Kürt Ulusuna Yönelik İnkâr ve İmhaya Son
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Türk sömürgeci faşizmi, Güney Kürdistan'a seferberlik ilan etmiş durumda. 17 Ekim'de işgal tezkeresinin meclisten geçirilmesinin ardından, savaş çığırtkanlığı doruğa çıktı. Tezkere, her ne kadar sadece PKK'ya ağır darbe indirme hedefiyle kabul edilmiş gibi gösterilse de, bunun ötesinde Güney Kürdistan'daki Kürt devleti oluşumunun önüne geçme ve Kerkük'e yönelik yayılmacı hayallerin gerçekleştirilmesinde yol alma hedeflerini taşıyor. Gerek ABD, gerekse Güney Kürdistan Federe Yönetimi üzerinde bu amaçlar doğrultusunda baskı oluşturmaya çalışılıyor.
Tezkerenin kabulüyle birlikte Kürt halkına yönelik şovenist saldırganlık da tehlikeli boyutlara ulaştı. DTP'ye yönelik kapatma davası ve sayısız gözaltı ve tutuklamanın, DTP milletvekillerine yönelik antipropaganda ve siyasi linç saldırısının yanı sıra, DTP binaları, Kürt emekçilerine ait ev ve iş yerleri yakılıyor, kundaklanıyor, silahlı saldırıya uğruyor. Tarihinde devletin kışkırttığı bir dizi katliama tanıklık etmiş olan Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında yeni katliamlara ortam hazırlanıyor.
Kürt halkının inkârı ve imhası, Türk sömürgeci devletinin 80 yıllık politikasıdır. 1925'te Şeyh Sait isyanının bastırılışından itibaren Kürt halkı yok sayılmış, ayrı bir ulus değil, dağ Türkleri oldukları iddia edilmiş, dili yasaklanmış, köyleri yakılmış, göçe zorlanmış ve sayısız katliama uğramıştır. 1938'de Dersim isyanın kanlı bir katliamla ezilmesinin ardından 1970'lerde yeniden uyanışa geçen Kürt halkı, 1978'de PKK'nin kuruluşu ve 1984'te silahlı mücadelenin başlamasıyla birlikte 1990'larda mücadelesini bir ulusal devrim boyutuna taşımıştır. 1999'da ise PKK lideri Abdullah Öcalan, ABD'nin başını çektiği uluslararası bir komplo ile esir alınarak Türk devletine teslim edilmiştir. Öcalan'ın İmralı savunmaları ile birlikte PKK, küçük burjuva ulusal devrimci çizgisini terk ederek küçük burjuva reformist bir çizgi benimsemiş, ancak bu şekliyle bile Kürt ulusal mücadelesi Türk sömürgeci faşizminin uykularını kaçırmaya devam etmiştir.
Kürt ulusal sorunu, yalnızca Türk burjuvazisinin uykularını kaçırmakla da kalmamaktadır. Kürdistan, dört parçaya bölünmüş ve her bir parçası Irak, Türkiye, Iran ve Suriye tarafından sömürgeleştirilmiş durumdadır. Bu anlamda Kürt sorunu, Ortadoğu coğrafyasında halkların kardeşliği temelinde çözüm bekleyen en temel sorunlar arasındadır.
Kürt ulusunu imha ve inkâr politikası, Kürt ulusal mücadelesini ezmeyi başaramamıştır. Dahası, ABD'nin Irak işgaliyle birlikte Güney Kürdistan'da bir Kürt devleti oluşum süreci ortaya çıkmış, bu da Türk sömürgeciliğinin durumunu daha da ağırlaştırmıştır. Kürt ulusunun var olduğu gerçekliği karşısında sömürgeci rejim, çözümsüz kalmış durumdadır. Yaşanan bu sıkışma, egemen sınıflar arasında var olan çelişkileri daha da derinleştirmektedir. Burjuvazinin bir bölümü, geleneksel imha ve inkâr çizgisinde bazı değişikliklere gitme eğilimindedir. Bu çözümün bir diğer adı, Kürt ulusunu kimi kırıntılarla teslim alarak PKK'siz çözümü dayatan ABD politikasıdır. Başbakan T. Erdoğan ile Bush'un son görüşmesinde tartışılan tam da bu politikadır. Aralarındaki çelişkiler ne kadar derin olursa olsun, burjuvazinin her iki kanadının, burjuva liberallerin ve emperyalist ABD'nin üzerinde tamamen hemfikir oldukları konu, PKK'siz çözümdür, Kürt halkının örgütlü mücadelesinin teslim alınması ve çözülmesidir.
Kürt halkı, sömürgeciliğin imha ve inkâr dayatması ile emperyalizmin kuşatması ve örgütlü mücadelesini teslim alma saldırısı ile karşı karşıyadır. Yıllardır bu kıskaca karşı dişe diş bir mücadele vermektedir. Öyle ki, bu dişe diş direniş karşısında sömürgeci faşizm krizden krize sürüklenmektedir. Kürt halkının yıllardır süren silahlı mücadelesi, dil yasağını günlük yaşamda ortadan kaldırmış, Kürt ulusunun varlığını fiilen kabul ettirmiş, imha ve inkâr politikasının açmazını ortaya sermiştir. Egemenlerin bu mücadele karşısındaki çözümsüzlüğü, emekli generallerin ardı ardına yaptıkları açıklamalardan, burjuvazinin kimi kesimlerinin geçmişte asla vermeye yanaşmadıkları kimi tavizleri verme eğilimine girmelerinden de anlaşılmaktadır.
Partimiz MLKP, Kürt halkına yönelik imha ve inkâr politikasına karşı Kuzey Kürdistan'da mücadelesini ve örgütlülüğünü büyüterek, Türkiye'de ise Türk işçi ve emekçilerini şovenizm zehrine karşı Kürt halkı ile omuz omuza faşist diktatörlüğe karşı savaşıma çağırarak mücadele etmektedir. Zira sorunun en önemli boyutlarından biri, faşist baskılarla, neoliberal saldırılarla karşı karşıya olan Türk işçi ve emekçilerinin de kendi özgürlüğünün Kürt ulusunun özgürlüğüne bağlı olduğu bilinciyle, kaderini Kürt halkı ile birleştirmesi ihtiyacıdır.
Türk sömürgeci faşizminin imha ve inkâr politikasına karşı durmak, dayanışma göstermek, yalnızca coğrafyamız bakımından değil, tüm dünya halkları, işçi sınıfı ve emekçileri için, onların devrimci öncüleri için de enternasyonal bir görevdir. Partimiz MLKP, dünyadaki tüm ilerici, devrimci ve komünist güçleri, Kürdistan`daki bu önemli gelişmeleri yakından izlemeye ve dayanışma göstermeye çağırmaktadır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Kürt Ulusuna Yönelik İnkâr ve İmhaya Son
fc Share on Twitter
 

Türk sömürgeci faşizmi, Güney Kürdistan'a seferberlik ilan etmiş durumda. 17 Ekim'de işgal tezkeresinin meclisten geçirilmesinin ardından, savaş çığırtkanlığı doruğa çıktı. Tezkere, her ne kadar sadece PKK'ya ağır darbe indirme hedefiyle kabul edilmiş gibi gösterilse de, bunun ötesinde Güney Kürdistan'daki Kürt devleti oluşumunun önüne geçme ve Kerkük'e yönelik yayılmacı hayallerin gerçekleştirilmesinde yol alma hedeflerini taşıyor. Gerek ABD, gerekse Güney Kürdistan Federe Yönetimi üzerinde bu amaçlar doğrultusunda baskı oluşturmaya çalışılıyor.
Tezkerenin kabulüyle birlikte Kürt halkına yönelik şovenist saldırganlık da tehlikeli boyutlara ulaştı. DTP'ye yönelik kapatma davası ve sayısız gözaltı ve tutuklamanın, DTP milletvekillerine yönelik antipropaganda ve siyasi linç saldırısının yanı sıra, DTP binaları, Kürt emekçilerine ait ev ve iş yerleri yakılıyor, kundaklanıyor, silahlı saldırıya uğruyor. Tarihinde devletin kışkırttığı bir dizi katliama tanıklık etmiş olan Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında yeni katliamlara ortam hazırlanıyor.
Kürt halkının inkârı ve imhası, Türk sömürgeci devletinin 80 yıllık politikasıdır. 1925'te Şeyh Sait isyanının bastırılışından itibaren Kürt halkı yok sayılmış, ayrı bir ulus değil, dağ Türkleri oldukları iddia edilmiş, dili yasaklanmış, köyleri yakılmış, göçe zorlanmış ve sayısız katliama uğramıştır. 1938'de Dersim isyanın kanlı bir katliamla ezilmesinin ardından 1970'lerde yeniden uyanışa geçen Kürt halkı, 1978'de PKK'nin kuruluşu ve 1984'te silahlı mücadelenin başlamasıyla birlikte 1990'larda mücadelesini bir ulusal devrim boyutuna taşımıştır. 1999'da ise PKK lideri Abdullah Öcalan, ABD'nin başını çektiği uluslararası bir komplo ile esir alınarak Türk devletine teslim edilmiştir. Öcalan'ın İmralı savunmaları ile birlikte PKK, küçük burjuva ulusal devrimci çizgisini terk ederek küçük burjuva reformist bir çizgi benimsemiş, ancak bu şekliyle bile Kürt ulusal mücadelesi Türk sömürgeci faşizminin uykularını kaçırmaya devam etmiştir.
Kürt ulusal sorunu, yalnızca Türk burjuvazisinin uykularını kaçırmakla da kalmamaktadır. Kürdistan, dört parçaya bölünmüş ve her bir parçası Irak, Türkiye, Iran ve Suriye tarafından sömürgeleştirilmiş durumdadır. Bu anlamda Kürt sorunu, Ortadoğu coğrafyasında halkların kardeşliği temelinde çözüm bekleyen en temel sorunlar arasındadır.
Kürt ulusunu imha ve inkâr politikası, Kürt ulusal mücadelesini ezmeyi başaramamıştır. Dahası, ABD'nin Irak işgaliyle birlikte Güney Kürdistan'da bir Kürt devleti oluşum süreci ortaya çıkmış, bu da Türk sömürgeciliğinin durumunu daha da ağırlaştırmıştır. Kürt ulusunun var olduğu gerçekliği karşısında sömürgeci rejim, çözümsüz kalmış durumdadır. Yaşanan bu sıkışma, egemen sınıflar arasında var olan çelişkileri daha da derinleştirmektedir. Burjuvazinin bir bölümü, geleneksel imha ve inkâr çizgisinde bazı değişikliklere gitme eğilimindedir. Bu çözümün bir diğer adı, Kürt ulusunu kimi kırıntılarla teslim alarak PKK'siz çözümü dayatan ABD politikasıdır. Başbakan T. Erdoğan ile Bush'un son görüşmesinde tartışılan tam da bu politikadır. Aralarındaki çelişkiler ne kadar derin olursa olsun, burjuvazinin her iki kanadının, burjuva liberallerin ve emperyalist ABD'nin üzerinde tamamen hemfikir oldukları konu, PKK'siz çözümdür, Kürt halkının örgütlü mücadelesinin teslim alınması ve çözülmesidir.
Kürt halkı, sömürgeciliğin imha ve inkâr dayatması ile emperyalizmin kuşatması ve örgütlü mücadelesini teslim alma saldırısı ile karşı karşıyadır. Yıllardır bu kıskaca karşı dişe diş bir mücadele vermektedir. Öyle ki, bu dişe diş direniş karşısında sömürgeci faşizm krizden krize sürüklenmektedir. Kürt halkının yıllardır süren silahlı mücadelesi, dil yasağını günlük yaşamda ortadan kaldırmış, Kürt ulusunun varlığını fiilen kabul ettirmiş, imha ve inkâr politikasının açmazını ortaya sermiştir. Egemenlerin bu mücadele karşısındaki çözümsüzlüğü, emekli generallerin ardı ardına yaptıkları açıklamalardan, burjuvazinin kimi kesimlerinin geçmişte asla vermeye yanaşmadıkları kimi tavizleri verme eğilimine girmelerinden de anlaşılmaktadır.
Partimiz MLKP, Kürt halkına yönelik imha ve inkâr politikasına karşı Kuzey Kürdistan'da mücadelesini ve örgütlülüğünü büyüterek, Türkiye'de ise Türk işçi ve emekçilerini şovenizm zehrine karşı Kürt halkı ile omuz omuza faşist diktatörlüğe karşı savaşıma çağırarak mücadele etmektedir. Zira sorunun en önemli boyutlarından biri, faşist baskılarla, neoliberal saldırılarla karşı karşıya olan Türk işçi ve emekçilerinin de kendi özgürlüğünün Kürt ulusunun özgürlüğüne bağlı olduğu bilinciyle, kaderini Kürt halkı ile birleştirmesi ihtiyacıdır.
Türk sömürgeci faşizminin imha ve inkâr politikasına karşı durmak, dayanışma göstermek, yalnızca coğrafyamız bakımından değil, tüm dünya halkları, işçi sınıfı ve emekçileri için, onların devrimci öncüleri için de enternasyonal bir görevdir. Partimiz MLKP, dünyadaki tüm ilerici, devrimci ve komünist güçleri, Kürdistan`daki bu önemli gelişmeleri yakından izlemeye ve dayanışma göstermeye çağırmaktadır.