Kontrgerilladan hesap sorma görüntüsünü vermeye çalıştığı Ergenekon operasyonlarının ardından Davos çıkışıyla da genel olarak kitle nezdinde önemli prim yapan AKP, tüm bunlara rağmen Kuzey Kürdistan'da yol alamıyor. Tayip Erdoğan'ın son gittiği Kürdistan gezisinde de kapalı kepenklerle ve boş sokaklarda karşılanması bunun kanıtı oldu. 01 Mart 2009 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 79
Türkiye ve Kuzey Kürdistan çapında belediye seçimleri 29 Mart 2009'da gerçekleşecek. Gerek her renkten düzen partileriyle sömürgeci faşist Türk burjuvazisi, gerekse de işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen Kürt ulusu 29 Mart seçimlerinde yaşanacak çarpışmaya hazırlanıyor. 29 Mart yerel seçimleri, kitlelerin genel olarak politikaya ilgisinin yükseldiği bir dönem olarak, ekonomik krizin işsizlik ve yoksullaşma biçiminde işçi ve emekçilerin yaşamını derinden etkilemeye başladığı, grev ve direnişler kadar intihar ve cinayet sayısında da ciddi bir artış yaşanan şu süreçte, kapitalizmin alternatifinin sosyalizm olduğunu geniş kitlelere anlatmak bakımından önemli bir fırsat niteliği taşıyor. Yine 29 Mart yerel seçimleri, Mart-Mayıs süreci olarak ifade edilen, 8 Mart-12 Mart-16 Mart gibi önemli takvimsel mücadele günlerinden geçerek 21 Mart'a uzanan ve oradan 1 Mayıs'a açılan Mart-Mayıs sürecinin başlıca hesaplaşma süreçlerinden biri olacak. Aynı zamanda seçim gündemiyle kontrgerilla cinayetinden kadın sorununa dek bir dizi mücadele gündemini iç içe geçiren bir niteliğe sahip. 29 Mart seçimlerinin özel bir boyutunu da sömürgeci faşizmin Kürdistan'da DTP belediyelerini geriletme hedefiyle yürüttüğü çalışma oluşturuyor. Yerel yönetimler yıllardır Kürt ulusal hareketi ve temsilcisi DTP (Demokratik Toplum Partisi) bakımından Kuzey Kürdistan'da son derece güçlü bir siyasal temsiliyet aracı oldu. Sömürgeci faşist diktatörlük bu nedenle 29 Mart yerel seçimlerinde AKP eliyle DTP'nin belediyelerdeki mevzilerini düşürme saldırısına girişti. Bu, AKP'nin TV açılımından, Tunceli valiliğinin seçim rüşveti olarak halka binlerce beyaz eşya dağıtmasına dek çeşitli adımlar bazında medyaya yansıdı. Kontrgerilladan hesap sorma görüntüsünü vermeye çalıştığı Ergenekon operasyonlarının ardından Davos çıkışıyla da genel olarak kitle nezdinde önemli prim yapan AKP, tüm bunlara rağmen Kuzey Kürdistan'da yol alamıyor. Tayip Erdoğan'ın son gittiği Kürdistan gezisinde de kapalı kepenklerle ve boş sokaklarda karşılanması bunun kanıtı oldu. Yerel seçimlerin sunduğu bu olanaklar ve özel değer karşısında devrimci ve demokratik güçler içinde hazırlık düzeyiyle öne çıkan iki kuvvet var: Kürt ulusal hareketini temsil eden Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve devrimci sosyalist bir güç olarak sosyalizm alternatifini temsil eden Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP). DTP, yerel seçimlerin özellikle Kürdistan'da bir nevi referandum anlamına geleceğinin bilinciyle, güçlü bir çalışma sergiliyor. Ellerindeki belediye sayısını 51'den 100'e çıkarmayı hedeflediklerini açıklayan DTP, Kürdistan'da seçim çalışmalarını büyük bir hızla yürütürken, Batı illerinde ise mümkün olduğu oranda devrimci ve demokratik güçlerin oluşturduğu ortak platformlar ekseninde hareket ediyor. ESP, Batı illerinde seçimlere ortak platformlar ekseninde katılacağını, platform oluşturulamayan kentlerde bağımsız sosyalist adaylar çıkaracağını, Kürt illerinde ise DTP'nin göstereceği adayları destekleyeceğini duyurdu. Bu çerçevede İstanbul'da ve İzmir'de "Birlikte Başarabiliriz", Ankara'da "Ankara İçin Biz de Varız", Malatya'da "Yerel Seçim Demokratik Birlik Platformu" gibi isimlerle ortak platformlar oluşturuldu. Antep, Antakya, Bursa, Hopa, Adana ve daha bir çok kentte bu tip platformlar çerçevesinde devrimci ve demokratik kurumlar yerel seçimler için ortak adaylar belirlediler. İstanbul'da 24 parti ve örgütün, Ankara'da 21 parti ve örgütün oluşturduğu platformların bileşenleri kentten kente değişiyor. DTP (Demokratik Toplum Partisi), ESP (Ezilenlerin Sosyalist Platformu), SDP (Sosyalist Demokrasi Partisi), DHF (Demokratik Haklar Federasyonu) ve ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) gibi çok sayıda siyasi parti ve çevre bu platformlar içinde yer alıyor. Yerel seçim platformlarının gösterdikleri adaylar arasında, İstanbul Büyükşehir'de DTP milletvekili ve eski İHD genel başkanı Akın Birdal ve Beyoğlu'nda sinema emekçisi Yusuf Çetin gibi aydınlar, Tuzla'da Limter-İş genel sekreteri Kamber Saygılı, Bahçelievler'de Tekstil-Sen genel başkanı Ayşe Yumli Yeter gibi sosyalist sendikacılar da yer alıyor. Kadın adayların çokluğu da platformların öne çıkan bir özelliğini oluşturuyor. Yerel seçim platformları belediyecilik anlayışlarını toplumcu temelde bir programa oturtuyorlar. Programları yerelden yerele kimi farklılıklar taşısa da genel hatlarını şunlar oluşturuyor: Kaynakları halkın yararına ve eşitlikçi bir anlayışla kullanmak. Belediye uygulamalarında özelleştirme ve taşeronlaştırmaya son vermek. Belediye çalışanlarının grevli toplu sözleşmeli sendika hakkını tanımak. Belediye hizmetlerinin demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve meslek örgütlerince denetimini sağlamak. Kentsel dönüşüm projelerine son vermek. Halkın ulaşım, içilebilir su, barınma, ısınma gibi temel ihtiyaçlarının örgütlenmesine öncelik vermek. Belediye hizmetlerinde ulusal kimlik ve inanç farklılığı temelindeki ayrımcılıklara son vermek, Kürtlerin, Alevilerin ve çeşitli ulusal azınlıklarla ezilen mezheplerin kendilerini her alanda ifade edebileceği bir kent yaşamı sağlamak. İlerici, devrimci ve demokratik güçlerin bu biçimde yan yana gelerek yerel seçimler için seferber olması, 29 Mart yerel seçimlerinin anlamına uygun bir hesaplaşmaya dönüşmesi ve işçi ve emekçilerden yana bir birleşik mücadele alternatifinin büyütülmesi anlamında büyük önem taşıyor. Komünistler de süreci bu alternatifi ileri taşımak ve işçi ve emekçilere kapitalizmin tek alternatifinin sosyalizm olduğunu anlatmak için değerlendirmektedirler.
|