Sincan Özerk bölgesinde çatışma
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Uygur bölgesindeki çatışmaların, ABD ve Rus emperyalistleri arasında Türkmenistan doğalgazı üzerine rekabet ve diplomasi oyunları devam ederken 24 Haziran'da Çin'le Türkmenistan'ın doğalgaz anlaşması yaptıklarının açıklanmasıyla çakışması dikkat çekici.  

01 Ağustos 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 84

 

 

Çin'in Sincan Özerk Bölgesi'nde Uygur Türkleriyle Çin devleti arasında patlak veren çatışmalar, Türkiye/Kuzey Kürdistan politikasının geçtiğimiz ayki başlıca gündem maddelerinden biri oldu.
Çatışmalar, 26 Haziran'da Guangdong eyaletinde bir oyuncak fabrikasında çalışan Han Çinlisi işçilerle Uygur Türkü işçiler arasında başlayan bir kavgayla patlak verdi. Han Çinlilerinin ayrımcı yaklaşımlarına tepki olarak patlak veren kavga, sonraki günlerde büyük çatışmalara dönütsü.
Uygur bölgesindeki çatışmaların, ABD ve Rus emperyalistleri arasında Türkmenistan doğalgazı üzerine rekabet ve diplomasi oyunları devam ederken 24 Haziran'da Çin'le Türkmenistan'ın doğalgaz anlaşması yaptıklarının açıklanmasıyla çakışması dikkat çekici. Daha da çarpıcı bir boyutu ise, anlaşmaya göre Çin'e Türkmen doğalgazı taşıyacak olan boru hattının Uygur Özerk bölgesinden, başkent Urumçi yakınlarından geçiyor olması. "Uygur Türklerinin lideri" olarak ilan edilen Rabia Kadir'in ABD ile bilinen ilişkisi ise ABD'nin Çin'deki diğer ulusal topluluklar bakımından olduğu gibi Uygur Türkleri'ni de Çin ile emperyalist rekabetinin bir unsuru haline getirmeye çalıştığını gösteriyor.
ABD'nin Uygur Türkleri üzerinden planlar yapıyor olması, emperyalist Çin devletinin Uygur halkı üzerindeki baskılarının gözden kaçmasına da yol açmamalı. Çin, uzunca bir süredir ülkedeki ulusal topluluklar üzerinde baskılarını artırmakta. 2007'de Uygurca, özerk bölgenin resmi dili olmaktan çıkarıldı ve yerini Çince aldı. Çinli nüfusun bölgeye aktarılması ve Uygur Türklerinin de diğer bölgelere aktarılması temelinde bir nüfus değişimi politikası izlendi. Bu politikanın önemli bir ayağı, Uygur Türkleri'nin aşırı ucuz işgücü olarak Çin'in en ağır çalışma koşullarının hakim olduğu bölgelerinde çalıştırılması oldu. Son çatışmalar üzerine Çin emperyalizminin aldığı ilk tedbirlerden biri, "halkın güvenliği için" camileri kapatmak oldu. Kente binlerce asker yığıldı. Binin üzerinde tutuklama yaşandı. Göstericilere ateş acildi.
Bu nedenle Uygur Türkleri'nin daha fazla özerklik ve hatta bağımsızlık talebi, ABD emperyalistlerinin uydurduğu boş bir provokasyon olarak görülmemeli, ulusal demokratik içerikli bu taleplerin ve mücadelelerin nesnel bir zemini olduğu bilinmelidir. Emperyalizme karşı mücadele sadece ABD emperyalizmiyle mücadeleden ibaret değildir. Dahası, yükselen bir emperyalist kuvvet olan Çin'in antiemperyalist mücadeleye daha fazla konu edilmesi ihtiyacı vardır. Süregiden ekonomik krizin ardından emperyalist güçler arası denge değişikliklerinden en avantajlı çıkma şansına sahip devletlerden biri de Çin'dir. ABD-Çin arasındaki herhangi bir emperyalist rekabet durumunda Çin'den yana saf tutmak, Antiamerikancılıkla sınırlı, güdük bir duruş olmakla kalmaz, antiemperyalizm adına emperyalizmi desteklemek anlamına gelir.
Bu tutumun bir diğer ucu da emperyalist Çin'in baskıcı politikalarının günahının sosyalizme yüklenmesidir. Örneğin Türk burjuva medyası ve gerici.-faşist odaklar söylemlerinde "Komünist Çin" söylemini öne çıkararak, Uygur Türklerinin yaşadığı ulusal baskıyı devrim ve sosyalizme mal etmeye çalışıyorlar. Emperyalist Çin'in Kızıl Çin olarak yansıtılması, bilinçli bir şovenist çarpıtmadır.
Öte yandan, olayların Çinli ve Uygur işçiler arasında patlak vermiş olması oldukça üzücüdür. Çin gibi işgücü sömürüsünün vahşet ve katliam boyutlarında yaşandığı bir ülkede işçi ve emekçilerin bu temelde birbirine düşürülmesi, ülkedeki antiemperyalist ve anti kapitalist içerikli mücadeleler önündeki en temel tehlikelerden biridir.
Türk burjuvazisi de konuyu epeydir gündeminde tutuyor. Devletin Kürt ulusuna yönelik imha ve inkar politikası ve Ermeni soykırımına yaklaşımı ortadayken, Başbakan Tayyip Erdoğan bütün ikiyüzlülüğüyle, "Çin'deki bu olaylar adeta soykırımdır" dedi. Türkiye Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Çin mallarını boykot çağrısı yaptı.
Türk devletinin Orta Asya'daki Azeriler, Özbekler, Uygurlar vb. kökeni Orta Asya Türklerine dayanan uluslara yönelik ırkçı politikaları yeni değil. Azerbaycan'da bir darbe girişiminde bulunmuştu. Güney Kürdistan'ın Musul, Kerkük gibi kritik bölgelerinde Türkmenler üzerinden tezgahladığı provokasyon girişimleri halen sürüyor. "Çin seddine dek uzanan büyük Turan" düşleri Türk faşist rejiminin ideolojik argümanlarının başında geliyor. Öte yandan kuskusuz ki emperyalizmin bir yeni sömürgesi durumundaki Türk devletinin, öyle Çin Seddine ulasan uzun boylu politikalar üretme şansı söz konusu bile değil. Türk devletinin Uygur bölgesindeki çatışmaya olan yakın ilgisi bir yönüyle hem kendi ırkçı faşist resmi ve sivil örgütlenmelerinin şovenist gıdasını artırmak, hem de Avrasya politikalarındaki söz hakkını artırmak amacını taşıyor. Ancak elbette Türkiye'nin Uygur Türkleriyle bu denli yakından ilgilenmesinin tek nedeni, tarihsel/ideolojik bağları ve argümanları değil.
Uygur Türkleri'nin lideri olarak gösterilen Rabia Kadir'in ABD ile ilişkisi oldukça açık. Rabia Kadir, Uygur halkının önderi değil, Çin burjuvazisinin önde gelenlerinden biriydi. Öyle ki bir dönem Çin'in en zengin on kişisi arasında yer alıyordu. Çin devletiyle yaşadığı iç çelişkiler sonucu önce hapiste yatmış, sonra da bizzat C. Rice aracılığıyla serbest bırakıldıktan sonra ABD'ye yerleşmişti. Türk devleti Kadir'e vize vererek, Uygurlar'a yönelik tutumunun temel nedeninin Avrasya rekabetinde oynadığı ABD işbirlikçisi rol olduğunu gösterdi.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Sincan Özerk bölgesinde çatışma
fc Share on Twitter
 

Uygur bölgesindeki çatışmaların, ABD ve Rus emperyalistleri arasında Türkmenistan doğalgazı üzerine rekabet ve diplomasi oyunları devam ederken 24 Haziran'da Çin'le Türkmenistan'ın doğalgaz anlaşması yaptıklarının açıklanmasıyla çakışması dikkat çekici.  

01 Ağustos 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 84

 

 

Çin'in Sincan Özerk Bölgesi'nde Uygur Türkleriyle Çin devleti arasında patlak veren çatışmalar, Türkiye/Kuzey Kürdistan politikasının geçtiğimiz ayki başlıca gündem maddelerinden biri oldu.
Çatışmalar, 26 Haziran'da Guangdong eyaletinde bir oyuncak fabrikasında çalışan Han Çinlisi işçilerle Uygur Türkü işçiler arasında başlayan bir kavgayla patlak verdi. Han Çinlilerinin ayrımcı yaklaşımlarına tepki olarak patlak veren kavga, sonraki günlerde büyük çatışmalara dönütsü.
Uygur bölgesindeki çatışmaların, ABD ve Rus emperyalistleri arasında Türkmenistan doğalgazı üzerine rekabet ve diplomasi oyunları devam ederken 24 Haziran'da Çin'le Türkmenistan'ın doğalgaz anlaşması yaptıklarının açıklanmasıyla çakışması dikkat çekici. Daha da çarpıcı bir boyutu ise, anlaşmaya göre Çin'e Türkmen doğalgazı taşıyacak olan boru hattının Uygur Özerk bölgesinden, başkent Urumçi yakınlarından geçiyor olması. "Uygur Türklerinin lideri" olarak ilan edilen Rabia Kadir'in ABD ile bilinen ilişkisi ise ABD'nin Çin'deki diğer ulusal topluluklar bakımından olduğu gibi Uygur Türkleri'ni de Çin ile emperyalist rekabetinin bir unsuru haline getirmeye çalıştığını gösteriyor.
ABD'nin Uygur Türkleri üzerinden planlar yapıyor olması, emperyalist Çin devletinin Uygur halkı üzerindeki baskılarının gözden kaçmasına da yol açmamalı. Çin, uzunca bir süredir ülkedeki ulusal topluluklar üzerinde baskılarını artırmakta. 2007'de Uygurca, özerk bölgenin resmi dili olmaktan çıkarıldı ve yerini Çince aldı. Çinli nüfusun bölgeye aktarılması ve Uygur Türklerinin de diğer bölgelere aktarılması temelinde bir nüfus değişimi politikası izlendi. Bu politikanın önemli bir ayağı, Uygur Türkleri'nin aşırı ucuz işgücü olarak Çin'in en ağır çalışma koşullarının hakim olduğu bölgelerinde çalıştırılması oldu. Son çatışmalar üzerine Çin emperyalizminin aldığı ilk tedbirlerden biri, "halkın güvenliği için" camileri kapatmak oldu. Kente binlerce asker yığıldı. Binin üzerinde tutuklama yaşandı. Göstericilere ateş acildi.
Bu nedenle Uygur Türkleri'nin daha fazla özerklik ve hatta bağımsızlık talebi, ABD emperyalistlerinin uydurduğu boş bir provokasyon olarak görülmemeli, ulusal demokratik içerikli bu taleplerin ve mücadelelerin nesnel bir zemini olduğu bilinmelidir. Emperyalizme karşı mücadele sadece ABD emperyalizmiyle mücadeleden ibaret değildir. Dahası, yükselen bir emperyalist kuvvet olan Çin'in antiemperyalist mücadeleye daha fazla konu edilmesi ihtiyacı vardır. Süregiden ekonomik krizin ardından emperyalist güçler arası denge değişikliklerinden en avantajlı çıkma şansına sahip devletlerden biri de Çin'dir. ABD-Çin arasındaki herhangi bir emperyalist rekabet durumunda Çin'den yana saf tutmak, Antiamerikancılıkla sınırlı, güdük bir duruş olmakla kalmaz, antiemperyalizm adına emperyalizmi desteklemek anlamına gelir.
Bu tutumun bir diğer ucu da emperyalist Çin'in baskıcı politikalarının günahının sosyalizme yüklenmesidir. Örneğin Türk burjuva medyası ve gerici.-faşist odaklar söylemlerinde "Komünist Çin" söylemini öne çıkararak, Uygur Türklerinin yaşadığı ulusal baskıyı devrim ve sosyalizme mal etmeye çalışıyorlar. Emperyalist Çin'in Kızıl Çin olarak yansıtılması, bilinçli bir şovenist çarpıtmadır.
Öte yandan, olayların Çinli ve Uygur işçiler arasında patlak vermiş olması oldukça üzücüdür. Çin gibi işgücü sömürüsünün vahşet ve katliam boyutlarında yaşandığı bir ülkede işçi ve emekçilerin bu temelde birbirine düşürülmesi, ülkedeki antiemperyalist ve anti kapitalist içerikli mücadeleler önündeki en temel tehlikelerden biridir.
Türk burjuvazisi de konuyu epeydir gündeminde tutuyor. Devletin Kürt ulusuna yönelik imha ve inkar politikası ve Ermeni soykırımına yaklaşımı ortadayken, Başbakan Tayyip Erdoğan bütün ikiyüzlülüğüyle, "Çin'deki bu olaylar adeta soykırımdır" dedi. Türkiye Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Çin mallarını boykot çağrısı yaptı.
Türk devletinin Orta Asya'daki Azeriler, Özbekler, Uygurlar vb. kökeni Orta Asya Türklerine dayanan uluslara yönelik ırkçı politikaları yeni değil. Azerbaycan'da bir darbe girişiminde bulunmuştu. Güney Kürdistan'ın Musul, Kerkük gibi kritik bölgelerinde Türkmenler üzerinden tezgahladığı provokasyon girişimleri halen sürüyor. "Çin seddine dek uzanan büyük Turan" düşleri Türk faşist rejiminin ideolojik argümanlarının başında geliyor. Öte yandan kuskusuz ki emperyalizmin bir yeni sömürgesi durumundaki Türk devletinin, öyle Çin Seddine ulasan uzun boylu politikalar üretme şansı söz konusu bile değil. Türk devletinin Uygur bölgesindeki çatışmaya olan yakın ilgisi bir yönüyle hem kendi ırkçı faşist resmi ve sivil örgütlenmelerinin şovenist gıdasını artırmak, hem de Avrasya politikalarındaki söz hakkını artırmak amacını taşıyor. Ancak elbette Türkiye'nin Uygur Türkleriyle bu denli yakından ilgilenmesinin tek nedeni, tarihsel/ideolojik bağları ve argümanları değil.
Uygur Türkleri'nin lideri olarak gösterilen Rabia Kadir'in ABD ile ilişkisi oldukça açık. Rabia Kadir, Uygur halkının önderi değil, Çin burjuvazisinin önde gelenlerinden biriydi. Öyle ki bir dönem Çin'in en zengin on kişisi arasında yer alıyordu. Çin devletiyle yaşadığı iç çelişkiler sonucu önce hapiste yatmış, sonra da bizzat C. Rice aracılığıyla serbest bırakıldıktan sonra ABD'ye yerleşmişti. Türk devleti Kadir'e vize vererek, Uygurlar'a yönelik tutumunun temel nedeninin Avrasya rekabetinde oynadığı ABD işbirlikçisi rol olduğunu gösterdi.