ABD Başkanı faşist Bush, "Başkan olduğum sürece Irak'da kalacağız, savaşacağız." Dedi. Bu, Ortadoğu ve Irak'ta saldırganlık ve işgali sürdürecekleri ve daha yıllarca kalacaklarının yanında; halkların direnişi karşısında yenilgi sürecine, çözümsüzlük ve çaresizliğe itildiklerinin de itirafıdır. Sömürgeci haydutların içine girdikleri yenilgi sürecini tersine çevirmek için yaptıkları bütün hamleler başarısız kaldı. Saplandıkları bataklık, onları kriz üzerine krizle yüz yüze bırakıyor. ABD emperyalistleri, Irak işgaline bölge devletlerini, BM, NATO, AB, G-8 gibi emperyalist kuruluşları ortak etmek istedi, ama başaramadı. Kurduğu mandacı hükü-metle Irak üzerinde hükmetme yetkisi ve gücü oluşturamadı. İşgale gerekçe yaptığı kimyasal silah varlığı ve El Kaide bağlantısını kanıtlayamadı. Yaptırdığı göstermelik seçimler başarısızlıkla sonuçlandı. Irak'ın işgali ve savaşa karşı başta ABD halkı olmak üzere bütün dünyada tepkiler büyüdü. Bu bataklık ve kriz unsurlarını ortadan kaldıramayan Amerikan "imparatorluğu", krizin yeni biçimler kazanarak daha da kapsamlaşmasını da engelleyemiyor. Anayası krizi bunlardan bir diğeri. Bush'un kutsadığı, sınırsız ve kuralsız uyguladığı emperyalist saldırganlık, işgal ve savaş karşısına , yine bu savaşta oğlunu kaybeden ABD'li anne Cindy Sheehan, "oğlum niçin, neden, hangi uğurda öldü." diyerek dikildi. Ve dünyada milyonların sözcüsü olarak, gelişen büyük dayanışma ve desteğin sembolü oldu. Bütün dünyanın bu türden soruları çoğalıyor. ABD neden Iraklıların petrolünü, tarihini, kültürünü yağmalıyor? İşgal ve savaşı dayandırdığı gerekçeler asılsız çıktığına göre neden hala Irak'ta? Dünya'da her yıl bir trilyon dolar silah ve askeri yatırımın 500 milyarı ABD'ye aittir. Bu olağanüstü silahlanma neden? ABD'nin 135 ülkede askeri güç veya askeri üs bulundurması neden? Misket bombalarıyla Irak'ta binlerce çocuğun öldürülmesi, hastahanelerin havayauçurulması, Ebu Garip ve Guantanamo'daki işkence ve tecavüz olayları insanlıkla, insan haklarıyla nasıl bağdaşır? ABD, kendisinin de imza attığı uluslararası sözleşme, hukuk ve anlaşmalara neden uymuyor? Yanıtsız sorular çoğaldıkça, ABD ve işbirlikçilerine karşı tepki ve mücadele büyüyor. ABD VE İNGİLİZ İŞGALCİLERİ SIKIŞIYOR, DİRENİŞ CEPHESİ BÜYÜYOR. Irak, saldırganlık ve işgale karşı direnmeye devam ediyor. Direniş yayılıyor, derinleşiyor. Öyle ki, burada başarılı çıkamayan ABD'nin, İran ve Suriye'ye yönelik tehditleri, BOP söylemi hız kaybetti. ABD resmi verilerine göre, Temmuz 2005 itibarıyla Irak savaşında ABD'nin verdiği kayıplar 1870 kişi. Ne var ki, ABD kayıplarını yakından izleyen gazeteci ve çeşitli kurumların verdikleri rakamlar çok daha yüksek. Aslında gerçek rakamın resmi olarak dahil edilmeyen yaralıların ölmesiyle birlikte 10 bine yaklaştığı, yaralı asker sayısının ise 25 bine ulaştığı genel kabul görmektedir. Asker ölümlerinin ABD kamuoyunu harekete geçirdiği, yönetimin savaşa paralı asker bulmakta zorlandığı, asker annesi Cindy Sheehan nezdinde asker ölümlerine tepkinin büyüdüğü, ABD halkının %60 oranında Bush'un savaşına karşı olduğu başka gerçeklerdir. Irak ve Afganistanda işgalde görev alan askerlerde moral bozukluğu, intihar, firar ve uyuşturcu kullanımını artarak devam ediyor. ABD ve diğer emperyalist güçler, "önleyici savaş"la, askeri bakımdan savaşın yıkım ve tahribatını kendi topraklarının dışında tutamadılar, uzakta izleyemediler. Savaşı, savaş suçları, bombaları ve ordularıyla bitiremediler. Böylece ülkelerinde savaşın iktisadi, siyasi sonuçlarının yanında askeri ve toplumsal yansımalarını da yaşamaya başladılar. Bir halk deyimiyle "Rüzgar ekenler fırtına biçtiler." Savaşta 100 bini aşkın Iraklının öldürülmesi, yüzbinlerce Iraklıya işkence yapılması ve tutuklanması, tecavüz olayları, hastahanelerin bombalanması, müzelerin yağmalanması, ABD'nin savaş suçları, soykırımcı baskı ve zulmünün uluslararası sözleşme ve hukuka göre soruşturma konusu bile yapılmaması, Iraklıların aşağılanması çok doğal ki, içinde kuralsız ve yanlış hedefli eylemler de bulunsa ezilenlerin şiddetini emperyalist metropollerin merkezlerine taşıdı. Emperyalist haydutların saldırganlıkları ve işgali, meşru görülür; uluslararası anlaşmalarla yasaklanmış kimyasal silahlar, misket bombaları, seyretilmiş uranyumlu mermiler kullanılırsa; buna karşı ezilen ulus ve halkların kendi ülkelerini savunmaları, işgale karşı direnmeleri onurulu, haklı ve kaçınılmaz bir mücadeledir. Bazı radikal islamcı örgütlerin kuralsız ve yanlış eylemlerinden hareketle, Ortadoğu halklarının suçlu olarak ilan edilmesi bu gerçeği karartamaz. Yoldaşlar, arkadaşlar Bir Londralının, bir Amerikalının, bir Fransızın hayatı, bir Bağdatlının, bir Filistinlinin, bir Kürdün, bir arabın hayatından daha değerli değildir. Dünyayı ezilen ve sömürülen milyarlara dar edenler, çekilemez kılanlar, çok açık ki, kendileri de rahat ve huzur içinde olamayacaklardır. Emperyalist kapitalizmin ürettiği varoşların, göçmen gettolarının, lanetlilerin, baldırı çıplakların öfkesini, korkusunu duyacaklardır. Anadolu halklarının meşhur bir sözü var:"Biri yer, biri bakarsa kıyamet orada kopar." Gazze'de İsrail'in çekilmesi, yeni tuzak ve oyunlara açık olsa da, sonuçta Filistin halkının mücadelesi karşısında atılmış geri bir adımdır. Yakın zamanda Arap ve Latin Amerika ülkelerinin açıkladıkları Brezilya deklarasyonu, ABD ve İngiliz emperyalistlerinin dünya hegemonyası ve Irak işgaline karşı bir itirazı ifade ediyor. F. Kastro ve Chavez'in L. Amerikada önderlik ettikleri antiemperyalist dalga büyüyor. ABD'nin "arka bahçesi"ndeki etkisi bir çözülme ve zayıflama süreci içindedir. Rusya, Çin, Hindistan ve bazı orta asya ülkelerinin yer aldığı Şangay Örgütü, ABD'nin tek başına Dünya ve Ortadoğu'da kurmaya çalıştığı egemenlik ve stratejik politikalarına karşı bir güçle olarak karşı duracaklarının işaretidir. Özbekistan, ABD'nin kurduğu askeri üsten çekilmesini istemektedir. ABD hiç bir zaman tek ve mutlak bir irade olmadı. Dönemsel gelişmelerin verileri bunu fazlasıyla kanıtlıyor. Dünya'da antiemperyalist mücadele dinamikleri, ve olanakları gelişiyor. Bunları açığa çıkarmak, örgütlü biçimde harekete geçirmek dünyanın bütün savaş karşıtlarının, antiemperyalist , ilerci, devrimci ve komünist partilerinin tarihsel ve siyasal görevi oluyor. Artık, antiemperyalist ve işgal karşıtı konferansların somut ve eylemli ürünlerle birleş- tirilmesi başarılmalıdır. O halde; a) Antiemperyalist mücadele, dayanışma ve destek soyut, genel ve söylem düzeyinden çıkartılıp somut, güncel ve pratik görev ve hedeflerle yürütülmelidir. Bir ülkede, bir bölgede ve dünyada emperyalist güçlerin askeri, siyasi, iktisadi ve kurunsal varlığını hedeflemelidir. Bu, eylemli olarak İMF, DB, G8, NATO'ya karşı olacağı gibi, emperyalist şeflerin çeşitli ülkelere gerçekleşen ziyaretleri, silah satışları ve nakledilmesine karşı militan eylemlerin gerçekleştirilmesi biçiminde de olabilir. Emperyalist savaş ve işgalin yıldönümlerine iradi, etkin ve örgütlü katılımın gerçekleşmesi bir başka başarılabilir güncel siyasal görevdir. Marksist Leninist komünistlerin Türkiye'de Ağustos ayında İncirlik üssüne yönelik (ABD üssü) yaptıkları yürüyüş bu somut biçimlere bir örnektir. b) Antiemperyalist mücadele protestoculuğu aşmalı, yaptırımcı, sonuç alıcı hedeflere bağlanmalıdır. c) Antiemperyalist, savaş karşıtı mücadele neoliberal saldırılara karşı yürütülen mücadeleyle birleştirilmelidir. Zira, emperyalist saldırı ve işgal, emperyalist ülkelere işsizlik, özgürlüklerin sınırlandırılması, ırkçılık ve şovenizm olarak yansıyor. Bu ülkelerde yaşanan iktisadi kriz, işsizlik, sosyal hakların kısıtlanması "islami terör" ve göçmenlerin varlığına dayandırılıyor. Ve yeni antiterör yasaları, faşist-gerici kurumsallaşmalar için gerekçe yapılıyor. d) Dünyada antiemperyalist mücadele konusunda ciddi siyasi ve ideolojik yanılsamalar yaşanıyor. Bazı "sol" güçler, islami motifli direniş ve eylemleri, antiemperyalist mücadele kapsamı dışında görüyor. Emperyalist savaşa karşı mücadelede NATO'yu hedeflemekten kaçınıyor. Güçlü antiemperyalist bir mücadele, bu anlayışlara karşı bir mücadeliyi de kaçınılmaz kılıyor. Ortadoğu ve Irak halklarının direnişi ABD'nin stratejik politikaları ve planlarını bozu-yor, emperyalizmi zayıflatıyor, bataklığa sürüklüyor. Bu zayıf, güdük antiemperyalist mücadele ya da işgale karşı direniş emperyalist burjuvazinin propagandasının etkisi ve yönlendirmesiyle yok sayılamaz. Bugün ki, tarihsel ve siyasal koşullarda demokrat olmanın koşulu, emperyalist işgal ve saldırganlığa karşı net, ikircimsiz tavır almaktan geçer. Ve aynı zamanda kendi ülkesinde sınıf mücadelesini büyütmek ve geliştirmek anlamına gelir. Dünyada ve özellikle Avrupa'da antiemperyalist mücadele dağınık, parcalı, kendiliğindenci ve etkisizdir. Bu durum, devrimci ve öncü bir müdahale, aynı zamamnda siyasi ve ideolojik bir mücadele gerektirir. Başarılı bir ideolojik mücadele ve hegemonya da, en başta siyasi bakımda antiemperyalist mücadeleyi büyütmekle mümkündür. Arkadaşlar, Ortadoğu ve Irak'taki gelişmeler, dünyada ABD ve diğer emperyalist güçlerin iradelerinin mutlak ve yenilmez olmadığını, bunun karşısında halkların antiemperyalist ve işgal karşıtı mücadele ve direniş iradelerinin bir gerçek olduğunu bir kez daha gösterdi. Irak halkının onurlu direnişi, Filistin intifadası ve Kürt serhıldanları bunu kanıtlıyor. Halklar ve Ezilenlerin bu iradesi, sahneye çıkarsa dünyanın gidişatını değiştirebilirler. Ve yine süreç gösterdi ki, Kürt sorunu, Filistin sorunu, Irak işgali ve sonuçları, Lübnan sorunu gibi birçok sorun bir Ortadoğu sorunu halini alıyor, bölgesel düzeyde müdahale ihtiyacını doğuruyor. MLKP, dünyada ve çeşitli bölgesel alanlarda antiemperyalist direniş merkezleri ve platformları arasında ortak siyasal bir irade ve eylemi geliştirecek uluslararası bir koordainasyon ya da enternasyonal ilişkinin gerekliliğine inanmaktadır. Bu anlamda, bölgesel düzeyde geliştirilecek birleşik antiemperyalist bir müdahale ve mücadele Ortadoğu'da olduğu gibi, gerek tek tek ülkelerde, gerekse de uluslararası alanda antiemperyalist mücadeleyi ilerletecektir. ABD ve diğer emperyalist güçlerin Ortadoğu ve Irak'a yönelik emperyalist saldırganlığı ve işgalinin sonuçları emperyalist metropollere de açık ve çarpıcı haliyle yansıdı. Ve bir kez daha doğurulandı ki, "başka halkı ezen bir halk özgür olamaz." O halde, bugün, emperyalist ülkelerdeki işçi sınıfı ile geri ülkelerin işçi sınıfı ve emekçilerinin, ezilen ulus ve halklarının kaderi daha çok ortaklaşmıştır. Dolayısıyla dünya işçi sınıfı, emekçileri ve ezilenlerinin Ortadoğu halklarıyla dayanışması, mücadeleyi ortaklaştırması aynı zamanda kendi özgürlükleri ve gelecekleri için savaşmaları anlamına gelecektir. Irak ve Ortadoğu halklarıyla dayanışmak için daha çok irade, daha çok mücadele!
|