Ortadoğu’da devrimsel süreçler
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Ortadoğu'nun işçi sınıfı ve ezilenleri, tarihi kendilerinin yapabileceğini, örgütlü güçlerinin egemen sınıfları alaşağı etmeye muktedir olduğunu kendi deneyimleriyle görmüşlerdir. Bu anlamıyla isyanlar, siyasal sonuçları ne olursa olsun, Ortadoğu halkları bakımından büyük bir demokrasi okulu olmuştur. 

 

01 Mart 2011 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 102

 

Tunus'ta patlak veren ve 23 yıllık diktatör Bin Ali'nin ülkeden kaçışıyla dahi yatıştırılamayan halk isyanının ardından isyanlar dalgası tüm Ortadoğu'yu sardı. Arap dünyasının siyasi ve kültürel merkezlerinden en önemlisi olan Mısır'da diktatör Mübarek geri çekilmek zorunda kaldı. Libya'da halk isyanı iç savaş niteliği aldı. Bahreyn'de, Yemen'de, İran'da, Güney Kürdistan'da, Irak'ta grevler, isyanlar, sokak çatışmaları birbirini izliyor. Umman'da sanayi bölgesinde gösteri ve grevler patlak veriyor. Suudi Arabistan'da dahi öğrencilerin başı çektiği önemli kitle hareketleri gelişiyor.
Ortadoğu'da halk kitleleri gerici, baskıcı, faşizan rejimlere karşı özgürlük ve demokrasi için sokağa çıkarak devrimsel bir süreci dizginlerinden bıraktı.
Bu süreç, her bir ülkedeki ve toplam olarak da bölgedeki güçler ilişkisine göre ve yine her bir ülkede halk isyanının gücü, örgütlülüğü ve ısrarı/sürekliliği oranında yer yer diktatörlüklerin yıkılması, burjuva demokratik biçimlerin boy göstermesi; yer yer eski rejimin farklı biçimlerde sürdürülmesi ancak politik özgürlükler alanının genişlemesi, önemli siyasal reformların hayata geçirilmesi; yer yer ABD ve AB emperyalistlerinin müdahaleleri doğrultusunda eski rejimlerin yeni biçimlerde ve halk hareketine verilen kısmi ödünler pahasına sürdürülmesi gibi çeşitli sonuçlar doğuracak. Ancak somut siyasi sonuçları her bir ülkede ve bölgenin toplamında nasıl gelişirse gelişsin, isyanın şimdiden çok önemli dersler ve deneyimleri içerdiği kuşku götürmez.
İsyanlar, devrimci öznelerin zayıflığı ve her bir isyan içerisinde İslamcı, burjuva liberal ve Arap milliyetçisi güçlerin daha ziyade etkin olması nedeniyle rejimlerin parçalanması ve yerine demokratik halkçı rejim biçimlerinin kurulması biçiminde sonuçlanmıyor. İktidarın el değiştirmesi, eski siyasal ve toplumsal düzenin alaşağı edilerek yerine yenisinin kurulması henüz hiçbir örnekte söz konusu olmadı. Ancak yaşananlar, her bir ülkede değişik düzeylerde bir devrimci duruma ve Ortadoğu'da siyasal düzeni sarsan devrimsel bir sürece tekabül ediyor.
İsyanlar, işçi sınıfı ve ezilenlerin açlığa, yoksulluğa, işsizliğe karşı birikmiş tepkisinin, ABD emperyalizminin ve diğer işgalci emperyalist güçlerin Irak ve Filistin halkına karşı işlediği suçlara karşı birikmiş öfkesinin, ülkelerdeki politik özgürlükler sorunuyla ilişkilendirildiği, faşizan diktatörlüklerin doğrudan ve kitlesel olarak tüm bu sorunların merkezi olarak tanımlanıp hedef alındığı bir süreç oldu. Bölgede halkın işbirlikçi Arap rejimleri ve liderleri ile yaşadığı kopuşma, güvensizlik ve birikmiş isyan unsurları yıl be yıl gelişen, emperyalist güçlerin dahi değerlendirmelerinde yer verdikleri bir konuydu. Nihayetinde isyan dalgası patlak verdi. Kendiliğinden bir nitelik taşıyan isyanlara sınırlı kuvvetteki devrimci ve ilerici güçlerden politik İslamcı güçlere, liberallerden Arap milliyetçilerine dek çok sayıda politik güç etkide bulunmaya çalıştı. Ancak toplamda isyanlara rengini veren, örgütlülükten, önderlikten ve ideolojik besin kaynaklarından yoksun olmalarına rağmen, işçi sınıfı ve ezilenlerin siyasal ve toplumsal özgürlük isteği oldu.
İsyanlarda işçi sınıfının rolü özellikle belirgindi. Tunus devriminde sendikalar ve halk örgütlenmeleri aracılığıyla isyanı yönlendiren kuvvetlerin başında gelen işçi sınıfı, mücadelenin uzlaşmasız ve istikrarlı biçimde sürdürülmesinde önemli roller oynadı. Çeşitli siyasal kuvvetler Mübarek'le müzakere masasına oturmaya hazırken, sınıf grevlerle isyan dalgasını ayakta tuttu. Ortadoğu gibi sınıfın nicel ve nitel gücünün görece zayıf olduğu bir bölgede dahi işçi sınıfı toplumsal bir kuvvet olarak ortaya çıkabilmiş, isyanların istikrarlılığında rol oynayarak bu bölgede de ulusal ve toplumsal kurtuluş, politik özgürlük ve demokrasi mücadelesinde, kapitalist yıkıma karşı isyanda siyasal önderlik yeteneğine sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bu kuşkusuz, günümüzde işçi sınıfının tarihsel rolüne ilişkin umutsuz ideolojik yaklaşımların egemen olduğu bir tabloya darbe vuran ideolojik bir kazanım; sınıfın gerek sendikal örgütlenme, gerekse halk örgütlenmelerinde konumlanış itibariyle niteliğini sıçratması anlamında örgütsel bir kazanım ve isyanların doğrudan siyasal sonuçları bakımından da siyasal bir kazanım niteliğindedir. İsyanlar aynı zamanda devrim süreçlerinde kentlerin rolünü de berraklaştırmıştır.
İsyanlar sürecinde Ortadoğu'nun batılı emperyalist güçler tarafından aşağılanan, hor görülen, barbar olarak nitelenen işçi sınıfı ve ezilenleri, ABD'nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi başta gelmek üzere bölgeye yönelik emperyalist planları ayakları altında ezdiler. İşbirlikçi rejimler şahsında ABD emperyalizminin Irak ve Afganistan işgallerine gerekçe gösterdiği "özgürlük ve demokrasi götürme" iddialarını teşhir ettiler. ABD'nin ideolojik saldırı bayraklarından olan "medeniyetler çatışması" tezlerini, emperyalizmin desteğiyle ayakta duran işbirlikçi faşizan diktatörlüklerini dahi Ortadoğu halklarının gericiliğiyle, barbarlığıyla açıklamaya kalkışan teorilerini tarihe gömdüler. Bir diğer ideolojik bir kazanım da bu oldu. Dünya halklarına güç verdi, önemli etkiler bıraktı.
Tunus'ta belirgin biçimde ortaya çıkan, yine Mısır'da örnekleri görülen halk örgütlenmesi tipleri de öğreticidir. Son 15 yılda özellikle Latin Amerika halk isyanlarında sıklıkla silueti veya kendisi görülen halk komiteleri, Sovyetik tipte örgütlenmeler olarak, bu isyanda da baş göstermiş, geleceğin iktidar biçimin nüveleri olarak kendini bir kez daha kanıtlamıştır. Ortadoğu'nun işçi sınıfı ve ezilenleri, tarihi kendilerinin yapabileceğini, örgütlü güçlerinin egemen sınıfları alaşağı etmeye muktedir olduğunu kendi deneyimleriyle görmüşlerdir. Bu anlamıyla isyanlar, siyasal sonuçları ne olursa olsun, Ortadoğu halkları bakımından büyük bir demokrasi okulu olmuştur.
Yine halklar diktatörlüklerin göstermelik reformlarla sürdürülmesini de kabul etmeyeceğini Tunus örneğinde kanıtladı. Tunus halkı Bin Ali'ye yakınlığıyla bilinen isimleri kabul etmeyerek direnişi Bin Ali'nin gidişinden sonra da sürdürdü. Anayasa reformu ya da yeni anayasa talepleri öne çıktı. İsyanın kendiliğinden niteliği yeni tipte devlet alternatiflerini gündeme getirmeye elvermiyor. Ancak "yeni anayasa" talebinin bu isyanın gündemine gelişi, sadece şu veya bu siyasetçiden değil de anayasa şahsında sistemden kopuş eğilim ve isteğini gösteren önemli bir veri.
Ortadoğu'yu saran isyan dalgası dünyayı şaşırtsa da, elbette geçmişsiz ve geleneksiz değil. Ortadoğu'daki depremin merkez üsleri olan Tunus ve Mısır'da son on yıl sayısız işçi grevi yaşanmış, devlet katliamları birbirini izlemişti. Bu ülkelerde Filistin ve Irak işgallerine karşı on binler sokaklara çıkmıştı. Yemen, Fas, Cezayir gibi ülkelerde de durum farklı değildi.. Mısır'da 2005 seçimleri öncesinde politik özgürlük talebiyle ciddi mücadeleler gelişmişti. Öyle ki ABD, işbirlikçisi Mübarek'i despotik rejiminin istikrarı adına güdük göstermelik reformlara zorlamıştı.
Bölgede özellikle ABD'nin Afganistan ve Irak işgalleri ile birlikte etkisi doruğa çıkan politik İslam'ın durumu Ortadoğu'daki devrimsel sürecin bir diğer önemli yönüdür. Politik İslam, son tahlilde bir sınıfın, ABD emperyalizmiyle çıkarları çatışan burjuva kesimlerin siyasal bayrağı olarak, emperyalist işgale karşı direnişte nesnel olarak sınırlı ve güdük antiemperyalist rol oynamıştı. İşçi sınıfı ve ezilen, yoksul kesimleri de sürükledi. Bölgenin tarihsel, siyasal ve kültürel şekillenmesi de buna uygundu. Ancak nihayetinde sistem içi bir kuvvet olarak, emperyalist işgal karşıtlığını kapitalist sistem karşıtı mücadeleyle asla birleştiremeyecek bir kuvvet olarak işçi sınıfı ve ezilenlerin sorunlarına çözümler getirebilme yeteneğinden yoksundu. İsyanlarda belirli düzeyde rol oynasa da bu süreç politik İslam'ın da siyasal ve ideolojik etkisinin düşüşe geçişinin altını çizmiş oldu.
İsyanların Tunus'tan başlayarak burjuva medyada sıklıkla "domino etkisi" olarak nitelenen tarzda Ortadoğu ülkelerinde hızlı bir yayılım göstermesi, bölgesel devrimlerin zemininin ne derece gelişkin olduğuna işaret etmektedir. Bu anlamda ilerici, devrimci ve komünist güçlerin bölgesel düzeyde mücadele ortaklıklarını ve koordinasyonlarını geliştirmeleri, çeşitli biçimlerde ittifaklar oluşturmalarının önemi de berrak biçimde açığa çıkmıştır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Ortadoğu’da devrimsel süreçler
fc Share on Twitter
 

Ortadoğu'nun işçi sınıfı ve ezilenleri, tarihi kendilerinin yapabileceğini, örgütlü güçlerinin egemen sınıfları alaşağı etmeye muktedir olduğunu kendi deneyimleriyle görmüşlerdir. Bu anlamıyla isyanlar, siyasal sonuçları ne olursa olsun, Ortadoğu halkları bakımından büyük bir demokrasi okulu olmuştur. 

 

01 Mart 2011 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 102

 

Tunus'ta patlak veren ve 23 yıllık diktatör Bin Ali'nin ülkeden kaçışıyla dahi yatıştırılamayan halk isyanının ardından isyanlar dalgası tüm Ortadoğu'yu sardı. Arap dünyasının siyasi ve kültürel merkezlerinden en önemlisi olan Mısır'da diktatör Mübarek geri çekilmek zorunda kaldı. Libya'da halk isyanı iç savaş niteliği aldı. Bahreyn'de, Yemen'de, İran'da, Güney Kürdistan'da, Irak'ta grevler, isyanlar, sokak çatışmaları birbirini izliyor. Umman'da sanayi bölgesinde gösteri ve grevler patlak veriyor. Suudi Arabistan'da dahi öğrencilerin başı çektiği önemli kitle hareketleri gelişiyor.
Ortadoğu'da halk kitleleri gerici, baskıcı, faşizan rejimlere karşı özgürlük ve demokrasi için sokağa çıkarak devrimsel bir süreci dizginlerinden bıraktı.
Bu süreç, her bir ülkedeki ve toplam olarak da bölgedeki güçler ilişkisine göre ve yine her bir ülkede halk isyanının gücü, örgütlülüğü ve ısrarı/sürekliliği oranında yer yer diktatörlüklerin yıkılması, burjuva demokratik biçimlerin boy göstermesi; yer yer eski rejimin farklı biçimlerde sürdürülmesi ancak politik özgürlükler alanının genişlemesi, önemli siyasal reformların hayata geçirilmesi; yer yer ABD ve AB emperyalistlerinin müdahaleleri doğrultusunda eski rejimlerin yeni biçimlerde ve halk hareketine verilen kısmi ödünler pahasına sürdürülmesi gibi çeşitli sonuçlar doğuracak. Ancak somut siyasi sonuçları her bir ülkede ve bölgenin toplamında nasıl gelişirse gelişsin, isyanın şimdiden çok önemli dersler ve deneyimleri içerdiği kuşku götürmez.
İsyanlar, devrimci öznelerin zayıflığı ve her bir isyan içerisinde İslamcı, burjuva liberal ve Arap milliyetçisi güçlerin daha ziyade etkin olması nedeniyle rejimlerin parçalanması ve yerine demokratik halkçı rejim biçimlerinin kurulması biçiminde sonuçlanmıyor. İktidarın el değiştirmesi, eski siyasal ve toplumsal düzenin alaşağı edilerek yerine yenisinin kurulması henüz hiçbir örnekte söz konusu olmadı. Ancak yaşananlar, her bir ülkede değişik düzeylerde bir devrimci duruma ve Ortadoğu'da siyasal düzeni sarsan devrimsel bir sürece tekabül ediyor.
İsyanlar, işçi sınıfı ve ezilenlerin açlığa, yoksulluğa, işsizliğe karşı birikmiş tepkisinin, ABD emperyalizminin ve diğer işgalci emperyalist güçlerin Irak ve Filistin halkına karşı işlediği suçlara karşı birikmiş öfkesinin, ülkelerdeki politik özgürlükler sorunuyla ilişkilendirildiği, faşizan diktatörlüklerin doğrudan ve kitlesel olarak tüm bu sorunların merkezi olarak tanımlanıp hedef alındığı bir süreç oldu. Bölgede halkın işbirlikçi Arap rejimleri ve liderleri ile yaşadığı kopuşma, güvensizlik ve birikmiş isyan unsurları yıl be yıl gelişen, emperyalist güçlerin dahi değerlendirmelerinde yer verdikleri bir konuydu. Nihayetinde isyan dalgası patlak verdi. Kendiliğinden bir nitelik taşıyan isyanlara sınırlı kuvvetteki devrimci ve ilerici güçlerden politik İslamcı güçlere, liberallerden Arap milliyetçilerine dek çok sayıda politik güç etkide bulunmaya çalıştı. Ancak toplamda isyanlara rengini veren, örgütlülükten, önderlikten ve ideolojik besin kaynaklarından yoksun olmalarına rağmen, işçi sınıfı ve ezilenlerin siyasal ve toplumsal özgürlük isteği oldu.
İsyanlarda işçi sınıfının rolü özellikle belirgindi. Tunus devriminde sendikalar ve halk örgütlenmeleri aracılığıyla isyanı yönlendiren kuvvetlerin başında gelen işçi sınıfı, mücadelenin uzlaşmasız ve istikrarlı biçimde sürdürülmesinde önemli roller oynadı. Çeşitli siyasal kuvvetler Mübarek'le müzakere masasına oturmaya hazırken, sınıf grevlerle isyan dalgasını ayakta tuttu. Ortadoğu gibi sınıfın nicel ve nitel gücünün görece zayıf olduğu bir bölgede dahi işçi sınıfı toplumsal bir kuvvet olarak ortaya çıkabilmiş, isyanların istikrarlılığında rol oynayarak bu bölgede de ulusal ve toplumsal kurtuluş, politik özgürlük ve demokrasi mücadelesinde, kapitalist yıkıma karşı isyanda siyasal önderlik yeteneğine sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bu kuşkusuz, günümüzde işçi sınıfının tarihsel rolüne ilişkin umutsuz ideolojik yaklaşımların egemen olduğu bir tabloya darbe vuran ideolojik bir kazanım; sınıfın gerek sendikal örgütlenme, gerekse halk örgütlenmelerinde konumlanış itibariyle niteliğini sıçratması anlamında örgütsel bir kazanım ve isyanların doğrudan siyasal sonuçları bakımından da siyasal bir kazanım niteliğindedir. İsyanlar aynı zamanda devrim süreçlerinde kentlerin rolünü de berraklaştırmıştır.
İsyanlar sürecinde Ortadoğu'nun batılı emperyalist güçler tarafından aşağılanan, hor görülen, barbar olarak nitelenen işçi sınıfı ve ezilenleri, ABD'nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi başta gelmek üzere bölgeye yönelik emperyalist planları ayakları altında ezdiler. İşbirlikçi rejimler şahsında ABD emperyalizminin Irak ve Afganistan işgallerine gerekçe gösterdiği "özgürlük ve demokrasi götürme" iddialarını teşhir ettiler. ABD'nin ideolojik saldırı bayraklarından olan "medeniyetler çatışması" tezlerini, emperyalizmin desteğiyle ayakta duran işbirlikçi faşizan diktatörlüklerini dahi Ortadoğu halklarının gericiliğiyle, barbarlığıyla açıklamaya kalkışan teorilerini tarihe gömdüler. Bir diğer ideolojik bir kazanım da bu oldu. Dünya halklarına güç verdi, önemli etkiler bıraktı.
Tunus'ta belirgin biçimde ortaya çıkan, yine Mısır'da örnekleri görülen halk örgütlenmesi tipleri de öğreticidir. Son 15 yılda özellikle Latin Amerika halk isyanlarında sıklıkla silueti veya kendisi görülen halk komiteleri, Sovyetik tipte örgütlenmeler olarak, bu isyanda da baş göstermiş, geleceğin iktidar biçimin nüveleri olarak kendini bir kez daha kanıtlamıştır. Ortadoğu'nun işçi sınıfı ve ezilenleri, tarihi kendilerinin yapabileceğini, örgütlü güçlerinin egemen sınıfları alaşağı etmeye muktedir olduğunu kendi deneyimleriyle görmüşlerdir. Bu anlamıyla isyanlar, siyasal sonuçları ne olursa olsun, Ortadoğu halkları bakımından büyük bir demokrasi okulu olmuştur.
Yine halklar diktatörlüklerin göstermelik reformlarla sürdürülmesini de kabul etmeyeceğini Tunus örneğinde kanıtladı. Tunus halkı Bin Ali'ye yakınlığıyla bilinen isimleri kabul etmeyerek direnişi Bin Ali'nin gidişinden sonra da sürdürdü. Anayasa reformu ya da yeni anayasa talepleri öne çıktı. İsyanın kendiliğinden niteliği yeni tipte devlet alternatiflerini gündeme getirmeye elvermiyor. Ancak "yeni anayasa" talebinin bu isyanın gündemine gelişi, sadece şu veya bu siyasetçiden değil de anayasa şahsında sistemden kopuş eğilim ve isteğini gösteren önemli bir veri.
Ortadoğu'yu saran isyan dalgası dünyayı şaşırtsa da, elbette geçmişsiz ve geleneksiz değil. Ortadoğu'daki depremin merkez üsleri olan Tunus ve Mısır'da son on yıl sayısız işçi grevi yaşanmış, devlet katliamları birbirini izlemişti. Bu ülkelerde Filistin ve Irak işgallerine karşı on binler sokaklara çıkmıştı. Yemen, Fas, Cezayir gibi ülkelerde de durum farklı değildi.. Mısır'da 2005 seçimleri öncesinde politik özgürlük talebiyle ciddi mücadeleler gelişmişti. Öyle ki ABD, işbirlikçisi Mübarek'i despotik rejiminin istikrarı adına güdük göstermelik reformlara zorlamıştı.
Bölgede özellikle ABD'nin Afganistan ve Irak işgalleri ile birlikte etkisi doruğa çıkan politik İslam'ın durumu Ortadoğu'daki devrimsel sürecin bir diğer önemli yönüdür. Politik İslam, son tahlilde bir sınıfın, ABD emperyalizmiyle çıkarları çatışan burjuva kesimlerin siyasal bayrağı olarak, emperyalist işgale karşı direnişte nesnel olarak sınırlı ve güdük antiemperyalist rol oynamıştı. İşçi sınıfı ve ezilen, yoksul kesimleri de sürükledi. Bölgenin tarihsel, siyasal ve kültürel şekillenmesi de buna uygundu. Ancak nihayetinde sistem içi bir kuvvet olarak, emperyalist işgal karşıtlığını kapitalist sistem karşıtı mücadeleyle asla birleştiremeyecek bir kuvvet olarak işçi sınıfı ve ezilenlerin sorunlarına çözümler getirebilme yeteneğinden yoksundu. İsyanlarda belirli düzeyde rol oynasa da bu süreç politik İslam'ın da siyasal ve ideolojik etkisinin düşüşe geçişinin altını çizmiş oldu.
İsyanların Tunus'tan başlayarak burjuva medyada sıklıkla "domino etkisi" olarak nitelenen tarzda Ortadoğu ülkelerinde hızlı bir yayılım göstermesi, bölgesel devrimlerin zemininin ne derece gelişkin olduğuna işaret etmektedir. Bu anlamda ilerici, devrimci ve komünist güçlerin bölgesel düzeyde mücadele ortaklıklarını ve koordinasyonlarını geliştirmeleri, çeşitli biçimlerde ittifaklar oluşturmalarının önemi de berrak biçimde açığa çıkmıştır.