Su kıtlığına yol açtığı öne sürülen kentsel su tüketimi, diyelim ki Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, toplam su kullanımının %16'si bile değildir. Suyu pervasızca kullanan ve halkları da bu haktan yoksun bırakmaya çalışan, DSF'nin çözüm planı olarak sunduğu tekellerden ve halk düşmanı devletlerden başkası değildir.
01 Nisan 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 80
5. Dünya Su Forumu, 16-21 Mart'ta İstanbul'da toplandı. "Dünyanın susuz kalmaması" "yeryüzündeki su krizine çözüm bulma" iddialarıyla toplanan DSF, yeryüzünde işçi sınıfı ve emekçiler için su kıtlığı ve yetersizliğinin başlıca kaynağı olan tekellerin, suyu yağmalamak, ticarileştirmek ve el koymak için topladıkları bir forumdur. 70'li yıllarda suyu bir "hak" olarak tanımlayan BM, neoliberal politikaların doruğa çıktığı 90'larda suyu bir "ihtiyaç" olarak tanımlamaya başlamış, su sorunu, bir işletme konusu ve mantığı çerçevesinde ele alınmış, "kamu hizmetleri" dışında tanımlanarak özelleştirilmesi politikası öne çıkmıştı. 1992'de Dublin'de yapılan BM Su ve Çevre Konferansı suyu ‘ekonomik bir mal' olarak tanımladı. Dünya Bankası, altyapı kredilerinin önkoşulu olarak su hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesini dayattı. Dünya Ticaret Örgütü'nün kuruluş anlaşmalarından Hizmet Ticareti Genel Anlaşması'nda su hizmetlerinin ve kaynaklarının özelleştirilmesi öngörüldü. İMF kredilerinin ön koşulları arasında su işletmelerinin işletilmesi hakkının ve su dağıtımının özelleştirilmesi yer aldı. BM, DB, DTÖ ve İMF gibi belli başlı emperyalist uluslararası kurumlar üzerinden yürütülen bu emperyalist su politikaları 1996'da Dünya Su Konseyi'nin kurulmasıyla merkezileşti. Çeşitli devletlerin yanı sıra emperyalistlerin BM ve DB gibi uluslararası nitelikte kurumlarının ve su ve enerji şirketlerinin yer aldığı bu konsey, 3 yılda bir Dünya Su Forumları'nı örgütlemeye başladı. 1997'den bu yana Fas, Hollanda, Japonya, Meksika ve İstanbul'da olmak üzere beş forum yapıldı. Dünya Su Konseyi'nin forumlarda da ortaya koyduğu başlıca "çözüm planı", su üretiminde israfın, suyun maliyetinin altında düşük fiyatlandırılmasından kaynaklandığı, devlet ve yerel yönetimlerin popülist politikalarının sorunu çözemediği, bu nedenle su üretim ve dağıtımına özel sektörü dahil etmek gerektiği biçimindedir. Dünya Su Konseyi başkanı Loic Fauchon "insanlar su faturalarına, cep telefonu faturası kadar ya da otomobillerine aldıkları benzinin yüzde 5'i kadar ödeme yapmayı göze aldıklarında hiçbir sorun kalmayacaktır" demiştir. Yani Dünya Su Forumu, ‘su sorunu, suyun fiyatını artırarak ve suyu özelleştirerek çözülür' demektedir. Oysa, su kıtlığına yol açtığı öne sürülen kentsel su tüketimi, diyelim ki Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, toplam su kullanımının %16'si bile değildir. Suyu pervasızca kullanan ve halkları da bu haktan yoksun bırakmaya çalışan, DSF'nin çözüm planı olarak sunduğu tekellerden ve halk düşmanı devletlerden başkası değildir. Henüz dünya sularının %5'i özelleştirilmişken su endüstrisinden elde edilen yıllık kar 1 trilyon doları bulmaktadır. İstanbul Su Forumu, işte bu nedenle, su kaynaklarının özelleştirilmesi amacıyla toplanmaktadır. Türkiye özelindeki sonuçları bakımındansa şunu hatırlatmak aslında yeterli: Şimdiye dek forumun düzenlendiği her ülkede su maliyeti 5-6 misli artmıştır. Türkiye su zengini olmayan, ancak su kaynakları kendine yeterli bir coğrafyadır. Tekelleri İstanbul'a çeken de budur. Türk devleti, suyun özelleştirilmesi adımlarında oldukça heveslidir. Dünya Su Forumu üyelerinin %13'ü Türkiye'dendir. İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi) ve DSİ (Devlet Su İşletmeleri) gibi iki temel su işletmesi de forum üyesidir. Son yıllarda çeşitli belediyelerde su dağıtımı özelleştirilmiştir. Yine tarımsal sulama DSİ ve Köy Hizmetleri Kurumu'ndan şirketlere devredilmektedir. DB ve İMF'nin dayatmaları doğrultusunda buna benzer başka bir dizi adım atılmıştır. 180 ülkeden devlet başkanları, bakanlar dahil 20 bin kişinin katıldığı 5. DSF'na Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ev sahipliği yaptı. İstanbul Forumu'nda öne çıkan fikirler, Dünya Su Konseyi Başkanı Fauchon'un "Kolay su döneminin geçmişte kaldığını artık bilmeliyiz. Bütün ülkeler su konusunda üzerlerine düşeni yapmalı" sözlerinde ifade buldu. Foruma damgasını ise, forumun suyun özelleştirilmesi anlamına gelmediğini söyleyen Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ile, devletin özel sektöre teminat vermek için çalışmalara başladığını duyuran Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Hasan Z. Sarıkaya'nın birbiriyle çelişen açıklamaları oldu. İşçi ve emekçiler su hakkı için sokakta 5. DSF, işçi ve emekçilerin su hakkı için mücadelelerinin basıncı altında gerçekleştirildi. Sendikalar, meslek odaları, çevre örgütleri ve ilerici ve devrimci siyasi parti ve platformların oluşturduğu Suyun Ticarileşmesine Hayır Platformu, İSKİ, DSİ binaları ve belediye önlerinde, kent merkezlerinde çok sayıda protesto eylemleri gerçekleştirdi. Su halkındır satılamaz", "Dünya Su Forumuna hayır" gibi şiarların öne çıktığı etkinlikler, kitlesel bir mitingle devam etti. 15 Mart günü İstanbul'un Kadıköy Meydanı'nda düzenlenen mitingde Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu 13 dilde "Su haktır satılamaz" yazılı pankart açtı. Mitingde yapılan konuşmalarda, platformun, suyu ekonomik bir mal haline getirme amaçlı 5. Dünya Su Forumu'nu tümüyle reddettiği ifade edilirken, "Türkiye'de su kaynaklarının ve su hizmetlerinin şirketlere satılmasını sağlayacak çalışmaları yapanlardan hesap soracağız" denildi. 16 Mart'ta ise forumun yapıldığı Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi'ne yürüyüş düzenleyen platform üyeleri, polisin biber gazı ve tazyikli suyla saldırısına maruz kaldılar. 26 kişi gözaltına alındı. Öte yandan, yine 16 Mart günü, DSF açılış toplantısında "Daha fazla çevreye zarar veren barajlar istemiyoruz" yazılı pankart açan Uluslararası Nehirler aktivistleri Ann Katherine Schneider ve Payal Parikh gözaltına alınarak sınır dışı edildi. Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu, çok sayıda eylemin yanı sıra, 19-20 Mart tarihlerinde Alternatif Su Forumu'nu topladı. Alternatif Su Forumu'nun sonuç bildirgesinde, Dünya Su Forumu'nun gayri meşru olduğu belirtildi, suyu ticaret anlaşmalarının konusu yapan kararlar kınandı ve suyun kamusal bir ürün kabul edilmesi, insanların ve tüm canlıların temiz suya erişiminin sağlanması gibi talepler dile getirildi. 2006'da yapılan Meksika forumu protestolarından İstanbul'a su hakkı eylemlerindeki süreklilik, emperyalistlerin su kaynaklarına hakimiyet girişimleri ve iç çatışmaları hızlanırken, işçi sınıfı ve emekçi halkların da su hakkını savunmak için giriştiği mücadelelerin büyüyeceğini gösteriyor.
|