Referandumun siyasi, psikolojik, taktiksel ve stratejik kazananı "boykot cephesi" olmuştur. 01 Ekim 2010 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 98 Cumhuriyetin kuruluşundan beri süre gelen Kürt sorunu ve bu sorunu yaratan statükocu Kemalist ideoloji sorunu tüm yakıcılığı ile orta yerde hala durmakta. Statükocu Kemalist rejimin çocuklarından 12 Eylül askeri faşist anayasası da orta yerde bir sorun olarak hala durmakta. Geçtiğimiz günlerde bir genel seçim havasında geçirdiğimiz anayasa değişikliği referandumu da, bu kendini dayatan sorunlar yumağının bir sonucu. Türkiye burjuva sisteminin Kemalist ideoloji etrafında yarattığı sorunlar artık eskisi gibi yönetilemez hale gelmiştir. Bunların başında da Kürt sorunu gelmektedir. Referandum sonucu başlı başına bu durumu açıkça görmemiz için yeterlidir. Öncelikle ülke batı da ‘hayır', orta ve iç bölgelerde ‘evet', Kürdistan'da ise ‘boykot' diye üçe bölünmüştür. Yine statükonun savunucuları olarak ortaya çıkan ‘hayır'çiler referandum sonrası anayasa değişikliğinin kabul edilmesi ile ciddi bir yenilgi almıştır. Hatta statükocuların bir kısmı siyaseten etkisizleşmiştir. Anayasa değişikliği kabul edilse de ‘evet', ‘hayır' kamplaşmasında galip gelen AKP, özellikle Kürt sorunu temelinde eskisi gibi devam edemez hale gelmiştir. Sandıktan ‘evet' çıkması ile bir kez daha Türkiye halklarının 12 Eylül faşist rejimini istemedikleri ve evrimci, reformcu düzeyde dahi olsa onunla hesaplaşmak istedikleri açığa çıkmıştır. Diğer taraftan ise AKP bu anayasa değişikliği ile bir yandan 12 Eylül anayasasının ömrünü uzatmış olsa da, diğer bir yandan ise özel olarak Kürt sorununa ve genel olarak özgürlüklere bağlı olarak hemen referandum sonrası yeni ‘sivil' anayasa yapma çağrısında bulunması, aslında rejimin geneli açısında yapılan tasfiyeci hesapların tutmadığı, tutamadığını açığa çıkardı. Tasfiyeci açılım iflas etmiştir Referandumun siyasi, psikolojik, taktiksel ve stratejik kazananı "boykot cephesi" olmuştur. Batı'nın ‘evet', ‘hayır' kamplaşmasının aksine Kürdistan'da boykot zaferi yaşanmıştır. Ülke çapında 12 milyon seçmen sandığa gitmemiştir. Referandum sürecinin çok öncesinde başlayan tasfiyeci ‘Kürt açılımı' projesi AKP öncülüğünde rejim tarafından tasfiye derinleştirilmek süretiyle taçlandırılmak istenmiştir. Fakat hesaplar Kürt halkı nezdinde bir kez daha tutmamıştır. Kürt halkı seçilmişlerinin öncülüğünde rejimin iç kamplaşmasının dışında boykot tutumu alarak ‘inkar ve imhaya direneceklerini', ‘kırıntılarla yetinmeyeceklerini', ‘özgürlüklerinin satın alınamayacağını' ve tasfiyeye karşı ‘demokratik özerklik temelinde ulusal haklarına sahip çıkacaklarını' haykırmış oldular. Bu duruşları ile bir kez daha statüko altında ezilmeyeceklerini göstermiş oldular. Oysa ki ‘Kürt' açılımı ile başlayan ve referanduma uzanan tasfiyeci süreçte, PKK'nin ateşkes kararı hiçe sayılarak önce Kürt seçilmişlerine ve siyasetçilerine KCK adı altında operasyon düzenlendi. Ardından Kürdistan dağlarındaki operasyonlara hız verildi. Mecliste de Kürt siyasetçiler her daim Başbakan Erdoğan'ın saldırılarına maruz kaldı. Hatta referandum da "Boykot" siyasetinin kendisi dahi saldırı noktalarından biri haline getirildi Erdoğan tarafından. Yine referanduma az kala burjuva Kürtlerle işbirliği yapılarak Kürt halkının özgürlük talepleri satın alınmak istendi. Fakat Kürt halkı tüm bu tasfiyeci sürece cevabı olarak; tutsak siyasetçilerine sahip çıktı, seçilmişlerinin politik hamlelerine can pahasına karşılık verdi, 7'den 70'e, okullardan tarlalara boykot dedi, her fırsatta ‘inadına barış' diye haykırdı, dağdaki gerilla ise kırıntı ve tasfiye siyasetine karşılık referandum sürecinde ateşkesi sonlandırdı. Kürdistan'da boykot zaferi Tüm bu yaşananlara karşılık gelinen süreçte Kürt halkı hala "Barış" bayrağını dalgalandırmakta. Kürdistan' da kazanılan boykot zaferinin ardından AKP, hemen 13 Eylül'de yeni anayasa tartışmasını başlattı. Çünkü Kürt halkı başta olmak üzere tüm ezilenler ve işçi sınıfı özgürlük dedi. Bu da eskisi gibi yürünemeyeceğinin açık ifadesi oldu. PKK bir kez daha barış'a fırsat vermek ve Kürt halkının yıllardır havada bırakılan elinin tutulması için yeniden ateşkes dedi. ‘Bu sefer bu fırsat değerlendirilsin' mesajlarını tüm dünyaya ilan etti. ‘Öcalan yine ve yine muhataptır' denildi ve İmralıyla diyalog geliştirin mesajı verildi. Rejim bu sefer bizzat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ağzından ‘fayda varsa görüşülür' mesajını vermek zorunda kaldı. Ayrıca Öcalan'la görüştüklerinin itirafı ard arda en yetkili isimler tarafından dile getirildi. Gelinen noktada mesaj çok açıktır; başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halkları, ezilenler ve işçi sınıfı 12 Eylül anayasasını ve 12 Eylül anayasasında çizimleşen rejimi istememektedir. '80 darbesinden bu yana özgürlükler için yapılan mücadelelerde hala ısrarcıdır ve sonuç'a ulaşmak eğilimindedir. Kürt halkı tasfiyeci değil emekçi, halkların kardeşliğinden yana, eşitlikçi, özgürlükçü, tekçilikten kurtulmuş ve hesap sorulabilinir çözüm beklentisi içerisindedir. Ve bu politik tutumunda ısrarcıdır. AKP'nin Kemalist statüko yerine ikame etmek istediği İslam soslu Burjuva statükosu çözüm olmaktan çok AKP'nin sonu olacaktır. Güncel olarak referandumdan güçlenmiş olarak çıksa da; karşısında referandumdan yine güçlenerek çıkan ve mücadelede kararlı Kürt halkı, ezilenler ve işçi sınıfı bulunmaktadır. AKP rahatlamak için anayasa değişikliği ile 12 Eylül anayasasının ömrünü uzatsa da, bunun bedelini ödemekten kaçamayacaktır. Zira önümüzdeki yakın dönemde AKP'nin kendine Müslüman ve kendine demokrat yüzü defalarca kez teşhir olacaktır. Ve bunu herkesten önce kendisi kendi eliyle yapacaktır. Boykot cephesini geleceğe taşıyalım Ezilenlerin ve Emekçilerin Boykot cephesi; bir mesajda kendi bileşenlerine vermiştir. Son yıllarda ezilenler cephesi birkaç başarılı geçici birlikteliğe tanık olmuştur. Bunlardan biri de gecen seçimlerdir. Fakat ne hikmetse bu geçici taktik birliktelikleri bir türlü uzun süreli veya kalıcı birlikteliklere, içerik olarak ta stratejik birlikteliklere evirilememektedir. Başarı açıktır. Ve herkes ilk elden bir diğeri kadar başarının ortağı olduğunu görmeli ve bir diğerini başarının ortağı olarak görmelidir. Sıra başarıya ve harcanan emeğe sahip çıkma zamanıdır. Ezilenler ve emekçilere verilen ‘3. Cephe mümkündür' mesajı kalıcı bir vücut bulmalı, birlikte ortak siyasette cisimleşmelidir. Türkiyeli devrimci, komünist ve ilericilerin Türkiye halklarına bir borcudur güçlü, sağlam iradeli, sonuç almaya odaklanmış bir 3. Cephe.
|