaları Limter-İş'in öncülüğünde sokaklara çıktı. Aynı günlerde Tuzla Şifa Mahallesi'nde gecekondu yıkımı amacıyla gerçekleşen polis saldırısı ve buna karşı gelişen direniş ise, bölgede havza ve semt temelinde bir birleşik direnişin olanaklarını gözler önüne seren bir rol oynadı.
Tersanelerde yaşam hakkı için direniş
Tuzla tersanelerinde 21 Ağustos'ta Torgem'e bağlı Gimsa taşeron firmasında çalışan Cabbar Ongun, 23 Ağustos'ta Selah Tersanesi'ne bağlı Bora Denizcilik taşeronunda çalışan Güney Akarsu, 31 Ağustos'ta Umut Gemi taşeron firmasında çalışan Cengiz Tatlı, 1 Eylül'de Tuzla Tersanesi'nde Derya Denizcilik taşeron firmasında çalışan Kenan Kara, 3 Eylül'de de Desan Tersanesi'ne bağlı Emre Gemi taşeronunda çalışan Bekir Özmen iş cinayeti sonucu yaşamını yitirdi.
İş güvenliği için en basit önlemlerin bile alınmadığı, aşırı uzun çalışma saatlerinin dikkat kaybı ve iş kazalarına yol açtığı, revir ve doktor gibi imkânların esamesinin bile okunmadığı Tuzla tersanelerinde 40 bin işçi çalışıyor. Tuzla'da 37'si büyük ölçekli olmak üzere, toplam 150 tersane bulunuyor ve çalıştırılan işçilerin büyük çoğunluğunu taşeron firmalarda kayıt dışı çalışan işçiler oluşturuyor. Tersaneler, sendikasız ve sigortasız çalışmanın dorukta olduğu bir alan. Bu çalışma koşullarının kaçınılmaz sonucu olarak son 15 yılda 68 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
 Sınıf sendikacılığı çizgisinde mücadele yürüten devrimci bir sendika olan Limter-İş'in örgütlü olduğu tersanelerde işçilerin her türlü direniş ve hak talebi, patronların, devletin ve sivil faşistlerin yoğun saldırılarına hedef oluyor. Özellikle sendikalaşma girişimleri, GİSBİR'de (Gemi İnşa Sanayicileri Birliği) örgütlü olan patronların güçlü bir işbirliğiyle karşılanıyor, gerektiğinde mali ve maddi destek yoluyla, işyerinde direniş gelişen patronun sendikaya razı gelmemesi sağlanıyor. Çünkü gemi patronları da biliyor ki tersanelerde örgütlenme ve direniş kıvılcımları hızlı biçimde yayılabilecek durumda. 22 Temmuz seçimlerinde GİSBİR, iki üyesini meclise gönderdi. Tersane patronu Ali Torlak faşist MHP'den, Mehmet Ali Yardımcı ise hükümet partisi AKP'den milletvekili oldular. Nitekim Torlak, yaşananlar üzerine, "Bu, kazadır. Kazalara, işçilerin ihmali de yol açabiliyor. Havalar sıcak. 'Kaskını, eldivenini giy' dersin, ihmal edebilir" diyerek mecliste de tersane patronlarının sözcülüğünü yapmayı sürdürdü.
Tersane işçileri, son iki hafta içinde yaşanan kazalara eylemlerle tepki gösterdiler. Sendikaları Limter-İş öncülüğünde sokağa çıkan işçilere yine Tuzla'daki deri havzasında örgütlü Deri-İş de dâhil olmak üzere çok sayıda sendika ve çeşitli devrimci ve demokratik örgütlenmeler destek verdi. İşçiler, iş güvenliği, sendika ve sigorta hakkı gibi taleplerin yanı sıra, iş cinayetlerine ilişkin olarak sendikanın ve çeşitli meslek örgütlerinin de içinde yer alacağı araştırma ve izleme kurullarının oluşturulmasını talep ediyorlar.
Tersane işçilerinin iş cinayetlerine karşı mücadelesi yeni değil. Limter-İş sendikası, iş cinayetlerine karşı geçtiğimiz yıllara dek uzanan bir çalışmanın içersindeydi. Sendikanın 2005 yılında "Artık yeter" şiarıyla yürüttüğü mücadeleler sırasında binlerce işçi yolları keserek iş cinayetinin yaşandığı Torgem Tersanesine yürümüştü. Sendika, son haftalarda yaşanan kazalardan sonra da havzada süreklileşen eylemlerle bilinç ve direnişi örgütlemeye çalışıyor.
Emekçi semtlerinde yıkım isyanı
Tersanelerde arka arkaya beş ölüme tepkiler sürerken, Tuzla'nın emekçi mahallerinde gecekondu yıkımlarına karşı direnişler yükseldi.
Önce 4 Eylül günü Tuzla'da bulunan Mimar Sinan Mahallesi'nde yıkım ekipleri sokak direnişiyle püskürtüldü. 12 Eylül sabahı saat 5:00'te ise yıkım ekipleri polis eşliğinde Şifa Mahallesine girdi. Yıkım haberini alan halk barınma hakkını savunmak için derhal sokaklara indi. Polis, direnişe geçen emekçilere karşı gaz bombaları kullandı, halka kurşun sıktı. 10 saatten fazla süren çatışmalarda halk mahallenin dört bir yanında barikatlar kurdu, E-5 karayolunu bir saati aşkın süreyle trafiğe kapattı. Çatışmalarda 58 emekçi gözaltına alındı, 8 emekçi tutuklandı.

Birleşik direniş olanakları
 Tuzla'da iki koldan gelişen bu mücadeleler, bölgede işçilerin çalışma alanı olan deri ve tersane havzaları ile yaşam alanları olan mahallelerden doğru gelişebilecek birleşik bir grev ve direnişin ne kadar olası olduğunu gösterdi. Ki devlet de bu önemli olanağın son derece bilincinde olarak, Tuzla Şifa Mahallesi'ne saldırı gerçekleştireceği gün tersaneler bölgesiyle mahallenin arasındaki 2 km.lik yolu trafiğe kapamıştı. Bugün Tuzla emekçileri bakımından mahalle ile havzanın bağını kurabildiklerini söylemek güç. Şimdilik mahallelerde yıkıma karşı mücadele ile havzalarda iş cinayetlerine, taşeron çalışmaya, sendikasızlığa karşı mücadele iki ayrı koldan ilerliyor. Mahalle halkının ise henüz bir örgütlenmesinin olmayışı, birleşik direniş olanağının en zayıf yanını oluşturuyor. Oysa gerek tersanelerdeki sömürünün boyutu, gerekse de emekçilerin kondularının başlarına yıkılması sermayenin neoliberal politikalarının sonuçlarıdır. Bu saldırıların püskürtülmesi, tersanelerde, deri havzasında ve emekçi semtlerinde sermayeye ve onun devletine karşı ayrı ayrı gelişen mücadelelerin birleşik bir hatta yürütülmesi ile olanaklıdır. Komünistler bu yönlü girişimlerini ve çabalarını sürdüreceklerdir.
Diğer taraftan son dönemde farklı işkollarındaki toplusözleşme görüşmelerinin tıkanışı ve sendikaların bu süreçte kayda değer bir eylemlilik süreci geliştiremeyişi, "işçi hareketinde nereden çıkış yakalanabilir?" sorusunu yeniden gündeme getirdi. Sosyalist, devrimci, ilerici sendikacılar bu sorunu tartışmaya başladı. Havacılık sektöründe Hava-İş sendikasının sergilediği kararlı tutumun da bunda etkili olduğu bilinmektedir. Yürütülen tartışmaların tabana da mal edilmesi ve fazla zamana yaymadan, ortak pratik mücadelenin geliştirilmesi, sınıfın mücadelesinde tıkanıklığı aşmaya hizmet edecektir.






 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Tuzla'da işçi ve emekçi direnişleri
fc Share on Twitter
 

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da toplu sözleşmeler dönemi vesilesiyle işçi sınıfı mücadelesi hararetini
artırırken, Tuzla tersanelerinden iş cinayetlerine karşı "artık yeter!" sesi yükseldi.
2 hafta içinde 5 işçinin yaşamını yitirdiği tersaneler havzasında işçiler, iş güvenliği talebiyle sendikaları Limter-İş'in öncülüğünde sokaklara çıktı. Aynı günlerde Tuzla Şifa Mahallesi'nde gecekondu yıkımı amacıyla gerçekleşen polis saldırısı ve buna karşı gelişen direniş ise, bölgede havza ve semt temelinde bir birleşik direnişin olanaklarını gözler önüne seren bir rol oynadı.
Tersanelerde yaşam hakkı için direniş
Tuzla tersanelerinde 21 Ağustos'ta Torgem'e bağlı Gimsa taşeron firmasında çalışan Cabbar Ongun, 23 Ağustos'ta Selah Tersanesi'ne bağlı Bora Denizcilik taşeronunda çalışan Güney Akarsu, 31 Ağustos'ta Umut Gemi taşeron firmasında çalışan Cengiz Tatlı, 1 Eylül'de Tuzla Tersanesi'nde Derya Denizcilik taşeron firmasında çalışan Kenan Kara, 3 Eylül'de de Desan Tersanesi'ne bağlı Emre Gemi taşeronunda çalışan Bekir Özmen iş cinayeti sonucu yaşamını yitirdi.
İş güvenliği için en basit önlemlerin bile alınmadığı, aşırı uzun çalışma saatlerinin dikkat kaybı ve iş kazalarına yol açtığı, revir ve doktor gibi imkânların esamesinin bile okunmadığı Tuzla tersanelerinde 40 bin işçi çalışıyor. Tuzla'da 37'si büyük ölçekli olmak üzere, toplam 150 tersane bulunuyor ve çalıştırılan işçilerin büyük çoğunluğunu taşeron firmalarda kayıt dışı çalışan işçiler oluşturuyor. Tersaneler, sendikasız ve sigortasız çalışmanın dorukta olduğu bir alan. Bu çalışma koşullarının kaçınılmaz sonucu olarak son 15 yılda 68 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
 Sınıf sendikacılığı çizgisinde mücadele yürüten devrimci bir sendika olan Limter-İş'in örgütlü olduğu tersanelerde işçilerin her türlü direniş ve hak talebi, patronların, devletin ve sivil faşistlerin yoğun saldırılarına hedef oluyor. Özellikle sendikalaşma girişimleri, GİSBİR'de (Gemi İnşa Sanayicileri Birliği) örgütlü olan patronların güçlü bir işbirliğiyle karşılanıyor, gerektiğinde mali ve maddi destek yoluyla, işyerinde direniş gelişen patronun sendikaya razı gelmemesi sağlanıyor. Çünkü gemi patronları da biliyor ki tersanelerde örgütlenme ve direniş kıvılcımları hızlı biçimde yayılabilecek durumda. 22 Temmuz seçimlerinde GİSBİR, iki üyesini meclise gönderdi. Tersane patronu Ali Torlak faşist MHP'den, Mehmet Ali Yardımcı ise hükümet partisi AKP'den milletvekili oldular. Nitekim Torlak, yaşananlar üzerine, "Bu, kazadır. Kazalara, işçilerin ihmali de yol açabiliyor. Havalar sıcak. 'Kaskını, eldivenini giy' dersin, ihmal edebilir" diyerek mecliste de tersane patronlarının sözcülüğünü yapmayı sürdürdü.
Tersane işçileri, son iki hafta içinde yaşanan kazalara eylemlerle tepki gösterdiler. Sendikaları Limter-İş öncülüğünde sokağa çıkan işçilere yine Tuzla'daki deri havzasında örgütlü Deri-İş de dâhil olmak üzere çok sayıda sendika ve çeşitli devrimci ve demokratik örgütlenmeler destek verdi. İşçiler, iş güvenliği, sendika ve sigorta hakkı gibi taleplerin yanı sıra, iş cinayetlerine ilişkin olarak sendikanın ve çeşitli meslek örgütlerinin de içinde yer alacağı araştırma ve izleme kurullarının oluşturulmasını talep ediyorlar.
Tersane işçilerinin iş cinayetlerine karşı mücadelesi yeni değil. Limter-İş sendikası, iş cinayetlerine karşı geçtiğimiz yıllara dek uzanan bir çalışmanın içersindeydi. Sendikanın 2005 yılında "Artık yeter" şiarıyla yürüttüğü mücadeleler sırasında binlerce işçi yolları keserek iş cinayetinin yaşandığı Torgem Tersanesine yürümüştü. Sendika, son haftalarda yaşanan kazalardan sonra da havzada süreklileşen eylemlerle bilinç ve direnişi örgütlemeye çalışıyor.
Emekçi semtlerinde yıkım isyanı
Tersanelerde arka arkaya beş ölüme tepkiler sürerken, Tuzla'nın emekçi mahallerinde gecekondu yıkımlarına karşı direnişler yükseldi.
Önce 4 Eylül günü Tuzla'da bulunan Mimar Sinan Mahallesi'nde yıkım ekipleri sokak direnişiyle püskürtüldü. 12 Eylül sabahı saat 5:00'te ise yıkım ekipleri polis eşliğinde Şifa Mahallesine girdi. Yıkım haberini alan halk barınma hakkını savunmak için derhal sokaklara indi. Polis, direnişe geçen emekçilere karşı gaz bombaları kullandı, halka kurşun sıktı. 10 saatten fazla süren çatışmalarda halk mahallenin dört bir yanında barikatlar kurdu, E-5 karayolunu bir saati aşkın süreyle trafiğe kapattı. Çatışmalarda 58 emekçi gözaltına alındı, 8 emekçi tutuklandı.

Birleşik direniş olanakları
 Tuzla'da iki koldan gelişen bu mücadeleler, bölgede işçilerin çalışma alanı olan deri ve tersane havzaları ile yaşam alanları olan mahallelerden doğru gelişebilecek birleşik bir grev ve direnişin ne kadar olası olduğunu gösterdi. Ki devlet de bu önemli olanağın son derece bilincinde olarak, Tuzla Şifa Mahallesi'ne saldırı gerçekleştireceği gün tersaneler bölgesiyle mahallenin arasındaki 2 km.lik yolu trafiğe kapamıştı. Bugün Tuzla emekçileri bakımından mahalle ile havzanın bağını kurabildiklerini söylemek güç. Şimdilik mahallelerde yıkıma karşı mücadele ile havzalarda iş cinayetlerine, taşeron çalışmaya, sendikasızlığa karşı mücadele iki ayrı koldan ilerliyor. Mahalle halkının ise henüz bir örgütlenmesinin olmayışı, birleşik direniş olanağının en zayıf yanını oluşturuyor. Oysa gerek tersanelerdeki sömürünün boyutu, gerekse de emekçilerin kondularının başlarına yıkılması sermayenin neoliberal politikalarının sonuçlarıdır. Bu saldırıların püskürtülmesi, tersanelerde, deri havzasında ve emekçi semtlerinde sermayeye ve onun devletine karşı ayrı ayrı gelişen mücadelelerin birleşik bir hatta yürütülmesi ile olanaklıdır. Komünistler bu yönlü girişimlerini ve çabalarını sürdüreceklerdir.
Diğer taraftan son dönemde farklı işkollarındaki toplusözleşme görüşmelerinin tıkanışı ve sendikaların bu süreçte kayda değer bir eylemlilik süreci geliştiremeyişi, "işçi hareketinde nereden çıkış yakalanabilir?" sorusunu yeniden gündeme getirdi. Sosyalist, devrimci, ilerici sendikacılar bu sorunu tartışmaya başladı. Havacılık sektöründe Hava-İş sendikasının sergilediği kararlı tutumun da bunda etkili olduğu bilinmektedir. Yürütülen tartışmaların tabana da mal edilmesi ve fazla zamana yaymadan, ortak pratik mücadelenin geliştirilmesi, sınıfın mücadelesinde tıkanıklığı aşmaya hizmet edecektir.