Partinin Gücü
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

İnsanlardan parti, devrim, sosyalizm ve ulusal özgürlük için "bir şey" yapmasını istemek meşruiyet bilincini gerektirir. Çalışma alanlarımızda karşımıza çıkan ciddi sorunlardan biri tam da bu noktadadır. İnsanlara parti, devrim ve ulusal özgürlüğümüz için bir şeyler yapması için görev vermek, onlardan somut bazı katkılar göstermesini istemek yoldaşlarımızın en çok sıkıntısını duydukları konulardan biridir.

Etrafında bir sürü insan olduğu halde her işe kendisi koşan ve dolayısıyla da "boğulan" yoldaşlarımız hiç de az değil. Bunun bir sebebi yeni insanlara yeterince güvenmemekse, diğeri iş vermede meşruiyet bilinci eksikliğidir.

Ortak bir mekanda, herkesi ilgilendiren bir soruna katkı sunmaları için, oradaki herkese iş verme, ya da gerektiğinde "çıkışma" hakkını kendinde gören yoldaşlarımız, söz konusu bir parti işi -örneğin, bildiri dağıtımına ya da gazete satışına çıkmasını, evini toplantı için açmasını istemek vb- olunca pekala "sıkılabiliyor". İnsanlardan -kendimiz pekala öderken- büyük ya da küçük herhangi bir bedel ödemesini istemekte zorlananlarımız az değil. Hele de, konu insanlardan parti faaliyeti için mali destek istemek ya da illegal bir iş olunca bu çok daha belirgin hale gelebiliyor.

Bir bağış kampanyası öncesinde: "İnsanlar korkuyorlar", "zaten insanların parası yok", "insanlardan para istemeye yüzümüz tutmuyor", "herkese borçlu mu olacağız", "ben o insandan para istemem", "isterim ama ters bir şey söylerse dayanamam", "etrafımızdaki herkes zaten yoksul, bi de para mı isteyelim" gibi pek çok gerekçe tartışmalarımızın gündemine gelmişti. Ve sanırız bu ifadeler bazı yoldaşlar için çok tanıdıktır. Sattığı gazetenin parasını bile isteyemeyen, "gazetemizi alsınlar da para vermeseler de olur", diyen geri anlayışlar da yabancımız değildir.

Öncelikle söz konusu kavrayışlardaki sorunun ideolojik olduğunu ve bu nedenle üzerine gidilmesi gerektiği vurgulanmalıdır. Halkımızın parti faaliyetine katılması, bize evini açması, mali destek vermesi, gazetemizi alması bir lütuf değil, görevdir. Emekçi, olmanın, ezilen olmanın, yurtsever olmanın gereğidir. Çünkü yürüttüğümüz sadece bize ait olan, sonuçlarından yalnızca kendimizin faydalanacağı herhangi bir düzen içi mülkiyet mücadelesi ya da öylesine bir macera değil, bir halkın, ezilen insanlığın kurtuluş mücadelesidir. Ezilen sömürülen herkesindir. Bizim bir adım önde olmamızın sebebi sadece "şu anda!" farkında olmamızdır. "Ayrıcalığımız" en önde dövüşme görevidir. Başka bir şey değil!

Mücadele amaçlarının meşruiyetine inanmak ve aynı safta olması gereken herkesin bu doğrultuda bir şeyler yapmasını istemek varlık koşulumuzdur. Kendini sömürgeci zulüm düzeninin karşısında, yeni bir yaşam, yeni bir ülke, yeni bir toplum vaat eden, alternatif değil, bir antitez olarak gören bir anlayış ve eylem başka türlü nasıl olabilir ki? İş verirken de katkı isterken de bizi bu anlayış ve bilinç yönetmelidir. Sorun, bu bakış açısına sahip olmaktır, yoksa somut olarak para ya da yardım miktarında, üç beş kişiyle konuşup konuşmamakta değildir.

Seçimler döneminde, bayrak yürüyüşünde, 1 Mayıs çalışmalarında, gazete satışlarında, kampanyalarda, parti bildirilerinin kahvelerde okunmasında, kayıplar mücadelesinde, kitle gösterilerinde megafonlardan "Yaşasın Partimiz MLKP" sloganlarının açıktan ve kitlesel atılmasında ve pek çok parti eyleminde bu meşruiyet bilincini görebiliriz.

Her gün sokağa "Biji serok Apo" diyerek çıkan analarımız için bu şiar meşrudur ve bu nedenle gösterilerde yüzlerini saklamaya gerek duymazlar. KADEK Genel Başkanı'na "sayın" diyenlere tutuklama saldırılarının yapıldığı bir dönemde, insanların bu tür eylemlerde ısrar etmesi de bir meşruiyet bilincidir.

"Canlı bomba" karalamalarıyla saldırıya maruz kalan devrimci yoldaşımız, DHKP-C'nin feda eylemcisi Şengül Akkurt'un Malatya'daki uğurlama törenindeki insanların tavrı da bu kapsamda bir örnektir.

İnsanlarla ve olaylarla ilişkilenmede temel ölçütümüz düzenin yasaları ya da insanların düzen içi geri bilinçleri değil, iddialarımız ve amaçlarımızı gerçekleştirme karalılığıdır.

"Kapitalist sömürü düzeninde karşılıksız bir şey yoktur. İnsanlar bize niye destek versin ki?". "Herhangi bir şey yapmak için önce yetkililerden izin almak gerekir.", "onlar işkenceci işkence yaparlar, öyleyse dava açmaya, üzerine gitmeye ne gerek var" vs. vb. geri kimi anlayışlar her günkü mücadelemizde değişik biçimlerde karşımıza çıkıyor. Bunlar düzenin bilincidir ve biz öyle düşünmek zorunda değiliz.

Gerçek sorunlar ve varlık gerekçemiz

Görülüyor ki, kimi durumlarda, parti, devrim ve ulusal özgürlüğümüz, yani ortak davamız için, ezilenlere gitmeden önce yoldaşlarımızın kafalarındaki "engeli" aşmamız gerekiyor. Çünkü, kimi alanlarda, çok somut olarak geride kalan dönemdeki bağış kampanyası kapsamında yapılan tartışmalarda, karşımıza bu tür sorunlar çıktı ve insanlara gidebilmek için önce yoldaşlarımızın gerekçelerini, mazeretlerini aşmamız gerekti ve hala da gerekiyor. Başka türlü ilerlemek mümkün olmuyor çünkü.

Gündemdeki sorunlar vesilesiyle yaptığımız tartışma ve hazırlıklar, kitlelerle aramızda geride kalan süreçte oluşan bu kapsamdaki sorunları çözme ve düzeltme amacı da taşımaktadır.

Alanlarımızda mali bakımdan sorunlar yaşadığımız kimse için sır değil. Borç ilişkisi kurduğumuz insanlarla yaşadığımız sorunlar, ödemelerin gecikmesi, kimi zamanlar söz verip de yapamamak, çoğunlukla para arar durumda olmak can sıkıcı ama gerçek sorunlarımız. Kuşkusuz bu tablo önemli ölçüde değişse de, bitmedi ve yeni dönemde, yeni biçimlerde ortaya çıkabiliyor. Fakat kabul etmemiz gerekir ki burada da ciddi bir anlayış ve örgütlenme sorunu yaşıyoruz. Faaliyetin gerektirdiği mali altyapıyı ya da dengeyi sağlayamayınca hep aynı insanlara gidiyor, çözümü borç almakta ya da "merkez"e havale etmekte görüyor, genellikle benzer yöntemler kullanıyoruz. Bunlar yanlış, yanlış olduğu kadar çözücü olmayan anlayış ve pratiklerdir.

Herhangi bir mali politikası olmayan bir örgütün ya da kurumun "bağımlı" olmadan varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Elbette bu durum kendi bilincini yaratır. En somut pratiği beklemek ve idare etmek şeklinde ortaya çıkar. Soruna köklü çözüm arayışı, ayakları üstünde durma yönelimi zayıftır. Sorunlar altında boğulma duygusu, çaresizlik ve yer yer mızmızlanmak, memnuniyetsizlik ve kırgınlıklar öne çıkan duygulardır.

Nasıl çözeriz?

Bu soru aynı zamanda bir çözüm anahtarıdır. Eğer buradan başlarsak, arayışımız mutlaka sonuç verecektir. İnsan aklına ve iradesine güvenmek, partimizin ve diğer halkların mücadele deneyimlerinden öğrenmek zorundayız. Her örgütümüzün ve kurumumuzun tartışılıp somutlaştırılmış ve yazılı hale getirilerek partimize bildirilmiş bir mali politikası olmalıdır. Bu politikayı oluştururken uygulanabilirlik temel bir kıstastır ve bu nedenle de iyi düşünülmüş olmalıdır. Bu kapsamda bazı noktalara vurgu yapmak gerekirse;

Burada önceliği temsil ettiğimiz sınıf ve tabakalarla aramızdaki doğrudan ilişkinin bir biçimi olan düzenli bağış ve aidat ilişkisine vermek gerekir. Bunun için somut isimler belirlemek, insanlara mücadele amaçlarımızı anlatmak ve onları bu kavgaya katılmaya, omuz vermeye çağırmak, onlardan aylıklarının, harçlıklarının ya da zamanlarının bir bölümünü parti için ayırmalarını istemek denenmiş ve başarılmış bir pratiğimizdir. Önemli olan alınan miktardan çok kaç kişiye bu amaçla gidildiği ve onlardan nasıl bir somut katkı alındığıdır. İki kişiye gidip yüklü bir miktar almak ya da "bizim gönlümüz sizinle"yi aşmayan bir destek bunu sağlamaz.

Fedakarlık, görev, katkı, yardım, destek vb. tanımlar, ilişkilerimizin içeriğini belirleyen kavramlardır. Kuşkusuz ki her yoldaşımız partiyle ilişkilerinde kendini hangi kavramla tarif ettiğine bakmalıdır. "İçerden" bakışın belirleyeni "görev"dir, özgürlükten gelen zorunluluktur. "Dışarıdan" bakış "destek"çidir. Bu süreçte, "içerden" ya da "dışardan", herkesle ilişkilerimiz yeniden tarif edilmelidir.

Herkesin yapabileceği bir şey vardır!

Yönlendirici bir bilinç açıklığı olarak herkese iş vermek için kuşkusuz iş kapasitesinin yükselmesi gerekmektedir. Ayrı bir yazının konusu olan iş kapasitesinin yükseltilmesi sorunu, partiyle kitleler arasındaki ilişkinin geliştirilebilmesinin ön koşullarından biridir.

Biz yine konumuza dönüp, bazı tipik sorunlara dikkat çekmeye devam edelim.

- Kitlelerle kurduğumuz ilişkinin düzeyini gösteren ölçütlerden biri de, onların devrimin gelişimi için, hangi tür katkılarda bulunduklarıdır. Aldıkları bütün maaşı getirip parti örgütlerimize veren, yüzüklerini, kolyelerini, yeni alınmış giysilerini ve diğer bazı olanaklarını partiye sunan taraftarlarımız olduğu gibi, istemeden katkı sunmayan ilişkilerimiz de az değil. Kuşkusuz bu bir bilinç sorunudur. İnsanların bilincinde olsun ya da olmasın, devrimin güncel bir sorun olarak görüp görmediğiyle ilgilidir. Demek ki, ezilenlerin her türlü katkılarını alabilmek için, onların devrime ve onun gerçekleşebilir olduğuna inandırılmaları gerekiyor.

- Kimi alanlarda, elbette işler sırasında kişisel kullanım için, "harçlık almak" söz konusu olduğunda gösterilen girişkenlik, partiye bağış almada gösterilemeyebiliyor. Vurgulamalıyız ki, "harçlık" almak geri bir ilişki biçimidir. Kullanılmaya ve yozlaşmaya açıktır. Her şeyden önce apolitiktir. Tarz olarak kullanmayacağımız "harçlık ilişkisi"nin yerine bağış ve aidat sistemi kurmak önceliğimizdir. Bu kişisel değil, devrimin temel ihtiyaçlarına katkı sunmak hedefiyle yürütülecek bir ilişkidir.

- Devrimin ve ulusal özgürlüğün güncel bir sorun olduğu bilicindeki zayıflığın bu türden etkin ve yaygın ilişkiler kurulamamasında önemli payı var. Bunun kendisi bile, insanlara gitme, onları ortak kurtuluşumuz için ikna etmenin önemini göstermeye yeter. Gitmeli, anlatmalı, onları yürüte geldiğimiz mücadelenin somut bir tarafı haline getirmeliyiz. İster aynı safta dövüştüğümüz yoldaşlar olarak, ister olanaklarıyla yardım eden taraftarlarımız isterse düzenli katkı sunan dostlarımız olarak!

- Partiye mali olanaklar yaratmak, onun politik faaliyetini güvencelemek, bunun için her bakımdan partiyi büyütmek bütün yoldaşlarımızın önceliğidir. Bazen bir bilgi, bazen bir istihbarat, bazen bir yatırım bu kapsamdaki görevlerdendir.

- Parti yayınlarının dağıtımının iyi örgütlenmesi, paralarının düzenli olarak ilgili kurumlara gönderilmesi, bu kapsamdaki "borçların" bir ödeme takvimine bağlanması ve bir daha borç yapılmaması da hem siyasi hem de ahlaki bir diğer eylemimiz olmalıdır.

Başarmak için inanmak!

Büyük bir davanın yürütücüleriyiz. İddialarımızın büyüklüğü ile bunu gerçekleştirme yönelimimiz arasındaki mesafe daraldığı ölçüde, partimizin alandaki büyümesi de sürecektir.

Partimiz Kürdistan'dadır. Devrim iddiasıyla buradadır. Kürdistanlı ve Kürdistan'daki komünistler, işçiler, kent ve kırdaki emekçiler, gençler ve kadınlarla ulusal kurtuluş, özgürlük ve sosyalizm mücadelesini zafere ulaştırmak temel amacımızdır. Türk, Laz, Çerkez ve diğer milliyetlerden halklarla birleşik bir mücadele yürüterek emperyalizmi ve faşist sömürgeciliği alt etmek için, başlamış, yenilmiş fakat ateşi sönmemiş bir devrimde, hak ederek, tırnaklarıyla kazıyarak, can bedeli bir faaliyetle öne geçmek ve en önde dövüşmek istiyor.

Özgür bir yaşam ve Özgür bir Kürdistan istiyor. Bunun kolay ve rahat elde edilemeyeceğini canlı ülke pratiğinde somut olarak görüyor. Devrimimiz zafer için daha büyük dövüşmeyi, daha atak olmayı, daha büyük düşünmeyi ve bedel ödemeyi emrediyor. Bunun için ne gerekiyorsa o yapılacaktır. Bütün taraftar, dost ve yoldaşlarımızın partimizle ilişkilenmedeki ölçüsü budur.

İşimiz çok, bunu biliyoruz. Ancak başarmaya mecburuz.

MLKP; Ji bo Jîiyan » Kurdîistan'ekî Azad!

Özgür Bir Yaşam ve Kürdistan İçin MLKP!

 

 

Arşiv

 

2017
Eylül
2010
Mayıs Ocak
2008
Ocak
2005
Aralık
2004
Ekim Ağustos
Mart
2003
Ekim Temmuz
2002
Ocak
1998
Ekim

 

Partinin Gücü
fc Share on Twitter
 

İnsanlardan parti, devrim, sosyalizm ve ulusal özgürlük için "bir şey" yapmasını istemek meşruiyet bilincini gerektirir. Çalışma alanlarımızda karşımıza çıkan ciddi sorunlardan biri tam da bu noktadadır. İnsanlara parti, devrim ve ulusal özgürlüğümüz için bir şeyler yapması için görev vermek, onlardan somut bazı katkılar göstermesini istemek yoldaşlarımızın en çok sıkıntısını duydukları konulardan biridir.

Etrafında bir sürü insan olduğu halde her işe kendisi koşan ve dolayısıyla da "boğulan" yoldaşlarımız hiç de az değil. Bunun bir sebebi yeni insanlara yeterince güvenmemekse, diğeri iş vermede meşruiyet bilinci eksikliğidir.

Ortak bir mekanda, herkesi ilgilendiren bir soruna katkı sunmaları için, oradaki herkese iş verme, ya da gerektiğinde "çıkışma" hakkını kendinde gören yoldaşlarımız, söz konusu bir parti işi -örneğin, bildiri dağıtımına ya da gazete satışına çıkmasını, evini toplantı için açmasını istemek vb- olunca pekala "sıkılabiliyor". İnsanlardan -kendimiz pekala öderken- büyük ya da küçük herhangi bir bedel ödemesini istemekte zorlananlarımız az değil. Hele de, konu insanlardan parti faaliyeti için mali destek istemek ya da illegal bir iş olunca bu çok daha belirgin hale gelebiliyor.

Bir bağış kampanyası öncesinde: "İnsanlar korkuyorlar", "zaten insanların parası yok", "insanlardan para istemeye yüzümüz tutmuyor", "herkese borçlu mu olacağız", "ben o insandan para istemem", "isterim ama ters bir şey söylerse dayanamam", "etrafımızdaki herkes zaten yoksul, bi de para mı isteyelim" gibi pek çok gerekçe tartışmalarımızın gündemine gelmişti. Ve sanırız bu ifadeler bazı yoldaşlar için çok tanıdıktır. Sattığı gazetenin parasını bile isteyemeyen, "gazetemizi alsınlar da para vermeseler de olur", diyen geri anlayışlar da yabancımız değildir.

Öncelikle söz konusu kavrayışlardaki sorunun ideolojik olduğunu ve bu nedenle üzerine gidilmesi gerektiği vurgulanmalıdır. Halkımızın parti faaliyetine katılması, bize evini açması, mali destek vermesi, gazetemizi alması bir lütuf değil, görevdir. Emekçi, olmanın, ezilen olmanın, yurtsever olmanın gereğidir. Çünkü yürüttüğümüz sadece bize ait olan, sonuçlarından yalnızca kendimizin faydalanacağı herhangi bir düzen içi mülkiyet mücadelesi ya da öylesine bir macera değil, bir halkın, ezilen insanlığın kurtuluş mücadelesidir. Ezilen sömürülen herkesindir. Bizim bir adım önde olmamızın sebebi sadece "şu anda!" farkında olmamızdır. "Ayrıcalığımız" en önde dövüşme görevidir. Başka bir şey değil!

Mücadele amaçlarının meşruiyetine inanmak ve aynı safta olması gereken herkesin bu doğrultuda bir şeyler yapmasını istemek varlık koşulumuzdur. Kendini sömürgeci zulüm düzeninin karşısında, yeni bir yaşam, yeni bir ülke, yeni bir toplum vaat eden, alternatif değil, bir antitez olarak gören bir anlayış ve eylem başka türlü nasıl olabilir ki? İş verirken de katkı isterken de bizi bu anlayış ve bilinç yönetmelidir. Sorun, bu bakış açısına sahip olmaktır, yoksa somut olarak para ya da yardım miktarında, üç beş kişiyle konuşup konuşmamakta değildir.

Seçimler döneminde, bayrak yürüyüşünde, 1 Mayıs çalışmalarında, gazete satışlarında, kampanyalarda, parti bildirilerinin kahvelerde okunmasında, kayıplar mücadelesinde, kitle gösterilerinde megafonlardan "Yaşasın Partimiz MLKP" sloganlarının açıktan ve kitlesel atılmasında ve pek çok parti eyleminde bu meşruiyet bilincini görebiliriz.

Her gün sokağa "Biji serok Apo" diyerek çıkan analarımız için bu şiar meşrudur ve bu nedenle gösterilerde yüzlerini saklamaya gerek duymazlar. KADEK Genel Başkanı'na "sayın" diyenlere tutuklama saldırılarının yapıldığı bir dönemde, insanların bu tür eylemlerde ısrar etmesi de bir meşruiyet bilincidir.

"Canlı bomba" karalamalarıyla saldırıya maruz kalan devrimci yoldaşımız, DHKP-C'nin feda eylemcisi Şengül Akkurt'un Malatya'daki uğurlama törenindeki insanların tavrı da bu kapsamda bir örnektir.

İnsanlarla ve olaylarla ilişkilenmede temel ölçütümüz düzenin yasaları ya da insanların düzen içi geri bilinçleri değil, iddialarımız ve amaçlarımızı gerçekleştirme karalılığıdır.

"Kapitalist sömürü düzeninde karşılıksız bir şey yoktur. İnsanlar bize niye destek versin ki?". "Herhangi bir şey yapmak için önce yetkililerden izin almak gerekir.", "onlar işkenceci işkence yaparlar, öyleyse dava açmaya, üzerine gitmeye ne gerek var" vs. vb. geri kimi anlayışlar her günkü mücadelemizde değişik biçimlerde karşımıza çıkıyor. Bunlar düzenin bilincidir ve biz öyle düşünmek zorunda değiliz.

Gerçek sorunlar ve varlık gerekçemiz

Görülüyor ki, kimi durumlarda, parti, devrim ve ulusal özgürlüğümüz, yani ortak davamız için, ezilenlere gitmeden önce yoldaşlarımızın kafalarındaki "engeli" aşmamız gerekiyor. Çünkü, kimi alanlarda, çok somut olarak geride kalan dönemdeki bağış kampanyası kapsamında yapılan tartışmalarda, karşımıza bu tür sorunlar çıktı ve insanlara gidebilmek için önce yoldaşlarımızın gerekçelerini, mazeretlerini aşmamız gerekti ve hala da gerekiyor. Başka türlü ilerlemek mümkün olmuyor çünkü.

Gündemdeki sorunlar vesilesiyle yaptığımız tartışma ve hazırlıklar, kitlelerle aramızda geride kalan süreçte oluşan bu kapsamdaki sorunları çözme ve düzeltme amacı da taşımaktadır.

Alanlarımızda mali bakımdan sorunlar yaşadığımız kimse için sır değil. Borç ilişkisi kurduğumuz insanlarla yaşadığımız sorunlar, ödemelerin gecikmesi, kimi zamanlar söz verip de yapamamak, çoğunlukla para arar durumda olmak can sıkıcı ama gerçek sorunlarımız. Kuşkusuz bu tablo önemli ölçüde değişse de, bitmedi ve yeni dönemde, yeni biçimlerde ortaya çıkabiliyor. Fakat kabul etmemiz gerekir ki burada da ciddi bir anlayış ve örgütlenme sorunu yaşıyoruz. Faaliyetin gerektirdiği mali altyapıyı ya da dengeyi sağlayamayınca hep aynı insanlara gidiyor, çözümü borç almakta ya da "merkez"e havale etmekte görüyor, genellikle benzer yöntemler kullanıyoruz. Bunlar yanlış, yanlış olduğu kadar çözücü olmayan anlayış ve pratiklerdir.

Herhangi bir mali politikası olmayan bir örgütün ya da kurumun "bağımlı" olmadan varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Elbette bu durum kendi bilincini yaratır. En somut pratiği beklemek ve idare etmek şeklinde ortaya çıkar. Soruna köklü çözüm arayışı, ayakları üstünde durma yönelimi zayıftır. Sorunlar altında boğulma duygusu, çaresizlik ve yer yer mızmızlanmak, memnuniyetsizlik ve kırgınlıklar öne çıkan duygulardır.

Nasıl çözeriz?

Bu soru aynı zamanda bir çözüm anahtarıdır. Eğer buradan başlarsak, arayışımız mutlaka sonuç verecektir. İnsan aklına ve iradesine güvenmek, partimizin ve diğer halkların mücadele deneyimlerinden öğrenmek zorundayız. Her örgütümüzün ve kurumumuzun tartışılıp somutlaştırılmış ve yazılı hale getirilerek partimize bildirilmiş bir mali politikası olmalıdır. Bu politikayı oluştururken uygulanabilirlik temel bir kıstastır ve bu nedenle de iyi düşünülmüş olmalıdır. Bu kapsamda bazı noktalara vurgu yapmak gerekirse;

Burada önceliği temsil ettiğimiz sınıf ve tabakalarla aramızdaki doğrudan ilişkinin bir biçimi olan düzenli bağış ve aidat ilişkisine vermek gerekir. Bunun için somut isimler belirlemek, insanlara mücadele amaçlarımızı anlatmak ve onları bu kavgaya katılmaya, omuz vermeye çağırmak, onlardan aylıklarının, harçlıklarının ya da zamanlarının bir bölümünü parti için ayırmalarını istemek denenmiş ve başarılmış bir pratiğimizdir. Önemli olan alınan miktardan çok kaç kişiye bu amaçla gidildiği ve onlardan nasıl bir somut katkı alındığıdır. İki kişiye gidip yüklü bir miktar almak ya da "bizim gönlümüz sizinle"yi aşmayan bir destek bunu sağlamaz.

Fedakarlık, görev, katkı, yardım, destek vb. tanımlar, ilişkilerimizin içeriğini belirleyen kavramlardır. Kuşkusuz ki her yoldaşımız partiyle ilişkilerinde kendini hangi kavramla tarif ettiğine bakmalıdır. "İçerden" bakışın belirleyeni "görev"dir, özgürlükten gelen zorunluluktur. "Dışarıdan" bakış "destek"çidir. Bu süreçte, "içerden" ya da "dışardan", herkesle ilişkilerimiz yeniden tarif edilmelidir.

Herkesin yapabileceği bir şey vardır!

Yönlendirici bir bilinç açıklığı olarak herkese iş vermek için kuşkusuz iş kapasitesinin yükselmesi gerekmektedir. Ayrı bir yazının konusu olan iş kapasitesinin yükseltilmesi sorunu, partiyle kitleler arasındaki ilişkinin geliştirilebilmesinin ön koşullarından biridir.

Biz yine konumuza dönüp, bazı tipik sorunlara dikkat çekmeye devam edelim.

- Kitlelerle kurduğumuz ilişkinin düzeyini gösteren ölçütlerden biri de, onların devrimin gelişimi için, hangi tür katkılarda bulunduklarıdır. Aldıkları bütün maaşı getirip parti örgütlerimize veren, yüzüklerini, kolyelerini, yeni alınmış giysilerini ve diğer bazı olanaklarını partiye sunan taraftarlarımız olduğu gibi, istemeden katkı sunmayan ilişkilerimiz de az değil. Kuşkusuz bu bir bilinç sorunudur. İnsanların bilincinde olsun ya da olmasın, devrimin güncel bir sorun olarak görüp görmediğiyle ilgilidir. Demek ki, ezilenlerin her türlü katkılarını alabilmek için, onların devrime ve onun gerçekleşebilir olduğuna inandırılmaları gerekiyor.

- Kimi alanlarda, elbette işler sırasında kişisel kullanım için, "harçlık almak" söz konusu olduğunda gösterilen girişkenlik, partiye bağış almada gösterilemeyebiliyor. Vurgulamalıyız ki, "harçlık" almak geri bir ilişki biçimidir. Kullanılmaya ve yozlaşmaya açıktır. Her şeyden önce apolitiktir. Tarz olarak kullanmayacağımız "harçlık ilişkisi"nin yerine bağış ve aidat sistemi kurmak önceliğimizdir. Bu kişisel değil, devrimin temel ihtiyaçlarına katkı sunmak hedefiyle yürütülecek bir ilişkidir.

- Devrimin ve ulusal özgürlüğün güncel bir sorun olduğu bilicindeki zayıflığın bu türden etkin ve yaygın ilişkiler kurulamamasında önemli payı var. Bunun kendisi bile, insanlara gitme, onları ortak kurtuluşumuz için ikna etmenin önemini göstermeye yeter. Gitmeli, anlatmalı, onları yürüte geldiğimiz mücadelenin somut bir tarafı haline getirmeliyiz. İster aynı safta dövüştüğümüz yoldaşlar olarak, ister olanaklarıyla yardım eden taraftarlarımız isterse düzenli katkı sunan dostlarımız olarak!

- Partiye mali olanaklar yaratmak, onun politik faaliyetini güvencelemek, bunun için her bakımdan partiyi büyütmek bütün yoldaşlarımızın önceliğidir. Bazen bir bilgi, bazen bir istihbarat, bazen bir yatırım bu kapsamdaki görevlerdendir.

- Parti yayınlarının dağıtımının iyi örgütlenmesi, paralarının düzenli olarak ilgili kurumlara gönderilmesi, bu kapsamdaki "borçların" bir ödeme takvimine bağlanması ve bir daha borç yapılmaması da hem siyasi hem de ahlaki bir diğer eylemimiz olmalıdır.

Başarmak için inanmak!

Büyük bir davanın yürütücüleriyiz. İddialarımızın büyüklüğü ile bunu gerçekleştirme yönelimimiz arasındaki mesafe daraldığı ölçüde, partimizin alandaki büyümesi de sürecektir.

Partimiz Kürdistan'dadır. Devrim iddiasıyla buradadır. Kürdistanlı ve Kürdistan'daki komünistler, işçiler, kent ve kırdaki emekçiler, gençler ve kadınlarla ulusal kurtuluş, özgürlük ve sosyalizm mücadelesini zafere ulaştırmak temel amacımızdır. Türk, Laz, Çerkez ve diğer milliyetlerden halklarla birleşik bir mücadele yürüterek emperyalizmi ve faşist sömürgeciliği alt etmek için, başlamış, yenilmiş fakat ateşi sönmemiş bir devrimde, hak ederek, tırnaklarıyla kazıyarak, can bedeli bir faaliyetle öne geçmek ve en önde dövüşmek istiyor.

Özgür bir yaşam ve Özgür bir Kürdistan istiyor. Bunun kolay ve rahat elde edilemeyeceğini canlı ülke pratiğinde somut olarak görüyor. Devrimimiz zafer için daha büyük dövüşmeyi, daha atak olmayı, daha büyük düşünmeyi ve bedel ödemeyi emrediyor. Bunun için ne gerekiyorsa o yapılacaktır. Bütün taraftar, dost ve yoldaşlarımızın partimizle ilişkilenmedeki ölçüsü budur.

İşimiz çok, bunu biliyoruz. Ancak başarmaya mecburuz.

MLKP; Ji bo Jîiyan » Kurdîistan'ekî Azad!

Özgür Bir Yaşam ve Kürdistan İçin MLKP!