6. ASF İstanbul’da yapıldı
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

İster ASF çatısı altında olsun, isterse tamamen başkaca arayışlar temelinde olsun, toplumsal ve siyasal örgütlenmeleri, salt temsilciler düzeyinde değil aynı zamanda kitle tabanları düzeyinde buluşturacak, ama aynı zamanda da ASF'nin mevcut düzeyinin ötesinde bir eylem ortaklaşmasını sağlayacak platformların ortaya çıkması gerekiyor.

 

01 Temmuz 2010 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 95

 

"Başka bir dünya mümkün!" şiarıyla her iki yılda bir çeşitli toplumsal örgütlenmelerden binlerce işçi ve emekçiyi buluşturan Avrupa Sosyal Forumları'nın altıncısı 1-4 Temmuz tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirildi.
ASF'yi oluşturan Avrupalı kuvvetlerin, özellikle Kürt sorunu ve sömürgeci Türk faşizminin baskıları nedeniyle oldukça önemli tereddütlerle baktığı İstanbul'da gerçekleşen ASF, her yıl olduğu gibi, hem içinden geçilen dönemin siyasi özelliklerinin, hem de yapıldığı coğrafyadaki toplumsal mücadelenin niteliklerinin damga vurduğu bir buluşma oldu.
Düzenlenen panel ve etkinliklerin niteliğinin belirgin yüksekliği, bu yılki ASF'nin en ayırt edici özelliklerinden biri oldu. Yaşanmış sosyalizm deneyimlerinin ve sosyalizmin geleceğine ilişkin konuların ele alındığı seminerlere kitlesel katılımlar gerçekleşti. Kürt ulusal sorunu başta olmak üzere Bask, Filistin ve dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşanan ulusal özgürlük hedefli direnişler çok sayıda seminerde kendini ifade etti. Yine NKP(Maoist)'in katılımıyla düzenlenen ve Güney Asya'da devrim deneyimlerinin seminerlerde yer bulması sosyal forumda devrimci seçeneklerin öne çıkmasında belirleyici oldu. Ekonomik kriz karşısında gelişen mücadelelerin sorunları, emperyalist sistemin güncel değerlendirmeleri, işçi sınıfı ve emekçilerin kriz karşısında geliştirdiği militan mücadeleler de sosyal forumun öne çıkan konuları arasında yer aldı. Atina'da 2006 yılında yapılan sosyal forumda, partimiz MLKP'nin de desteklediği, çeşitli devrimci güçlerce örgütlenen Antiemperyalist Alan deneyiminde ilk kez gözle görülür bir renk haline gelen devrimci güçler, bu yılki ASF'de ise belirleyici rengi oluşturdu.
Öte yandan bu yılki ASF buluşması, ASF'lerin geleceğine ilişkin tartışmaların ve ASF'nin krizinin de çok belirgin ve çarpıcı biçimde açığa çıktığı bir süreç oldu.
Malmö'de açıkça görülen kitle ilgisinin zayıflığı, İstanbul'da da kırılamadı. ASF'nin ön hazırlık sürecinde yaşanan sorunların ve bu yılki forumun en düşük bütçeli ASF olmasının yanı sıra ASF'lerin kitle hareketinin sorunlarıyla ve özellikle de enternasyonal eylem ortaklığı arayışıyla buluşamaması gerçeği, bu zayıflığın en temel nedeniydi.
ASF'nin özellikle 2006 Atina Sosyal Forumu sonrasında yaşamaya başladığı tıkanma ve gelecek tartışmaları, her şeyden önce, bir tartışma platformunu aşarak bir eylem platformuna dönüşememesinden kaynaklanıyor, ki Avrupa'da kitle hareketlerinin gelmiş olduğu düzey, böyle bir dönüşümü zorunlu kılıyor. ASF'nin bu ihtiyacı karşılayamaması, elbette günlük sorunlardan değil, yapısına ve içeriğine dair temel anlayışlardan kaynaklanıyor.
ASF'ler, SB ve Doğu Bloğu'nun çöküşü ve buna paralel olarak yoğun bir antikomünizm saldırısının dizginlerinden boşalmasını takip eden yıllarda, henüz işçi sınıfı ve emekçilerin eylem ve direnişleri burjuvazinin "sosyalizm öldü" propagandası altında cılız bir gelişim gösterirken ve esasen örgütlü devrimci seçenekler genelde güç kaybeder ve reddedilirken ortaya çıkmıştı.
Bu koşullar altında toplumsal hareketlerin bir araya gelerek deneyimlerini tartıştığı bir alan olarak belli bir işlev oynamıştı. Kuşkusuz ki o dönemde de sosyal forumların bir araya geliş ilkeleri ve önderliği bakımından eleştiri konusu olabilecek çok boyutu vardı. Sosyal forumlar her şeyden önce, özellikle taşeronlaşma ve esnek üretim saldırılarıyla fiziksel bir dağınıklık ve parçalılık süreci taşıyan işçi sınıfının varlığı ve yokluğunun tartışıldığı, "elveda proletarya" ve "sosyalizm öldü" söylemlerinin ayyuka çıktığı bir dönemin dolaysız bir ürünü olarak ortaya çıkmıştı ve burjuva ideologların popüler argümanları arasında gelen, "kimlik temelinde hareketlerin sınıfsal eksendeki hareketlerin, kimliklerin ise sınıfların toplumsal mücadeledeki rolünün yerini aldığı" eksenindeki "radikal demokrasi" vb anlayışlar üzerinde şekilleniyordu.
Bu özelliğiyle bir yandan burjuva nitelikteki bu ideolojik argümanların hegemonyasında gelişen, hatta bu argümanların yayılmasına aracılık eden nitelik taşırken, bir yandan da hiç kuşkusuz, "başka bir dünya" arayan kitlelerin bir buluşması, bir nevi kendiliğinden kitle hareketi olarak büyük değer taşıyordu. Bu nedenle partimiz MLKP, çok çeşitli bayraklar ve yönelimler altında olsa da kapitalizm dışı bir seçenek ihtiyacıyla harekete geçmiş işçi sınıfı ve emekçi kitlelere sosyalizm alternatifini taşımayı, bu buluşmalara etkin katılım sergileyerek devrimci müdahalede bulunmayı esas aldı ve alıyor.
Ancak ASF'lerin krizi de, yine bu kitle hareketinin niteliğindeki değişimlere bağlı olarak derinleşiyor. Ortaya çıktığı süreci devrimci güçlerin zayıf durumu ve sosyalizm fikrinin kitleler nezdinde yaşamış olduğu ağır prestij kaybı niteliyordu. Ancak emperyalist savaş, Irak ve Afganistan işgalleri ve buna karşı uluslararası düzeyde gelişen direniş ve öfke, neoliberal politikalarla sosyal hakların gaspı, emekçi köylülüğün yıkımının sert müdahalelerle derinleşmesi, eğitim, sağlık alanında yaşanan gasplar vb. gelişmeler ve bunların ardından yaşanan dünya ekonomik ve mali krizi, kitle hareketi bakımından önemli değişimleri ortaya çıkardı. Bu kez tabloya rengini veren, Ortadoğu'da işgal karşıtı direnişler, Latin Amerika ve Asya'da devrimci mücadelelerin yükselişi, Avrupa'da isyanlar olmaya başladı.
ASF'nin düzeyi, bırakalım daha ileri örgütlenme alternatifleri ortaya koymayı, bırakalım kitle hareketini ileri çekmeyi, kendiliğinden kitle hareketinin düzeyince dahi aşıldı. Bu hareketlerin dahi gerisinde kaldı. Yunanistan isyanı, kendiliğinden kitle hareketlerinin Avrupa'da ulaştığı en yüksek düzey olarak bu döneme kadarki tüm toplumsal ve siyasal örgütlenmeler için bir yol ayrımına işaret ediyordu. 6. ASF'nin de süregiden krize eylemli yanıtlar üretememesi, ASF'lerin yaşadığı ciddi sorunları daha da belirgin kılmıştır.
ASF, bugün bu gerçekler temelinde bir yol ayrımına girmiştir. ASF'nin esasen devrimci örgütlenmeleri hedef alan parti dışılık ilkesi, ha keza iki forum arasında eylem ve örgütlenmenin koordinasyonu işlevini yürütecek herhangi bir yapıyı "profesyonelleşme" adı altında reddediyor oluşu ve başkaca yapısal özellikleri, ihtiyaca yanıt veren dönüşümleri de mümkün kılmıyor.
Bu özellikler, ASF'lerin "taban hareketlerinin" bir "tartışma platformu" olmaktan öteye geçememesine yol açarken, bizzat "taban hareketleri", hem de bizzat ASF kapsamındki etkinliklerde artık ihtiyacın "eylem platformları" olduğuna dikkat çekiyor.
İster ASF çatısı altında olsun, isterse tamamen başkaca arayışlar temelinde olsun, toplumsal ve siyasal örgütlenmeleri, salt temsilciler düzeyinde değil aynı zamanda kitle tabanları düzeyinde buluşturacak, ama aynı zamanda da ASF'nin mevcut düzeyinin ötesinde bir eylem ortaklaşmasını sağlayacak platformların ortaya çıkması gerekiyor.
ASF'nin ortaya çıkardığı ve sürdürülmesi gereken önemli bir nitelik, uluslararası nitelikteki kitle buluşmalarıdır. Bu biçim, devrimci ve tutarlı antiemperyalist örgütlenmelerce sahiplenilmeli ve ileri taşınmalıdır.

 


 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

6. ASF İstanbul’da yapıldı
fc Share on Twitter
 

İster ASF çatısı altında olsun, isterse tamamen başkaca arayışlar temelinde olsun, toplumsal ve siyasal örgütlenmeleri, salt temsilciler düzeyinde değil aynı zamanda kitle tabanları düzeyinde buluşturacak, ama aynı zamanda da ASF'nin mevcut düzeyinin ötesinde bir eylem ortaklaşmasını sağlayacak platformların ortaya çıkması gerekiyor.

 

01 Temmuz 2010 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 95

 

"Başka bir dünya mümkün!" şiarıyla her iki yılda bir çeşitli toplumsal örgütlenmelerden binlerce işçi ve emekçiyi buluşturan Avrupa Sosyal Forumları'nın altıncısı 1-4 Temmuz tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirildi.
ASF'yi oluşturan Avrupalı kuvvetlerin, özellikle Kürt sorunu ve sömürgeci Türk faşizminin baskıları nedeniyle oldukça önemli tereddütlerle baktığı İstanbul'da gerçekleşen ASF, her yıl olduğu gibi, hem içinden geçilen dönemin siyasi özelliklerinin, hem de yapıldığı coğrafyadaki toplumsal mücadelenin niteliklerinin damga vurduğu bir buluşma oldu.
Düzenlenen panel ve etkinliklerin niteliğinin belirgin yüksekliği, bu yılki ASF'nin en ayırt edici özelliklerinden biri oldu. Yaşanmış sosyalizm deneyimlerinin ve sosyalizmin geleceğine ilişkin konuların ele alındığı seminerlere kitlesel katılımlar gerçekleşti. Kürt ulusal sorunu başta olmak üzere Bask, Filistin ve dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşanan ulusal özgürlük hedefli direnişler çok sayıda seminerde kendini ifade etti. Yine NKP(Maoist)'in katılımıyla düzenlenen ve Güney Asya'da devrim deneyimlerinin seminerlerde yer bulması sosyal forumda devrimci seçeneklerin öne çıkmasında belirleyici oldu. Ekonomik kriz karşısında gelişen mücadelelerin sorunları, emperyalist sistemin güncel değerlendirmeleri, işçi sınıfı ve emekçilerin kriz karşısında geliştirdiği militan mücadeleler de sosyal forumun öne çıkan konuları arasında yer aldı. Atina'da 2006 yılında yapılan sosyal forumda, partimiz MLKP'nin de desteklediği, çeşitli devrimci güçlerce örgütlenen Antiemperyalist Alan deneyiminde ilk kez gözle görülür bir renk haline gelen devrimci güçler, bu yılki ASF'de ise belirleyici rengi oluşturdu.
Öte yandan bu yılki ASF buluşması, ASF'lerin geleceğine ilişkin tartışmaların ve ASF'nin krizinin de çok belirgin ve çarpıcı biçimde açığa çıktığı bir süreç oldu.
Malmö'de açıkça görülen kitle ilgisinin zayıflığı, İstanbul'da da kırılamadı. ASF'nin ön hazırlık sürecinde yaşanan sorunların ve bu yılki forumun en düşük bütçeli ASF olmasının yanı sıra ASF'lerin kitle hareketinin sorunlarıyla ve özellikle de enternasyonal eylem ortaklığı arayışıyla buluşamaması gerçeği, bu zayıflığın en temel nedeniydi.
ASF'nin özellikle 2006 Atina Sosyal Forumu sonrasında yaşamaya başladığı tıkanma ve gelecek tartışmaları, her şeyden önce, bir tartışma platformunu aşarak bir eylem platformuna dönüşememesinden kaynaklanıyor, ki Avrupa'da kitle hareketlerinin gelmiş olduğu düzey, böyle bir dönüşümü zorunlu kılıyor. ASF'nin bu ihtiyacı karşılayamaması, elbette günlük sorunlardan değil, yapısına ve içeriğine dair temel anlayışlardan kaynaklanıyor.
ASF'ler, SB ve Doğu Bloğu'nun çöküşü ve buna paralel olarak yoğun bir antikomünizm saldırısının dizginlerinden boşalmasını takip eden yıllarda, henüz işçi sınıfı ve emekçilerin eylem ve direnişleri burjuvazinin "sosyalizm öldü" propagandası altında cılız bir gelişim gösterirken ve esasen örgütlü devrimci seçenekler genelde güç kaybeder ve reddedilirken ortaya çıkmıştı.
Bu koşullar altında toplumsal hareketlerin bir araya gelerek deneyimlerini tartıştığı bir alan olarak belli bir işlev oynamıştı. Kuşkusuz ki o dönemde de sosyal forumların bir araya geliş ilkeleri ve önderliği bakımından eleştiri konusu olabilecek çok boyutu vardı. Sosyal forumlar her şeyden önce, özellikle taşeronlaşma ve esnek üretim saldırılarıyla fiziksel bir dağınıklık ve parçalılık süreci taşıyan işçi sınıfının varlığı ve yokluğunun tartışıldığı, "elveda proletarya" ve "sosyalizm öldü" söylemlerinin ayyuka çıktığı bir dönemin dolaysız bir ürünü olarak ortaya çıkmıştı ve burjuva ideologların popüler argümanları arasında gelen, "kimlik temelinde hareketlerin sınıfsal eksendeki hareketlerin, kimliklerin ise sınıfların toplumsal mücadeledeki rolünün yerini aldığı" eksenindeki "radikal demokrasi" vb anlayışlar üzerinde şekilleniyordu.
Bu özelliğiyle bir yandan burjuva nitelikteki bu ideolojik argümanların hegemonyasında gelişen, hatta bu argümanların yayılmasına aracılık eden nitelik taşırken, bir yandan da hiç kuşkusuz, "başka bir dünya" arayan kitlelerin bir buluşması, bir nevi kendiliğinden kitle hareketi olarak büyük değer taşıyordu. Bu nedenle partimiz MLKP, çok çeşitli bayraklar ve yönelimler altında olsa da kapitalizm dışı bir seçenek ihtiyacıyla harekete geçmiş işçi sınıfı ve emekçi kitlelere sosyalizm alternatifini taşımayı, bu buluşmalara etkin katılım sergileyerek devrimci müdahalede bulunmayı esas aldı ve alıyor.
Ancak ASF'lerin krizi de, yine bu kitle hareketinin niteliğindeki değişimlere bağlı olarak derinleşiyor. Ortaya çıktığı süreci devrimci güçlerin zayıf durumu ve sosyalizm fikrinin kitleler nezdinde yaşamış olduğu ağır prestij kaybı niteliyordu. Ancak emperyalist savaş, Irak ve Afganistan işgalleri ve buna karşı uluslararası düzeyde gelişen direniş ve öfke, neoliberal politikalarla sosyal hakların gaspı, emekçi köylülüğün yıkımının sert müdahalelerle derinleşmesi, eğitim, sağlık alanında yaşanan gasplar vb. gelişmeler ve bunların ardından yaşanan dünya ekonomik ve mali krizi, kitle hareketi bakımından önemli değişimleri ortaya çıkardı. Bu kez tabloya rengini veren, Ortadoğu'da işgal karşıtı direnişler, Latin Amerika ve Asya'da devrimci mücadelelerin yükselişi, Avrupa'da isyanlar olmaya başladı.
ASF'nin düzeyi, bırakalım daha ileri örgütlenme alternatifleri ortaya koymayı, bırakalım kitle hareketini ileri çekmeyi, kendiliğinden kitle hareketinin düzeyince dahi aşıldı. Bu hareketlerin dahi gerisinde kaldı. Yunanistan isyanı, kendiliğinden kitle hareketlerinin Avrupa'da ulaştığı en yüksek düzey olarak bu döneme kadarki tüm toplumsal ve siyasal örgütlenmeler için bir yol ayrımına işaret ediyordu. 6. ASF'nin de süregiden krize eylemli yanıtlar üretememesi, ASF'lerin yaşadığı ciddi sorunları daha da belirgin kılmıştır.
ASF, bugün bu gerçekler temelinde bir yol ayrımına girmiştir. ASF'nin esasen devrimci örgütlenmeleri hedef alan parti dışılık ilkesi, ha keza iki forum arasında eylem ve örgütlenmenin koordinasyonu işlevini yürütecek herhangi bir yapıyı "profesyonelleşme" adı altında reddediyor oluşu ve başkaca yapısal özellikleri, ihtiyaca yanıt veren dönüşümleri de mümkün kılmıyor.
Bu özellikler, ASF'lerin "taban hareketlerinin" bir "tartışma platformu" olmaktan öteye geçememesine yol açarken, bizzat "taban hareketleri", hem de bizzat ASF kapsamındki etkinliklerde artık ihtiyacın "eylem platformları" olduğuna dikkat çekiyor.
İster ASF çatısı altında olsun, isterse tamamen başkaca arayışlar temelinde olsun, toplumsal ve siyasal örgütlenmeleri, salt temsilciler düzeyinde değil aynı zamanda kitle tabanları düzeyinde buluşturacak, ama aynı zamanda da ASF'nin mevcut düzeyinin ötesinde bir eylem ortaklaşmasını sağlayacak platformların ortaya çıkması gerekiyor.
ASF'nin ortaya çıkardığı ve sürdürülmesi gereken önemli bir nitelik, uluslararası nitelikteki kitle buluşmalarıdır. Bu biçim, devrimci ve tutarlı antiemperyalist örgütlenmelerce sahiplenilmeli ve ileri taşınmalıdır.