İşgale, Sosyal Yıkıma ve Anti Terör Yasalarına Karşı 1 Mayısta ALANLARA
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

1 Mayıs Avustralyalı işçiler, 1856'da, sekiz saatlik işgünü kazanmak için, bir proleter gün yaratma fikriyle gösteriler yaparak, toplantılar ve eğlenceler düzenleyerek, hep birlikte bir günlük iş bırakmaya karar verdiler.

Avustralyalı isçilerin örneğini ilk izleyen Amerikali işçiler, 1886'da l Mayıs'ın evrensel bir iş bırakma günü olmasına karar verdiler, l Mayıs'ta 200 bin Amerikalı işçi iş bıraktı ve 8 saatlik işgünü talebinde bulundu.

Şikago'lu işçilerin bu eylemine Amerikan burjuvazisi vahşice saldırdı, yüzlerce işçi yaralanırken dört işçi de şehit düştü.

Güçlenen ve canlanan Avrupa'daki işçi hareketinin en güçlü ifadesi olarak 1889'da toplanan Uluslararası İşçiler Kongresi, sekiz saatlik işgünü talebinin en başta yer alması fikriyle, 1 Mayıs'ın tüm ülkelerde Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü olarak kutlanmasını ve l Mayıs 1890'da grev yapılmasını kararlaştırdı.

Avrupa işçi sınıfının direngen tutumu sonucu, 1 Mayıs Avrupa'nın birçok ülkesinde işçi sınıfının kendi talepleriyle sokağa çıktığı bir tatil günü olarak kabul ettirilmiştir.

Bu kazanılmıs hakka rağmen, sarı sendikacılar içeriğini boşaltarak 1 Mayıs'ı bir "tatil" günü olarak ele almaya baslamışlardır.

1 Mayıs, bir tatil günü değil, mücadele şiarlarının yükseldiği, uluslararası düzeyde dayanısmanın örüldüğü, burjuvazinin saldırılarına yanıt verildiği bir gün olmalıdır.

Emperyalist işgale son Bu yılki 1 Mayıs'a Afganistan ve Irak işgalinin sürdüğü, İran'a saldırının planlandığı bir ortamda giriyoruz.

Tüm dünyaya özgürlüklerin kendileri eliyle geleceğini söyleyen emperyalistler, dünya halklarına savaşları, işgalleri, Guantanamo ve Ebu Garip'leri verirken, bizlere de bu saldırılarının ekonomik faturasını, düşünce ve örgütleme özgürlüğünün yok edilmesini dayatıyorlar.

Yüzbinlerce çoluk-çocuk, genç yaşlı, kadınerkeğin yaşamını yitirdiği savaş ve işgaller, emperyalist efendilerin dünya pazarlarını istedikleri gibi kullanmak içindir.

Onların özgürleştirdikleri tek şey, işgal ettikleri ülkelerin yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını emperyalistlere peşkeş çekilmesi, işçi ücretlerinin düşürülerek patronların kölelik koşullarında işçi çalıştırması, işgale direnenlere ise sınırsızca işkence ve katliam yapma kolaylığıdır.

Avrupalı emperyalistler de bu savaşların ve işgallerin suç ortaklarıdır.

İngiltere, İtalya, Hollanda, Belçika, Danimarka askerleriyle iigalin direk suç ortaklığını yaparken, Almanya Afganistan'da asker bulundurmak yanında, Irak'a saldırı sırasında hava sahasını Amerikanın hizmetine sunmuş, Irak'ta bulunan Alman Gizli İstihbarat Örgütü (BND) elemanları aracılığıyla da ABD'ye lojistik destek sunmuştur.

Bugün İran'a saldırı hazırlığında hepsi de ABD ile ortaklık yapmaktadır.

Bir yanda işgalse, diğer yandan işgale karşı direnenlerin hareketi var.

Irak'taki direniş, daha şimdiden işgalcileri bataklığa sapladı.

Emperyalistler yeniden yeniden yaptıkları saldırılara, sınırsız işkencelere, halkları aşağılayan uygulamalarına rağmen her geçen gün büyüyen direniş, emperyalist işgalcilerin gerçek yüzlerini yerli halklar nezdinde de açığa çıkarıyor.

Dünya çapında işgal karşıtı hareketin büyümesini sağlıyor.

Filistin halkı Siyonist işgale karşı direnenlerden yana saf tutuyor.

Latin Amerika'da ezilen halkların dalgalandırdığı antiemperyalist rüzgar, halkların birlikte mücadele ve dayanışmasını büyütüyor.

İşte direnişten ve işgal karşıtı hareketin büyümesinden aldığımız güçle haykırıyoruz; Emperyalist İşgale son! Yaşasın işgale karşı direniş! Irak'ın geleceğini direnen Irak halkı belirleyecektir! Sosyal yıkıma hayır Emperyalistlerin savaş ve işgal politikasının yol göstericisi liberalizm (serbestleşme) oldu.

Onlar herkesin serbest olacağını söylediler.

Onlara göre biz işçiler ve ezilenler de serbest olacaktık.

İlk anda milyonlarca işçi ve emekçinin hoşuna giden bu söz, gerçekte tekellerin hiçbir sınır tanımadan sömürü ve soygun düzenini sağlamaktı.

Onlar savaş çıkarmada, işgal yapmada, işkence yapmada, sömürüyü arttırmada, doğayı tahrip etmede, nükleer ve biyolojik dahil her türlü silahı yapmada ve kullanmada serbest olacaklar, kimse onlara karışmayacaktı.

Onların bu kadar "serbest" olması, dünya halklarına ölümler, katliamlar, işkenceler, işgaller getirirken, bizlere de uzun çalışma koşulları, düşük ücret, işsizlik, yoksulluk, sosyal hakların budanmasını getirdi.

Onların serbest olması bizim ezilmemiz, bizim sömürülmemiz demekti.

Ama artık uyuyan dev uyanıyor.

Tüm Avrupa'yı saran liman işçilerinin militan mücadelesi, Bolkestein yasasına karıı işçi ve emekçilerin Berlin ve Strasburg çıkartması; Fransa'da genel grev, göçmen gençliğin Paris isyanı, öğrenci gençliğin militan boykot ve direnişleri; Almanya'da uzun süredir devam eden Düsseldorf havaalanı çalışanları ve Kamu çalışanlarının grevi; Bielefeld'de öğrencilerin rektörlük işgali; İngiltere'de itfaiye işçilerinin direnişi, Avrupa çapında kıpırdanmaya başlayan dev'in ayak sesleridir.

1 Mayıs'ta ayak seslerimizi artıralım.

"Sosyal yıkıma hayır", "Kahrolsun liberalizm" sloganları sokakları inletsin.

Anti terör yasaları iptal edilsin Bakın serbestlik yanlılarına.

Kendilerine gelince her şey serbest, ama sömürülenlere, ezilenlere gelince her şey yasak.

Dev'in ayak sesleri duyuldukça aşırı serbestlik yanlılarını bir telaş aldı.

Peşpeşe "anti terör" yasaları çıkarıyorlar.

Kendi düzenlerine kim karşı çıkarsa onlar "terörist" oluyor.

Onun için Korsika'da gemi kaçırma eylemi yapan işçilere "anti terör" timleriyle saldırdılar.

Onun için Paris göçmen gençliği ayaklandığında hemen sıkıyönetim ilan ettiler, haklarını arayan Fransız öğrencilerine azgınca saldırıyorlar.

Onun için Almanya devleti, işgale karşı direnişin sözcülüğünü yapanlara söz hakkı vermiyor.

Onun için Belçika, bildiri dağıtanlara "ibret olsun" diye cezalar yağdırıyor.

Onun için İngiltere'de 28 gün boyunca, tüm dünyadan habersiz bilinmeyen yerlerde "gözaltı" uygulaması yapılıyor.

Bugün savaş ve işgal politikalarıyla, sosyal yıkımın, ayrımcılığın, ırkçılığın ve özgürlüklerin tırpanlanmasının el ele gittiğini görmeyen kaldı mı? İşçiler, Emekçiler, Sömürüye, baskıya ve zulme karşı uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs'ta sokaklara çıkarak, alanlarda doldurarak, seslerimizi çoğaltarak, güçlerimizi birleştirelim.

Bayraklarımız, pankartlarımız, fularlarımız, devrimci şiarlarımızla 1 Mayıs'ı, emeğin bayramını kutlayalım.

1 Mayıs'ta; Emperyalist işgale, Sosyal Yıkıma ve Anti Terör Yasalarına karşı, Birlik, Mücadele ve Dayanışma için alanlarda MLKP'nin kızıl bayrağı altında buluşalım.