Başyazı: Devrimci İrade Ve Eylemle Kuşanalım
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

01 Mart 2012 /Partinin Sesi / Sayı: 70  

Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında özel ve kritik bir süreçte geçtiğimizi bir önceki sayıda belirtmiştik. Belki jeostratejik önemi ve petrol rezervleri bakımından Ortadoğu, her zaman emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinde bir ilgi alanı olmuştur. Ama bugün gerek Arap halklarının iradesi ve başkaldırısıyla yaşanan devimsel süreç, gerekse de emperyalist ülkelerin bu sürece emperyalist sermaye hareketinin çıkarları temelinde müdahaleleri, bu doğrultuda siyasetin başka araçlarla yürütülmesi olan emperyalist savaş ve işgale başvurmaları, bölgesel gelişmeler ve olası sonuçları bakımından, süreci özel ve kritik kılmaktadır. Bunu, bölgede iç ve dış dinamikler hareketi, rekabeti ve hegemonik hamleler bütünlüğü ve etkileşimi belirlemektedir. Çok faktörlü ve çok aktörlü bir süreçtir. Siyasi, etnik, mezhepsel ve uluslararası eksenli toplumsal-siyasal ve askeri güçlerin ittifakları, bir cephe olarak dizilişleri ve savaş saldırganlığı içinde olmaları; bu güçler arasındaki ilişkilerin kaygan ve değişken faktörlere ve gelişmelere bağlı olarak hızla farklılaşması bölgede başlıca görüngülerdir.
Emperyalist güçler, bölgesel yayılmacı sömürgeci devletler, halklar ve onların hareketleri, siyasal partileri başlıca siyasal öznelerdir. Emperyalist ve yayılmacı bölgesel güçlerin rekabeti, bölgede kriz içindeki ülkeler ve kriz içindeki bölgeler üzerinde dolaylı karşılaşmalar ve çatışmalar biçiminde gerçekleşmektedir. NATO, BM, AB ve Arap Birliği gibi uluslar arası kuruluşlar, emperyalist müdahalelere uluslar arası yasallık ya da meşruiyet kazandırmak için devrededirler.
Bugün, Suriye üzerinden uluslar arası emperyalist güçler (Rusya-Çin ve ABD-AB) ve bölgesel güçler (Türkiye, İran, İsrail, S.Arabistan) çatışıyor. Siyasi, askeri, diplomatik, medyatik ve psikolojik alanlar da her gün karşılıklı yeni stratejik ve taktik hamlelere tanık olmaktayız. Suriye ve Irak'ın bölünmesi, Suriye'de çıkacak bir savaşın Ortadoğu'da bölgesel bir savaşa yol açabileceği ve bu koşullarda Kürtlerin yeni bir statü kazanması vb tartışılmaktadır. Dün komşularla "sıfır sorun" diyen Türkiye, şimdi bütün komşularıyla savaş gerginliği içindedir. Aynı anda hem Suriye'ye müdahale ediyor, hem de 20 yıl önce yaşanan Hocali katliamının yıldönümü, Taksim'de şovenist ve ırkçı bir gösteriye çevriliyor. Gestapo İdris Şahin, ağzında kanlı salyalarla Ermenilere tehditler savuruyor.
İçte ve bölgede savaş hazırlığı içinde olan sömürgeci faşist Türk burjuva rejimi, ABD'ye yeni savaş uçakları siparişleri veriyor; bu yılki bütçede 35 milyar doları savaşa ve askeri yatırımlara ayırıyor. ABD ve AB emperyalistlerinin bölgesel politikalarına yatarak bölgesel gelişmelerde etkin bir rol oynamak istiyor. Özellikle olası bölgesel bir savaş sonuçlarına bağlı Kürdistan'daki gelişmelerde büyük bir korku ve kaygı taşımaktadır. Rejimin Kürt özgürlük hareketi ve Kürt halkına yönelik kirli savaş politikaları, imha ve inkar esaslı tasfiye saldırıları bu politikalarının yansımalarıdır.
Kürt ulusal özgürlük hareketine yönelik imha ve tasfiye saldırısı, devrimci hareketi ve partimizi de hedeflemektedir. Dolayısıyla bu top yekün saldırı dalgası, ancak süregelenden farklı devrimci bir atılım ve sıçramayı gerçekleştirecek mücadele ruhu, hazırlığı, örgütlülüğü ve eylemiyle püskürtülebilir. Mücadele sertleşiyor. Siyasi, örgütsel, psikolojik ve ideolojik bir saldırı kuşatmasıyla tasfiye, örgütsüzlük, partisizlik ve ideolojisizlik dayatılıyor. Cezaevleri devrimci ve ilerici güçlerle dolduruluyor. İstiklal mahkemeleri, Sıkıyönetim ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri, bugün Özel Yetkili Mahkemeler biçiminde sürdürülüyor. Kitlesel tutuklamalar, 12 Eylül dönemini aratmıyor. Yeni cezaevleri, öngörülen tarihlerden önce faaliyete geçiriliyor. Öngörülen zamandan önce faaliyete geçirilen Aliağa zindanında, devrimci tutsaklar işkence ve baskılara maruz kalıyor.
Devrimci ve komünist harekete yönelik bu saldırının uluslar arası boyutlarını da unutmamak gerekir. Emperyalist gericilik ve bölgesel faşist rejimler, Nepal'da devrimi boğmak icin olagan üstü caba sarf ediyor. Hindistan, Kolombiya, Sri Lanka'da gerçekleştirdikleri katliamlarla devrimci halk savaşlarına karşı tasfiyede, uluslar arası işbirliğinin askeri, tekniki, istihbari ve siyasi boyutlarını ortaya koydular.
Emperyalist gericilik ve yerel faşist rejimler, işçi sınıfı ve halkların haklı, meşru, devrimci örgütlenmesi ve devrimci eylemine saldırıyorlar.Özgürlük ve sosyalizm kavgasını örgütsüzleştirme, partisizleştirme, ideolojisizleştirme ve bilinçsizleştirme ile ortadan kaldırmak istiyorlar.Emperyalist sistem, proletarya ve halkları baskı altında tutan militarizmi ve karşıdevrimci şiddeti karşısında, işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenlerin devrimci şiddetinin örgütlenmesi ve açığa çıkarılmasında, devrimci irade ve savaşımla özgüleşmenin yolunu açmasında it gibi korkuyor. Devrimci bir savaşımın illegal bir örgütlenme ve çalışmayı öngördüğünü biliyorlar, gizli örgütlenme ve çalışmayı en ağır biçimde cezalandırmaktan uluslar arası işbirliği ve saldırganlıktan geri durmuyorlar. Nitekim, emperyalist ülkelerdeki devrimci hareketin örgütsüzlüğü, partisizliği biraz bununla ilgilidir. Emperyalist güçlerin yayınladıkları terör listeleri, aslında özgürlük ve devrim mücadelesi yürüten devrimci parti ve örgütleri kapsamaktadır. Milyonları arkasında toplayan devrimci parti ve örgütleri terörist ilan etmeleri başka nasıl izah edilebilir? Ezilenlerin illegal faaliyetine saldıran emperyalist ve faşist rejimler, burjuva demokrasisi biçimselliği altında yönetme ve yürütme işlerini, illegal anlaşma, görüşme ve gün geçtikçe sayısı artan gizli devlet örgütleri ve kurumlarıyla yürütebilmektedirler.
Bugün artık 20. yy da burjuva demokrasisi koşullarında, öngürülen devrimci örgütlenme ve eylemin gerçekleşmesinin koşulları daralmıştır. Ve hatta kalmamıştır. Emperyalist ülkeler dahil, dünyanın her ülkesinde devrimci savaşım, silahı mücadeleyi ve gizli örgütlenmeyi kendi oluşumunda var etmek zorundadır. Zaten dünya'da birçok devrimci parti ve örgüt, sistem içi yapılanma ve oluşumlarla devrimci eylemi gerçekleştiremediklerini görmekte, illegal yapı ve devrimci şiddeti örgütleyen çalışmalara yönelmektedirler.
AB emperyalistleri, coğrafyamızdaki ve Ortadoğu'daki devrimci dinamikleri ve örgütlenme hamlelerini kendileri için de tehlike görmektedirler. Onların 19 Aralık 2000 F tipi saldırıları sürecinde, sömürgeci rejimin kimyasal silah kullanımında ve Roboski'de 34 sivilin katledilmesinde; seçilmiş vekiller ve belediye başkanlarının kitlesel tutuklanmasında, Kürt ulusal önderi A.Öcalan'ın ayladır tecrit edilmesinde, Pozantı cezaevinde Kürt siyasi çocuk tutsakların cinsel tecavüze maruz kalmalarında sesiz kalmaları başkaca açıklanamaz.
ABD ve AB emperyalistleri, Ortadoğu'da halkların ayaklanmasının devrimci ve ilerici partilerle buluşmasında, özel bir korku duymaktadırlar. Ortadoğu'daki saldırgan politikaları, aynı zamanda olası devrimci savaşlara ve devimci iktidarlara gidecek yolu kapatmayı da hedefliyorlar. PKK'ye yönelik saldırı kuşatmasında, emperyalist ülkelerin sömürgeci faşist rejimi desteklemesi, bir yanıyla onun eyleminden duydukları kokunun bir ifadesidir. Çünkü, PKK, kaygan ve akışkan Ortadoğu coğrafyasında, bugüne dek kendi savaş iradesi ile yürümesini başarmıştır. PKK'nin varlığı, bölgeye ilişkin emperyalist politikalar bakımından bir engel olduğu kadar, aynı zamanda halkların özgürlük mücadelesi için bir esin kaynağıdır. Tabii ki, emperyalist burjuvazi ve bölgesel gerici yönetimler, bu gücün tasfiye edilmesinde birleşeceklerdir. Kürt gerilla mücadelesi bitirilmeden ya da alt sınırlara çekilmeden emperyalist ülkelerin jandarması Türkiye'nin bölgesel rolünü oynaması da mümkün değildir.
Süreç, devrimci hareket ve partimiz bakımından da özel bir süreçtir
19 Aralık 2000 tarihinde F tipi saldırısıyla devrimci harekete dayatılan tasfiyecilik, bugün Kürt sorunu ve Kürt özgürlük hareketi karşısındaki seyredicilik ve içine girilen apolitik duruşla devam etmektedir. Oysa, örgütsüzleştirme ve eylemsizleştirme saldırısı, devrimci hareketi de hedefine koymuş bulunmaktadır. Ne yazık ki, devimci parti ve örgütlerin bunu gördükleri, hissettiklerini söylemek zor. Gündemleri, çalışmaları, yayınları, ittifak arayışları, taktikleri ve sloganları, sınıf mücadelesinin güncel yakıcı sorunları ve ihtiyaçları karşısındaki pozisyonları bunu göstermektedir.
AKP savaş hükümeti, "ileri demokrasi" safsatasıyla kendi "yeşil" faşizmini kurmaya devam ediyor. Burjuva parlamento, kanun hükmünde kararnamelerle; sözde bağımsız yargı özel yetkili savcı ve mahkemelerle, TMY ile; siyasal kararlarla biçimselliğe bile ihtiyaç duymadıkları açıktır. MİT başkanına ilişkin yaptıkları yasa sonucu, kontra ve karanlık çetelerin örgütlenmesinin yolu açılıyor; Gestapo İdris, Adıyaman'da alevi emekçilerin evlerinin işaretlenmesini üç çocuğun duvar yazılamasıyla açıklıyor. Daha önce ise, bir çok devlet katliamını, psikolojik olarak hasta tetikçilerle açıklamışlardı.
Kitlesel tutuklamalar devam ediyor. Devrimci ve muhalif güçler ağır cezalara çarptırılıyor.
MİT-Polis ya da Erdoğan-Gülen çelişkisi, kendi içinde bir iç iktidar dalası olmakla birlikte, esasen Kürt ulusal özgürlük hareketi ve devrimci hareketinin tasfiye edilmesi karşısında birlikte hareket ediyorlar. İki klikte her türlü muhalif gücü tasfiye etmek ya da etkisiz kılmak istiyor. Başbakan Erdoğan'ın kirli savaş açıklamaları, gestapo İdris'in kükremeleri, ABD'deki imamın kan kokan vaazları aslında bu kliklerin neyin kavgasını verdiklerini yeterince gösteriyor.Tasfiye etmenin yolları, yöntemleri ve araçları üzerinde farklılaştıkları söylenebilir.
Sermaye ve AKP hükümeti, sokağa saldırıyor, gençlere ve avukatlara saldırıyor. Gerçeklerin gizlenmesi için gazetecilere saldırıyor. Hapsedemediklerini işlerinden kovduruyor. N.Mert, E.Temelkuran, B.Güven gibi dürüst ve demokrat gazetecileri işlerinden kovduruyor.
8 Mart'ta Kürt kadınlarının eylem gücünü düşürmek için KESK'li yurtsever kadınlara saldırıyor. Kürdistan'da serhildanları, Türkiye'de sokaktaki militan kitlesel hareketi geriletmek amacıyla SDP,ESP, BDP gibi partilerin yöneticilerini tutukluyor. Gizli alana yaşam tanımayan faşist rejim, açık alanda da sürek avı ile devrimci ve militan olanı tasfiye ediyor. Düşman açık alanı daraltıyor. Gözaltı ve tutuklamalarla, Ergenekon ve KCK operasyonlarıyla ilişkilendirmek suretiyle tam bir terör estiriyor, her yana korku salıyor.
AKP yeni yasalarla, yeni kurumlarla, yeni yönetmeliklerle faşist rejimi tahkim ediyor, kendi rengini de veriyor. Eğitimle "dindar gençlik" yetiştireceğini belirtiyor. Demokratik ve bilimsel eğitim bir yana, mevcut ırkçı eğitim sistemini, dini gericilik ve kapitalizmin işgücü ihtiyacı temelinde bir eğitimle birleştirmeyi öngörüyor.
Tasfiyeci saldırı dalgasını birleşik devrimci bir mücadele püskürtebilir
Bu saldırı Kürtlere, Alevilere ve devrimci harekete yöneliktir. Bu güçler, birleşik güçlü bir hazırlık, örgütlenme ve eylemle emperyalizm ve sermaye uşağı AKP nin saldırılarını püskürtebilirler. Bunun tarihsel ve siyasal fırsatları; devrimci olanakları, dinamikleri, toplumsal zemini ve koşulları vardır.
Kürt halkı, büyük tarihsel ulusal özgürleşme eylemini, emperyalist güçler ve sömürgecilerin işbirliği kuşatmasına rağmen büyük bir irade ve kararlılıkla yürütüyor. Avrupa'da gerçekleştirilen ve partimizin de yer aldığı Cenevre-Strasbourg uzun yürüyüşü, 2012 yılının baharının startını verdi.15 Şubat komplosunun yıldönümünde bütün Kürdistan'da Kürt halkı, ulusal önderi A.Öcalan'ın özgürlüğünü, kendi özgürlüğü, kimliği, kültürü, dilini istediğini; kendi kaderini tayin etmek istediğini ve ulusların ve dillerin tam hak eşitliğini istediğinin mesajını bir kez daha vermiştir. 2012 baharına giden günlerde Kürt halkı, devrimci serhildanlarının hazırlığı,yönelimi, örgütlülüğü ve büyük iradesinin pratiğini göstermiştir. Ve gerilla eylemleriyle bulaşmaya hazırdır. Ulusal özgürleşme yolundaki Kürtler, mevzilerini koruyacaktır. Avrupa'da uzun özgürlük yürüyüşü ile başlayan "Öcalan'a Özgülük, Kürdistan'a statü" kampanyasının Cezaevlerinde, Kürdistan'da ve Avrupa'da süresiz Açlık grevleri eylemleriyle sürdürüleceği görülmektedir.
Tersi bir gelişme içine girilmezse, Kürt vekilleri S.Irmak, F.Sarıyıldız ve İ. Ayhan'ın ve 400 siyasi tutsağın yer aldığı süresiz Açlık grevi eyleminin, gazeteciler, avukatlar, belediye başkanları, aydınlar, gençler, kadınlar vd grev eylemleriyle büyüyeceği ve sömürgeci rejimi kuşatacağı ve bunaltacağını şimdiden söyleyebiliriz.Yüz binlerin, milyonların sokaktaki gücü, özgürleşme eylemi içindeki halkın sesi, faşist rejim ve AKP savaş hükümetinin krizini derinleştirecek; toplumsal ve siyasal basıncıyla saldırılarını püskürtecektir. Kürt halkı coğrafyamızda devrimci toplumsal dinamik olmaya, özgürlük gücü olmaya devam ediyor. Kürt halkı ayaktadır, deneyimleri, birikimleri, örgütlülüğü ve eylemi ile işçi sınıfı ve emekçilerin stratejik ve yakın dostu olmaya devam etmektedir.
Demokratik Alevi hareketi, AKP hükümetinin "Alevi açılımı"nın Kürt açılımı gibi bir sahtekarlık örneği olduğunu anlamış durumdadır. Gerçek dostlarının Kürt halkı ve devrimci hareket, işçi sınıfı ve emekçiler olduğunu görerek eylemini sermaye ve AKP hükümetine yöneltmektedir. Yeni eğitim sistemi ile "dindar gençlik" yetiştirilmesinin, aslında dini azınlık, ateist ve Alevilerin sunileştirilmesini hedeflediğini görmektedir.
AKP hükümeti, sendikal alanı yeniden yapılandırma, devlet denetimi ve müdahalesini getirecek gerici-faşist bir düzenleme çalışması içerisindedir. Sendikalı işçi rakamları ve oranı, her geçen gün düşmektedir.Taşeronlaştırma ve güvencesizleştirme saldırıları; kuralsız, sendikasız ve sigortasız çalışma koşulları, artıdeğer sömürüsü için vazgeçilmez kılınmaktadır.
İş kazaları, iş cinayetleri halini aldı. Daha yakın zamanda Adana'da hidroelektrik santralı sularına kapılan 10 işçi yaşamını yitirdi. İş kazalarına karşı grev yapan Limter-İş üyesi işçiler, yargılanmaktadır. AKP Hükümeti, işbirlikçi tekelci sermayenin emrindedir. Maden yatakları göçüklerinde yaşamını yitiren işçilere karşı ilgisizliğini, Sakarya'daki deprem ilgisizliğini; bugün Van depremi ve Roboski sivil katliamıyla şovenist ve ırkçı biçimde daha üst düzeyde göstermektedir.
Sermaye ve rejimin saldırıları karşısında işçi sınıfı ve işsiz kitlelerin sınıf çıkarları temelindeki tepkileri, uzun zamandır sessizlik ve eylemsizlikle geçiştiren Türk-İş ve DİSK, kongrelerinde bu tepkileri gizleyemediler. Türk-iş içindeki sendikal platform ve DİSK Kongresi'nin gündemleri, tartışmaları ve seçilen yeni yönetimi bunun işaretlerini vermiştir. 2012 yılının 1 Mayıs meydanları, kitleselliği ve coşkusuyla işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenlerin mücadelesine sahne olacaktır.
Süreç, partimiz MLKP'nin kendi örgütlenmesi ve eylemini büyütmesi bakımından da özel bir süreçtir. MLKP, hem Kürt halkı ve Kürt ulusal özgürlük hareketiyle kurduğu devrimci ilişki ve köprü olma pratiği; hem de kuruluşundan itibaren politik mücadeledeki ana çizgileri ve oluşturduğu politika yapış tarzıyla tarihsel ve siyasal bir rol oynayacaktır. Bunun devrimci iradesi, bilinci ve eylemine sahiptir. Bunun deney, birikim ve yetkinliğine sahiptir. Hatta öyle ki, bu öncülük birikim, deney ve yeteneğiyle devrimci militan bir çizgide öncü çıkış ve roller oynayabilecektir. Toplumsal ve siyasal koşullar da bunun dinamiklerini, olanaklarını ve fırsatlarını ortaya çıkarmaktadır. Birleşik devrimci mücadeleyi büyütecek toplumsal zeminleri görmekteyiz. H.Dink davası kararını protesto gösterisi, KCK operasyonları kapsamında gözaltına alınan gazeteciler için İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde gerçekleşen "nöbetteyiz!" eylemi, Roboski katliamına karşı bir çok alanda gerçekleşen protesto gösterileri ve gerçekleşen kardeşlik ziyaretleri. Alevilerin, feministlerin ziyaretleri büyük siyasal anlamlar taşımaktadır.
Bahar süreci, sınıf mücadelesinin sertleşmesinin işaretlerini vermektedir. Sömürgeci faşist rejimin siyasi, askeri, ideolojik, psikolojik boyutlu saldırılarına karşı partimizin de, devrimci şiddetin her türünü örgütlemesi ve gerçekleştirmesi meşru, haklı ve kaçınılmazdır. Süreçte devrimci savaş parolamız, Yasemin Çiftçi yoldaşın devrimci iradesi ve feda ruhudur. Yasemin yoldaş, süreçte tutulacak yolu, devrimci eylemlerde ve ittifaklarda mücadele yoldaşlığını göstermiştir. Geçmişte partimizin siyasi ve örgütsel alanlarda yaşamış olduğu sıkıntılı, sancılı ve ağır dönemlerde nasıl ki, Süleyman Yeter yoldaş, T.Yıldırım yoldaş kendilerini feda ederek bir tıkanıklığın aşılmasını getirdilerse, bugün de Yasemin yoldaşımız önderleşen ve komutanlaşan genç komünist bir kadın olarak aynı tarihsel ve siyasi rolü oynamıştır.
Yeni süreçte artık İstanbul, Ankara, İzmir, Konya, Denizli ve Kayseri'de devrimci eylemler, isyanlar ve ayaklanmalar alanı olacaktır. Buna devrimci hareketin de Kürt özgürlük hareketinin de ihtiyacı vardır.
Türkiye'nin gençleri, işçileri ve kadınları kendi sınıf çıkarlarını ezilenlerin çıkarlarıyla birleştirerek mücadele konusu yapacaklardır. Bunu kendiliğinden lokal eylemlerle zaten yapıyorlar. Yeni süreçte kendi siyasal özneleriyle buluşarak birleşik devrimci mücadeleyi büyüteceklerdir. 8 Martta emekçi kadınlar, eylemleriyle emek ve özgürlük cephesinde yer aldıklarını gösterdiler...21 Mart Nevroz'unda Türk halkı, Kürt halkını yalnız bırakmayacaktır. Kardeşliğin eylemde, sokakta gerçekleşeceğini, Kürt sorunun gerçek muhataplarının kendilerinin olacağının mesajını vermek zorundadırlar. Kürtler özgür olmadan Türk halkı özgür olamaz. Bunu her gün siyasal ve sosyal yaşamlarındaki baskılarla görmekte, yaşamakta ve hissetmektedirler.
1 Mayıs ve Taksim, bahar sürecinin finali olarak işçileri, işsizleri, emekçileri, kadınları, Kürtleri, Alevileri, aydınları, çevrecileri, savaş karşıtlarını büyük eylemde buluşturmalı ki, savaş hükümeti AKP saldırganlığı püskürtülebilsin! Halkların aşağıdan gelişin devrimci eylemi yaptırımcı, değiştirici ve defedicidir. Daha yakın zamanda bunu Ortadoğu'da, Yunanistan'da bunu gördük!
Yaşasın birleşik devrimci mücadele ve direniş!
Yaşasın halkların kardeşliği!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!  

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Başyazı: Devrimci İrade Ve Eylemle Kuşanalım
fc Share on Twitter
 

 

01 Mart 2012 /Partinin Sesi / Sayı: 70  

Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında özel ve kritik bir süreçte geçtiğimizi bir önceki sayıda belirtmiştik. Belki jeostratejik önemi ve petrol rezervleri bakımından Ortadoğu, her zaman emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinde bir ilgi alanı olmuştur. Ama bugün gerek Arap halklarının iradesi ve başkaldırısıyla yaşanan devimsel süreç, gerekse de emperyalist ülkelerin bu sürece emperyalist sermaye hareketinin çıkarları temelinde müdahaleleri, bu doğrultuda siyasetin başka araçlarla yürütülmesi olan emperyalist savaş ve işgale başvurmaları, bölgesel gelişmeler ve olası sonuçları bakımından, süreci özel ve kritik kılmaktadır. Bunu, bölgede iç ve dış dinamikler hareketi, rekabeti ve hegemonik hamleler bütünlüğü ve etkileşimi belirlemektedir. Çok faktörlü ve çok aktörlü bir süreçtir. Siyasi, etnik, mezhepsel ve uluslararası eksenli toplumsal-siyasal ve askeri güçlerin ittifakları, bir cephe olarak dizilişleri ve savaş saldırganlığı içinde olmaları; bu güçler arasındaki ilişkilerin kaygan ve değişken faktörlere ve gelişmelere bağlı olarak hızla farklılaşması bölgede başlıca görüngülerdir.
Emperyalist güçler, bölgesel yayılmacı sömürgeci devletler, halklar ve onların hareketleri, siyasal partileri başlıca siyasal öznelerdir. Emperyalist ve yayılmacı bölgesel güçlerin rekabeti, bölgede kriz içindeki ülkeler ve kriz içindeki bölgeler üzerinde dolaylı karşılaşmalar ve çatışmalar biçiminde gerçekleşmektedir. NATO, BM, AB ve Arap Birliği gibi uluslar arası kuruluşlar, emperyalist müdahalelere uluslar arası yasallık ya da meşruiyet kazandırmak için devrededirler.
Bugün, Suriye üzerinden uluslar arası emperyalist güçler (Rusya-Çin ve ABD-AB) ve bölgesel güçler (Türkiye, İran, İsrail, S.Arabistan) çatışıyor. Siyasi, askeri, diplomatik, medyatik ve psikolojik alanlar da her gün karşılıklı yeni stratejik ve taktik hamlelere tanık olmaktayız. Suriye ve Irak'ın bölünmesi, Suriye'de çıkacak bir savaşın Ortadoğu'da bölgesel bir savaşa yol açabileceği ve bu koşullarda Kürtlerin yeni bir statü kazanması vb tartışılmaktadır. Dün komşularla "sıfır sorun" diyen Türkiye, şimdi bütün komşularıyla savaş gerginliği içindedir. Aynı anda hem Suriye'ye müdahale ediyor, hem de 20 yıl önce yaşanan Hocali katliamının yıldönümü, Taksim'de şovenist ve ırkçı bir gösteriye çevriliyor. Gestapo İdris Şahin, ağzında kanlı salyalarla Ermenilere tehditler savuruyor.
İçte ve bölgede savaş hazırlığı içinde olan sömürgeci faşist Türk burjuva rejimi, ABD'ye yeni savaş uçakları siparişleri veriyor; bu yılki bütçede 35 milyar doları savaşa ve askeri yatırımlara ayırıyor. ABD ve AB emperyalistlerinin bölgesel politikalarına yatarak bölgesel gelişmelerde etkin bir rol oynamak istiyor. Özellikle olası bölgesel bir savaş sonuçlarına bağlı Kürdistan'daki gelişmelerde büyük bir korku ve kaygı taşımaktadır. Rejimin Kürt özgürlük hareketi ve Kürt halkına yönelik kirli savaş politikaları, imha ve inkar esaslı tasfiye saldırıları bu politikalarının yansımalarıdır.
Kürt ulusal özgürlük hareketine yönelik imha ve tasfiye saldırısı, devrimci hareketi ve partimizi de hedeflemektedir. Dolayısıyla bu top yekün saldırı dalgası, ancak süregelenden farklı devrimci bir atılım ve sıçramayı gerçekleştirecek mücadele ruhu, hazırlığı, örgütlülüğü ve eylemiyle püskürtülebilir. Mücadele sertleşiyor. Siyasi, örgütsel, psikolojik ve ideolojik bir saldırı kuşatmasıyla tasfiye, örgütsüzlük, partisizlik ve ideolojisizlik dayatılıyor. Cezaevleri devrimci ve ilerici güçlerle dolduruluyor. İstiklal mahkemeleri, Sıkıyönetim ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri, bugün Özel Yetkili Mahkemeler biçiminde sürdürülüyor. Kitlesel tutuklamalar, 12 Eylül dönemini aratmıyor. Yeni cezaevleri, öngörülen tarihlerden önce faaliyete geçiriliyor. Öngörülen zamandan önce faaliyete geçirilen Aliağa zindanında, devrimci tutsaklar işkence ve baskılara maruz kalıyor.
Devrimci ve komünist harekete yönelik bu saldırının uluslar arası boyutlarını da unutmamak gerekir. Emperyalist gericilik ve bölgesel faşist rejimler, Nepal'da devrimi boğmak icin olagan üstü caba sarf ediyor. Hindistan, Kolombiya, Sri Lanka'da gerçekleştirdikleri katliamlarla devrimci halk savaşlarına karşı tasfiyede, uluslar arası işbirliğinin askeri, tekniki, istihbari ve siyasi boyutlarını ortaya koydular.
Emperyalist gericilik ve yerel faşist rejimler, işçi sınıfı ve halkların haklı, meşru, devrimci örgütlenmesi ve devrimci eylemine saldırıyorlar.Özgürlük ve sosyalizm kavgasını örgütsüzleştirme, partisizleştirme, ideolojisizleştirme ve bilinçsizleştirme ile ortadan kaldırmak istiyorlar.Emperyalist sistem, proletarya ve halkları baskı altında tutan militarizmi ve karşıdevrimci şiddeti karşısında, işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenlerin devrimci şiddetinin örgütlenmesi ve açığa çıkarılmasında, devrimci irade ve savaşımla özgüleşmenin yolunu açmasında it gibi korkuyor. Devrimci bir savaşımın illegal bir örgütlenme ve çalışmayı öngördüğünü biliyorlar, gizli örgütlenme ve çalışmayı en ağır biçimde cezalandırmaktan uluslar arası işbirliği ve saldırganlıktan geri durmuyorlar. Nitekim, emperyalist ülkelerdeki devrimci hareketin örgütsüzlüğü, partisizliği biraz bununla ilgilidir. Emperyalist güçlerin yayınladıkları terör listeleri, aslında özgürlük ve devrim mücadelesi yürüten devrimci parti ve örgütleri kapsamaktadır. Milyonları arkasında toplayan devrimci parti ve örgütleri terörist ilan etmeleri başka nasıl izah edilebilir? Ezilenlerin illegal faaliyetine saldıran emperyalist ve faşist rejimler, burjuva demokrasisi biçimselliği altında yönetme ve yürütme işlerini, illegal anlaşma, görüşme ve gün geçtikçe sayısı artan gizli devlet örgütleri ve kurumlarıyla yürütebilmektedirler.
Bugün artık 20. yy da burjuva demokrasisi koşullarında, öngürülen devrimci örgütlenme ve eylemin gerçekleşmesinin koşulları daralmıştır. Ve hatta kalmamıştır. Emperyalist ülkeler dahil, dünyanın her ülkesinde devrimci savaşım, silahı mücadeleyi ve gizli örgütlenmeyi kendi oluşumunda var etmek zorundadır. Zaten dünya'da birçok devrimci parti ve örgüt, sistem içi yapılanma ve oluşumlarla devrimci eylemi gerçekleştiremediklerini görmekte, illegal yapı ve devrimci şiddeti örgütleyen çalışmalara yönelmektedirler.
AB emperyalistleri, coğrafyamızdaki ve Ortadoğu'daki devrimci dinamikleri ve örgütlenme hamlelerini kendileri için de tehlike görmektedirler. Onların 19 Aralık 2000 F tipi saldırıları sürecinde, sömürgeci rejimin kimyasal silah kullanımında ve Roboski'de 34 sivilin katledilmesinde; seçilmiş vekiller ve belediye başkanlarının kitlesel tutuklanmasında, Kürt ulusal önderi A.Öcalan'ın ayladır tecrit edilmesinde, Pozantı cezaevinde Kürt siyasi çocuk tutsakların cinsel tecavüze maruz kalmalarında sesiz kalmaları başkaca açıklanamaz.
ABD ve AB emperyalistleri, Ortadoğu'da halkların ayaklanmasının devrimci ve ilerici partilerle buluşmasında, özel bir korku duymaktadırlar. Ortadoğu'daki saldırgan politikaları, aynı zamanda olası devrimci savaşlara ve devimci iktidarlara gidecek yolu kapatmayı da hedefliyorlar. PKK'ye yönelik saldırı kuşatmasında, emperyalist ülkelerin sömürgeci faşist rejimi desteklemesi, bir yanıyla onun eyleminden duydukları kokunun bir ifadesidir. Çünkü, PKK, kaygan ve akışkan Ortadoğu coğrafyasında, bugüne dek kendi savaş iradesi ile yürümesini başarmıştır. PKK'nin varlığı, bölgeye ilişkin emperyalist politikalar bakımından bir engel olduğu kadar, aynı zamanda halkların özgürlük mücadelesi için bir esin kaynağıdır. Tabii ki, emperyalist burjuvazi ve bölgesel gerici yönetimler, bu gücün tasfiye edilmesinde birleşeceklerdir. Kürt gerilla mücadelesi bitirilmeden ya da alt sınırlara çekilmeden emperyalist ülkelerin jandarması Türkiye'nin bölgesel rolünü oynaması da mümkün değildir.
Süreç, devrimci hareket ve partimiz bakımından da özel bir süreçtir
19 Aralık 2000 tarihinde F tipi saldırısıyla devrimci harekete dayatılan tasfiyecilik, bugün Kürt sorunu ve Kürt özgürlük hareketi karşısındaki seyredicilik ve içine girilen apolitik duruşla devam etmektedir. Oysa, örgütsüzleştirme ve eylemsizleştirme saldırısı, devrimci hareketi de hedefine koymuş bulunmaktadır. Ne yazık ki, devimci parti ve örgütlerin bunu gördükleri, hissettiklerini söylemek zor. Gündemleri, çalışmaları, yayınları, ittifak arayışları, taktikleri ve sloganları, sınıf mücadelesinin güncel yakıcı sorunları ve ihtiyaçları karşısındaki pozisyonları bunu göstermektedir.
AKP savaş hükümeti, "ileri demokrasi" safsatasıyla kendi "yeşil" faşizmini kurmaya devam ediyor. Burjuva parlamento, kanun hükmünde kararnamelerle; sözde bağımsız yargı özel yetkili savcı ve mahkemelerle, TMY ile; siyasal kararlarla biçimselliğe bile ihtiyaç duymadıkları açıktır. MİT başkanına ilişkin yaptıkları yasa sonucu, kontra ve karanlık çetelerin örgütlenmesinin yolu açılıyor; Gestapo İdris, Adıyaman'da alevi emekçilerin evlerinin işaretlenmesini üç çocuğun duvar yazılamasıyla açıklıyor. Daha önce ise, bir çok devlet katliamını, psikolojik olarak hasta tetikçilerle açıklamışlardı.
Kitlesel tutuklamalar devam ediyor. Devrimci ve muhalif güçler ağır cezalara çarptırılıyor.
MİT-Polis ya da Erdoğan-Gülen çelişkisi, kendi içinde bir iç iktidar dalası olmakla birlikte, esasen Kürt ulusal özgürlük hareketi ve devrimci hareketinin tasfiye edilmesi karşısında birlikte hareket ediyorlar. İki klikte her türlü muhalif gücü tasfiye etmek ya da etkisiz kılmak istiyor. Başbakan Erdoğan'ın kirli savaş açıklamaları, gestapo İdris'in kükremeleri, ABD'deki imamın kan kokan vaazları aslında bu kliklerin neyin kavgasını verdiklerini yeterince gösteriyor.Tasfiye etmenin yolları, yöntemleri ve araçları üzerinde farklılaştıkları söylenebilir.
Sermaye ve AKP hükümeti, sokağa saldırıyor, gençlere ve avukatlara saldırıyor. Gerçeklerin gizlenmesi için gazetecilere saldırıyor. Hapsedemediklerini işlerinden kovduruyor. N.Mert, E.Temelkuran, B.Güven gibi dürüst ve demokrat gazetecileri işlerinden kovduruyor.
8 Mart'ta Kürt kadınlarının eylem gücünü düşürmek için KESK'li yurtsever kadınlara saldırıyor. Kürdistan'da serhildanları, Türkiye'de sokaktaki militan kitlesel hareketi geriletmek amacıyla SDP,ESP, BDP gibi partilerin yöneticilerini tutukluyor. Gizli alana yaşam tanımayan faşist rejim, açık alanda da sürek avı ile devrimci ve militan olanı tasfiye ediyor. Düşman açık alanı daraltıyor. Gözaltı ve tutuklamalarla, Ergenekon ve KCK operasyonlarıyla ilişkilendirmek suretiyle tam bir terör estiriyor, her yana korku salıyor.
AKP yeni yasalarla, yeni kurumlarla, yeni yönetmeliklerle faşist rejimi tahkim ediyor, kendi rengini de veriyor. Eğitimle "dindar gençlik" yetiştireceğini belirtiyor. Demokratik ve bilimsel eğitim bir yana, mevcut ırkçı eğitim sistemini, dini gericilik ve kapitalizmin işgücü ihtiyacı temelinde bir eğitimle birleştirmeyi öngörüyor.
Tasfiyeci saldırı dalgasını birleşik devrimci bir mücadele püskürtebilir
Bu saldırı Kürtlere, Alevilere ve devrimci harekete yöneliktir. Bu güçler, birleşik güçlü bir hazırlık, örgütlenme ve eylemle emperyalizm ve sermaye uşağı AKP nin saldırılarını püskürtebilirler. Bunun tarihsel ve siyasal fırsatları; devrimci olanakları, dinamikleri, toplumsal zemini ve koşulları vardır.
Kürt halkı, büyük tarihsel ulusal özgürleşme eylemini, emperyalist güçler ve sömürgecilerin işbirliği kuşatmasına rağmen büyük bir irade ve kararlılıkla yürütüyor. Avrupa'da gerçekleştirilen ve partimizin de yer aldığı Cenevre-Strasbourg uzun yürüyüşü, 2012 yılının baharının startını verdi.15 Şubat komplosunun yıldönümünde bütün Kürdistan'da Kürt halkı, ulusal önderi A.Öcalan'ın özgürlüğünü, kendi özgürlüğü, kimliği, kültürü, dilini istediğini; kendi kaderini tayin etmek istediğini ve ulusların ve dillerin tam hak eşitliğini istediğinin mesajını bir kez daha vermiştir. 2012 baharına giden günlerde Kürt halkı, devrimci serhildanlarının hazırlığı,yönelimi, örgütlülüğü ve büyük iradesinin pratiğini göstermiştir. Ve gerilla eylemleriyle bulaşmaya hazırdır. Ulusal özgürleşme yolundaki Kürtler, mevzilerini koruyacaktır. Avrupa'da uzun özgürlük yürüyüşü ile başlayan "Öcalan'a Özgülük, Kürdistan'a statü" kampanyasının Cezaevlerinde, Kürdistan'da ve Avrupa'da süresiz Açlık grevleri eylemleriyle sürdürüleceği görülmektedir.
Tersi bir gelişme içine girilmezse, Kürt vekilleri S.Irmak, F.Sarıyıldız ve İ. Ayhan'ın ve 400 siyasi tutsağın yer aldığı süresiz Açlık grevi eyleminin, gazeteciler, avukatlar, belediye başkanları, aydınlar, gençler, kadınlar vd grev eylemleriyle büyüyeceği ve sömürgeci rejimi kuşatacağı ve bunaltacağını şimdiden söyleyebiliriz.Yüz binlerin, milyonların sokaktaki gücü, özgürleşme eylemi içindeki halkın sesi, faşist rejim ve AKP savaş hükümetinin krizini derinleştirecek; toplumsal ve siyasal basıncıyla saldırılarını püskürtecektir. Kürt halkı coğrafyamızda devrimci toplumsal dinamik olmaya, özgürlük gücü olmaya devam ediyor. Kürt halkı ayaktadır, deneyimleri, birikimleri, örgütlülüğü ve eylemi ile işçi sınıfı ve emekçilerin stratejik ve yakın dostu olmaya devam etmektedir.
Demokratik Alevi hareketi, AKP hükümetinin "Alevi açılımı"nın Kürt açılımı gibi bir sahtekarlık örneği olduğunu anlamış durumdadır. Gerçek dostlarının Kürt halkı ve devrimci hareket, işçi sınıfı ve emekçiler olduğunu görerek eylemini sermaye ve AKP hükümetine yöneltmektedir. Yeni eğitim sistemi ile "dindar gençlik" yetiştirilmesinin, aslında dini azınlık, ateist ve Alevilerin sunileştirilmesini hedeflediğini görmektedir.
AKP hükümeti, sendikal alanı yeniden yapılandırma, devlet denetimi ve müdahalesini getirecek gerici-faşist bir düzenleme çalışması içerisindedir. Sendikalı işçi rakamları ve oranı, her geçen gün düşmektedir.Taşeronlaştırma ve güvencesizleştirme saldırıları; kuralsız, sendikasız ve sigortasız çalışma koşulları, artıdeğer sömürüsü için vazgeçilmez kılınmaktadır.
İş kazaları, iş cinayetleri halini aldı. Daha yakın zamanda Adana'da hidroelektrik santralı sularına kapılan 10 işçi yaşamını yitirdi. İş kazalarına karşı grev yapan Limter-İş üyesi işçiler, yargılanmaktadır. AKP Hükümeti, işbirlikçi tekelci sermayenin emrindedir. Maden yatakları göçüklerinde yaşamını yitiren işçilere karşı ilgisizliğini, Sakarya'daki deprem ilgisizliğini; bugün Van depremi ve Roboski sivil katliamıyla şovenist ve ırkçı biçimde daha üst düzeyde göstermektedir.
Sermaye ve rejimin saldırıları karşısında işçi sınıfı ve işsiz kitlelerin sınıf çıkarları temelindeki tepkileri, uzun zamandır sessizlik ve eylemsizlikle geçiştiren Türk-İş ve DİSK, kongrelerinde bu tepkileri gizleyemediler. Türk-iş içindeki sendikal platform ve DİSK Kongresi'nin gündemleri, tartışmaları ve seçilen yeni yönetimi bunun işaretlerini vermiştir. 2012 yılının 1 Mayıs meydanları, kitleselliği ve coşkusuyla işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenlerin mücadelesine sahne olacaktır.
Süreç, partimiz MLKP'nin kendi örgütlenmesi ve eylemini büyütmesi bakımından da özel bir süreçtir. MLKP, hem Kürt halkı ve Kürt ulusal özgürlük hareketiyle kurduğu devrimci ilişki ve köprü olma pratiği; hem de kuruluşundan itibaren politik mücadeledeki ana çizgileri ve oluşturduğu politika yapış tarzıyla tarihsel ve siyasal bir rol oynayacaktır. Bunun devrimci iradesi, bilinci ve eylemine sahiptir. Bunun deney, birikim ve yetkinliğine sahiptir. Hatta öyle ki, bu öncülük birikim, deney ve yeteneğiyle devrimci militan bir çizgide öncü çıkış ve roller oynayabilecektir. Toplumsal ve siyasal koşullar da bunun dinamiklerini, olanaklarını ve fırsatlarını ortaya çıkarmaktadır. Birleşik devrimci mücadeleyi büyütecek toplumsal zeminleri görmekteyiz. H.Dink davası kararını protesto gösterisi, KCK operasyonları kapsamında gözaltına alınan gazeteciler için İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde gerçekleşen "nöbetteyiz!" eylemi, Roboski katliamına karşı bir çok alanda gerçekleşen protesto gösterileri ve gerçekleşen kardeşlik ziyaretleri. Alevilerin, feministlerin ziyaretleri büyük siyasal anlamlar taşımaktadır.
Bahar süreci, sınıf mücadelesinin sertleşmesinin işaretlerini vermektedir. Sömürgeci faşist rejimin siyasi, askeri, ideolojik, psikolojik boyutlu saldırılarına karşı partimizin de, devrimci şiddetin her türünü örgütlemesi ve gerçekleştirmesi meşru, haklı ve kaçınılmazdır. Süreçte devrimci savaş parolamız, Yasemin Çiftçi yoldaşın devrimci iradesi ve feda ruhudur. Yasemin yoldaş, süreçte tutulacak yolu, devrimci eylemlerde ve ittifaklarda mücadele yoldaşlığını göstermiştir. Geçmişte partimizin siyasi ve örgütsel alanlarda yaşamış olduğu sıkıntılı, sancılı ve ağır dönemlerde nasıl ki, Süleyman Yeter yoldaş, T.Yıldırım yoldaş kendilerini feda ederek bir tıkanıklığın aşılmasını getirdilerse, bugün de Yasemin yoldaşımız önderleşen ve komutanlaşan genç komünist bir kadın olarak aynı tarihsel ve siyasi rolü oynamıştır.
Yeni süreçte artık İstanbul, Ankara, İzmir, Konya, Denizli ve Kayseri'de devrimci eylemler, isyanlar ve ayaklanmalar alanı olacaktır. Buna devrimci hareketin de Kürt özgürlük hareketinin de ihtiyacı vardır.
Türkiye'nin gençleri, işçileri ve kadınları kendi sınıf çıkarlarını ezilenlerin çıkarlarıyla birleştirerek mücadele konusu yapacaklardır. Bunu kendiliğinden lokal eylemlerle zaten yapıyorlar. Yeni süreçte kendi siyasal özneleriyle buluşarak birleşik devrimci mücadeleyi büyüteceklerdir. 8 Martta emekçi kadınlar, eylemleriyle emek ve özgürlük cephesinde yer aldıklarını gösterdiler...21 Mart Nevroz'unda Türk halkı, Kürt halkını yalnız bırakmayacaktır. Kardeşliğin eylemde, sokakta gerçekleşeceğini, Kürt sorunun gerçek muhataplarının kendilerinin olacağının mesajını vermek zorundadırlar. Kürtler özgür olmadan Türk halkı özgür olamaz. Bunu her gün siyasal ve sosyal yaşamlarındaki baskılarla görmekte, yaşamakta ve hissetmektedirler.
1 Mayıs ve Taksim, bahar sürecinin finali olarak işçileri, işsizleri, emekçileri, kadınları, Kürtleri, Alevileri, aydınları, çevrecileri, savaş karşıtlarını büyük eylemde buluşturmalı ki, savaş hükümeti AKP saldırganlığı püskürtülebilsin! Halkların aşağıdan gelişin devrimci eylemi yaptırımcı, değiştirici ve defedicidir. Daha yakın zamanda bunu Ortadoğu'da, Yunanistan'da bunu gördük!
Yaşasın birleşik devrimci mücadele ve direniş!
Yaşasın halkların kardeşliği!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!