İstanbul´da Belediye İşçileri GREV’de kararlı
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

İşçi sınıfı, bu saldırılarla patron-hükümet-polis işbirliğinde kendisini gösteren sınıf düşmanını daha yakından tanımakta, çatışarak barikatları aşarken kendi gücünün farkına daha fazla varmaktadır.

01 Ağustos 2008 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 72 

Belediye-İş Sendikasının İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bağlı şirketleri olan İSTON, İSFALT, BELBİM ve KÜLTÜR A.Ş.'de çalışan 10 bini aşkın üyesi adına beş aydan beridir yürüttüğü toplu sözleşme görüşmeleri anlaşmazlıkla sonuçlanınca, işçiler üretimden gelen gücünü kullanmaya karar verdi. 17 Temmuz'da iş bırakarak Edirnekapı'da toplanan 3 bin belediye işçisi, buradan Büyükşehir Belediyesi'ne yürüdü ve belediyeye grev kararını astı. Ancak işçilerin bu demokratik haklarını kullanması, polisin gaz bombalı ve tazyikli su saldırısı, panzer ve çevik kuvvet barikatıyla karşılaştı. İşçiler, "Yılgınlık yok, direniş var", "Grev hakkımız engellenemez" gibi sloganlar eşliğinde saldırıyı direnişle karşıladı. Polis barikatlarını aşan işçiler, belediye binası önünde toplanarak grev kararını belediyeye astılar. 21 Temmuzda ise Kartal Belediyesi'nde çalışan Belediye-İş Sendikası'na üye 500 işçi, bir yürüyüş gerçekleştirerek ve yine önlerine kurulan polis barikatlarını aşarak grev kararını Kartal Belediyesi'ne astı. Belediye işçilerine yapılan saldırılar, İstanbul'da çok sayıda sendika tarafından, İzmir'de belediye işçileri tarafından protesto edilerek, sınıf dayanışmasıyla yanıtlanırken, İstanbul'da KESK Şubeler Platformu, Tekstil-Sen ve ESP de polis barikatına karşı yürüyerek belediye işçilerini yalnız bırakmadı.
Neoliberal politikaları devlet terörü eşliğinde uygulamaya devam eden AKP hükümeti, işçi sınıfının artan mücadelesini bastırmak ve gelişmesini önlemek için saldırılarını yoğunlaştırmış bulunmaktadır. İşçi sınıfının sokağa çıkmasını, taleplerini dile getirmesini hazmedemeyen faşist diktatörlük, işçilerin yasalar çerçevesinde yaptıkları grev, yürüyüş, basın açıklaması gibi eylemlere bile pervasızca saldırmaktadır. Tuzla'da 27-28 Şubat'ta greve çıkan tersane işçilerine ve Limter-İş Sendikası yöneticilerine yapılan saldırı, 1 Mayıs'ta uygulanan devlet terörü, Çapa'da temizlik işçilerine, Desa'da deri işçilerine, Arçelik'te nakliyat işçilerine, E-Kart'ta basın işçilerine, Ünilever'de Tümtis sendikasına üye ve Yörsan'da Tek Gıda İş sendikasına üye işçilere ve sendika yöneticilerine yapılan saldırılar, hak alma mücadelesi veren işçi sınıfına yönelik devlet saldırılarının sadece bazı örnekleridir. Ancak bu saldırılar işçi sınıfının mücadelesini engelleyememekte, tersine işçilerin daha kararlı mücadele etmesini beraberinde getirmektedir. Saydığımız saldırı örneklerinde gösterilen direnişlerde görüldüğü gibi, işçi sınıfı hak alma mücadelesini daha militanca savaşarak sürdürmektedir. En ufak bir hak alma mücadelesinde devletin kolluk güçlerini karşısında gören işçiler, sadece patronuna karşı değil, onunla birlikte kendilerine saldıran bu devlete karşı da mücadele etmenin gerekli olduğunu daha yakından kavramaktadırlar. İşçi sınıfı, bu saldırılarla patron-hükümet-polis işbirliğinde kendisini gösteren sınıf düşmanını daha yakından tanımakta, çatışarak barikatları aşarken kendi gücünün farkına daha fazla varmaktadır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

İstanbul´da Belediye İşçileri GREV’de kararlı
fc Share on Twitter
 

İşçi sınıfı, bu saldırılarla patron-hükümet-polis işbirliğinde kendisini gösteren sınıf düşmanını daha yakından tanımakta, çatışarak barikatları aşarken kendi gücünün farkına daha fazla varmaktadır.

01 Ağustos 2008 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 72 

Belediye-İş Sendikasının İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bağlı şirketleri olan İSTON, İSFALT, BELBİM ve KÜLTÜR A.Ş.'de çalışan 10 bini aşkın üyesi adına beş aydan beridir yürüttüğü toplu sözleşme görüşmeleri anlaşmazlıkla sonuçlanınca, işçiler üretimden gelen gücünü kullanmaya karar verdi. 17 Temmuz'da iş bırakarak Edirnekapı'da toplanan 3 bin belediye işçisi, buradan Büyükşehir Belediyesi'ne yürüdü ve belediyeye grev kararını astı. Ancak işçilerin bu demokratik haklarını kullanması, polisin gaz bombalı ve tazyikli su saldırısı, panzer ve çevik kuvvet barikatıyla karşılaştı. İşçiler, "Yılgınlık yok, direniş var", "Grev hakkımız engellenemez" gibi sloganlar eşliğinde saldırıyı direnişle karşıladı. Polis barikatlarını aşan işçiler, belediye binası önünde toplanarak grev kararını belediyeye astılar. 21 Temmuzda ise Kartal Belediyesi'nde çalışan Belediye-İş Sendikası'na üye 500 işçi, bir yürüyüş gerçekleştirerek ve yine önlerine kurulan polis barikatlarını aşarak grev kararını Kartal Belediyesi'ne astı. Belediye işçilerine yapılan saldırılar, İstanbul'da çok sayıda sendika tarafından, İzmir'de belediye işçileri tarafından protesto edilerek, sınıf dayanışmasıyla yanıtlanırken, İstanbul'da KESK Şubeler Platformu, Tekstil-Sen ve ESP de polis barikatına karşı yürüyerek belediye işçilerini yalnız bırakmadı.
Neoliberal politikaları devlet terörü eşliğinde uygulamaya devam eden AKP hükümeti, işçi sınıfının artan mücadelesini bastırmak ve gelişmesini önlemek için saldırılarını yoğunlaştırmış bulunmaktadır. İşçi sınıfının sokağa çıkmasını, taleplerini dile getirmesini hazmedemeyen faşist diktatörlük, işçilerin yasalar çerçevesinde yaptıkları grev, yürüyüş, basın açıklaması gibi eylemlere bile pervasızca saldırmaktadır. Tuzla'da 27-28 Şubat'ta greve çıkan tersane işçilerine ve Limter-İş Sendikası yöneticilerine yapılan saldırı, 1 Mayıs'ta uygulanan devlet terörü, Çapa'da temizlik işçilerine, Desa'da deri işçilerine, Arçelik'te nakliyat işçilerine, E-Kart'ta basın işçilerine, Ünilever'de Tümtis sendikasına üye ve Yörsan'da Tek Gıda İş sendikasına üye işçilere ve sendika yöneticilerine yapılan saldırılar, hak alma mücadelesi veren işçi sınıfına yönelik devlet saldırılarının sadece bazı örnekleridir. Ancak bu saldırılar işçi sınıfının mücadelesini engelleyememekte, tersine işçilerin daha kararlı mücadele etmesini beraberinde getirmektedir. Saydığımız saldırı örneklerinde gösterilen direnişlerde görüldüğü gibi, işçi sınıfı hak alma mücadelesini daha militanca savaşarak sürdürmektedir. En ufak bir hak alma mücadelesinde devletin kolluk güçlerini karşısında gören işçiler, sadece patronuna karşı değil, onunla birlikte kendilerine saldıran bu devlete karşı da mücadele etmenin gerekli olduğunu daha yakından kavramaktadırlar. İşçi sınıfı, bu saldırılarla patron-hükümet-polis işbirliğinde kendisini gösteren sınıf düşmanını daha yakından tanımakta, çatışarak barikatları aşarken kendi gücünün farkına daha fazla varmaktadır.