Bu yıl, darbenin 28. yılında, faşist darbenin yıldönümü protestoları hiç olmadığı kadar güçlü oldu. Sokağa çıkanlar sadece 1980'in suçlarını değil, aynı zamanda, 12 Eylül düzeninin devamı olan bugünkü düzeni de protesto ediyorlar. 01 Ekim 2008 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 74 12 Eylül 1980'de Türk sömürgeci faşizmi ABD'li efendisinin doğrudan ve aktif desteği ile askeri faşist bir darbe gerçekleştirdi ve bir korku duvarı ördü. 12 Eylül'de 650.000 kişi gözaltına alındı, bunların %95'i işkence gördü, 171 kişi işkencede katledildi, 50 kişi idam edildi, politik partiler ve sendikalar yasaklandı, 39 ton kitap, dergi ve gazete tahrip edildi ve 30.000 kişi Türkiye'yi terk etmeye zorlandı... Ancak, tüm bunlara rağmen, devrimci ve komünist hareketi tasfiye etmeyi başaramadılar ve bugün kitleler her zamankinden daha fazla hesap soruyor. 12 Eylül'ün temsil ettiği ve temsil etmekte olduğu her şeyden hesap soran büyük kitle eylemleri son 5 yılda gelişti ve protestolar kitlesel karakter arz etmeye başladı. Bu yıl, darbenin 28. yılında, faşist darbenin yıldönümü protestoları hiç olmadığı kadar güçlü oldu. Sokağa çıkanlar sadece 1980'in suçlarını değil, aynı zamanda, 12 Eylül düzeninin devamı olan bugünkü düzeni de protesto ediyorlar. Faşist anayasa halen yürürlükte, askeri faşist darbeden sonra oluşturulan tüm devlet kurumları halen işliyor, sayısız suçun sorumlularından hiç biri yargılanmadı ve faşist rejim kanlı tarihine her geçen gün yeni katliamlar ve suçlar ekliyor. Politik iktidar halen, darbenin hemen ardından kurulan ve ordunun belli başlı tüm generalleri, polis örgütlenmesinin şefi, cumhurbaşkanı, başbakan ve bazı bakanlardan oluşan MGK'nın elinde toplanmıştır. Kontrgerillanın teşhir olmuş kimi unsurlarına yönelik Ergenekon operasyonuyla başta AKP hükümeti olmak üzere çeşitli güçler kontrgerillanın bilinen bütün suçlarına karşı hareket ediyormuş izlenimini yaratmaya çalıştılar, fakat AKP sadece hükümete yönelik kimi saldırıların yargılanmasını istemekte, darbe girişimleri ve kitle katliamlarının ise üstünü örtmeye çalışmaktadır. Dahası, kontrgerillanın ordu, polis ve MİT ile olan tüm bağlantılarını gizlemeye çalışıyorlar. Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan, aralarında Şener Eruygur, Kuddisi Okkır, Ayşe Asuman Özdemir ve Ferit İlsever'in de bulunduğu kimi unsurlar "sağlık sorunu" bahanesi altında tahliye edildiler. Bu bir kez daha gösteriyor ki, AKP hükümetinin iddia ettiğinin aksine, Ergenekon operasyonu, kontrgerillayı ezmek ya da suçlularla hesaplaşmak amaçlı değil, bizzat rejim tarafından kontrgerillanın yeniden yapılandırılması ve bu anlamda güçlendirilmesini hedeflemektedir. Devrimci tutsaklar kanser gibi ciddi hastalıklara rağmen tahliye edilmeyerek ölüme terk edilirken, Ergenekon çetecileri birbiri ardına tahliye ediliyor. Ergenekon operasyonu çerçevesinde kamuoyu önünde yürütülen tüm tartışmalar, özellikle Ermeni gazeteci Hrant Dink'in Ocak 2007'de katledilmesinden bu yana büyüyen kitle bilinci ve bunu izleyen kitlesel protestolar geniş bir kamuoyunun gündemine hesaplaşma sorununu güçlü biçimde koydu. Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP) 9 Ağustos'tan 12 Eylül'e dek her Cumartesi günü saat 11:00'de bir çok kentte eylemler düzenleyerek kontrgerilla cinayetlerinin aydınlatılmasını ve sorumluların yargılanmasını talep etti. Her hafta bir katliam, cinayet ya da saldırıyı merkeze koyup detaylı "halkın iddianameleri" hazırlayarak gerçekleri hatırlattı ve adalet istedi. Tartışılan konular arasında Maraş, Çorum, Sivas, Gazi ve Güngören'deki kontrgerilla katliamları, aydın cinayetleri, gözaltında kayıplar, zindan katliamları, işçi sınıfına ve devrimcilere yönelik katliamlar, komünistlere karşı terör, Kürdistan'da kirli savaş suçları, gayri Müslim halklara yönelik katliamlar ve son olarak da askeri darbeler vardı. Ezilenlerin Sosyalist Platformu 23 Eylül-28 Eylül tarihleri arasında da "Kontrgerilla dağıtılsın, darbeciler yargılansın. Adalet istiyoruz!" şiarı altında gerçekleştirdiği bir bisiklet turuyla adalet istemini sürdürdü. Katliamların ve diğer suçların gerçekleştirildiği yerlerde durarak, buralarda basın açıklamaları yaptı. 12 Eylül'e yakın günlerde Türkiye ve Kuzey Kürdistan çapında adalet istemli başkaca eylem ve etkinlikler de yapıldı. En büyük miting, 13 Eylül'de İzmir'de DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) tarafından düzenlenirken, eyleme katılan 40.000 kişi aradan geçen onca yıla rağmen faşist darbeyi unutmadığını gösterdi, darbeci generallerin yargılanması talebini yükseltti. Aralarında ESP, DTP, DİSK, KESK ve SDP'nin de olduğu çok sayıda sendika, platform ve politik parti darbecilere karşı omuz omuza yürüdü. Bu yılki kitle gösterileri gösterdi ki, ülkemizde Latin Amerika halklarının halihazırda yaptığı gibi darbeci generallerle hesaplaşma talepli güçlü bir kitle hareketinin gelişimi için büyük bir potansiyel mevcuttur. Sadece 12 Eylül'ün darbeci generallerinden hesap sormanın değil, aynı zamanda Kürdistan'daki kirli savaşın, gözaltında kayıplar, yargısız infazlar, kitle katliamları, ilerici aydınlara yönelik cinayetler gibi tüm kontrgerilla suçlarının sorumlularından, kısacası bir bütün rejimden hesap sorulmasının da koşulları olgunlaşmaktadır. Çünkü darbecilerin ve kontrgerilla elamanlarının tüm bu suçları ayrı konular değil, aksine bir zincirin, kontrgerilla rejiminin halkalarıdır ve halkı sokaklarda hesap sormaya çağırmanın zamanıdır. Adalet istemi için bir sonraki önemli tarih, Ergenekon yargılamalarının ilk duruşmasının yapılacağı 20 Ekim'dir. Kontrgerillanın bir çok unsuru sanık sandalyesinde oturacaktır ve bu fırsat, adalet istemini yükseltme yönünde değerlendirilmelidir. Bunu bizim için burjuva mahkemeler yapmayacaktır, ancak halklar onlardan hesap sorabilir ve yargılayabilir.
|