Günlük yaşamda çokça karşımıza çıkan bir sorundur tartışmak istediğimiz. Çoğu kez gündemimize geldiğinde yüz hatlarımızı geren, eleştiri konusu yapıldığında can sıkıcı tartışmalara neden olan ama her defasında ısrarla mücadele etmemiz ve aşmamız gereken bir sorundur bu. Bahse konu olan günlük mücadele yaşantımızın geçtiği yerlerden biri olarak evlerimizdir. Bir başka deyişle kurumlarımız. Parti üslerimiz!
Partili yaşamın sürdürüldüğü, savunduğumuz eşitlikçi düzenin bazı yanlarının prototip tarzda da olsa uygulandığı yerlerden biridir evlerimiz. Bu nedenle önemlidir. Önemi, düzen içi genel eğilimdeki gibi, bize ait olması, mülkiyet ilişkileri ya da kendimizi rahat hissettiğimiz yerler olmasından değil, sosyalist yaşamın uygulanma alanlarından biri olması nedeninden kaynaklanmaktadır. Evlerimiz, üslerimiz, esasen kavgamızda saf tutanların ideolojik değişim ve dönüşümüne olanak sağlayan bir merkez olmaları nedeniyle, sıradan bir barınma mekânı olmaktan çıkar, bir okul haline gelir. Eğer söz konusu üsler legal konumdaysa, yani emekçilerin bildiği mekânlarsa, bu aynı zamanda dışımızdaki insanlara da, kendi yaşam tarzımızı gösterebilmek anlamı taşır. İnsanların gördükleri ölçüde inandıkları dikkate alınırsa, böylesi üsler, bizim eşitlikçi, paylaşımcı ve üretken yaşamlarımızın, sevginin ve umudun yeşertildiği pratiğimizin sergilenme merkezi de olabilir. Bu mekânların yoksulluğu, dolabının boşluğu ya da kirasını zar zor ödüyor oluşumuz değil, içindeki yaşamın dinamizmi ve sevgisi öne çıktığı ölçüde söz konusu durum gerçek halini alabilir. Bu nedenle, temizliğinden disiplinine, paylaşımından üretkenliğine kadar bu mekânlar sosyalist insanlara yakışan bir kimliğe sahip olmalıdır. Eğer söz konusu mekânları ailelerimizle, okul ya da iş arkadaşlarımızla paylaşıyorsak da bütün bunlar geçerlidir. Burada görev, o mekânı ailesiyle ya da arkadaşlarıyla paylaşan sosyalist yurtseverin omuzlarındadır ve salt bu tür yaşamı hayata geçirme çabası nedeniyle pek çok ailenin ve arkadaşın bu gün partimiz saflarında olduğu akıldan çıkartılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, insanlar sizin ne söylediğinize değil, ne yaptığınıza bakarlar.
'Sıradanlaşmak'
Yaşadığımız mekânların bu kapsamda ele alınması noktasında çeşitli sorunlarımızın olduğu sır değil. Evlerimiz, günlük "devrimci mesai" sonrasında adeta bir otel halini alabiliyor. Doğrudur, biz "evcil" insanlar değiliz. Ne olursa olsun evimize gitmek gibi bir derdimiz de yoktur. İster kendi, isterse misafir olarak gittiğimiz evler olsun, buralarda nasıl yaşadığımız, orada geçirdiğimiz zamanı nasıl değerlendirdiğimizdir önemli olan. İşte buradan baktığımızda, evlerimizin "sıradan" bir yaşam tarzının hüküm sürdüğü mekânlar haline geldiği görülebiliyor. Çarpıcı örneklerle somutlayabiliriz. Örneğin temizlik, düzen, ferah bir ortam sözkonusu olduğunda ev örgütlenmelerimizin kimi zaman asgari standartların altında bir düzeye düştükleri görülebiliyor. Mutfaklarımızda biriken bulaşıklar, zamanında ve bir düzene bağlı olarak yıkanmayan çamaşırlar, genel temizlik sorunları, halledilmeyen bir tadilat ya da tamirat sorunu ya da her hangi bir ev faaliyeti, biriktiği için sorun haline gelebiliyor. Hatta abartmaksızın kimilerimiz bu sorunlarla barışık şekilde dahi yaşayabiliyoruz. Her gün örgütlenme üzerine çeşitli tartışmalar yapan, halka örgütlü olmanın önemini anlatan devrimcilerin evlerinin ya da kurumlarının tam bir örgütsüzlük göstergesi olarak bu halde olması nasıl izah edilebilir ki? Peki söz konusu mekanlardaki dinlenme işinin esasen televizyon izleme ya da sıradan sohbetlerle yapılmasına ne demeli? Elbette bazen televizyon da izlenebilir ve elbette günlük sohbetler de yapılabilir. Bunun ne oranda yapıldığı veya nasıl yapıldığıdır asıl önemli olan. Kumanda aletinin yönettiği insanlar haline gelen topluluklar, televizyon kültürünün bir sonucudur ve sokaktaki insan için "anlaşılır"dır. Ne var ki, yeni bir yaşam savaşçıları açısından bu kabul edilemezdir. Eline kumandayı alıp, kanaldan kanala zap yapan, o an, hiçbir planı ya da önceden belirlemesi yokken, sırf o an denk geldiği için TV başına çakılıp kalanlar, örgütsüzlüğün en tipik halinin uygulayıcılarıdır.
Eve gider gitmez, bir şeyler atıştırıp, uyumaya çekilen ya da TV karşısına kurulan komünistin yaşamı sıradandır. Tüketici ve yozlaştırıcıdır. Bu durum devrimci/komünist yaşam kültürümüzün zedelenmesi, zayıflaması sonucudur. Devrimciler topluma örnek insanlar ise ev yaşamımızla da örnek olmamız gerektiğini unutmamalıyız. Kendi deneyimlerimizden biliyoruz ki, evlerimizin devrimci temelde örgütlenmesi emekçi halkın, -özellikle de gençliğin- bu durumdan etkilenerek saflarımıza gelme gerekçelerinden biri olabiliyor. Bunun tersi düşünüldüğünde devrimcilerin düzensiz, dağınık, bohem yaşam tarzını süren kimi haksız ve doğru olmayan nitelemelerle karşılaşmaları kaçınılmaz olabiliyor. Halkımız, "ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" sözüne değer vermekte ve yaşama uygulamaktadır. Yepyeni bir yaşam kurma fikrine sahip olan biz komünistler de doğaldır ki yeni bir yaşamı kendimizden, evimizden, eylemimizden başlatmak durumundayız. Yaşam bir bütündür. Birbirinden kopartılamaz şekilde bağlıdır. Düzen ve disiplin yaşamın her alanında kendini dayatmaktadır.
Sorunun bu boyutunun çözümünde kuşkusuz ki örgütçülüğümüz belirleyici olacaktır. Yemek yapmak, bulaşık, çamaşır yıkamak, evin derli toplu olması, ev ihtiyaçlarının karşılanması, fatura ve diğer ödemeler, yani her yanıyla kurumumuza/evimize sahip çıkmak söz konusu olduğunda evlerde kalan yoldaşlarımızın bu işi örgütçü titizliğiyle ele alması, bir disiplin dâhilinde uygun görevlendirmeler yapması yerinde olacaktır. Özellikle sokaktaki devrimcinin kendini yenilediği, ürettiği ve geliştirdiği bir eylem olan bireysel ve kolektif eğitimlerin yapıldığı, adeta enerji depoladığı yerler haline gelmelidir evlerimiz. Sorunların aşılmasında devrimci eleştirel tutum takınmak, evleri komünler aracılığıyla işletmek, kolektif bir yaşam düzeyini arttırmak için atılabilecek bir adımdır. Eğer her yanı düzensizlik, atalet, kirlilik olan bu sisteme karşı mücadelemizde bizim temel gücümüz ve dayanağımız bilinç ve örgütlülük ise, bunlar kendisini evlerimizde de göstermelidir. Bunun için, politik faaliyetten sonra günü değerlendirmek, güncel-siyasal gündemleri ele almak, sonuçlar çıkarmak, gazete, dergi, kitap okumak, eğitici tartışma toplantıları yapmak, parti politikalarımızı tartışmak vb. bir dizi ilerletici, geliştirici faaliyeti ev yaşantımızda birer alışkanlık haline getirmemiz gerekmektedir. Her bir yoldaş kendi bireysel eğitimi için uygun bir şekilde örgütleyebilir yaşadığı evi.
Rollerin Yaşamımıza Sirayeti
Bir başka değinilmesi gereken sorun ise evlerimizde toplumsal ve tarihsel erkek-kadın rollerinin yansımasıdır. Günlük ev işlerinin sadece kadın yoldaşların omuzlarında olduğu durumlara sıkça tanık olunabiliyor. Devrimci kimliğimizi açık yansıtmadığımız kurumlarımızda çevreye gösterdiğimiz biçimsel görüntü evlerimizdeki yaşama, ilişkilenmelere yansıyabiliyor. Bu durum sadece bu mevziler ile de sınırlı değil, devrimciliğin aleni yaşandığı kurumlarımızda da böylesi sorunlar ile karşılaşabiliyoruz. Bu durumun kaynağı evdeki işlerin yapılmasında kendini sadece "yardımcı" gören erkek arkadaşlar olduğu gibi, bu durumla mücadele verip bir süre sonra erkek yoldaşın tarihsel savunma kalkanları karşısında verdiği savaşımda "geçici olarak" geriye çekilen kadın yoldaşlar olduğunu da belirtmeliyiz. Gerek devrimciliğimizin aleni olduğu gerekse de "gizli" yaşandığı kurumlarımızda\ evlerimize girerken devrimciliğimizi kapıdaki askıya asıp girmiyoruz. Devrimci yaşamı yirmi dört saat kavradığımıza göre evlerimizi de bunun gereklerine göre konumlandırmak bir zorunluluk, dahası iddiasına göre yaşamanın gereğidir.
Yaşanılan Alanların İlgi Merkezi Olmak
Tüm bunların dışında ev yaşantımızda unutmamamız gereken bir noktayı daha vurgulamalıyız. O da devrimci kimliğimizi açık şekilde ortaya koyabildiğimiz durumlarda, bulunduğumuz mekânın, sokağımızda, mahallemizde ve hatta semtimizde birer devrimci merkez olarak bilinmesi, tanınmasıdır. Yan yana yaşadığımız komşularımızla sosyal ilişkiler, çeşitli sorunlar karşısında emekçi halkımızla dayanışma çabamız, sokağımızın, mahallemizin sorunlarına duyarlılık düzeyimiz burada belirleyici olacaktır. Ancak sağımızdan solumuzdan bihaber olduğumuz durumlarda hiç yaşanmıyor değil. Bu durum kabul edilemezdir. Halkın özgürlüğü ve toplumsal kurtuluşu için ölümü göze alanların halkla iç içe olmaması yaman bir çelişki olsa gerek!
Evlerimiz birer parti kurumudur ve devrimci yaşantının merkezlerinden biridir. Tüm komünistler bu bilinçle hareket etmeli ve bulunduğu bu ortamları partimizin ve devrimin çıkarları temelinde örgütlemelidir. Her bir yoldaş kendisine buradan bir kez daha bakmalı ve sorgulamalıdır. Örgütlülüğümüzün sınırı ve mekânı yoktur, olamazda! Her durumda komünistler kendi yaşamını yeniden ve en üst düzeyde örgütlemelidirler. Bu konudaki duyarsızlıklar, eksik ve zaaflar ideolojik ve siyasal kimliğimizin, yaşam değerlerimizin can düşmanıdırlar. Keza kapitalist dünyanın ve onun yoz yaşamının bizdeki yansımasıdır. Sosyalistliğimiz de, paylaşımcılığımız da, örgütlülüğümüz de, önce kendimizden başlar' Unutulmamalıdır.
|