Suriye’de isyan ve bölgedeki güç dengeleri
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Yine Esad rejiminin Hindistan, Çin ve Rusya ile ilişkileri nedeniyle Suriye'ye yapılacak doğrudan müdahalelerin emperyalist güçler arasında büyük gerginlikler yaratacağı aşikar. Bu da bölge güçleri ve uluslararası güçler bakımından Esad rejiminin emperyalist küreselleşme sürecinin ihtiyaçlarıyla bağlantılı reformlara zorlanmasıyla sınırlı bir tabloyla yetinme eğilimini güçlendiriyor.

 

01 Temmuz 2011 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 106

 

Ortadoğu'yu saran isyan dalgası, Şubat ayından itibaren, bölgenin en köklü iktidarlarından biri olan ve Ortadoğu'daki güç dengeleri bakımından kritik bir rol oynayan Suriye'ye de sıçradı. Tunus'taki ilk isyanın patlak verişinden itibaren çeşitli reform vaatleriyle bu dalgadan kaçınmaya çalışan Beşar Esad liderliğindeki Baas rejimi, bu yatıştırma politikasında başarılı olamadı.

Tunus isyanına benzer biçimde bir emekçinin kendini yakmasıyla ilk kıvılcımları yakılan isyan, sonraki aylarda Suriye ordu ve polis güçleriyle halk arasında yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği katliamlarla sonuçlanan çatışmalara dönüştü. Facebook ve benzeri sosyal medya araçlarının da rol oynadığı hareketlerin temel şiarları "özgürlük, insan hakları ve 1963 yılından bu yana süren olağanüstü hal uygulamasının kaldırılması" idi.
Suriye'deki süreç, özellikle ABD ve AB emperyalistlerinin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde siyasi yaşamın belirleyeni haline gelen işçi sınıfı ve emekçiler karşısında Libya saldırısı ile birlikte gerek ideolojik manipülasyon gerekse politik üstünlük ve mevzi sağlama amaçlı müdahalelere girişmesiyle de eş zamanlı gelişti.
Suriye gibi, Alevi azınlığın oluşturduğu, Batıcı yaklaşımlara sahip, laikçi bir Baas iktidarı ile nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan sünni Müslümanlar ile az sayıda diğer azınlık mezheplerinden oluşan, Filistin sorununda oynadığı rol ve İsrail'e yönelik tutumu ile bölge dengelerinde önemli bir unsur oluşturan ve Beşar Esad döneminde ABD ve özellikle de AB ile ilişkilerde kısmi yenilenmelere gitmekle birlikte bölge politikasında esasen İran-Hizbullah eksenli bir tutum almış bir ülkede bu halk hareketinin seyri, Türk burjuva devleti dahil tüm bölge devletlerinin dikkat merkezinde duruyor.
ABD emperyalistleri bakımından her ne kadar Esad yönetimindeki Baas iktidarı en ideal alternatifi oluşturmasa da, bölgesel güç dengelerini kontrolden çıkarmadan ve istikrarsızlık üretmeden Esad'ın yerini alacak bir muhalefet odağı da şimdilik bulunmuyor.
Zira Suriye Ortadoğu'da güçler dengesi bakımından oldukça belirleyici bir ülke ve riskli adımlarla bölgeyi istikrarsızlaştırmak, güçler dengesinde önemli değişikliklere gitmek bölge üzerine politik hesapları olan hiçbir gücün altına girmek isteyeceği bir risk değil.
Mısır'da özellikle Enver Sedat suikastı sonrasında ezilmiş ve sistemiçileştirilmiş bir güç olan Müslüman Kardeşler ya da Kaddafi karşısında monarşistlerin kısa ya da uzun vadeli iktidar alternatifleri olarak görülebilmesine karşılık Suriye'de Müslüman Kardeşler, gerek Hama katliamından bu yana süregiden iktidar karşıtı sert tutumları, gerek Türkiye ve Suudi Arabistan gibi sünni iktidarlı bölgesel güç adaylarının varlığı, gerekse de İsrail'in bölgedeki durumunu hepten olumsuzlaştıracak bir nitelik taşımaları bakımından bir alternatif olmanın uzağında. Esad ailesinin yönetiminde 46 yıllık olağanüstü hal yasaları altında ülkede örgütlü bir burjuva liberal muhalefetten de söz etmek mümkün değil. Burjuva muhalefet güçleri sınırlı ve parçalı durumdaki dar örgütlenmelerden oluşuyor.
Suriye'de rejimin temel muhataplarından biri olan Kürt özgürlük hareketi güçleri ise Esad ile dengeli ilişkilerini koruyor. Suriye'de Esad'ın devrilmesi koşullarında oluşabilecek senaryolardan birinin Kürt özgürlük hareketine yönelik bir topyekün tasfiye süreci olabileceğini biliyor.
Türk burjuva devleti de esasen Esad'ı reformlara zorlama yönünde, ABD politikası doğrultusunda hareket ediyor. Türk burjuva devletinin en büyük korkusu, Esad eliyle Kürt halkına kısmi özerklik tanıyacak reformların gerçekleşmesi, ya da tam tersine, ülkede Esad'ın devrilmesiyle oluşacak bir kaotik tablodan Suriye Kürtlerinin emperyalist güçlerin de müdahalesiyle kısmi özerkliklerle çıkması. Bu nedenle Türk devleti, doğrudan Esad rejimini karşısına alacak bir müdahaleden hem Kürt sorunu, hem de ABD politikaları nedeniyle çekinirken, Esadsız bir Suriye'nin ise tamamen kontrol dışı bir tablo yaratacağının bilincinde. AKP hükümetinin Müslüman Kardeşler dahil sünni İslamcı örgütlenmelerle yakınlığı bilinse de bu örgütlenmenin yakın vadede iktidar alternatifi olamayacağını öngörüyor.
Yine Esad rejiminin Hindistan, Çin ve Rusya ile ilişkileri nedeniyle Suriye'ye yapılacak doğrudan müdahalelerin emperyalist güçler arasında büyük gerginlikler yaratacağı aşikar. Bu da bölge güçleri ve uluslararası güçler bakımından Esad rejiminin emperyalist küreselleşme sürecinin ihtiyaçlarıyla bağlantılı reformlara zorlanmasıyla sınırlı bir tabloyla yetinme eğilimini güçlendiriyor.


 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Suriye’de isyan ve bölgedeki güç dengeleri
fc Share on Twitter
 

Yine Esad rejiminin Hindistan, Çin ve Rusya ile ilişkileri nedeniyle Suriye'ye yapılacak doğrudan müdahalelerin emperyalist güçler arasında büyük gerginlikler yaratacağı aşikar. Bu da bölge güçleri ve uluslararası güçler bakımından Esad rejiminin emperyalist küreselleşme sürecinin ihtiyaçlarıyla bağlantılı reformlara zorlanmasıyla sınırlı bir tabloyla yetinme eğilimini güçlendiriyor.

 

01 Temmuz 2011 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 106

 

Ortadoğu'yu saran isyan dalgası, Şubat ayından itibaren, bölgenin en köklü iktidarlarından biri olan ve Ortadoğu'daki güç dengeleri bakımından kritik bir rol oynayan Suriye'ye de sıçradı. Tunus'taki ilk isyanın patlak verişinden itibaren çeşitli reform vaatleriyle bu dalgadan kaçınmaya çalışan Beşar Esad liderliğindeki Baas rejimi, bu yatıştırma politikasında başarılı olamadı.

Tunus isyanına benzer biçimde bir emekçinin kendini yakmasıyla ilk kıvılcımları yakılan isyan, sonraki aylarda Suriye ordu ve polis güçleriyle halk arasında yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği katliamlarla sonuçlanan çatışmalara dönüştü. Facebook ve benzeri sosyal medya araçlarının da rol oynadığı hareketlerin temel şiarları "özgürlük, insan hakları ve 1963 yılından bu yana süren olağanüstü hal uygulamasının kaldırılması" idi.
Suriye'deki süreç, özellikle ABD ve AB emperyalistlerinin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde siyasi yaşamın belirleyeni haline gelen işçi sınıfı ve emekçiler karşısında Libya saldırısı ile birlikte gerek ideolojik manipülasyon gerekse politik üstünlük ve mevzi sağlama amaçlı müdahalelere girişmesiyle de eş zamanlı gelişti.
Suriye gibi, Alevi azınlığın oluşturduğu, Batıcı yaklaşımlara sahip, laikçi bir Baas iktidarı ile nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan sünni Müslümanlar ile az sayıda diğer azınlık mezheplerinden oluşan, Filistin sorununda oynadığı rol ve İsrail'e yönelik tutumu ile bölge dengelerinde önemli bir unsur oluşturan ve Beşar Esad döneminde ABD ve özellikle de AB ile ilişkilerde kısmi yenilenmelere gitmekle birlikte bölge politikasında esasen İran-Hizbullah eksenli bir tutum almış bir ülkede bu halk hareketinin seyri, Türk burjuva devleti dahil tüm bölge devletlerinin dikkat merkezinde duruyor.
ABD emperyalistleri bakımından her ne kadar Esad yönetimindeki Baas iktidarı en ideal alternatifi oluşturmasa da, bölgesel güç dengelerini kontrolden çıkarmadan ve istikrarsızlık üretmeden Esad'ın yerini alacak bir muhalefet odağı da şimdilik bulunmuyor.
Zira Suriye Ortadoğu'da güçler dengesi bakımından oldukça belirleyici bir ülke ve riskli adımlarla bölgeyi istikrarsızlaştırmak, güçler dengesinde önemli değişikliklere gitmek bölge üzerine politik hesapları olan hiçbir gücün altına girmek isteyeceği bir risk değil.
Mısır'da özellikle Enver Sedat suikastı sonrasında ezilmiş ve sistemiçileştirilmiş bir güç olan Müslüman Kardeşler ya da Kaddafi karşısında monarşistlerin kısa ya da uzun vadeli iktidar alternatifleri olarak görülebilmesine karşılık Suriye'de Müslüman Kardeşler, gerek Hama katliamından bu yana süregiden iktidar karşıtı sert tutumları, gerek Türkiye ve Suudi Arabistan gibi sünni iktidarlı bölgesel güç adaylarının varlığı, gerekse de İsrail'in bölgedeki durumunu hepten olumsuzlaştıracak bir nitelik taşımaları bakımından bir alternatif olmanın uzağında. Esad ailesinin yönetiminde 46 yıllık olağanüstü hal yasaları altında ülkede örgütlü bir burjuva liberal muhalefetten de söz etmek mümkün değil. Burjuva muhalefet güçleri sınırlı ve parçalı durumdaki dar örgütlenmelerden oluşuyor.
Suriye'de rejimin temel muhataplarından biri olan Kürt özgürlük hareketi güçleri ise Esad ile dengeli ilişkilerini koruyor. Suriye'de Esad'ın devrilmesi koşullarında oluşabilecek senaryolardan birinin Kürt özgürlük hareketine yönelik bir topyekün tasfiye süreci olabileceğini biliyor.
Türk burjuva devleti de esasen Esad'ı reformlara zorlama yönünde, ABD politikası doğrultusunda hareket ediyor. Türk burjuva devletinin en büyük korkusu, Esad eliyle Kürt halkına kısmi özerklik tanıyacak reformların gerçekleşmesi, ya da tam tersine, ülkede Esad'ın devrilmesiyle oluşacak bir kaotik tablodan Suriye Kürtlerinin emperyalist güçlerin de müdahalesiyle kısmi özerkliklerle çıkması. Bu nedenle Türk devleti, doğrudan Esad rejimini karşısına alacak bir müdahaleden hem Kürt sorunu, hem de ABD politikaları nedeniyle çekinirken, Esadsız bir Suriye'nin ise tamamen kontrol dışı bir tablo yaratacağının bilincinde. AKP hükümetinin Müslüman Kardeşler dahil sünni İslamcı örgütlenmelerle yakınlığı bilinse de bu örgütlenmenin yakın vadede iktidar alternatifi olamayacağını öngörüyor.
Yine Esad rejiminin Hindistan, Çin ve Rusya ile ilişkileri nedeniyle Suriye'ye yapılacak doğrudan müdahalelerin emperyalist güçler arasında büyük gerginlikler yaratacağı aşikar. Bu da bölge güçleri ve uluslararası güçler bakımından Esad rejiminin emperyalist küreselleşme sürecinin ihtiyaçlarıyla bağlantılı reformlara zorlanmasıyla sınırlı bir tabloyla yetinme eğilimini güçlendiriyor.