Kürt sorununa çözüm tartışmaları
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 


01 Temmuz 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 83


Kürt sorununda Mayıs ayından bu yana Türk sömürgeci faşizmi cephesinden yapılan açıklamalarla, Kürt ulusal hareketine yönelik saldırılarla ve PKK'nin eylemsizlik ilanıyla süren hareketli bir dönem yaşanıyor.
Mayıs ayında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Türkiye'nin birinci sorunu Kürt sorunudur" dedi. "2009 yılının tarihi bir fırsat" olduğunu belirten Gül, Kürt sorununda "iyi bir şeyler olacağını" açıkladı. Bu durum, burjuva medyanın merkezinde durduğu, özellikle burjuva liberal çevrelerin büyük umutlar bağladığı, Kürt sorununda çözüm yolu açılıyor tartışmalarını beraberinde getirdi.
Cumhurbaşkanı Gül'ü takiben Başbakan Tayyip Erdoğan, yerleşim birimlerinin isimlerinin değiştirilmesi, üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin açılması, özel televizyon kanallarında süre sınırlamasının kaldırılması, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ile görüşülmesi gibi "açılımların" gündeme alınabileceğini söyledi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay ise, "Çözüm için iç ve dış konjonktür her zamankinden müsait" açıklamasında bulundu.
Türk devletinin yetkili ağızlarından gelen bu "açılım" mesajlarının ardından DTP, Erdoğan'dan görüşme talebinde bulundu.
PKK ise 1 Haziran'a dek eylemsizlik kararı aldı. 1 Haziran'da da ateşkesi 15 Temmuz'a dek uzattığını açıkladı.
PKK'nin ateşkesi uzatmasına sömürgeci faşizmin yanıtı gecikmedi. Washington'da "Türk-Amerikan ilişkileri" konulu yıllık konferansa katılan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, "PKK ile sonuna dek savaşacağız" mesajını verdi. Sonraki günlerde yaptığı açıklamalarla da Cumhurbaşkanı Gül'ün "tarihi fırsat" açıklamalarının sömürgeci faşizm için ne anlam taşıdığını ortaya koydu. Başbuğ "2009 yılında, biz terör örgütü üzerinde daha kesin sonuçlara ulaşabileceğimiz bir fırsatın elimizde olduğunu değerlendiriyoruz. Nedir bu fırsat? Terör örgütünün, elimine edilmesi deyin, parçalanması, zayıflatılması deyin, elimizde bir fırsat var. Bu fırsatı kullanalım artık diyoruz. ... Bir fırsat yakaladık. Terör örgütü bir karmaşa içinde. Fırsattan istifade etmemiz lazım" dedi. Başbuğ, diyalog arayışlarına da su yanıtı verdi: ''Terör örgütüyle devlet ilişki kurmaz, tartışma yapmaz, diyalog olmaz. Sakın ola ki, bazen yanlış anlaşılıyor, terör örgütüyle görüşülecekmiş gibi, öyle bir şey söz konusu değil. Bu terörle mücadelede yapılacak en büyük hatadır. Devlet terör örgütünü ne muhatap alabilir ne ilişkiye girebilir''. Yine Başbuğ'un açıklamalarında Kürt sorununda atılacak adımların azami sınırı, "bireysel özgürlükler" olarak çizildi, Kürt halkının kolektif varlığı ve hakları bir kez daha inkar edildi. Başbakan Erdoğan ise Başbuğ'un açıklamalarını sahiplendi. DTP'nin "Demokratik çözüm isteyenler ellerini tetikten çeksin" çağrısını, "devlet silah susturmaz" mealindeki sözleriyle yanıtladı.
Bu gelişmelere paralel olarak, Nisan ayından bu yana DTP'ye ve Kürt ulusal hareketine yönelik operasyonlar hız kazandı. İstanbul, İzmir gibi metropollerin yanı sıra hemen hemen bütün Kürt illerinde gerçekleştirilen polis operasyonlarıyla yüzlerce DTP'li gözaltına alındı ve tutuklandı. Haziran'da ülkenin en büyük üç sendikal konfederasyonundan biri olan KESK'e yönelik operasyonlar ve tutuklama saldırıları gerçekleşti. Özellikle KESK'e yönelik gözaltı dalgası, ilerici ve devrimci güçler ve emek örgütlerinin tepkisiyle yanıtlandı. Askeri operasyonlar da KCK'nin eylemsizlik kararına rağmen sürdü. Gerilla cenazeleri kitlesel eylemlerle uğurlandı.
Bu gelişmeler gösterdi ki, Türk sömürgeci faşizminin Kürt sorununda atacağı adımlar, bireysel özgürlük sınırını aşamaz, Kürt halkının asgari demokratik hakları anayasal güvenceye kavuşturulamaz ve PKK Kürt sorununun çözümünde muhatap alınamaz.
Kürt sorununda açılım söylemlerinin, Türk sömürgeci faşizminin Kürt ulusal hareketinin mevcut durumu karşısında kendine yeni bir inisiyatif alanı açma çabası olduğu görüldü.
Gerillanın askeri başarıları, özellikle 2008 başında TSK'nin düzenlediği Güney Kürdistan operasyonu karşısında gerillanın Zap direnişi, PKK'ye askeri anlamda büyük bir avantaj ve Kürt ulusal hareketinin bütününde büyük bir moral üstünlük sağlamıştı. Operasyon günlerinin ardından da Kürt halkının sokak eksenli kitlesel eylemlilik ve başkaldırısıyla gerillanın vuruşları sürdü. Kürt sorununa ABD eksenli emperyalist çözüm planının da bir parçası olarak 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesinde AKP'nin Kürdistan'da bir alternatif olarak öne çıkarılması çabaları da yanıt bulmadı. Dahası DTP, 29 Mart seçimlerinde elindeki belediye sayısını iki katına yükselterek önemli bir siyasi başarı elde etti. Bu, Türk devletine de şimdilik bu politika çerçevesinde ne kadar yol almış olduğunu, ne durumda bulunduğunu gösterdi. Kürt hareketinin dinamik, militan, ve iç irade birliğine sahip mevcut durumu karşısında Türk devleti, bir kez daha "açılım" söylemleriyle Kürt hareketini yeni bir bekleme, enerji tüketme ve oyalama süreci içine itme çabasında. Kendisi bakımından ise güç toplamak ve siyasi/moral bakımdan karşı tarafı yıpratarak avantaj elde etmek istiyor.
Açılımdan ve tarihi fırsattan kasıt, AKP hükümetini Kürt halkının karşısına çözüm alternatifi olarak çıkarma politikasının sürmesi, Kürt halkının en asgari demokratik taleplerini karşılamaktan kaçınılması ve yeni imha saldırıları için hazırlık yapılmasıdır.
Kürt sorunun eşit ve demokratik temelde, adil demokratik barış temelinde çözümünün esas muhatabı, Türk işçi ve emekçileridir. Türk şovenizmi, Türk işçi ve emekçilerin politik özgürlük talepli mücadelelerinin de başarısının önünde en büyük engeldir. Türk işçi ve emekçilerinin sorunun çözümünde kardeş Kürt halkı lehinde taraf kılınması, sürecin en öncelikli görevleri arasındadır.


 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Kürt sorununa çözüm tartışmaları
fc Share on Twitter
 


01 Temmuz 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 83


Kürt sorununda Mayıs ayından bu yana Türk sömürgeci faşizmi cephesinden yapılan açıklamalarla, Kürt ulusal hareketine yönelik saldırılarla ve PKK'nin eylemsizlik ilanıyla süren hareketli bir dönem yaşanıyor.
Mayıs ayında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Türkiye'nin birinci sorunu Kürt sorunudur" dedi. "2009 yılının tarihi bir fırsat" olduğunu belirten Gül, Kürt sorununda "iyi bir şeyler olacağını" açıkladı. Bu durum, burjuva medyanın merkezinde durduğu, özellikle burjuva liberal çevrelerin büyük umutlar bağladığı, Kürt sorununda çözüm yolu açılıyor tartışmalarını beraberinde getirdi.
Cumhurbaşkanı Gül'ü takiben Başbakan Tayyip Erdoğan, yerleşim birimlerinin isimlerinin değiştirilmesi, üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin açılması, özel televizyon kanallarında süre sınırlamasının kaldırılması, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ile görüşülmesi gibi "açılımların" gündeme alınabileceğini söyledi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay ise, "Çözüm için iç ve dış konjonktür her zamankinden müsait" açıklamasında bulundu.
Türk devletinin yetkili ağızlarından gelen bu "açılım" mesajlarının ardından DTP, Erdoğan'dan görüşme talebinde bulundu.
PKK ise 1 Haziran'a dek eylemsizlik kararı aldı. 1 Haziran'da da ateşkesi 15 Temmuz'a dek uzattığını açıkladı.
PKK'nin ateşkesi uzatmasına sömürgeci faşizmin yanıtı gecikmedi. Washington'da "Türk-Amerikan ilişkileri" konulu yıllık konferansa katılan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, "PKK ile sonuna dek savaşacağız" mesajını verdi. Sonraki günlerde yaptığı açıklamalarla da Cumhurbaşkanı Gül'ün "tarihi fırsat" açıklamalarının sömürgeci faşizm için ne anlam taşıdığını ortaya koydu. Başbuğ "2009 yılında, biz terör örgütü üzerinde daha kesin sonuçlara ulaşabileceğimiz bir fırsatın elimizde olduğunu değerlendiriyoruz. Nedir bu fırsat? Terör örgütünün, elimine edilmesi deyin, parçalanması, zayıflatılması deyin, elimizde bir fırsat var. Bu fırsatı kullanalım artık diyoruz. ... Bir fırsat yakaladık. Terör örgütü bir karmaşa içinde. Fırsattan istifade etmemiz lazım" dedi. Başbuğ, diyalog arayışlarına da su yanıtı verdi: ''Terör örgütüyle devlet ilişki kurmaz, tartışma yapmaz, diyalog olmaz. Sakın ola ki, bazen yanlış anlaşılıyor, terör örgütüyle görüşülecekmiş gibi, öyle bir şey söz konusu değil. Bu terörle mücadelede yapılacak en büyük hatadır. Devlet terör örgütünü ne muhatap alabilir ne ilişkiye girebilir''. Yine Başbuğ'un açıklamalarında Kürt sorununda atılacak adımların azami sınırı, "bireysel özgürlükler" olarak çizildi, Kürt halkının kolektif varlığı ve hakları bir kez daha inkar edildi. Başbakan Erdoğan ise Başbuğ'un açıklamalarını sahiplendi. DTP'nin "Demokratik çözüm isteyenler ellerini tetikten çeksin" çağrısını, "devlet silah susturmaz" mealindeki sözleriyle yanıtladı.
Bu gelişmelere paralel olarak, Nisan ayından bu yana DTP'ye ve Kürt ulusal hareketine yönelik operasyonlar hız kazandı. İstanbul, İzmir gibi metropollerin yanı sıra hemen hemen bütün Kürt illerinde gerçekleştirilen polis operasyonlarıyla yüzlerce DTP'li gözaltına alındı ve tutuklandı. Haziran'da ülkenin en büyük üç sendikal konfederasyonundan biri olan KESK'e yönelik operasyonlar ve tutuklama saldırıları gerçekleşti. Özellikle KESK'e yönelik gözaltı dalgası, ilerici ve devrimci güçler ve emek örgütlerinin tepkisiyle yanıtlandı. Askeri operasyonlar da KCK'nin eylemsizlik kararına rağmen sürdü. Gerilla cenazeleri kitlesel eylemlerle uğurlandı.
Bu gelişmeler gösterdi ki, Türk sömürgeci faşizminin Kürt sorununda atacağı adımlar, bireysel özgürlük sınırını aşamaz, Kürt halkının asgari demokratik hakları anayasal güvenceye kavuşturulamaz ve PKK Kürt sorununun çözümünde muhatap alınamaz.
Kürt sorununda açılım söylemlerinin, Türk sömürgeci faşizminin Kürt ulusal hareketinin mevcut durumu karşısında kendine yeni bir inisiyatif alanı açma çabası olduğu görüldü.
Gerillanın askeri başarıları, özellikle 2008 başında TSK'nin düzenlediği Güney Kürdistan operasyonu karşısında gerillanın Zap direnişi, PKK'ye askeri anlamda büyük bir avantaj ve Kürt ulusal hareketinin bütününde büyük bir moral üstünlük sağlamıştı. Operasyon günlerinin ardından da Kürt halkının sokak eksenli kitlesel eylemlilik ve başkaldırısıyla gerillanın vuruşları sürdü. Kürt sorununa ABD eksenli emperyalist çözüm planının da bir parçası olarak 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesinde AKP'nin Kürdistan'da bir alternatif olarak öne çıkarılması çabaları da yanıt bulmadı. Dahası DTP, 29 Mart seçimlerinde elindeki belediye sayısını iki katına yükselterek önemli bir siyasi başarı elde etti. Bu, Türk devletine de şimdilik bu politika çerçevesinde ne kadar yol almış olduğunu, ne durumda bulunduğunu gösterdi. Kürt hareketinin dinamik, militan, ve iç irade birliğine sahip mevcut durumu karşısında Türk devleti, bir kez daha "açılım" söylemleriyle Kürt hareketini yeni bir bekleme, enerji tüketme ve oyalama süreci içine itme çabasında. Kendisi bakımından ise güç toplamak ve siyasi/moral bakımdan karşı tarafı yıpratarak avantaj elde etmek istiyor.
Açılımdan ve tarihi fırsattan kasıt, AKP hükümetini Kürt halkının karşısına çözüm alternatifi olarak çıkarma politikasının sürmesi, Kürt halkının en asgari demokratik taleplerini karşılamaktan kaçınılması ve yeni imha saldırıları için hazırlık yapılmasıdır.
Kürt sorunun eşit ve demokratik temelde, adil demokratik barış temelinde çözümünün esas muhatabı, Türk işçi ve emekçileridir. Türk şovenizmi, Türk işçi ve emekçilerin politik özgürlük talepli mücadelelerinin de başarısının önünde en büyük engeldir. Türk işçi ve emekçilerinin sorunun çözümünde kardeş Kürt halkı lehinde taraf kılınması, sürecin en öncelikli görevleri arasındadır.