01 Ocak 2012 /Partinin Sesi /Sayı: 69
Erkek komünistlerin kadın özgürlük sorunuyla ilişkilenişleri ve bu sorunda kendi gerçekleriyle kurdukları ilişkinin biçimlerini, bulunduğum kolektif ortamda daha yalın biçimde görüyorum. Her ne kadar yapılan tartışmalar ve pratik üzerinden yapılan eleştiriler bir algı oluştursa da, bu durumun çözülmesi istikrarlı bir mücadeleyi gerektiriyor. Erkeklik hallerinin, yaşamın tüm yönlerine sirayet etmesi ve değişimde bir direncin olması, biz komünist kadınlara daha fazla iş düştüğünü gösteriyor. Bu kolektif ortamda bulunmadan önce, erkeklik hallerine karşı mücadelemi iyi görüyordum. Ama ne var ki, ortam bana başka bir şey gösterdi. Bu sorunla ilişkileniş ve mücadelenin daha derinlikli olması gerektiğini gördüm. Kadın ve erkek arasındaki tarihsel eşitsizliğin ortadan kaldırılması, bu günden çözülmeye başlanması gerekiyor. En yalın biçimde ifade edersem, yaşadığımız bu kolektif ortamdaki komünist erkeklerin erk yönlerinin baskınlığı, beni bu sonuca götürdü. Günlük yaşamın içinde tüm çıplaklığıyla kendini gösteren bu hallerin, toplumun diğer kesimlerinde ne düzeyde yaşandığını kestirmek zor olmuyor. Yeni toplumu yaratacak olanlardan biri olan erkek cinsinin, şimdiden değişmesi, geniş kitlelerle ilişkilenişte daha sağlıklı sonuçlar çıkaracaktır. Şunu söylemeden geçemeyeceğim; kapitalizmin ilişki tarzından arınmaya çalışan, dünyayı değiştirmeye çalışan ve bu noktada mücadelesini büyüten erkek komünistlerin, kadın sorunuyla ilişkilenişlerindeki geri yanların ağırlığı, hem bir çelişki hem de düşündürücü bir durum. Erkeklik hallerinin biçimleri, ısrarı ya da saklama hallerini, bulunduğumuz ortamın günlük yaşamında da somutlayabilirim; her ne kadar komünist olsak da, sınıflı toplumun iş bölümü kaba ya da inceltilmiş şekillerde dayatılmaya çalışılıyor. Küçük işler, toplayıcılık, mutfak işleri kadınla özdeşleştiriliyor. Bunun inceltilmişliği ise; kadın mutfak işinde iyidir, erkeğin bu konudaki yüzeyselliği kabul edilebilir. Ya da kadın, bir binanın ince ve basit şeylerini yapar, erkek iskeleti kuracak ve binayı yükseltecek kişi olarak tarif edilir. Kadın odun toplar ama kırmak erkeğin işidir. Kadın toprağın doldurulması için çuval tutar ama kürek erkek işidir. Yük taşımak erkek işidir. Avlanmak erkek işidir. Çivi çakmak, tahta kesmek erkek işidir. Kadınlar yönlerini kaybederler, bulmak erkek işidir. Silah erkek işidir, bomba erkek işidir. Yönetilmek kadına özgüdür, yönetmek erkek işidir. Daha pek çok örnek sayılabilir. Erkekler, kadınlar için işleri tarif etmeye başlarlar ve hiç zaman kaybetmeden pratiklerine yansıtırlar. "İstersen sen şu işi yap", " oraya çıkma düşersin", " bu iş sana ağır gelir", "bunu bildiğine emin misin", "erkek işini iyi yapıyorsun" vb. ifadeler, işlerle kurdukları cinsiyetçi ilişkinin biz kadınlara yansıması olur. Ve bunları söylerken öyle nazik, öylesine incedirler ki, kırılmamaları için işleri gördükleri o tahta ve çivilerle onları sanki sabitlemek gerekir. Her şeyden çok kadın yoldaşını düşünen! ama kadın psikolojisi, regl süreci ve bunun kadın üzerindeki etkileri söz konusu olduğunda, soframızdaki yeri öküzümüzden önce gelenlerin aklı tutulur, kadının yaşadıklarını görmezden gelirler. Öylesine bihaberdirler ki kadınların bu süreçte yaşadıklarından, erkeklerle aynı şeyleri yapmasını dayatacak kadar mutlakçı olabilirler. Erkekle aynı yükü taşımasını, aynı hızda koşmasını beklerler. Kadın iradesine ve gücüne öyle bir önyargı vardır ki, erkekler bunu kolektif yaşamın içinde saklayamaz hale gelirler. Kadınların işle kurduğu ilişkinin, hiç de erk düşüncelerinin ürettiği biçimde olmadığını gördüklerinde, deyim yerindeyse bir duvara çarparlar. Şaşırma, afallama, soru işaretli bakışlar, "olsun yanıldım ama..."lı mimikler ilk göze çarpan davranış biçimleri olur. Bu farkındalık yine de erk direnç yönlerini kırmaya yetmez. Ya erk yönlerini saklama halleri ortaya çıkar, ya da bu direnme hali kendini başka biçimlerde gösterir. En belirgin direnç hali ise; kadınların inisiyatifini, yönetmesini dikkate almama durumudur. Kadınların fikirlerini, düşüncelerini dinleme veya verdikleri bir işi yerine getirme, dikkate almada sorunlar başlar. Yönetme söz konusu olduğunda kadının bıraktığı en küçük boşluktan su misali sızarlar ve hemen yönetmeye, yönlendirmeye başlarlar. Hangi sokaktan gidileceğine, hangi köşeden dönüleceğine bile karar verirler. Kadınların kırgınlık, alınganlık hallerini erklik, egemenliklerine alan açılması olarak değerlendirip yetkileri ellerine alıverirler. "En iyiyi bilen erkekler", birbirlerini dinledikleri oranda kadınları dinlemezler. Bununla yetinmezler, üstüne bir de kendi bildiklerini dayatırlar. Teorik, politik, ideolojik bir konudan tutalım da, genel bir bilginin verilişinde kadının anlattıkları soru işaretlidir, erkeğin anlattıkları ise doğrudan kabul görür. Yanlış ya da doğru, erkek kendi cinsine direnç göstermez ama kadına bu direncin fazlasını gösterir. Günlük yaşam içinde tartışılan konular bir eğitim ortamına taşındığında, durum kadının lehine geliştiğinde, kadını doğruladığında, bir afallama yaşanır. Erkek direnç, "gururunu" saklama halleri, kendini burada da farklı biçimlerde gösterir. Yine kadın bir arkadaşın yaptığı bir görevlendirme ya dinlenmez, ya iş yavaşlatma tutumuna gidilir ya da hiç yapılmaz. Kadının inisiyatifini, yöneticiliğini tanımama uç noktalara da vardırılır. Yönetici iki yoldaştan erkek olanın tüm söylem ve önerileri dikkate alınırken, kadın yöneticinin bir görevlendirmesini yerine getirmemek kendine hak olarak görülür. Egemen erkeklik bu ve benzer biçimlerde, kadın zekasına ve bilgisine önyargının pratiklerini göstermeye devam eder. Diğer bir erkeklik hali ise; kadın sorununda ikna olduğu izlenimi verme durumudur. Aslında bu erkek gerçeğini gizlemekten başka şey değildir. Nezaketli bir tutum arkasına saklanan bu durum, eleştiri karşısında kendini asla gizleyemez. Bir kadına özeleştiri vermemek için tüm vücut şekillerine girilir, o da olmadığında, o nazik dil yerini hemen erkek diline bırakır ve savunma halleri başlar. "Gurur incinmesi", savunma refleksini üst noktaya çıkarır. "O da şunu yapmıştı..." ile başlayan ilk sözler, kadına saldıran cümlelerle devam eder gider. Gerekçelendirmeler ardı sıra dizilir, egemen erkeği haklı çıkarmak için her şey yapılır. Dildeki erkeklik hali, hitap şekillerinde açığa çıktığı gibi, "erkek-erkeğe" sohbetlerle devam eder. Biz kadınlar ortama girdiğimizde sohbet konuları değişir, daha çok da bir dilsizlik hali oluşur. Kendini saklama hali bu şekilde de devam eder. Erkeklik hallerine dair görülen o ki, daha yazmaya devam edeceğim. Sadece dillendirme hali olmayacak bizdeki. Aynı zamanda mücadele hali de olacak. Şu an büyütmeye çalıştığımız mücadele, yavaş da olsa erkek halleriyle yüzlemenin yolunu aralıyor. Mücadelemiz karşısındaki ilk refleks, kendi erkekliğini saklama hali olsa da, bunun çözüm olmadığı görülecek. Adımlarımız komünist kadın ve erkek cinslerin özgürleşmesi noktasında büyüyecek. Şunu da hatırlatmayı görev biliriz; "bomba erkek işidir" diyen erk bakış açısının bilmesi gerekir ki; bu bombayı ateşleyen fitil kadından başkası değildir. Bomba da kadın işidir, eylem de kadın işidir. R.Roj
|