Filistin'i sahiplenmek
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Filistin özgürlük mücadelesiyle enternasyonal dayanışmanın geliştirilmesi, güncel olduğu kadar tarihsel bir görevdir de.

01 Kasım 2008 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 75

Filistin halkı yıllardır yaşadığı ambargoların en ağırlarından birini yaşıyor. Hamas'ın hükümet olmasıyla başlayan ve Batı Şeria-Gazze ya da El Fetih-Hamas bölünmesiyle devam eden emperyalist Siyonist saldırganlık had safhasına ulaşmış durumda. Gelinen aşamada denilebilir ki, Filistin halkı tarihinin en büyük saldırısı ve erozyonu ile karşı karşıyadır. Saldırı ve erozyon ikilisi Filistin'in tarihi mücadelesini yok etmeyi, özellikle uluslararası plandan silmeyi amaçlamaktadır. Bu durumun saldırı kısmını tüm Filistin halkı paylaşsa da, özelde Gazze çıkmazında yaşayan 1,5 milyon kişi hedeflenmektedir. Filistin'in tamamına dair yaşamsal tüm vanaları elinde tutan İsrail, her şeyi ambargo kapsamında engellemiş durumda. Elektrik, yakıt, sağlık, temel gıda vb. ihtiyaçlar tamamıyla kesilmiş durumda. Zira bu ihtiyaçların temini ise artık filmleri andıran kaçakçılık işlerinin konusu halini almakta. Bu durum aynı zamanda Gazze çıkmazındaki 1,5 milyon insana İsrail ve emperyalist güçler ve hatta işbirlikçi Arap ülkeleri (başta Mısır) tarafından uygulanan sessiz, yavaş bir soykırım halini almakta. Açlıktan ve gıda yetmezliğinden onlarca, hastanelerde ilaçsızlıktan yüzlerce insan yaşamını yitirdi ve yitirmektedir.
Nitekim İsrail, yeni yerleşim birimleri kurmaktan vazgeçmesi yönündeki telkinlere rağmen, Gazze dışındaki tüm yerlerde bu süre içinde yerleşim yerlerini arttırma çalışmalarını hızlandırdı. Ayrıca yeni bir durum olarak yerleşimciler nedeniyle zaten zor durumda olan Filistinlilerin tarımsal alanlarını hedef aldı. Kimini yaktı, kimini ise güvenlik adı altında insansızlaştırdı. İsrail, bu duruma emperyalist efendilerinden gelen itirazları ise, 'devlet politikası değil yerleşimciler ile Filistinliler arasında yaşanan gerilim' olarak geçiştirmekte. Bu yüzü saldırıların yoğunluğunu resmederken, diğer yüz erozyona ışık tutuyor. Hatırlanacağı üzere Gazze- Batı Şeria veya Hamas- El Fetih ayrışması bir yandan Filistin topraklarını bölerken diğer yandan Filistin halkının bir kısmını da böldü. Bu bölünmeye yapılan emperyalist Siyonist müdahale de beraberinde erozyonu getirdi. Zira El Fetih-Hamas çatışmaları FHKC, FDKC, İslami Cihat gibi başkaca güçler tarafından engellenmeye çalışılsa da engellenememiş ve tablo 'Filistinliler birbirine düştü' olarak sunulmuştu dünyaya. Bu, erozyonun ilk adımı yapılarak, El Fetih, İsrail ve ABD tarafından bölünme fırsatı olarak değerlendirildi ve Filistin bir daha eskisi gibi olmayacak bir tabloya sokuldu. El Fetih'in yanında ve hakim bölgelerinde yer alanların ağızlarına bir suredir ABD dolarları ile bal çalınmakta, buna karşılık Gazze soykırımla terbiye edilmektedir. Filistin halkı bu yaşananlara ortak tepki geliştirse de, kaçınılmaz bir erozyona uğradığı gizlenemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Gelinen aşamada erozyon kalıcılaştırılmak istenmekte. Bunun için 2007 yılında başlatılan İsrail-Abbas 'barış' görüşmeleri İsrail-Filistin görüşmeleri gibi sunulmakta ve 2008 sonuna kadar bir 'sonuca' ulaşılmak istenmekte. Bunun yanında son dönemlerde Hamas ve El Fetih arası ilişkiler yeniden düzenlenerek Filistin sorununun emperyalist çözümü tahkim edilmek istenmekte.
İsrail zulmü ve ambargo altında ezilen Gazze halkı, Hamas rejiminin baskısını da doğrudan yaşamakta. Her ne kadar Hamas hükümeti Filistin halkının desteği ile seçilmiş olsa da, denilebilir ki 'devlet' yönetimi ve halkın ihtiyaçları konusunda sınıfta kalmıştır. Öyle ki ambargo altında inleyen Filistinliler bir de Hamas yönetimi altında suskunluğa itilmiştir. Hamas, bölünmeden önce olduğu gibi yönetim şekli olarak 'polis devleti'ni sürdürmektedir. Bugün Gazze'de halkın elektrik, su, doğalgaz, yemek, ilaç gibi zorunlu ihtiyaçları karşılanamazken, halk eleştiri, eylem ve düşünce ifade etme yasaklarıyla karşı karşıya. Bu yasaklar sadece rakip El Fetihçilere de değil, Gazze'de yaşayan 1,5 milyon insana uygulanmaktadır. Doğal olarak denilebilir ki ambargo altında ezilen Gazze ve Hamas bir çıkış aramakta, fakat yanlış çizgisinden dolayı bulamamaktadır.
İsrail'in Gazze'ye uyguladığı abluka devam etmektedir. Filistin halkının bölünmüşlüğü, İsrail ve ABD'nin Hamas'a karşı El Fetih'e yardım önerileri, Filistin halkının mücadelesini zayıflatmakta ve yürütülen mücadele ablukayı kırmaya yetmemektedir.
Geçtiğimiz aylarda ablukaya karşı dışarıdan çıkan seslerde medyatik olmasına rağmen sadece sorunu yeniden gündemleştirmekle kalmıştır. Zira ablukaya karşı bazı girişimler başlamış, bunların en önemlisi ise 'Gazze'ye özgürlük gemileri' olmuştur. Hatta gemiler siyonizmin tehditlerine rağmen ısrarcı ve kararlı davranmış, tutuklamalara karşı ikinci kez ablukayı delme rolünü de üstlenmiştir. Ablukaya karşı bir diğer girişim olan Mısır'dan 'Filistin'in dostları' yürüyüşü Mısır'ı zora soktu, hareketlendirdi, hatta birkaç günlüğüne kapıları açtırdı. Ancak bununla sınırlı kalmıştır.
Tüm bu çıkmaz içinde uzun bir süredir çatışmalı olan Filistinliler 9 Kasım'da Mısır'da bir araya gelmeye hazırlanıyor. Görüşme öncesi Hamas her ne kadar, "Abbas'ı 8 Ocak'tan sonra tanımayız" açıklaması yapsa da seçimlerin yapılması karşılığında şimdiden Abbas'ın süresinin 6 ay daha uzatılmasında anlaşıldı bile. Fakat bu görüşmelerin sonucunun muğlak olduğu da başlamadan ortada. Zira Hamas görüşmelerin bir yandan ablukadan kurtuluşun tek yolu olduğunu görse de, bir yandan da ayrıcalıklarını yitirmek istemiyor. Bunun içinde şimdiden görüşmeleri zora sokacak bazı isteklerde bulundu. Hamas kendisini Gazze'nin ve Filistin'in yegane tarafı görerek, FHKC, FDKC, İslami Cihat gibi örgütlerin görüşmelerde olmasını istemiyor. Yani hükümet olduğundan bu yana sürdürdüğü popülist ve tekçi politikayı sürdürüyor. El Fetih ise, Filistin halkına rağmen yaptığı işbirliğini masaya getirmeye hazırlanıyor. Yani Abbas ambargoya karşılık bir teslimiyet önerecek. Şimdiye kadar yaptığı gizli görüşmeleri ve pazarlıkları açıklamadan 'barış' diyecek.
Filistin halkı tarihinin en büyük saldırılarından birini yaşarken ve bir dönüm noktasındayken durum bu. Bir yandan Abbas'ın işbirliği ve teslimiyetle gelecek iktidar hırsı, bir yandan Hamas'ın popülist hırsları Filistin mücadelesini ve Filistin tarihini çıkmaza sokmuştur. Tüm bu süreç içerisinde Filistin davasının asıl sahipleri devrimciler, ilericiler onurlu bir mücadele yürütmekle birlikte, Filistin halkı için henüz alternatif güçler olamamışlardır. Filistin davasının asıl sahiplerinin aşamadıkları temel sorun budur.
Filistin halkı, kurtuluşunu sağlamakta elbette önce kendi gücüne güvenecektir. Ondan sonra ise, Filistin'in asıl dostları olan dünya işçi sınıfı ve emekçi halklarının dayanışmasına güvenecektir. Filistin'in kurtuluşu için emperyalist güçlere veya İslam devletlerine bel bağlayanlar, Filistin'i asla özgürleştiremez. Filistin'in Siyonist işgal ve saldırganlığa karşı büyük bedeller ödeyerek yürüttüğü özgürlük mücadelesiyle dayanışma faaliyeti, giderek zayıflamakla birlikte dünyanın bir çok ülkesinde hala yürütülmektedir. Filistin özgürlük mücadelesiyle enternasyonal dayanışmanın geliştirilmesi, güncel olduğu kadar tarihsel bir görevdir de.
Partimiz, Filistin halkıyla enternasyonal dayanışma görevlerini, bilincini ve eylemini süreklileştiren bir hatta sürdürmektedir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve emekçilerinin, Filistin davasına ve mücadelesine ilgisinin ve dayanışmasının geliştirilmesi bu mücadelenin merkezinde durmaktadır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Filistin'i sahiplenmek
fc Share on Twitter
 

Filistin özgürlük mücadelesiyle enternasyonal dayanışmanın geliştirilmesi, güncel olduğu kadar tarihsel bir görevdir de.

01 Kasım 2008 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 75

Filistin halkı yıllardır yaşadığı ambargoların en ağırlarından birini yaşıyor. Hamas'ın hükümet olmasıyla başlayan ve Batı Şeria-Gazze ya da El Fetih-Hamas bölünmesiyle devam eden emperyalist Siyonist saldırganlık had safhasına ulaşmış durumda. Gelinen aşamada denilebilir ki, Filistin halkı tarihinin en büyük saldırısı ve erozyonu ile karşı karşıyadır. Saldırı ve erozyon ikilisi Filistin'in tarihi mücadelesini yok etmeyi, özellikle uluslararası plandan silmeyi amaçlamaktadır. Bu durumun saldırı kısmını tüm Filistin halkı paylaşsa da, özelde Gazze çıkmazında yaşayan 1,5 milyon kişi hedeflenmektedir. Filistin'in tamamına dair yaşamsal tüm vanaları elinde tutan İsrail, her şeyi ambargo kapsamında engellemiş durumda. Elektrik, yakıt, sağlık, temel gıda vb. ihtiyaçlar tamamıyla kesilmiş durumda. Zira bu ihtiyaçların temini ise artık filmleri andıran kaçakçılık işlerinin konusu halini almakta. Bu durum aynı zamanda Gazze çıkmazındaki 1,5 milyon insana İsrail ve emperyalist güçler ve hatta işbirlikçi Arap ülkeleri (başta Mısır) tarafından uygulanan sessiz, yavaş bir soykırım halini almakta. Açlıktan ve gıda yetmezliğinden onlarca, hastanelerde ilaçsızlıktan yüzlerce insan yaşamını yitirdi ve yitirmektedir.
Nitekim İsrail, yeni yerleşim birimleri kurmaktan vazgeçmesi yönündeki telkinlere rağmen, Gazze dışındaki tüm yerlerde bu süre içinde yerleşim yerlerini arttırma çalışmalarını hızlandırdı. Ayrıca yeni bir durum olarak yerleşimciler nedeniyle zaten zor durumda olan Filistinlilerin tarımsal alanlarını hedef aldı. Kimini yaktı, kimini ise güvenlik adı altında insansızlaştırdı. İsrail, bu duruma emperyalist efendilerinden gelen itirazları ise, 'devlet politikası değil yerleşimciler ile Filistinliler arasında yaşanan gerilim' olarak geçiştirmekte. Bu yüzü saldırıların yoğunluğunu resmederken, diğer yüz erozyona ışık tutuyor. Hatırlanacağı üzere Gazze- Batı Şeria veya Hamas- El Fetih ayrışması bir yandan Filistin topraklarını bölerken diğer yandan Filistin halkının bir kısmını da böldü. Bu bölünmeye yapılan emperyalist Siyonist müdahale de beraberinde erozyonu getirdi. Zira El Fetih-Hamas çatışmaları FHKC, FDKC, İslami Cihat gibi başkaca güçler tarafından engellenmeye çalışılsa da engellenememiş ve tablo 'Filistinliler birbirine düştü' olarak sunulmuştu dünyaya. Bu, erozyonun ilk adımı yapılarak, El Fetih, İsrail ve ABD tarafından bölünme fırsatı olarak değerlendirildi ve Filistin bir daha eskisi gibi olmayacak bir tabloya sokuldu. El Fetih'in yanında ve hakim bölgelerinde yer alanların ağızlarına bir suredir ABD dolarları ile bal çalınmakta, buna karşılık Gazze soykırımla terbiye edilmektedir. Filistin halkı bu yaşananlara ortak tepki geliştirse de, kaçınılmaz bir erozyona uğradığı gizlenemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Gelinen aşamada erozyon kalıcılaştırılmak istenmekte. Bunun için 2007 yılında başlatılan İsrail-Abbas 'barış' görüşmeleri İsrail-Filistin görüşmeleri gibi sunulmakta ve 2008 sonuna kadar bir 'sonuca' ulaşılmak istenmekte. Bunun yanında son dönemlerde Hamas ve El Fetih arası ilişkiler yeniden düzenlenerek Filistin sorununun emperyalist çözümü tahkim edilmek istenmekte.
İsrail zulmü ve ambargo altında ezilen Gazze halkı, Hamas rejiminin baskısını da doğrudan yaşamakta. Her ne kadar Hamas hükümeti Filistin halkının desteği ile seçilmiş olsa da, denilebilir ki 'devlet' yönetimi ve halkın ihtiyaçları konusunda sınıfta kalmıştır. Öyle ki ambargo altında inleyen Filistinliler bir de Hamas yönetimi altında suskunluğa itilmiştir. Hamas, bölünmeden önce olduğu gibi yönetim şekli olarak 'polis devleti'ni sürdürmektedir. Bugün Gazze'de halkın elektrik, su, doğalgaz, yemek, ilaç gibi zorunlu ihtiyaçları karşılanamazken, halk eleştiri, eylem ve düşünce ifade etme yasaklarıyla karşı karşıya. Bu yasaklar sadece rakip El Fetihçilere de değil, Gazze'de yaşayan 1,5 milyon insana uygulanmaktadır. Doğal olarak denilebilir ki ambargo altında ezilen Gazze ve Hamas bir çıkış aramakta, fakat yanlış çizgisinden dolayı bulamamaktadır.
İsrail'in Gazze'ye uyguladığı abluka devam etmektedir. Filistin halkının bölünmüşlüğü, İsrail ve ABD'nin Hamas'a karşı El Fetih'e yardım önerileri, Filistin halkının mücadelesini zayıflatmakta ve yürütülen mücadele ablukayı kırmaya yetmemektedir.
Geçtiğimiz aylarda ablukaya karşı dışarıdan çıkan seslerde medyatik olmasına rağmen sadece sorunu yeniden gündemleştirmekle kalmıştır. Zira ablukaya karşı bazı girişimler başlamış, bunların en önemlisi ise 'Gazze'ye özgürlük gemileri' olmuştur. Hatta gemiler siyonizmin tehditlerine rağmen ısrarcı ve kararlı davranmış, tutuklamalara karşı ikinci kez ablukayı delme rolünü de üstlenmiştir. Ablukaya karşı bir diğer girişim olan Mısır'dan 'Filistin'in dostları' yürüyüşü Mısır'ı zora soktu, hareketlendirdi, hatta birkaç günlüğüne kapıları açtırdı. Ancak bununla sınırlı kalmıştır.
Tüm bu çıkmaz içinde uzun bir süredir çatışmalı olan Filistinliler 9 Kasım'da Mısır'da bir araya gelmeye hazırlanıyor. Görüşme öncesi Hamas her ne kadar, "Abbas'ı 8 Ocak'tan sonra tanımayız" açıklaması yapsa da seçimlerin yapılması karşılığında şimdiden Abbas'ın süresinin 6 ay daha uzatılmasında anlaşıldı bile. Fakat bu görüşmelerin sonucunun muğlak olduğu da başlamadan ortada. Zira Hamas görüşmelerin bir yandan ablukadan kurtuluşun tek yolu olduğunu görse de, bir yandan da ayrıcalıklarını yitirmek istemiyor. Bunun içinde şimdiden görüşmeleri zora sokacak bazı isteklerde bulundu. Hamas kendisini Gazze'nin ve Filistin'in yegane tarafı görerek, FHKC, FDKC, İslami Cihat gibi örgütlerin görüşmelerde olmasını istemiyor. Yani hükümet olduğundan bu yana sürdürdüğü popülist ve tekçi politikayı sürdürüyor. El Fetih ise, Filistin halkına rağmen yaptığı işbirliğini masaya getirmeye hazırlanıyor. Yani Abbas ambargoya karşılık bir teslimiyet önerecek. Şimdiye kadar yaptığı gizli görüşmeleri ve pazarlıkları açıklamadan 'barış' diyecek.
Filistin halkı tarihinin en büyük saldırılarından birini yaşarken ve bir dönüm noktasındayken durum bu. Bir yandan Abbas'ın işbirliği ve teslimiyetle gelecek iktidar hırsı, bir yandan Hamas'ın popülist hırsları Filistin mücadelesini ve Filistin tarihini çıkmaza sokmuştur. Tüm bu süreç içerisinde Filistin davasının asıl sahipleri devrimciler, ilericiler onurlu bir mücadele yürütmekle birlikte, Filistin halkı için henüz alternatif güçler olamamışlardır. Filistin davasının asıl sahiplerinin aşamadıkları temel sorun budur.
Filistin halkı, kurtuluşunu sağlamakta elbette önce kendi gücüne güvenecektir. Ondan sonra ise, Filistin'in asıl dostları olan dünya işçi sınıfı ve emekçi halklarının dayanışmasına güvenecektir. Filistin'in kurtuluşu için emperyalist güçlere veya İslam devletlerine bel bağlayanlar, Filistin'i asla özgürleştiremez. Filistin'in Siyonist işgal ve saldırganlığa karşı büyük bedeller ödeyerek yürüttüğü özgürlük mücadelesiyle dayanışma faaliyeti, giderek zayıflamakla birlikte dünyanın bir çok ülkesinde hala yürütülmektedir. Filistin özgürlük mücadelesiyle enternasyonal dayanışmanın geliştirilmesi, güncel olduğu kadar tarihsel bir görevdir de.
Partimiz, Filistin halkıyla enternasyonal dayanışma görevlerini, bilincini ve eylemini süreklileştiren bir hatta sürdürmektedir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve emekçilerinin, Filistin davasına ve mücadelesine ilgisinin ve dayanışmasının geliştirilmesi bu mücadelenin merkezinde durmaktadır.