Rutin oluşturma, yerleşik yaşam ve gerilla tarzı yaşam
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

01 Mart 2012 /Partinin Sesi / Sayı: 70  

 Lenin, sosyalizmin inşa sorunlarını ele alırken, "Alışkanlık büyük bir güçtür. O tarihin eylemsizlik kuvvetidir" diyordu. Bir komünist bakımından da kendini inşa/olusturma eyleminin en büyük yavaşlatıcı unsurudur alışkanlık.
Alışkanlık ve rutin inşası, mutlak anlamda her zaman olumsuz nitelikler değildir. Alışma, insanın ortaya çıkan yeni koşullara adaptasyon gücüdür. Rutin oluşturma, ulaşılan bir düzeyi içselleştirme halidir.
Bunları komünist bir birey (ya da örgüt) bakımından olumsuz, eksi nitelik haline getiren ise, bunların bilinç unsurundan kopması, hatta yerini almasıdır.

Bir durumdan bir başka duruma geçtiğimizde, o yeni durum üzerinden bir "düzen" inşasına gideriz. Yeni bir çalışma alanına geçtiğimizde, yeni bir kavrayış düzeyine ulaştığımızda, yeni bir kente yerleştiğimizde bu koşullara adaptasyon sağlar, alışır, bir "düzen", bir tarz, bir işleyiş içinde yürürüz.

Bu "düzen" inşası, normal dışı ya da yanlış değildir. Biz komünist devrimciler olarak, her türden düzen inşasına karşıt olamayız. Örgütlü ve disiplin bir çalışma da, "düzen"li ve planlı olmayı gerektirir. Ancak biz, yeni bir düzenden, yeni bir yaşamdan söz ediyoruz. Toplumda, devrimi gerçekleştirip iktidarı alamadıkça kuramayacağımız bu yeni düzeni, kendi bireysel ve örgütsel yaşamımızı burjuva düzenden özgürleştirerek kendimizde bugünden cisimleştirmeye çalışırız.

Bu anlamıyla ortaya çıkan her durumda, yeni yaşam ve mücadele koşulları üzerinde düzen inşamız, son derece bilinçli bir eylemdir. Düşmanla fiziki ve ideolojik anlamda bilinçli bir ilişki halini kapsar. Burjuvaziye karşı, proleter değerlere dayanan bir düzen inşası, tarz inşası, düşünüş inşasıdır bu.

İşte, yaşamla ilişkimizde bu bilinçli hal yerini bir alışkanlık durumuna, statüko kurmaya, rutinleşmeye bıraktığında, burjuva düzen örgütlenmeye başlamaktadır. Bozulan her dengede yeni düzen inşasına yönelim olur. Yeni bir alan yeni bir düzendir. Bu kendine yetmeye başlar ve statüko oluşturur. Eski ezber bozulur ve yeni durum ezberlenir. İlerleme durur, verili yerde/anda/durumda yerleşik bir hal alir. Bu yerleşiklik üzerinden belli bir rutin algısı kökleşir ve rutin algısı, düşman algısının yerini alır. Artık bilinçlice burjuva düşmanın hareketlerini izleyen ve algılayan bir tarz değil, rutini bozana duyulan tepki üzerinden bir düşman algısı gelişir. Düşman algısı sınıfsal niteliğini yitirir ve bireyselleşir. Düzenimizi, rutinimizi bozan partinin ihtiyaçları da olsa, öfkelenme hali gelişir, baş gösterir.
Rutin algısında içgüdüsellik vardır, düşman algısı ise bilinçlidir. Sessiz ortamda ses duyar ve şüphelenirsiniz. Tetik haline geçersiniz. Bu rutin algısıdır. Bir de sessiz de olsa ortamınızın potansiyel tehditlerini kestirirsiniz. Bu potansiyel üzerinden tetik durma ihtiyacının düzeyini öngörür ve örgütlersiniz. Bu başka bir düzeydir. Somut ve gülcü düşman algısıdır.

Rutin algısı, dost ve düşman algısının yerine geçtiğinde, hem fiziki ve hem de ideolojik savunmasızlık gelişir. Yani hem düşmanın fiziki saldırıları karşısında doğru bir savunma hattı üretilemez, hem de kendi sınıfına, kolektifine ve hedeflerine yabancılaşma gelişir. Kurulu düzeni bozan parti taleplerine tepki hali, sınıfsal duruşun yitirilmesinin ve yabancılaşmanın ürünüdür.
Rutin algısı düşman ve dost algısının yerine geçtiğinde, mevcut statükomuzun bozulması, duygu ve davranışlarımızın başlıca uyaranı, bu anlamda da değişimin başlıca dinamiği haline gelmeye başlar. Oysa düşman da, dost da kendini sabitlemez. Her yeni durumda yeniden üretir ya da başka görüngülerle karşımıza çıkar. Yeniden ve yeniden aynı soruları ("kimin için, kime karşı") ortaya koymamız gerekir. Aksi durumda, ancak mücadele önümüze değişim ihtiyacını yakıcı bir biçimde koyduğunda kopuşma ihtiyacı gündeme gelir. Kendi gelişimimizin ihtiyaçlarının ya da siyasal sürecin gerektirdiği mücadele alanını seçmek ve gündemleştirmek yerine, parti önümüze koyduğunda düşünmeye başlarız. Düşman saldırıya geçtiğinde tedbir alırız. Bu böyle devam eder. Ve ne bireysel dönüşümün ihtiyaçları, ne de düşmanın fiziki saldırılarından savunma anlamında, her zaman doğru seçimleri yapabileceğimizin garantisi vardır.
Verili durumun ve koşulların hızlıca statükoya dönüşmesi, ideolojik hazırlık ve sağlamlıkla ilişkilidir.
Yerleşik yaşam alışkanlığı, genellikle ev yaşamına bağlılık ve evcillikle eş anlamlı algılanır. Bundan ibaret olmamakla birlikte, onun en çarpıcı görüngülerinden biri gerçekten de evcilliktir.
Evcillik, örneğin kitle çalışmasında, emekçi evlerine gitmekten, buralarda kalmaktan, her akşam başka bir yerde sabahlamayı göze almaktan kaçış biçiminde yansır. Gizli ve açık kurum yaşamında, hantallaştırıcı, iç örgütlülüğünü ve dinamizmini kaybetmiş bir ev yaşamı şeklinde tezahür eder. Ortamın farlılaştırılmasına, görev ve çalışma alanının değiştirilmesine direnç gösterme biçiminde yaşanır.
Devrimci faaliyet, memuriyet olarak algılanır. Belli çalışma saatleri boyunca, hep eve gidilecek ve sevilen bireysel işlerin yapılacağı an özlenir. Ev yaşamını, mücadelenin ihtiyaçlarına göre örgütleyememe gelişir. Belli standartlar oluşturma ve bunların vazgeçilmez hale gelmesi, standartların yüksek olmasa bile, yerleşikleşmenin önemli bir unsurudur.

Düzenli ev, düzenli yemek, temiz ve çeşitli giysiler ve mutlaka televizyon, evcil yaşamın önemli unsurları olurlar. Yoldaşlar arasında utanç verici derecede yaygınlaşmış bulunan diziler, neredeyse bir sonraki haftanın hareket planını düzenlemede belirleyicilik kazanmaya başlar.
Aşk ilişkisinin aile kurumu niteliğini kazanması, evcilliğin önemli belirtilerindendir. Kadın devrimi olarak nitelediğimiz bir sıçrama sürecinde bu tipten ilişkilerin, bu ilişkilerin koşulladığı evliliklerin varlığı ciddi bir durumdur.

Evcillik, şu veya bu yere gidip gitmemekle sınırlı değildir. Aile ile düzenli ilişkilerle sınırlı değildir. Sevgiliyle yaşamayı esas almakla da sınırlı değildir. Burjuva iş adamları ve iş kadınları da yoğun seyahat edebiliyorlar. Hareket halinde olmak, oradan oraya koşturmak yerleşimden kopuş anlamına gelmez. Siz her gün bir alandan diğerine koşuyor olabilir, ama tüm bu tempo içinde yine de düzen inşa edebilirsiniz. Sevgilinizi üç beş ayda bir, ailenizi ayda yılda bir görürsünüz, ama bu kendi içinde bir statüko oluşturmuş, bir vazgeçilmezlik kazanmış olabilir.
Yaşamında vazgeçilmez standartları olmanın çokça gerekçeleri de oluşturulabilir. Düzenli yemek ve banyo bir ihtiyaçtır, disiplinli yaşamın gereğidir, her akşam başka yerde kalmak bireysel gelişimin önünü tıkamaktadır, kitap okunamamaktadır, dizileri izlemek halkı anlamak için zorunluluktur vb... Oysa sorun, bu ihtiyaçların örgütlenişinde belli bir düzen tutturmak değil, bunların vazgeçilmez bir rutin halini almasıdır.

Yerleşik yaşam alışkanlığı, örgütsel anlayışları ve hatta siyasi algıyı da belirleyici biçimde etkiler. İşçi sınıfı ve emekçi halkın bilinci ve yaşam tarzındaki geri unsurlarla popülist bir uzlaşma, faşist düşmanın değerlendirilmesinde yaşam statükolarının sürdürülmesi beklentisine dayalı iyimserlikler bu zeminde gelişir. Risk üstlenmede, bedel ödemede kendini sakınma, yoldaşı için öngördüğünü sıra kendine geldiğinde çeşitli gerekçelerle geçiştirme böylesi ortamlarda oluşur ve gelişir.

Yerleşik yaşam alışkanlığının evcillikten başkaca unsur ve görüngüleri de vardır: Çalışma alanında yerleşiklik, mücadele koşullarında yerleşiklik gibi...

Bir çalışma alanının devrimci mücadelenin ihtiyaçlarından biri olarak değil, kişiye ait bir rutinin unsuru olarak algılanmaya başlanması, o alana tutucu bir bağımlılık, hatta bir tür mülkiyetçilik geliştirir. Özellikle daha sert, daha zorlu koşullarda, bu rutin çalışma direniş biçiminde tezahür eder.

Mücadele koşullarının rutin oluşturması, bir diğer olgudur. Bu, çalışma alanı veya yeri ile ilgili alışkanlıklardan daha geniştir. Düşman belli bir süre tutuklamalara girişmez, bu bir rutin oluşturur. Siyasal sürecin değerlendirilmesine bağlı olarak değil, düşmanın rutin tarzı üzerinden plan yapmaya başlarsınız. Ancak düşman bu rutini bozduğunda alışkanlıklarınızı bozmaya başlarsınız, ki artık çoktan kayıp vermişsinizdir. Düşman belli bir süredir kısa süreliğine tutuklayıp bırakmaktadır, siyasal süreç tam tersi bir hareket tarzının gelişeceğini göstermeye başlasa da bu rutin algısından çıkmazsınız, aksine siyasal değerlendirmenizi bu rutin belirler, ta ki yeni bir kayba kadar. Düşmanın yeni takip, saldırı, adli muamele tarzlarına eski alışkanlıklarla karşı koymaya çalışırsınız. Böylelikle düşman, ancak rutini bozduğunda sizin için algılanır hale gelir.Ama o zaman da "iş işten geçer."

Yerleşik yaşam alışkanlıklarından kopmak ve gerilla tarzında yaşamak, bizim düzen tercihimizin tek kaçınılmaz yansımasıdır. Yaşamını burjuva düzenin dışında kuramayan, mücadelesini de burjuva düzenin dışında kuramaz.

Gerilla tarzı yaşam nedir? Öncelikle, kelimenin gerçek anlamıyla gerilla olmak, bu deneyimden geçmek, bu deneyimden geçmeye hazır olmaktır. Gerilla tarzı yaşam için, mutlaka gerilla olmak gerekmez demek, tamamen yanlış olmaz, ama yüzeysel bir geçiştirme olacaktır. Gerilla tarzı yaşam anlayışı somuttur. Başka yere eğilip bükülemez. Bildiğimiz gerillanın bildiğimiz tarzında yaşamdır gerilla tarzı yaşam. Sömürücü kapitalist düşmana karşı, sömürgeci faşist diktatörlüğe karşı silahla savaşacağız. Bu çok somuttur. Silahı kime karşı, kiminle, kimin için, neden ve nasıl kullanacağımızı bilmek, önkoşulumuzdur. Devrimci mücadelenin belki %80-90'ını somut olarak kitle ve kadro eğitimi oluşturur. Ama devrimci mücadele, hiç de eğitim hareketi değildir. Sonuçta devrim, bilinmez bir gelecekte değil, bugünden itibaren, silahlı bir devrim olarak örgütlenecek, büyütülecektir. Gerilla tarzı yaşam bu somut anlamıyla ne kadar iyi kavranırsa, soyut anlamıyla da ancak o kadar iyi kavranacaktır. Bu somut alandaki deneyim, eğilim ve istek ne denli büyükse, başkaca alanlarda da o ruhta var edilecektir. Bir komünistin bu alanla direk teması apaçık ki belirleyicidir. Başka hiçbir şeyi bu gerçeğin yerine ikame etmemek gerekir. Mücadelenin bedellerle yüklü, sert, ağır bir mücadele olacağı ne kadar bilince çıkarılırsa, somut çarpışma anlarının dışında da bilincimiz, dost ve düşman algımız o kadar diri ve uyanık olacaktır.
Şimdi buradan bakarak, gerilla tarzı yaşam, öncelikle, her an, her zaman, her göreve ve somut olarak da verilen göreve hazır olmaktır.

Gerilla tarzı yaşam öncelikle budur; ve ancak bundan sonra başka unsurları sıralanabilir.
Yerleşik yaşam alışkanlıklarının öncelikle buradan sorgulanması gerekir: Yaşamımızı burjuva düşmanla sürekli bir çarpışma hali olarak kavramak, fiziksel ve zihinsel anlamda "hareket halinde bir düzen" tutturmak, düşman algısını sürekli diri tutmak ve bunlar sayesinde de saldırı üstünlüğünü sürekli elde tutmaktır gerilla tarzı yaşam...

 

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Rutin oluşturma, yerleşik yaşam ve gerilla tarzı yaşam
fc Share on Twitter
 

 

01 Mart 2012 /Partinin Sesi / Sayı: 70  

 Lenin, sosyalizmin inşa sorunlarını ele alırken, "Alışkanlık büyük bir güçtür. O tarihin eylemsizlik kuvvetidir" diyordu. Bir komünist bakımından da kendini inşa/olusturma eyleminin en büyük yavaşlatıcı unsurudur alışkanlık.
Alışkanlık ve rutin inşası, mutlak anlamda her zaman olumsuz nitelikler değildir. Alışma, insanın ortaya çıkan yeni koşullara adaptasyon gücüdür. Rutin oluşturma, ulaşılan bir düzeyi içselleştirme halidir.
Bunları komünist bir birey (ya da örgüt) bakımından olumsuz, eksi nitelik haline getiren ise, bunların bilinç unsurundan kopması, hatta yerini almasıdır.

Bir durumdan bir başka duruma geçtiğimizde, o yeni durum üzerinden bir "düzen" inşasına gideriz. Yeni bir çalışma alanına geçtiğimizde, yeni bir kavrayış düzeyine ulaştığımızda, yeni bir kente yerleştiğimizde bu koşullara adaptasyon sağlar, alışır, bir "düzen", bir tarz, bir işleyiş içinde yürürüz.

Bu "düzen" inşası, normal dışı ya da yanlış değildir. Biz komünist devrimciler olarak, her türden düzen inşasına karşıt olamayız. Örgütlü ve disiplin bir çalışma da, "düzen"li ve planlı olmayı gerektirir. Ancak biz, yeni bir düzenden, yeni bir yaşamdan söz ediyoruz. Toplumda, devrimi gerçekleştirip iktidarı alamadıkça kuramayacağımız bu yeni düzeni, kendi bireysel ve örgütsel yaşamımızı burjuva düzenden özgürleştirerek kendimizde bugünden cisimleştirmeye çalışırız.

Bu anlamıyla ortaya çıkan her durumda, yeni yaşam ve mücadele koşulları üzerinde düzen inşamız, son derece bilinçli bir eylemdir. Düşmanla fiziki ve ideolojik anlamda bilinçli bir ilişki halini kapsar. Burjuvaziye karşı, proleter değerlere dayanan bir düzen inşası, tarz inşası, düşünüş inşasıdır bu.

İşte, yaşamla ilişkimizde bu bilinçli hal yerini bir alışkanlık durumuna, statüko kurmaya, rutinleşmeye bıraktığında, burjuva düzen örgütlenmeye başlamaktadır. Bozulan her dengede yeni düzen inşasına yönelim olur. Yeni bir alan yeni bir düzendir. Bu kendine yetmeye başlar ve statüko oluşturur. Eski ezber bozulur ve yeni durum ezberlenir. İlerleme durur, verili yerde/anda/durumda yerleşik bir hal alir. Bu yerleşiklik üzerinden belli bir rutin algısı kökleşir ve rutin algısı, düşman algısının yerini alır. Artık bilinçlice burjuva düşmanın hareketlerini izleyen ve algılayan bir tarz değil, rutini bozana duyulan tepki üzerinden bir düşman algısı gelişir. Düşman algısı sınıfsal niteliğini yitirir ve bireyselleşir. Düzenimizi, rutinimizi bozan partinin ihtiyaçları da olsa, öfkelenme hali gelişir, baş gösterir.
Rutin algısında içgüdüsellik vardır, düşman algısı ise bilinçlidir. Sessiz ortamda ses duyar ve şüphelenirsiniz. Tetik haline geçersiniz. Bu rutin algısıdır. Bir de sessiz de olsa ortamınızın potansiyel tehditlerini kestirirsiniz. Bu potansiyel üzerinden tetik durma ihtiyacının düzeyini öngörür ve örgütlersiniz. Bu başka bir düzeydir. Somut ve gülcü düşman algısıdır.

Rutin algısı, dost ve düşman algısının yerine geçtiğinde, hem fiziki ve hem de ideolojik savunmasızlık gelişir. Yani hem düşmanın fiziki saldırıları karşısında doğru bir savunma hattı üretilemez, hem de kendi sınıfına, kolektifine ve hedeflerine yabancılaşma gelişir. Kurulu düzeni bozan parti taleplerine tepki hali, sınıfsal duruşun yitirilmesinin ve yabancılaşmanın ürünüdür.
Rutin algısı düşman ve dost algısının yerine geçtiğinde, mevcut statükomuzun bozulması, duygu ve davranışlarımızın başlıca uyaranı, bu anlamda da değişimin başlıca dinamiği haline gelmeye başlar. Oysa düşman da, dost da kendini sabitlemez. Her yeni durumda yeniden üretir ya da başka görüngülerle karşımıza çıkar. Yeniden ve yeniden aynı soruları ("kimin için, kime karşı") ortaya koymamız gerekir. Aksi durumda, ancak mücadele önümüze değişim ihtiyacını yakıcı bir biçimde koyduğunda kopuşma ihtiyacı gündeme gelir. Kendi gelişimimizin ihtiyaçlarının ya da siyasal sürecin gerektirdiği mücadele alanını seçmek ve gündemleştirmek yerine, parti önümüze koyduğunda düşünmeye başlarız. Düşman saldırıya geçtiğinde tedbir alırız. Bu böyle devam eder. Ve ne bireysel dönüşümün ihtiyaçları, ne de düşmanın fiziki saldırılarından savunma anlamında, her zaman doğru seçimleri yapabileceğimizin garantisi vardır.
Verili durumun ve koşulların hızlıca statükoya dönüşmesi, ideolojik hazırlık ve sağlamlıkla ilişkilidir.
Yerleşik yaşam alışkanlığı, genellikle ev yaşamına bağlılık ve evcillikle eş anlamlı algılanır. Bundan ibaret olmamakla birlikte, onun en çarpıcı görüngülerinden biri gerçekten de evcilliktir.
Evcillik, örneğin kitle çalışmasında, emekçi evlerine gitmekten, buralarda kalmaktan, her akşam başka bir yerde sabahlamayı göze almaktan kaçış biçiminde yansır. Gizli ve açık kurum yaşamında, hantallaştırıcı, iç örgütlülüğünü ve dinamizmini kaybetmiş bir ev yaşamı şeklinde tezahür eder. Ortamın farlılaştırılmasına, görev ve çalışma alanının değiştirilmesine direnç gösterme biçiminde yaşanır.
Devrimci faaliyet, memuriyet olarak algılanır. Belli çalışma saatleri boyunca, hep eve gidilecek ve sevilen bireysel işlerin yapılacağı an özlenir. Ev yaşamını, mücadelenin ihtiyaçlarına göre örgütleyememe gelişir. Belli standartlar oluşturma ve bunların vazgeçilmez hale gelmesi, standartların yüksek olmasa bile, yerleşikleşmenin önemli bir unsurudur.

Düzenli ev, düzenli yemek, temiz ve çeşitli giysiler ve mutlaka televizyon, evcil yaşamın önemli unsurları olurlar. Yoldaşlar arasında utanç verici derecede yaygınlaşmış bulunan diziler, neredeyse bir sonraki haftanın hareket planını düzenlemede belirleyicilik kazanmaya başlar.
Aşk ilişkisinin aile kurumu niteliğini kazanması, evcilliğin önemli belirtilerindendir. Kadın devrimi olarak nitelediğimiz bir sıçrama sürecinde bu tipten ilişkilerin, bu ilişkilerin koşulladığı evliliklerin varlığı ciddi bir durumdur.

Evcillik, şu veya bu yere gidip gitmemekle sınırlı değildir. Aile ile düzenli ilişkilerle sınırlı değildir. Sevgiliyle yaşamayı esas almakla da sınırlı değildir. Burjuva iş adamları ve iş kadınları da yoğun seyahat edebiliyorlar. Hareket halinde olmak, oradan oraya koşturmak yerleşimden kopuş anlamına gelmez. Siz her gün bir alandan diğerine koşuyor olabilir, ama tüm bu tempo içinde yine de düzen inşa edebilirsiniz. Sevgilinizi üç beş ayda bir, ailenizi ayda yılda bir görürsünüz, ama bu kendi içinde bir statüko oluşturmuş, bir vazgeçilmezlik kazanmış olabilir.
Yaşamında vazgeçilmez standartları olmanın çokça gerekçeleri de oluşturulabilir. Düzenli yemek ve banyo bir ihtiyaçtır, disiplinli yaşamın gereğidir, her akşam başka yerde kalmak bireysel gelişimin önünü tıkamaktadır, kitap okunamamaktadır, dizileri izlemek halkı anlamak için zorunluluktur vb... Oysa sorun, bu ihtiyaçların örgütlenişinde belli bir düzen tutturmak değil, bunların vazgeçilmez bir rutin halini almasıdır.

Yerleşik yaşam alışkanlığı, örgütsel anlayışları ve hatta siyasi algıyı da belirleyici biçimde etkiler. İşçi sınıfı ve emekçi halkın bilinci ve yaşam tarzındaki geri unsurlarla popülist bir uzlaşma, faşist düşmanın değerlendirilmesinde yaşam statükolarının sürdürülmesi beklentisine dayalı iyimserlikler bu zeminde gelişir. Risk üstlenmede, bedel ödemede kendini sakınma, yoldaşı için öngördüğünü sıra kendine geldiğinde çeşitli gerekçelerle geçiştirme böylesi ortamlarda oluşur ve gelişir.

Yerleşik yaşam alışkanlığının evcillikten başkaca unsur ve görüngüleri de vardır: Çalışma alanında yerleşiklik, mücadele koşullarında yerleşiklik gibi...

Bir çalışma alanının devrimci mücadelenin ihtiyaçlarından biri olarak değil, kişiye ait bir rutinin unsuru olarak algılanmaya başlanması, o alana tutucu bir bağımlılık, hatta bir tür mülkiyetçilik geliştirir. Özellikle daha sert, daha zorlu koşullarda, bu rutin çalışma direniş biçiminde tezahür eder.

Mücadele koşullarının rutin oluşturması, bir diğer olgudur. Bu, çalışma alanı veya yeri ile ilgili alışkanlıklardan daha geniştir. Düşman belli bir süre tutuklamalara girişmez, bu bir rutin oluşturur. Siyasal sürecin değerlendirilmesine bağlı olarak değil, düşmanın rutin tarzı üzerinden plan yapmaya başlarsınız. Ancak düşman bu rutini bozduğunda alışkanlıklarınızı bozmaya başlarsınız, ki artık çoktan kayıp vermişsinizdir. Düşman belli bir süredir kısa süreliğine tutuklayıp bırakmaktadır, siyasal süreç tam tersi bir hareket tarzının gelişeceğini göstermeye başlasa da bu rutin algısından çıkmazsınız, aksine siyasal değerlendirmenizi bu rutin belirler, ta ki yeni bir kayba kadar. Düşmanın yeni takip, saldırı, adli muamele tarzlarına eski alışkanlıklarla karşı koymaya çalışırsınız. Böylelikle düşman, ancak rutini bozduğunda sizin için algılanır hale gelir.Ama o zaman da "iş işten geçer."

Yerleşik yaşam alışkanlıklarından kopmak ve gerilla tarzında yaşamak, bizim düzen tercihimizin tek kaçınılmaz yansımasıdır. Yaşamını burjuva düzenin dışında kuramayan, mücadelesini de burjuva düzenin dışında kuramaz.

Gerilla tarzı yaşam nedir? Öncelikle, kelimenin gerçek anlamıyla gerilla olmak, bu deneyimden geçmek, bu deneyimden geçmeye hazır olmaktır. Gerilla tarzı yaşam için, mutlaka gerilla olmak gerekmez demek, tamamen yanlış olmaz, ama yüzeysel bir geçiştirme olacaktır. Gerilla tarzı yaşam anlayışı somuttur. Başka yere eğilip bükülemez. Bildiğimiz gerillanın bildiğimiz tarzında yaşamdır gerilla tarzı yaşam. Sömürücü kapitalist düşmana karşı, sömürgeci faşist diktatörlüğe karşı silahla savaşacağız. Bu çok somuttur. Silahı kime karşı, kiminle, kimin için, neden ve nasıl kullanacağımızı bilmek, önkoşulumuzdur. Devrimci mücadelenin belki %80-90'ını somut olarak kitle ve kadro eğitimi oluşturur. Ama devrimci mücadele, hiç de eğitim hareketi değildir. Sonuçta devrim, bilinmez bir gelecekte değil, bugünden itibaren, silahlı bir devrim olarak örgütlenecek, büyütülecektir. Gerilla tarzı yaşam bu somut anlamıyla ne kadar iyi kavranırsa, soyut anlamıyla da ancak o kadar iyi kavranacaktır. Bu somut alandaki deneyim, eğilim ve istek ne denli büyükse, başkaca alanlarda da o ruhta var edilecektir. Bir komünistin bu alanla direk teması apaçık ki belirleyicidir. Başka hiçbir şeyi bu gerçeğin yerine ikame etmemek gerekir. Mücadelenin bedellerle yüklü, sert, ağır bir mücadele olacağı ne kadar bilince çıkarılırsa, somut çarpışma anlarının dışında da bilincimiz, dost ve düşman algımız o kadar diri ve uyanık olacaktır.
Şimdi buradan bakarak, gerilla tarzı yaşam, öncelikle, her an, her zaman, her göreve ve somut olarak da verilen göreve hazır olmaktır.

Gerilla tarzı yaşam öncelikle budur; ve ancak bundan sonra başka unsurları sıralanabilir.
Yerleşik yaşam alışkanlıklarının öncelikle buradan sorgulanması gerekir: Yaşamımızı burjuva düşmanla sürekli bir çarpışma hali olarak kavramak, fiziksel ve zihinsel anlamda "hareket halinde bir düzen" tutturmak, düşman algısını sürekli diri tutmak ve bunlar sayesinde de saldırı üstünlüğünü sürekli elde tutmaktır gerilla tarzı yaşam...